BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

27 Şubat 2019 Çarşamba

Türkiye Ve Dünyadan Öne Çıkan Haberler

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ






Cumhurbaşkanı Erdoğan bazı kanaat önderleriyle görüştü

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz tökezlersek Avrupa'dan Amerika'ya kadar tüm Batı'da yükselişe geçen İslam düşmanları adeta zincirlerinden boşalmışa döner." dedi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bugün Türkiye'nin 81 vilayetinin hepsinde olduğu gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizdeki illerimizde de fiziki geri kalmışlıktan söz edilmesi artık mümkün değil." dedi.

Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden bazı kanaat önderleriyle bir araya geldiği görüşmeye ilişkin görüntü paylaşıldı.


Cumhuriyet tarihinin en büyük deniz tatbikatı devam ediyor.

Cumhuriyet tarihinde ilk defa ana vatanı çevreleyen üç denizde 103 geminin katılımıyla eş zamanlı gerçekleştirilen "Mavi Vatan2019 Tatbikatı" devam ediyor.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa ana vatanı çevreleyen üç denizde 103 geminin katılımıyla eş zamanlı gerçekleştirilen "Mavi Vatan 2019 Tatbikatı" sürüyor.
Genelkurmay Başkanlığı Yıllık Tatbikat Programı çerçevesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca planlanan ve Deniz Harp Merkezi Komutanlığı tarafından sevk ve idare edilen tatbikat, Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz olmak üzere aynı anda 3 denizde ilk defa icra edilecek fiili bir tatbikat olarak gerçekleştiriliyor.


Tatbikatın Doğu Akdeniz'i kapsayan bölümüne, Marmaris Aksaz Limanı'ndan çıkan 5 fırkateyn, 4 hücumbot, 2 denizaltı, 2 mayın avlama gemisi, 1 amfibi çıkarma gemisi, 1 akaryakıt gemisi, 4 yeni tip karakol botu, 1 Sahil Güvenlik Arama Kurtarma Gemisi ve 3 yardımcı sınıf gemileri ile SAS, SAT ve Amfibi hücum timleri ve deniz ve hava kuvvetlerine bağlı unsurlar katılıyor.

ABD Başkanı Trump ile Kuzey Kore lideri Kim bir araya geldi.

ABD Başkanı Trump ve Kuzey Kore lideri Kim, Vietnam'ın başkenti Hanoi'de bir araya geldi.
ABD Başkanı Donald Trump ile Kuzey Kore lideri Kim Jong-un Vietnam'ın başkenti Hanoi'de bir araya geldi.
Akşam yemeğinde bir araya gelen iki liderin görüşmesi samimi bir atmosferde başladı.
Singapur'da geçen yıl haziran ayında düzenlenen ilk zirvenin ardından ikinci zirve için bir araya gelen iki lider, akşam yemeği öncesi el sıkışarak ve gülümseyerek basına poz verdi.
Kuzey Kore lideri Kim, burada yaptığı konuşmada, "Geçen 261 günlük süre gerçekten çok büyük çabalara sahne oldu ve aynı şekilde sabırla da bu zaman zarfı içinde çaba gösterildi." dedi.

Kim, söz konusu görüşmeye ilişkin, "Başarılı bir görüşme olmasını umuyoruz." ifadesini kullandı.

Hocalı soykırımını unutmayalım, unutturmayalım.

Hocalı katliamı, Ermeni vahşetinin zirvesidir. Hocalı’da hunharca katledilenler sırf Azerbaycan halkından oldukları için sistemli, kin dolu ve kanlı bir akıbete, soykırıma maruz kaldılar.
On dördüncü asrın ünlü İslam alimi, tarihçi ve yazar İbn Haldun “coğrafya kaderdir” der. Toplumlar kendilerini kuşatan çevresel ve sosyal şartları ve komşularını seçme hakkına sahip değildir. 

Dostluktan yana, barışçıl halklar ve devletler kelimenin tam anlamıyla şanslıdırlar. Son iki yüz senelik tarihimize dönüp baktığımızda, Azerbaycan halkı için bunlardan bahsetmek zor olduğu gibi, komşuluk ilişkilerinde şansının hiç yaver gitmediğini de söylemek mümkün. Kafkasya’ya yabancı ve sonradan gelme bir unsur olan Ermenilerle komşuluk, halkımıza iki asırdır acılarla dolu bir kader getirmiş oldu.

Unutmayalım ki Ermeni lobisinin dünya çapındaki yalan mekanizması tam kapasiteyle çalışmaktadır. Buna dur diyecek, fitnelerini kendi başlarına yıkacak tek çare yine bizim hak sesimizdir.


BAE ve Suudi Arabistan Kızıldeniz’i bir içdeniz halinegetirmeye çalışıyor.

Kızıldeniz'in Hint Okyanusu’ndaki stratejik konumu, Bab el-Mendeb boğazı ve Süveyş kanalı gibi dünyanın en önemli su yollarını içinde barındırıyor olması, ekonomi ve güvenlik açısından bölgenin jeopolitik değerini arttırıyor.
Kızıldeniz bölgesindeki küresel güç rekabeti her ne kadar antik çağlara kadar uzansa da, bölgeye dönük bu rekabet, deniz ulaşımında yaşanan gelişmelere bağlı olarak 1488 yılında Avrupalıların Afrika’nın güney ucundan dolanıp Hindistan’a ulaşmalarıyla yoğunlaşmıştı


28 Şubat postmodern darbe nedir?.

28 Şubat zulmünün toplumda açtığı yaralar hala taze. Mağdurlar “Başkan Recep Tayyip Erdoğan ile kazanımlar elde edildi. 28 Şubat zihniyeti farklı kimlikle pusuda. Eline fırsat geçtiğinde kazanımları ortadan kaldırma hevesinde olanlar var. Davaya sahip çıkılmalı” dedi.

Tarihe postmodern darbe olarak geçen 28 Şubat'ın toplumda açtığı derin yaralar hala taptaze. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun "28 Şubat bin yıl sürecek" sözü hiç unutulmadı. Rejim ve başörtüsü tartışmalarıyla zulmedilen nice insan hafızasındaki yerini koruyor.


27. yılında Hocalı soykırımı: Nedenler ve sonuçlar.

25-26 Şubat 1992'de eski Sovyet zırhlı birliğinin de desteğini alan Ermenistan ordusu Karabağ bölgesindeki Hocalı’da sivil, kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmadan 613 kişiyi soykırıma tabi tuttu.
Hocalı Soykırımı’nın üzerinden 27 yıl geçti. 25-26 Şubat 1992 tarihlerinde, Hankendi’deki 366 sayılı eski Sovyet zırhlı birliğinin de desteğini alan Ermenistan ordusu Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Hocalı’da sivil, kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmadan 613 kişiyi en ağır işkenceler uygulayarak soykırıma tabi tuttu. Katledilenlerin 63’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’i ise yaşlıydı. Soykırım sırasında sekiz aile tamamen yok edildi.

Bu vahim olaydan 487 kişi ağır yaralı olarak kurtuldu. Bin 275 kişi esir alındı, 150 kişi ise kayboldu. Yirmi altı çocuk hem yetim hem öksüz, 130 çocuk ise ebeveynlerinden birini kaybetti. Kuşatma altındaki insanların çoğu acımasız yöntemlerle öldürüldü. 
Uluslararası kuruluşlar ve dünya medyası olayı “insanlık dramı” olarak nitelendirdi. Esir alınanlara, özellikle de kadın ve çocuklara acımasız işkenceler uygulandı, ailelerinin gözü önünde tecavüz edildi.

Dünyayı ayağa kaldıran olay! Peş peşe açıklamalar geldi

Hindistan ile Pakistan arasındaki gerginlikle ilgili olarak Çin, ABD ve Fransa'dan açıklama geldi. 
Fransa, Hindistan'ın saldırısını "meşru" gördüklerini açıkladı.
Pakistan ve Hindistan arasında gerçekleşen sıcak temaslar sonrasında dünya ülkelerinden peş peşe açıklamalar geldi. 

Bugüne kadar 'Vazgeçin' diyorlardı şimdi 'Vazgeçmezseniz'demeye başladılar.

