6 Temmuz’da yapılan kongrede Devlet Bahçeli 697 oy alarak Genel Başkan seçildi. O artık Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in koltuğunda oturacaktı. Başbuğ’un, “Hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin” talimatına, o koltukta oturduğu sürece sadık kalacak, kirletmeye kalkışanları da asla affetmeyecektir.
DEVLET BAHÇELİ LİDERLİĞİNDE
MHP İKTIDAR OLUYOR Semih Yalçın’ın eserinde ağırlıklı
bölümlerden biri de Devlet Bey liderliğinde MHP’nin iktidar ortağı olduğu “57.
Hükümet”le ilgili gelişmelerin anlatıldığı bölümdür. (s. 37-84). Türkiye’nin 80
öncesi ve sonrasındaki kutuplaşma, gerilim ortamından çıkması, 28 Şubat
sürecinde siyasete, siyaset dışı müdahalenin yarattığı tahribat ve ekonomik
sıkıntıların ortadan kaldırılabilmesi, toplumun normalleşmesi için önemli bir
fırsatın hayata geçirildiği 57. Cumhuriyet Hükümeti’nden bahsediyoruz. 18 Nisan
1999 Genel Seçimleri’nde Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP, önemli bir hamle
yapmış, yaklaşık %18 oy alarak 129 milletvekili çıkarmıştır. %22.2 oy alarak
136 milletvekili çıkaran Merhum Bülent Ecevit’in DSP’sinin ardından 2. parti
olmuştur. “Türkiye’nin cepheleşmeye değil, güçlü bir hükümete ihtiyacı var.”
mesajını veren Bahçeli, seçimlerden iki gün sonra (20 Nisan 1999) Hürriyet
Gazetesi’ne verdiği söyleşide, MHP’nin DSP’den gelebilecek bir koalisyon
teklifine açık olduğunu ortaya koyuyordu. Devlet Bey, o söyleşi ve daha sonra
mayıs ayı başında (1 Mayıs 1999) yaptığı basın toplantısında, 28 Şubat süreci
dahil toplumsal yarılmayı, kutuplaşmayı besleyen ordu-siyaset ilişkileri,
demokrasinin geleceği, irtica konusu, türban meselesi, MHP’nin Türk
siyasetindeki konumu, cumhuriyetin temel niteliklerinin korunması gibi temel
konularda çok açık ve samimi değerlendirmelerde bulundu. Devlet Bahçeli,
sonraki yıllarda “vesayet tartışmaları” olarak önümüze gelecek olan ordunun
konumu ve “demokrasinin işletilmesi” konularında 28 Şubat tartışmalarını
merkeze alarak, bugün de önem taşıyan şu değerlendirmeyi yapmıştır:
“28 Şubat sürecine nasıl bakıyorsunuz?
Tabii, 28 Şubat süreci belli kurum ve çevrelerin
hassasiyetlerini ifade ettiği bir süreçtir. Burada ölçü önemlidir. Eğer irticai
faaliyeti yakın bir tehdit olarak değerlendiriyorlarsa, irticanın tarifi ve kapsamı
ve bu kapsam içine girenlerle samimi, inançlı kitleyi ayırmak lazım. Samimi
Müslüman kitleyi incitecek, kıracak davranışları tasvip etmemek lazım. Bunu
artık Türkiye’nin gündeminden çıkarmak lazım…
İrtica tehdidi konusunda hemfikirsiniz, ama bunun tarifinin
iyi yapılmasını istiyorsunuz…
Evet. cumhuriyetin temel nitelikleri üzerinde MHP’nin
hassasiyeti var.
Siz ordunun Türkiye’de oynadığı rolü nasıl görüyorsunuz?
Ordunun bu rolü herkes tarafından biliniyor. Demokrasinin
bütün kurum ve kurallarıyla işlerliği noktasında da bir toplumsal talep var.
Artık bu talebin karşılanması lazım. Demokrasiyi de tam işler hale getirmek
lazım. Bu işlediği takdirde ordu kendi mevziine çekilir zaten.” (s. 42-43).
Bahçeli, basın toplantısında MHP’nin siyaset ve fikir hayatımızdaki duruşunu,
misyonunu ve ekonomik konulara bakışını da şu şekilde açıklıyordu: “Bu
çerçevede sık sık gündeme getirilen ‘MHP değişti mi, değişmedi mi?’ sorusunu da
anlamlı bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. Milliyetçiliğimizi besleyen,
şekillendiren ve var eden vatan ve millet sevgimiz, milli kültürümüzü ve
değerlerimizi koruma anlayışımız, dünyada etkin ve saygın bir ülke olma hedefimiz
değişmemiştir. Tabii ki, her canlı organizma gibi partimiz de yeni ihtiyaçlara,
yeni sorunlara yeni cevaplar ve çözümler üretmekte, dünyadaki gelişmeleri
yakından takip etmektedir… Partimiz Türkiye’de kardeşliğin, barışın karşılıklı
anlayış ve hoşgörünün hâkim olmasını, demokratik hukuk devletinin standardının
mutlaka yükseltilmesi gerektiğini savunmaktadır. Milletimizin her mensubunun
refah ve mutluluk içinde yaşamasını arzulamaktadır. Sosyoekonomik gelişmesini,
rekabetçi piyasa ekonomisi çerçevesi içinde sürdürmesinin gerekliliğine
inanmaktadır. MHP’nin farkı, rekabetin sağlanması ile toplumsal duyarlılıkların
göz önünde bulundurulmasıdır. Dünyanın her yerinde kalıcı bir istikrar ve iş
birliğinin hâkim olmasını savunmaktadır. MHP, içe kapanmacı değil, bilakis
dünya ile rekabet edebileceğimiz alanların tespitini ve yatırımların bu yönde
teşvikini öngören bir yaklaşıma sahiptir. Zaten lider ülke Türkiye hedefimiz,
kendi milli kimliğini ve onurunu koruyarak dünyaya açılmış, güçlü, etkin bir
Türkiye’yi inşa etmektir.” (s. 46). Aslında MHP’nin temel meselelere bakışını
özetleyen bu konuşma, Türkiye’nin o zamana kadar olan siyasi hayatı içinde
nasıl bir rol oynadığını ve bundan sonraki siyasi hayatı içinde nasıl bir
misyon üstleneceğini de göstermekteydi. Devlet Bahçeli ve onun liderliğindeki
MHP, demokratik Parlamenter sistem ne zaman içeriden ve dışarıdan veya iç-dış
mihrakların birlikteliği ile sıkıntıya girse, demokrasimiz ne zaman tıkansa,
vesayet odakları ne zaman Türk milletine tasalluta yeltense, devreye girecek ve
millet iradesi esaslı demokratik sistem işletilecektir. Bu misyon, ülkenin ve
milletin beka sorunları ne zaman gündeme gelse harekete geçecek ve Türk
milletinin var olma mücadelesi Devlet