2019 öyle bir yıl ki, yerel seçim gündemine boğulmadan etrafta neler olup bittiğini çok yakından takip etmek tercihten öte bir zorunluluk haline dönüşmüş durumda.
Bugün, 31 Mart ve sonrası için Türk Amerikan ilişkilerine dair bir 'Senaryo analizi' yapma niyetindeyim.
Önce, gözümüzün önünde gelişmekte olan bir takım meseleleri veri olarak kabul edip öyle ilerleyelim.
Soçi’de yapılan Türkiye/Rusya/İran üçlü zirvesinin hemen öncesinde, Ankara’daki ABD büyükelçiliğinden isminin verilmesini istemeyen yetkili bir isim gazetecilere şöyle şeyler söyledi: 

Necmettin Erbakan 8.ölüm yıl dönümünde anılıyor

Eski başbakanlardan Pof. Dr. Necmettin Erbakan vefatının 8.yılındı anılıyor. Hayatı mücadelelerle geçen Refah Partisinin kurucu lideri Erbakan Saadet Partisi'nin genel başkanı iken 2011 yılında hayatını kaybetti.

Eski başbakan Necmettin Erbakan, ölümünün 8. yılında birçok devlet adamı ve vatandaşlar tarafından anılıyor. Peki Necmettin Erbakan kimdir? İşte Necmettin Erbakan'ın hayat hikayesi...


CHP-HDP-İP-SAADET Siz Nasıl Bir Araya Geldiniz?

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


Devlet Bahçeli: 31 Mart tarihi bir eşiktir

Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli, 31 Mart seçimlerine ilişkin açıklamalarda bulundu.


MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 31 Mart seçimlerine ilişkin değerlendirmede bulunarak, "Yoğun bir kampanya sürecinin öncesinde partimiz tek ses, tek nefes ve tek yürektir, kaldı ki Cumhur İttifakı'nın başarısına tamamıyla inanmıştır. 

Bu kapsamda gereği neyse yapılacak, hiçbir fedakarlıktan kaçınılmayacaktır. 3 Mart 2019 tarihinde aday listelerinin kesinleşmesiyle birlikte çalışmalarımız daha da yaygınlaşacaktır" dedi.

MİLLET İTTİFAKI'NA


Millet ittifakına yönelik tepkilerini dile getiren Devlet Bahçeli, farklı ideolojilerin millet bekası karşısında bir araya geldiğine dikkat çekti.

"CHP-HDP-İP-SP-ÖDP aynı çizgide, aynı emel ve hedefin izindedir." diyen Bahçeli, "FETÖ ise bunlarla aynı hizadadır. Zilletİttifakı aynı zamanda bir milli güvenlik sorunu haline dönüşmüş, bir beka meselesi hüviyetine bürünmüştür. 

Cumhur İttifakı milli özlemleri taşımaktadır. Cumhur İttifakı, gelecek nesilleri düşünmektedir. Cumhur İttifakı, bekamızın muhafaza ve müdafaasına bütünüyle odaklanmıştır. 

Aklı Türkiye düşmanlarında olanlarla aklında sadece Türklük ve Türkiye olanlar arasındaki seçimi, hüküm ve karar sahibi büyük Türk milleti 31 Mart 2019’da gerçekleştirecektir. 

Doğrunun yardımcısı Allah’tır. Aziz milletimizin basireti hayranlık vericidir. Türk milleti 31 Mart’ta; hikmet, hidayet ve hakikat diyenleri; beka, birlik ve beraberlikle yanıp kavrulan tertemiz yürekleri inanıyorum ki, ödüllendirecek, mahcup etmeyecektir.

 Akılları kiralanmış, iradeleri haciz edilmiş, siyasetleri hüsranla karılmış kim varsa 31 Mart 2019’da kesif bir demokratik yenilgiye uğrayacaktır. 

Bugün gerçekleştirilen MYK-MDK ve İl Başkanları Ortak Toplantımızda önümüzdeki siyasal süreçler bütün yönleriyle analiz edilip görüşülmüştü.r" değerlendirmesinde bulundu.

"CUMHURİYET TARİHİNİN EN KİLİT SEÇİMİ"


Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin MYK-MDK-İl Başkanları toplantısı sonrası yazılı açıklama yaptı.

Cumhuriyet tarihinin en kilit, en kritik, milli beka açısından en stratejik seçimlerden birisi olan '31 Mart Mahalli İdareler Seçimleri'nin 33 gün sonra yapılacağını hatırlatan Bahçeli, "Aziz milletimiz bir kez daha tarihi iradesini sandığa yansıtacak, beş yıllık süre için emaneti ehline teslim edecektir. 

Allah’ın izniyle 31 Mart’ta “Sağduyunun Birlikteliği” galip gelecektir. 

31 Mart’ta Türkiye sevdası ön alacak, cumhurun istiklal ve istikbal hedefleri mutlaka öne çıkacak, demokratik yarışta ipi göğüsleyecektir.

 “Beka İçin Milli Karar Cumhur İçin İstikrar” anlayış ve kavrayışı gücünü geçmişimizden alıp geleceği aydınlatacak, parlak ufukları sayfa sayfa aralayacaktır. 

31 Mart 2019’da Türk milleti seçimini kardeşlikten yana kullanacak; büyümenin, gelişmenin, birlik ve beraberliğin devamı hususunda takdir ve tercih hakkını yüreklice gösterecektir. 

Türkiye’nin aczini ve ataletini bekleyenler, yıkımını ve çözülmesini dileyenler, bununla yetinmeyip zillet ve rezalete kucak açanlar tarihin yanlış yerinde durduklarını elbette anlamak zorunda kalacaklardır.

Türk milleti bekasına sandıkta ve demokratik şekilde bir kez daha sahip çıkacaktır. Bekayı hafife alıp sulandırmaya ve savsaklamaya gayret eden çürümüş siyaset akımları ve zillete bulanmış siyasi aktörler milli iradenin hükmüyle hezimete uğrayacaklardır. 

15 Temmuz FETÖ darbe ve işgal teşebbüsü bekamızın nasıl da kuşatmaya alındığını, Türkiye’nin ne denli bir tehlikeyle karşı karşıya bırakıldığını çok net bir şekilde göstermiştir" ifadelerini kullandı.

BEKA SORUNU


Terörün bir beka sorunu olduğuna dikkati çeken Bahçeli, "Aksini iddia edenler terör sevicileri, terörist işbirlikçileri, vatana kast eden ihanet lobisidir. 

Güney sınırlarımız boyunca sahneye sürülen karanlık oyun bekamızın mahvına hizmet eden zalim ve zulmet nitelikli bir emperyalist kurgu ve kumpastır. 

Akdeniz ve Ege’de aleyhimize olacak şekilde gittikçe derinleşen husumet ve hukuksuzluk sarmalından kaynaklanan ilave tehditler ise vicdan sahibi her vatan evladını rahatsız etmektedir. 

Ekonomik saldırılar, etnik ve mezhebi provokasyonlar, milli güvenliğimize yönelik her türlü tertip ve komplo milli bekamız için risk ve tehlikedir. 

31 Mart Mahalli İdareler Seçimlerinin bekayla ne ilgisi var diyenlerin niyetleri bozuk olduğu gibi, milli mensubiyetleri de sorunludur. 

İlhamını Türkiye muhaliflerinden almış, günü birlik heveslerin peşine takılmış, çıkar birlikteliklerin yörüngesine tutunmuş siyasi defoların bekayı özümseyip lazım gelen fedakarlıkları yapması doğal olarak imkansızdır. 

Çünkü fıtratları, mizaçları ve siyasi mazileri buna müsaade etmeyecektir. Bunlar her fırsatta ülkemize engel çıkaran, yapılan her güzel işe kulp bulan, asılsız isnat ve iftiraları meslek edinmiş samimiyet ve dürüstlük fukaralarıdır" dedi.

"31 MART CUMHUR İTTİFAKI'YLA BAŞARIYA ULAŞMALIDIR"


Bahçeli, 31 Mart 2019 tarihinin bir eşik olduğunu belirterek, "Bir dönümdür, bir milattır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne uygun mahalli idareler yönetimlerinin teşkili ve tezahürü geleceğimiz için paha biçilemez değer ve önemdedir. 

Yönetim sisteminden kaynaklanan aksaklık ve çarpıklıklar yeni hükümet sistemiyle tamir ve telafi edilmiştir. 

Bunun kalıcı olabilmesi, yerleşip kökleşebilmesi için mahalli idarelerin buna müzahir tesisi elzem ve ehemmiyet arz eden bir gayedir. Milli huzurun istikrarı buna bağlıdır. Milli bekanın gücüne güç katması bununla mümkün olacaktır. 

Türk milleti büyük bir badireyi atlatarak, son iki asrın en vahim türbülans ve sarsıntısını bertaraf ederek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni inşa etmiştir. 

Yeniden sistem tartışmalarının sökün etmemesi için 31 Mart’ta Cumhur İttifakı başarıya ulaşmalıdır. Yeni bir rejim bunalımı, yeni bir toplumsal ve siyasal buhranın yeşermemesi için 31 Mart’tan Cumhur İttifakı zaferle çıkmalıdır. 

Bugün ülkemizde, bir yanda Türk milletinin kutlu iradesinden doğmuş, ifade kudretiyle doğrulmuş Cumhur İttifakı varken, diğer yanda feyzini Türkiye düşmanlarından alıp ikbal hesabı yapan Zillet İttifakı bulunmaktadır. Zilletin bir numaralı destekçisi PKK’dır" ifadelerini kullandı.

Bahçeli, açıklamasında şunları kaydetti:


"Yoğun bir kampanya sürecinin öncesinde partimiz tek ses, tek nefes ve tek yürektir, kaldı ki Cumhur İttifakı'nın başarısına tamamıyla inanmıştır. Bu kapsamda gereği neyse yapılacak, hiçbir fedakarlıktan kaçınılmayacaktır. 

3 Mart 2019 tarihinde aday listelerinin kesinleşmesiyle birlikte çalışmalarımız daha da yaygınlaşacaktır. 

Cumhur İttifakı Türkiye’nin yegane umudu, yegane çaresidir. Hiçbir çıkar ilişkisi olmadan yalnızca Türkiye ve Türk milleti için yapacağımız halis çalışmalarda Cenab-ı Allah bizi ümit ve niyazım odur ki, yalnız bırakmayacaktır. 

Son olarak, 27 yıl önce Yukarı Karabağ’ın Hocalı Kasabası’nda Ermeni çeteleri tarafından düzenlenen vahşi saldırılarda hayatlarını kaybeden 613 masum soydaşımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. 

Halen işgal altında bulunan Azerbaycan topraklarının bir bölümünün bir an önce asıl sahiplerine iadesini temenni ediyor, bunu da sonuna kadar takip edeceğimizi, dua ve desteğimizin her zaman soydaşlarımızla olacağını bir kez daha ilan ediyorum."











Samimi Ülkücülük riyasız siyaset

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ



6 Temmuz’da yapılan kongrede Devlet Bahçeli 697 oy alarak Genel Başkan seçildi. O artık Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in koltuğunda oturacaktı. Başbuğ’un, “Hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin” talimatına, o koltukta oturduğu sürece sadık kalacak, kirletmeye kalkışanları da asla affetmeyecektir.
 MİLLİYETÇİ-ülkücü hareketin, Türk dünyasının efsanevi Başbuğu, MHP’nin Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997 Cuma günü beka âlemine irtihal etti. 8 Nisan 1997 Salı günü yapılan cenaze törenine milyonlar katıldı. Atatürk’ün cenaze töreninden sonra, karlı ve soğuk havaya rağmen Türkiye’nin gördüğü en kalabalık cenaze töreniydi. Lakin hayat devam edecek, MHP kendisine bir genel Başkan seçerek siyasi hayatını sürdürecekti. 18 Mayıs 1997’de toplanan kurultayda, başlangıçtaki diğer adayların sonradan Devlet Bahçeli lehine adaylıktan çekilmeleri üzerine iki aday kaldı: Devlet Bahçeli ve Tuğrul Türkeş. Devlet Bahçeli’nin kazanacağı belli olmuştu. Siyaset mühendisleri bir kere daha devreye girdiler. Ülkü Ocakları Eski Başkanlarından Azmi Karamahmutoğlu, “Kongreyi tanımıyoruz” diyerek kürsüyü devirtti. Kongre ertelendi. 6 Temmuz’da yapılan kongrede Devlet Bahçeli 697 oy alarak Genel Başkan seçildi. Başbuğun, “Hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.” talimatına o koltukta oturduğu sürece sadık kalacak, her şeyden önce bir Ülkücü olarak, Türk milliyetçilerinin ve ülkücülerin lideri olarak, bayrağı lekelemeyecek, kirletmeyecek, yere düşürmeyecek daima gönderde tutacaktır. Bayrağı lekelemeye, kirletmeye ve düşürmeye kalkışanları da asla affetmeyecektir. 23 Kasım 1997’de yapılan Başbuğsuz ilk olağan kongre olan 5. Olağan MHP Kurultayı’nda dört adayla yarışan Bahçeli ikinci turda 671 oyla yeniden Genel Başkanlığa seçildi. Tuğrul Türkeş ise 483 oy almıştı. Bu kongrede söylenen bir slogan, bundan sonraki süreci de, Bahçeli’nin liderliğini de devlet adamlığını da işaret ediyor, Ülkücülerin iktidara yürüyüşünü haykırıyordu: “Devletin Başına Devlet Gelecek!” Lider Devlet Bahçeli, Kurultay konuşmasını, “Ben sizleri ülkemizin zenginliklerini ortaya çıkarmaya, önce dürüst, ilkeli, seviyeli siyaseti inşa etmeye çağırıyorum. Ben sizleri 21. yüzyılın güçlü Türkiyesi’ni kurmaya çağırıyorum” diyerek tamamladı. (s. 35) Semih Yalçın’ın ifadesi ile, “MHP lideri Devlet Bahçeli, burada verdiği sözü daima tuttu; dürüst, ilkeli ve seviyeli siyaseti şiar edindi… O zaman (bu iki kurultayda A. G.) Devlet Bahçeli’nin karşısında yer alan isimlerin çoğu, partiden kopsalar da sonraları yine Devlet Bahçeli’nin onayıyla MHP’ye katıldılar. Bununla birlikte bazı muhalif isimler her fırsatta Devlet Bahçeli’nin liderliğini içlerine sindirememiş olmalarının sevkiyle muhalefetten geri durmadılar. Zaman zaman partinin altını oyan gizli ve açık faaliyetlerde bulundular; nifak, tefrika ve fitne saçan adımlar atmaktan geri durmadılar.” (s. 35). Evet, Başbuğ sonrasında onun koltuğuna oturmak da kolay olmadı. Devlet Bahçeli, hareketin hafızasına sahip bir akademisyen-siyasetçi olarak her Başbuğ’un emanetine sahip çıkacak, milliyetçi Hareket gemisini en sıkıntılı, en çalkantılı günlerde dahi sağ salim karaya demirlemesini bilecektir.

DEVLET BAHÇELİ LİDERLİĞİNDE

MHP İKTIDAR OLUYOR Semih Yalçın’ın eserinde ağırlıklı bölümlerden biri de Devlet Bey liderliğinde MHP’nin iktidar ortağı olduğu “57. Hükümet”le ilgili gelişmelerin anlatıldığı bölümdür. (s. 37-84). Türkiye’nin 80 öncesi ve sonrasındaki kutuplaşma, gerilim ortamından çıkması, 28 Şubat sürecinde siyasete, siyaset dışı müdahalenin yarattığı tahribat ve ekonomik sıkıntıların ortadan kaldırılabilmesi, toplumun normalleşmesi için önemli bir fırsatın hayata geçirildiği 57. Cumhuriyet Hükümeti’nden bahsediyoruz. 18 Nisan 1999 Genel Seçimleri’nde Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP, önemli bir hamle yapmış, yaklaşık %18 oy alarak 129 milletvekili çıkarmıştır. %22.2 oy alarak 136 milletvekili çıkaran Merhum Bülent Ecevit’in DSP’sinin ardından 2. parti olmuştur. “Türkiye’nin cepheleşmeye değil, güçlü bir hükümete ihtiyacı var.” mesajını veren Bahçeli, seçimlerden iki gün sonra (20 Nisan 1999) Hürriyet Gazetesi’ne verdiği söyleşide, MHP’nin DSP’den gelebilecek bir koalisyon teklifine açık olduğunu ortaya koyuyordu. Devlet Bey, o söyleşi ve daha sonra mayıs ayı başında (1 Mayıs 1999) yaptığı basın toplantısında, 28 Şubat süreci dahil toplumsal yarılmayı, kutuplaşmayı besleyen ordu-siyaset ilişkileri, demokrasinin geleceği, irtica konusu, türban meselesi, MHP’nin Türk siyasetindeki konumu, cumhuriyetin temel niteliklerinin korunması gibi temel konularda çok açık ve samimi değerlendirmelerde bulundu. Devlet Bahçeli, sonraki yıllarda “vesayet tartışmaları” olarak önümüze gelecek olan ordunun konumu ve “demokrasinin işletilmesi” konularında 28 Şubat tartışmalarını merkeze alarak, bugün de önem taşıyan şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“28 Şubat sürecine nasıl bakıyorsunuz?

Tabii, 28 Şubat süreci belli kurum ve çevrelerin hassasiyetlerini ifade ettiği bir süreçtir. Burada ölçü önemlidir. Eğer irticai faaliyeti yakın bir tehdit olarak değerlendiriyorlarsa, irticanın tarifi ve kapsamı ve bu kapsam içine girenlerle samimi, inançlı kitleyi ayırmak lazım. Samimi Müslüman kitleyi incitecek, kıracak davranışları tasvip etmemek lazım. Bunu artık Türkiye’nin gündeminden çıkarmak lazım…

İrtica tehdidi konusunda hemfikirsiniz, ama bunun tarifinin iyi yapılmasını istiyorsunuz…

Evet. cumhuriyetin temel nitelikleri üzerinde MHP’nin hassasiyeti var.

Siz ordunun Türkiye’de oynadığı rolü nasıl görüyorsunuz?

Ordunun bu rolü herkes tarafından biliniyor. Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlerliği noktasında da bir toplumsal talep var. Artık bu talebin karşılanması lazım. Demokrasiyi de tam işler hale getirmek lazım. Bu işlediği takdirde ordu kendi mevziine çekilir zaten.” (s. 42-43). Bahçeli, basın toplantısında MHP’nin siyaset ve fikir hayatımızdaki duruşunu, misyonunu ve ekonomik konulara bakışını da şu şekilde açıklıyordu: “Bu çerçevede sık sık gündeme getirilen ‘MHP değişti mi, değişmedi mi?’ sorusunu da anlamlı bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. Milliyetçiliğimizi besleyen, şekillendiren ve var eden vatan ve millet sevgimiz, milli kültürümüzü ve değerlerimizi koruma anlayışımız, dünyada etkin ve saygın bir ülke olma hedefimiz değişmemiştir. Tabii ki, her canlı organizma gibi partimiz de yeni ihtiyaçlara, yeni sorunlara yeni cevaplar ve çözümler üretmekte, dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmektedir… Partimiz Türkiye’de kardeşliğin, barışın karşılıklı anlayış ve hoşgörünün hâkim olmasını, demokratik hukuk devletinin standardının mutlaka yükseltilmesi gerektiğini savunmaktadır. Milletimizin her mensubunun refah ve mutluluk içinde yaşamasını arzulamaktadır. Sosyoekonomik gelişmesini, rekabetçi piyasa ekonomisi çerçevesi içinde sürdürmesinin gerekliliğine inanmaktadır. MHP’nin farkı, rekabetin sağlanması ile toplumsal duyarlılıkların göz önünde bulundurulmasıdır. Dünyanın her yerinde kalıcı bir istikrar ve iş birliğinin hâkim olmasını savunmaktadır. MHP, içe kapanmacı değil, bilakis dünya ile rekabet edebileceğimiz alanların tespitini ve yatırımların bu yönde teşvikini öngören bir yaklaşıma sahiptir. Zaten lider ülke Türkiye hedefimiz, kendi milli kimliğini ve onurunu koruyarak dünyaya açılmış, güçlü, etkin bir Türkiye’yi inşa etmektir.” (s. 46). Aslında MHP’nin temel meselelere bakışını özetleyen bu konuşma, Türkiye’nin o zamana kadar olan siyasi hayatı içinde nasıl bir rol oynadığını ve bundan sonraki siyasi hayatı içinde nasıl bir misyon üstleneceğini de göstermekteydi. Devlet Bahçeli ve onun liderliğindeki MHP, demokratik Parlamenter sistem ne zaman içeriden ve dışarıdan veya iç-dış mihrakların birlikteliği ile sıkıntıya girse, demokrasimiz ne zaman tıkansa, vesayet odakları ne zaman Türk milletine tasalluta yeltense, devreye girecek ve millet iradesi esaslı demokratik sistem işletilecektir. Bu misyon, ülkenin ve milletin beka sorunları ne zaman gündeme gelse harekete geçecek ve Türk milletinin var olma mücadelesi Devlet Bahçeli ve MHP tarafından başarıya ulaştırılacaktır. MHP, DSP ve ANAP arasında yürütülen ve 40 gün süren koalisyon görüşmeleri, bütün engellemelere rağmen nihayet başarıya ulaşmış ve üç parti 28 Mayıs 1999’da 57. Cumhuriyet Hükümeti’ni kurmuşlardır. 57. Hükümet, 1999-2002 yılları arasında ekonomi, bölücü terör, anayasa kitapçığı krizi, ABD’nin Irak’ı işgali gibi Türkiye’nin çok temel sorunları ile mücadele etmiştir. Sonuçta, “MHP’siz bir hükümet” senaryolarının dayatıldığı, yeni bir siyaset mühendisliğinin uygulamaya konulduğu bir ortamda Sayın Devlet Bahçeli bütün oynanmak istenen oyunları bozacak bir çıkış yapmıştır. 7 Temmuz 2002 günü Kocayayla Türkmen Kurultayı’nda yaptığı konuşmada milletin iradesini işaret etmiş, 3 Kasım 2002 tarihini vererek erken seçim çağrısı yapmıştır. Devlet Bahçeli, bazıları tarafından sonradan çok eleştirilen bu çıkışı ile aslında partisinin baraj altında kalması riskini de üstlenerek Türk demokrasisini kurtarmıştır. O zaman anlaşılamayan bu Devlet Bahçeli tavrı, bugün için milletimizin vicdanında küresel mahfillerin ve yerli uzantıları olan vesayet odaklarının “oyunlarının bozulduğu, milletin iradesinin kurtarıldığı” şeklinde saygın yerini almıştır. Millete rağmen siyaset yapmaya çalışanlar, iradesini, siyasetini kendilerini var eden milletin iradesine değil, küresel sisteme ve taşeronlarına bağlayanlar her siyaset mühendisliği faaliyetlerinde karşılarında Devlet Bahçeli ve MHP misyonunu bulacaklardır. Semih Yalçın Bey eserinde 57. Hükümet döneminde MHP ve Sayın Bahçeli’ye yöneltilen en önemli eleştirilerden biri olan bebek katili A. Öcalan’ın idamı meselesini, “Bölücübaşı Öcalan’ın İdam Meselesi ve Devlet Bahçeli” başlığı altında ayrıntıları ile anlatmaktadır. (s. 73-84).

ÖNCE ÜLKEM VE MİLLETİM, SONRA PARTİM VE BEN

Prof. Dr. E. Semih Yalçın tarafından kaleme alınan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Devlet Bahçeli” (Berikan Yayınevi, Ankara, 2019, 1-110 s.) isimli eser de bundan sonraki yazılarımızda tanıtacağımız eserler arasında olacaktır. Bu vesile ile Sayın E. Semih Yalçın Bey’i tebrik ediyor, teşekkürlerimizi iletiyorum. Yazımızı Semih Hoca’nın şu satırları ile bitirmek istiyorum: “MHP lideri Devlet Bahçeli; hayatı boyunca gösterişsiz bir mücadeleyi, riyasız bir siyaseti, samimi ama sade bir ülkücülüğü tercih etti. Peygamber Efendimizin, ‘Dinini gösterişten uzak tut. Az amel sana yeter’ sözüyle çerçevesini çizdiği gibi; Müslümanlıkta da ülkücülükte de ihlas, dürüstlük, tevazu ve sadeliği seçti. Müslümanlıkta işlediği hayrı Allah için başkalarından gizlediği gibi, siyasette de yaptığı başarılı işleri, muvaffakiyetleri çevresinin ve başkalarının görüp idrak ve takdir etmesini yeğledi; bunu insanların gözüne sokmaktan daima imtina etti. ‘Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben’ sloganını, hem MHP’nin prensibi hem de ülkücü hareketin ideolojik umdesi haline getirdi. Bu kuvvetli ilkenin toplum bilincine, maşeri vicdana sirayeti sayesinde; Türkiye’nin zorlu, badireli günlerinde MHP’nin fedakârlıkları milletimize ilham, ümit, ışık ve şevk kaynağı oldu. Bu yönleriyle Devlet Bahçeli, klasik siyasi parti lideri tanımlamasının ötesinde hususi evsaf ve hasletlere sahip olduğunu ispatladı…” BİTTİ

‘VER ELİNİ ÖPECEĞİM, DEVLETİN SAHİBİ GELDİ’

Devlet Bey, 24 Haziran 2018 seçimleri sırasında bir yere giderken veya Ankara’ya dönerken mola yerlerinin birinde çay içmek için duruyor. Tesisin kapısında yaşlıca, başı örtülü bir Anadolu kadını Devlet Bey’i görüyor. Merdivenlerde kenara çekilerek, “Devletin sahibi geldi. Ver elini öpeceğim” diyor. Devlet Bey her zamanki tevazuu içinde “olmaz, öptürmem” diyerek takılıyor. Teyzemiz, parmağını da sallayarak, “olmaz, öpeceğim” diyor.
Devlet Bahçeli ve liderliğini en iyi anlatan sözlerden biri bu Türk anasının sözlerdir: “Devletin sahibi.” Türk milletinin Devlet Bahçeli ile ilgili bu algısı nasıl oluştu? Diye merak edenlerin Semih Bey’in kitabını okuması lazımdır.

Prof. Dr. E. Semih Yalçın tarafından kaleme alınan “Davaya Adanmış Bir Ömür: Devlet Bahçeli” isimli kitabı bundan sonraki yazılarımızda tanıtmaya devam edeceğiz. Burada şunu söyleyelim ki, Semih Bey’in çalışması şimdiye kadar yazılmış en iyi Devlet Bahçeli biyografisi olma özelliğini taşıyan bir eserdir. Bu eser aynı zamanda MHP tarihi bakımından da önemli bir eserdir.


Cammu Keşmir'de gerilim tırmanıyor: Karşılıklı savaş uçakları düşürüldü

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


Pakistan ordusundan, hava sahalarına giren 2 Hint savaş uçağının vurulduğunu ve birinin düştüğü açıklandı. Hindistan medyası ise Hint ordusunun bir Pakistan savaş uçağını düşürdüğünü bildirdi.




Hindistan Hava Kuvvetlerine ait bir savaş uçağının Cammu Keşmir'in Budgam bölgesinde düştüğü bildirildi.





PTI haber ajansı, Garend Kalaan Köyü yakınlarında, yerel saatle 10.00 civarında açık bir araziye düşen uçağın ikiye ayrıldığını ve alev aldığını belirtti.

Olayda 2 pilot ve bir sivilin hayatını kaybettiği ileri sürüldü.


Pakistan: Hava sahasını ihlal eden uçak vuruldu


Pakistan Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü Tümgeneral Asıf Gafur ise Twitter'dan yaptığı açıklamada, Pakistan Hava Kuvvetlerinin, hava sahasına giren Hint savaş uçaklarına engelleme yaptığını, Pakistan uçaklarının 2 Hint uçağını vurduğunu, uçaklardan birinin Pakistan kontrolündeki bölgeye, diğerinin ise Hindistan kontrolündeki bölgeye düştüğünü bildirdi.



Sözcü Gafur, Pakistan tarafına düşen uçağın bir pilotunun Pakistan ordusu tarafından yakalandığını belirtti.

Sözcü paylaşımında şu ifadeleri kullandı:

"Pakistan Hava Kuvvetlerinin bu sabah yaptığı saldırılara karşılık olarak, Hint Hava Kuvvetleri Keşmir Kontrol Hattını geçmiştir. 

Pakistan Hava Kuvvetleri 2 Hint uçağını Pakistan hava sahası içinde vurmuştur. Uçaklardan biri (Pakistan kontrolündeki) Azad Keşmir bölgesinde, diğeri ise Hindistan kontrolündeki Cammu Keşmir bölgesine düşmüştür. Pakistan tarafına düşen uçağın pilotu yakalanmıştır."


Pakistan Hava Kuvvetlerine ait üç savaş uçağının, sabah saatlerinde Keşmir Sınır Kontrol Hattı'nı geçerek Hindistan'ın Cammu Keşmir bölgesine girdiği ve Hint uçaklarının önleme yaptığı bildirilmişti.

Diğer yandan Pakistan Dışişleri Sözcüsü Muhammed Faysal da resmi twitter hesabından yaptığı açıklamada, Pakistan Hava Kuvvetleri'nin Keşmir Kontrol Hattına harekatın amacının savunma olduğunu vurgulayarak, "Tüm amacımız kendimizi savunma konusundaki kararlılık ve kabiliyetimizi ortaya koymaktır. 

Gerilimin tırmanmasını istemiyoruz, ama böylesi bir duruma da hazırız." ifadelerini kullandı.


Hindistan medyası: Pakistan uçağı da vuruldu


Öte yandan, Hindistan basınında yer alan haberlere göre, Pakistan Hava Kuvvetlerine ait F-16 tipi 3 savaş uçağının sabah saatlerinde Hindistan'ın Cammu Keşmir'in Novşera bölgesinde uçtuğu tespit edildi.


Haberlerde, Hindistan hava sahasını ihlal eden Pakistan Hava Kuvvetlerine ait F-16 savaş uçağının, Cammu Keşmir'in Novşera bölgesinde, Hindistan'ın açtığı misilleme ateşinde düşürüldüğü bildirildi.


Havaalanları kapatıldı, sivil uçuşlar durduruldu


Pakistan ile Hindistan karşılıklı olarak savaş uçaklarının düşürülmesinin ardından çok sayıda kentte havaalanlarını kapatarak sivil uçuşları durdurdu.


Hindistan-Pakistan gerilimi


Hindistan, Keşmir kontrol hattının Pakistan tarafındaki Ceyş-i Muhammed örgütüne ait kampa hava saldırısı düzenlediğini bildirmişti. 

Pakistan Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü Tümgeneral Asıf Gafur ise Hint savaş uçaklarının Keşmir kontrol hattındaki Muzafferabad bölgesinden Pakistan hava sahasını ihlal ettiğini, sınırdan 5-6 kilometre içeri giren uçaklardan birinin Pakistan savaş uçaklarının müdahalesinin ardından Hint tarafına kaçarken aceleyle bomba bıraktığını açıklamıştı.



Gafur, Hint uçağının bıraktığı bombanın sınır eyaleti Hayber-Pahtunhva'daki Balakot kenti civarında bir bölgeye düştüğünü ifade etmişti.

Bombanın düştüğü arazinin ve bomba kalıntılarının fotoğraflarını paylaşan Gafur, herhangi bir maddi hasar veya can kaybı yaşanmadığını kaydetmişti.

Hindistan'da 14 Şubat'ta paramilis konvoyunu hedef alan bombalı saldırıda 44 asker hayatını kaybetmiş, 20 asker de yaralanmıştı. Yeni Delhi yönetimi saldırıyla ilgili Pakistan'ı suçlamış, saldırıyı kınayan Pakistan ise suçlamayı reddetmişti.











26 Şubat 2019 Salı

Akp'yi Bölmek İçin Herkes 1 Nisan’ı bekliyor

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


1 Nisan’a hazırlananlarla ilgili artık daha net bilgilere sahibiz.
 Ankara ve İstanbul’dan birinin Cumhur İttifakı’nın elinden alınması üzerine oyun kuranlar, 31 Mart gecesi gelecek sonuçlara göre harekete geçecek.





Fakat burada iki farklı yapının da kendi aralarında rekabetine tanık oluyoruz. 
Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır “Ak Parti içinden bir değil iki parti kurmaya hazırlanıyorlar” diye yazmıştım. Ve şunları söylemiştim:

“Pusuda bekleyen (…) parti kuracakmış. 
Ama bu tek bir parti değilmiş. 2 parti yoldaymış.
Biri bir yerde, “ben buradayım gelsinler” diye bekliyormuş. Diğer bir başka yerde başkalarıyla birlikte çoktan harekete geçmişmiş.” (10.12.2018 Yeni Şafak)

İsim vermeden “oluşum”dan söz etmiştim. Artık o oluşumların kimlerden oluştuğunu da söyleyebiliriz.

MECLİS’TE GRUBU BULUNAN BİR PARTİ TASFİYE OLUR MU?


Son günlerde Ankara kulisleri hayli hareketli. Yerel seçimlerde Cumhur İttifakı’nın büyükşehirlerde alacağı her yenilgi yeni kurulacak partiler için motivasyon kaynağı.
Bir de Meclis’te şu anda grubu bulunan partilerden birinin seçimin sonucuna göre “milletvekili kaybedeceği” de konuşuluyor. 
Bir partinin de CHP’nin başını çektiği ittifakın yenilgisi halinde dağılacağı da konuşulanlar arasında.

KILIÇDAROĞLU’NUN ALTERNATİFİ BULUNABİLİR Mİ?


Geçtiğimiz günlerde CHP’li eski bir vekil ile ayak üstü sohbet etme imkanım oldu. “Yeni bir dil. Birlik için yeni bir çıkış” öneren konuşmasının bir yerinde, “Kılıçdaroğlu’ndan daha iyi bir genel başkan bulduğumuz anda onu değiştiririz. 

Bu da yakındır” dedi. Çok ilginç. Kılıçdaroğlu’nun alternatifinin bulunamaması nedeniyle CHP Genel Başkanlığı koltuğunda oturduğunu öğrenmiş olduk.
Bu bilgi bana, 31 Mart seçim sonuçlarının CHP’de de dalgalanmaya neden olacağını düşündürdü. 
Bir de konunun DSP boyutu var ki tartışılmaya değer. 
Zira, küskün ya da kendini itilmiş hisseden CHP’liler “sol”da alternatif olarak DSP’ye yöneliyor. Bakalım bu yöneliş, 1 Nisan’dan sonra Meclis’teki aritmetiğe nasıl yansıyacak?

Biz ana konumuza geri dönelim.

AK PARTİ İÇİNDEN 2 PARTİ ÇIKARMAK İSTEYENLER ARASINDAKİ REKABET


Dedim ya Ak Parti içinden parti kurmak üzere 2 farklı yapının hazırlık içinde olduğunu biliyoruz. 
Bunlardan ilki Sayın AhmetDavutoğlu’nun başını çektiği grup. Ankara’da harıl harıl “istişare” yapıyorlar. 

Anadolu’da değişik vesilelerle boy gösteriyorlar. 
Medyada kendilerine yakın yazar ve akademisyenler eliyle “Yeni bir siyasi söylem gerekli” çıkışı yapıyorlar. Bazı elemanlarıysa, “Seviyemetre” olarak faaliyet yürütüyor.
İkinci oluşum ise Sayın Abdulllah Gül’ün organizasyonu çerçevesinde Ali Babacan’ın partileşme çabası.

Abdullah Gül’ün, 24 Haziran seçimleri sırasında “Çatı aday” olmayı “Geniş bir mutabakata” bağlaması ve o “geniş mutabakat”ın oluşmaması nedeniyle “aday olmaması” hafızalarımızda taptaze. 
Buna mukabil, “Başkanlık sistemine olan rezervi ve parlamenter sisteme öykünmeleri” de.
Sayın Gül’ün, yakın geçmişte bir üniversitedeki konuşmasında geçmiş bir konuşmasına atıf yaparak aynen şöyle dediğini de biliyoruz, “(…) evimizin içini düzene koymamız gerekir. 
Bunu koymadığımız süre içerisinde bir gün gelir ya insanlar ayaklanır ya da dış müdahaleler kaçınılmaz hale gelir.”
Bu cümlelerle kimlere göz kırptığını izah etmeme gerek var mı? Yoksa etrafımızdaki darmadağınık olan, işgal edilen, talan edilen ülkeler ve o ülkelerle “belirgin” ilişki geliştirenlere bakmamız yeterli değil mi?
Gül’ün neden kendi liderliğinde bir siyasi oluşumun içinde olmadığını merak ediyorsanız şayet, 24 Haziran sürecini yeniden hatırlamak yeterli olacaktır, kuşkusuz. 

O gün Temel Karamollaoğlu’na biçilen rol bugün Ali Babacan’a biçilmiş görünüyor. İlginç!
Diğer bir oluşumun merkezinde Sayın Davutoğlu var. Ahmet Davutoğlu’nu en son 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonunda Beştepe’de görmüştüm. Öfkeli gözlerle hepimizi süzüp, gidip bir sandalyeye oturmuştu. Oysa yapılan eleştirilere rağmen ilişkilerinde belli bir seviye ve üslubu koruyacağına inanıyordum hep. Mesela rahmetli Özal, mesela rahmetli Erbakan öyle yapıyordu.
Böyle bir ruh haliyle partileşme sürecine giren Sayın Davutoğlu’nun nasıl “kitleleşeceği”ni, eleştirileri nasıl hazmedeceğini ya da savuşturacağını merak etmiyor değilim.
En önemlisi de Ak Parti içinden iki parti kurmaya çalışanlara Ak Parti camiasının nasıl muamele edeceğini çok merak ediyorum
Bu arada Davutoğlu ile ilişkilendirilen bazı köşe yazarı ve gazetecilerin ağız birliği yapmışçasına, “tek adamlık”, “karamsarlık”, “kötücül psikoloji” pompalaması dikkatinizi çekmiyor mu?

Gül ile Davutoğlu’nun partileşme sürecinin Ak Parti yönüyle de tartışılmaya değer. Ancak bu yazıda ikilinin arasındaki rekabetin öyle kolay kolay çözülebilecek olmadığını söylemekle yetineyim.
Sözün başında dedim ya iki farklı yapının da kendi aralarında rekabetine tanık oluyoruz. Bu rekabet öyle kolay kolay aşılabilir değil.
Zira, birbirlerini medya üzerinden yalanlamış iki aktör var karşımızda.
Örneğin bakınız, 3 Mayıs 2015’te DÜSSELDORF’ta Sayın Ahmet Davutoğlu’nun benim de içinde olduğum gazetecilere yaptığı açıklama!


Parti kurmak için pusuda bekleyenler ne kadar daha bekler?


Hürriyet'te Mehmet Soysal çok dikkat çekici bir yazı yazdı dün.
“Rabarba Siyaseti” başlıklı yazıda şunları söylüyor:
“Duyuyoruz ki Ankara’nın arka sokaklarında yeni siyasi defterler açılıyormuş.
Lakin sadece defterler yeni...
Ve duyuyoruz ki pusularda bekleyenler kalabalıklaşıyormuş.
Hesap kitap defterlerine adını yazdıranlar sessizce kuyruğa girmiş...
Kim olduklarına bakıyoruz.
Filmsiz kalan aktörler, yani bildiklerimiz...
Ve tanıdıklarımız...
Davanın neferleriydi güya...
Şimdi pusuda pusu siyaseti yapmaya çalışıyorlar...
Defterlerin etrafındaki isimlere bakıyoruz da...
Ya terk edenler ya da terk edilenler.
Pusuda birilerinin iktidardan düşmesi bekleniyor...
Şimdi de “yeni” bir dava etrafında toplanarak iktidar olmanın hayaliyle yaşanıyor...

(…) Devlet dışı aktörlerin hesapları...
Ve illegal örgütlerin ihanetleri...
FETÖ, PKK gibi gün ışığına çıkanların yaptıklarını biliyoruz.
Lakin yeraltında notlar yazarak defterleriyle yeryüzüne çıkmayı bekleyenler de var.
Rıhtımlar ıslanmış bir defa...
Ve zemini kaygan.
Ayak oyunları,
Çarpışmalar,
Çatışmalar bitecek gibi değil...
Çünkü rabarba siyaseti birilerinin ruhuna işlemiş.” (18.02.2019 Hürriyet)
Mehmet Soysal isim vermemiş, tarif etmiş. Yeni bir siyasi oluşumun hazırlığından söz ediyor. “Pusuda bekleyenler” olarak nitelendirdiklerinin bugünlerdeki hareketliliğine işaret ediyor.
Uzunca süredir biz de takip etmeye çalışıyoruz olan biteni ve bu sütunda yazmaya çalışıyoruz.
Evvela şunu söylemekte yarar var. Herkesin yeni bir siyasi parti kurma hakkı vardır. Siyasi Partiler Kanunu çerçevesinde kurulan her siyasi parti meşrudur. Makbuldür.

Buraya kadar hiçbir sorun yok.

Hatta, bir siyasi parti içerisindeyken “ayrılıp” yeni bir siyasi parti kurmak da meşrudur. Burada da sorun yok.
Lakin son dönemde duyduklarımız, gördüklerimiz haber kaynaklarından aldığımız bilgiler gösteriyor ki “yeni” bir dava etrafından toplanarak iktidar olma hayali kuranların ortak özelliği, tıpkı Soysal’ın da dikkat çektiği gibi “Ya terk edenler ya da terk edilenler” olması. Nedense açıktan siyaset yapmayı değil, “Pusuda beklemeyi” tercih ediyor olmaları. Sinsice davranıyor olmaları.

İşte itirazımız bunadır. Yani pusuda bekleyerek siyaset yapma biçiminedir.
Bu sütunda yazdım, 1 Nisan’ı bekleyenler var. Ak Parti içindeki bazıları bir değil 2 parti kurmaya hazırlanıyor diye.
Hem bir siyasi hareketin içinde yer alacaksınız, hem de o siyasi hareketin “yenilgisi” için var gücünüzle çalışacaksınız…. Nihayetinde o yenilgi üzerinden siyaset üreteceksiniz.

İşte bu olmaz!

24 Haziran seçim sürecinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun gönlündeki “çatı aday” olacaksınız sonra süreç akamete uğrayınca sessizce çekilip “arkadaşlarım” dediklerinizin tökezlemesini bekleyeceksiniz.

Ya da 24 Haziran sürecinde partinizde hiçbir görev almayacaksınız, sonra bütün “birikim”inizi “yeni parti” için ortaya koyacaksınız.

Milat olarak da 1 Nisan’ı belirleyeceksiniz.

Beklerken de etki alanınızdakiler üzerinden “tek adamlık”, “karamsarlık”, “kötücül psikoloji” filan pompalayacaksınız!
Buna Soysal’ın deyimiyle tam da “Rabarba siyaseti” denir.
Bakalım, daha ne kadar pusuda beklemeyi sürdürebilecekler.

Takipteyiz.


25 Şubat 2019 Pazartesi

Arka bahçede terör var!

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


Memleket, cahilliklerine ışık tutup, kendilerini aydın sayan bir güruh tarafından kargaşaya sürükleniyor. Hümanizm, Feminizm, Atatürkçülük kavramlarını gerçekten uzak, uydurulmuş ezberlerle savunan, insanlıktan, kadınlıktan ve de Atatürk’ün fikri mücadelesinden uzak guruplar türüyor. 

Dağdan Meclise gelen terörizmin sokaklarda, caddelerde, okullarda, kafelerde sesi oluyorlar; ellerini kanla yıkayanları temiz bilip, kanıyla toprağı besleyen şehitleri insancıllık sınırının dışında tutuyorlar, Vatan evladı ile teröristi “karşıt görüş” diye tanımlayarak, teröriste güzelleme ile sunuyorlar. 

Vatan için verilen canlar, cebinde molotofla ekmek almaya gidenler kadar kıymet bulmuyor, masum bulunmuyor. Bunlar gurup gurup, aynı arka bahçede yetişiyor…

Ömrünü milletinin kurtuluşuna ve bekasına adamış Atatürk’ü kullanan, Atatürk’ten ve milliyetçiliğin tanımından bi haber “Ben Atatürk milliyetçisiyim(!)” ciler var; bunlar sol cenahın aydın cahilleri, bir dipçe verelim: Atatürk milliyetçiliği diye bir şey yoktur, Milliyetin ve milliyetçiliğin tanımına aykırı bir tabirdir bu, bir şahsın milliyetçiliği olmaz ancak onun milliyetçilik anlayışının benimsenmesi olur, buna da Atatürk’ün Türk Milliyetçiliği Yaklaşımı deniyor. 

İşte bunlar uydurulmuş kavramlarına sempatizanlığı ve insancıl(!) küflü fikirlerini sokarak sokaklarda terör estiriyor, Vatan-millet-bayrak nirengisi dışında keyfe keder bir hayat izleyerek sempatizan sınırlar içinde yaşıyorlar. 

Oysa ki Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hayat gayesinde  Vatan-millet-bayrak sevdası var. Atatürk’ü anlamak için Selanik’i kaybettiğimiz anlara gitmek yeterlidir; o dönemin ana vatanı gibidir Selanik ve kaybı Atatürk’te milli sınırları daha kudretle çizdiren, Türk milliyetçiliğini perçinleyen bir karakter oluşturmuştur. 

Vatan kaybetmenin derin hüznü ile kurtuluş mücadelesinde zafere koşmuştur.  İsyanlara ve Kürdistan düşlerine sille atan, bölünmeye tahammülü olmayan, Türk milliyetçiliğini vurgulayan ve bu yönde taviz vermeyen Atatürk, bu gün bu zihniyetsizlerin uydurup taptığı bir meta halini almış ve işin acı yanı da teröristle saf tutanların diline pelesenk olmuştur…

Feminizmden beslenen terörün en derin kaynakları var bir de; kadını kutuplaştırarak, kadın tabiatını yok sayan, erkeksileşerek veya ahlaksızlaşarak kadın haklarını savunmaya çalışan kafası karışık, kıblesi belirsiz kaostan beslenen “bayan”lar… 
Bayan tabirinden rahatsız olup, ülkeyi bayan hareketlere imza atan bu taraftarlar şüphesiz ki ülkenin “bayanları”dır ve toplumda kadın tabirini yok etmeye programlanmış gibi türüyorlar. 

Kadın hakları üzerine yola çıktıklarını iddia ediyorlar ama yer yer terör eylemlerinde, yer yer üçüncü cinsiyet eylemlerinde polis yumrukluyorlar…

Bunların temsilcileri de terör örgütünün Meclis yansıması eş başkanlar… 
Kadınların siyasi ilerlemede kilit nokta olduğunu çözen PKK, yıllarca yaptığı infazlarla, karısını kızını döven-ezen  adamları öldürerek kadınları safına çekti, kimlik kazandırmaya çalıştı ve dağlarda yaşanan tüm ahlaksızlıklara göz yumacak kadar bağlı kadınlar üretti. 

Bu tavır da PKK ‘yı Meclise ve halkın içine sempati ile soktu. Bugün feminizmin Türkiye’deki en büyük temsilcisi HDP olarak görülüyor. 

Bu aklı evvel, niyeti kargaşa olan bayanlar, kadın hakkı diyerek onu bile tam manası ile savunmayıp, kadını ötekileştiren zihniyetiyle, sınırlandırılmış bir insancıllık sergiliyor. Onlar için şehrin ortasında, metroda, merkezlerde patlatılan bombaların, öldürülen masumların önemi yok, karakolları saymıyoruz bile zaten, çünkü bunlar için polis-asker-devlet düşman… 
İnsanın hakkını savunuyoruz, eşitliği adaleti savunuyoruz diyerek, haksızlığın, adaletsizliğin, caniliğin sırtını sıvazlıyorlar!

Bu kadınları tasvir için ip cambazlarının hanım ağası da izlenebilir mesela; “Bunlar kadınları inançları gereği önde tutmaz, başa koymaz, el sıkışmaz ama ben bir kadın olarak karşılarındayım…”  diyen zat-ı muhterem, tabiatın kadına verdiği zarafetten uzak, mahalle kabadayısı tarzı bir üslupla, erkeksi siyasetçiliği karakter bürünerek var olmaya çalışıyor. 

Yani ağzından çıkana önce kendi inanmıyor… 
Ülkücüyüm deyip teröristle saf tutuyor, saldırgan üslupla kaostan besleniyor ve kıblesi de meçhul.

Türk tarihi, hoşgörüye, anlayışa ve de adalete dayanan bir namzet iken; memlekette, kavramları yeniden tanımlayan ve tavırlarıyla terörizmi besleyen, memleketi ve de dünyayı Türkiye’de özgürlük olmadığına inandıran, özgürlük tanımı çarpık olan maşalar türemiş. Ne kadınları savunuyorlar ne insanlığı ne de Atatürk’ü, üstelik eylem mecraları da CHP’nin arka bahçesi olmuş, İYİ Parti bahçeyi suluyor, HDP mayınları döşüyor ve maalesef ki medya da buna alkış tutuyor…



Sayın Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı zilletin öteki yüzünü ifşa eden, HDP üzerinden PKK ile bağlantılarını ortaya koyan çok önemli açıklamalar yapıyorlar. Diğer taraftan ABD’nin PKK ile nasıl iç içe geçtiğini belgeleyen yeni gelişmelere, yeni beyanlara şahit oluyoruz. 

Yakalanan teröristler, ABD’nin kendilerini nasıl koruyup kolladığını, besleyip sahaya sürdüğünü ayrıntıları ile anlatıyorlar. Bu durum içeride ve dışarıdaki zilletin birbirini nasıl tamamladığını, nasıl organize olduklarını ve sonuç alabilmek için nasıl işbirliği yaptıklarını da belgeliyor.

AZ YEDİM ÇOK YEDİM MESELESİ DEĞİL


Bütün bunlar Türk milletinin gözleri önünde hayata geçerken, birileri hala “beka sorunu nereden çıktı, bu sadece bir seçim” diyorsa, kesinlikli iyi niyetli olamaz. Bekamızın tehdit altında olduğunun anlaşılması için daha ne olması gerekiyor? 

Beka hafife alınamaz, görmezden gelinemez, ertelenemez ve asla vazgeçilemez bir gerçektir. 31 Mart’ta sadece bir seçim yapılmayacaktır, ülkenin bekası, devletimizin geleceği ile ilgili çok hayati bir karar verilecektir. 
Böyle olduğu içindir ki, gerçeği gizlemeye, meseleyi Türk milletinden saklamaya uğraşıyorlar. O kadar ki, bekayı getirip patlıcan, biber ve domatese teslim ediyorlar.

Mevsimi bile olmayan bu zerzevatın fiyatlarının bekadan daha önemli, daha hayati ve daha belirleyici olduğunu anlatmaya ve bunu kabul ettirmeye çabalıyorlar. Bu oyuna gelmemek, bu yanlışa düşmemek şarttır. 

Sayın Devlet Bahçeli’nin belirttiği gibi, bugün aldığımız patlıcan, biber, patates mesela bir kilogram az, iki kilogram çok olabilir. İşimiz yoksa yarın olur, yoksulsak gün gelir varlığa kavuşuruz. Yani konu az yedim, çok yedim konusu değildir. Bunların hepsi aşılır, ama beka giderse dünyamız gider, hayatımız söner.

TECRÜBE VE EHLİYET


Yerel seçimlerin bekamızı doğrudan ilgilendiren bu öneminin yanında, şehirlerimizin eksiklerini, ihtiyaçlarını doğru ve hızlı şekilde karşılanmasını sağlayacak yeterlilikte isimlerin seçilmesi gibi bir özelliği elbette vardır. 

Bu ölçü dikkate alındığında da, yine en doğru, en ehil, en birikimli isimlerin Cumhur ittifakı ve bu ittifakı oluşturan partiler tarafından aday gösterildiği, hemen anlaşılacaktır. 
Büyükşehirlerin tamamında, diğer şehir, ilçe ve seçim çevrelerinde son derece tecrübeli ve ehliyetli adaylarla milletimizin karşısına çıkılmıştır. Kaldı ki, tecrübe sadece başımıza gelenlerin toplamı da değildir. 

Yine Sayın Bahçeli’nin tanımlamasıyla, esasen tecrübe, başımıza gelenlerle ne yaptığımız, ne yapacağımız, neyi başaracağımızdır. Tecrübeli siyasetçi demek, pek çok badireyi yenmiş, beka ve birliğe samimiyetle yüreğini koymuş adam gibi adam demektir. 
Cumhur ittifakının adaylarının, MHP’nin bütün muhataplarının pek çok badireyi yendiği, sicilleri ile sabittir. Beka ve birliğe samimiyetle yüreğini koymuş adam gibi adamlar olduklarının ispatı ise MHP’nin onayı ve desteğidir. MHP’nin yanlış bir işin içinde olması asla düşünülemeyecektir. Tecrübe bekayla önemlidir, Türkiye sevdası her şeyin önündedir.

İSTİKRAR SÜRDÜRÜLMELİ


Siyaset, bütün gayretlere, bütün müdahalelere rağmen MHP kararlı duruşu ile ritmini bulmuş, mecrasına yönelmiştir. Meclis Başkanlığı seçiminden yeni bir kriz çıkarmak için ellerini ovuşturanlar yanılmış ve yenilmiştir. 

Cumhur ittifakına adaylar ve partiler üzerinden nifak sokma çabaları boşa çıkarılmıştır. Yeni hükümet sistemi işlemekte ve gün geçtikçe yerleşmektedir. 31 Mart seçimlerinin de kazasız belasız atlatılması, bekamızın gereğine sahip çıkılıp gereğinin yapılması ile önümüz daha da açılacak ve büyük bir rahatlama sağlanacaktır. 

Güçlü bir yönetim ve uyumlu bir yerel yapılanma ile mevcut sorunların çözümünü de kolaylaşacak ve hızlanacaktır. Türkiye’nin biber, patlıcan, domatese takılıp kalmak gibi bir lüksü olamaz. 
Bunlar kolaylıkla aşılır. Önemli olan etrafımızdaki kuşatmanın yarılması ve üzerimize gelen zilletin püskürtülmesidir ki, bunun için de yine siyasi istikrarımızı sürdürmek zorundayız.

ANLATTIKLARIMIZ KARŞILIK BULUYOR



Neresinden bakılırsa bakılsın, Türkiye’nin geleceği, emniyeti, huzuru, bekası Cumhur ittifakının başarısı ile doğru orantılıdır. Bir belirsizliğe, maceraya tahammül yoktur. 

Zillete onay vermek, çok tehlikeli ve karanlık bir geleceğe razı olmak demektir. Bütün mesele, bu seçimlerinin öneminin doğru anlatılması, doğru anlaşılması ve doğru karar verilmesidir. Bunu yapmaya, bunu anlatmaya çalışıyoruz. 

Kalan zamanda da ısrarla ve kararlılıkla bunu yapmaya çalışacağız. Anlattıklarımızın karşılık bulduğunu, onay aldığını büyük memnuniyetle takip ediyoruz. Türk milletinin hiçbir şart altında zillete müsaade etmeyeceğinden, ülkeyi bir belirsizliğe itmeyeceğinden kesin olarak eminiz.


google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html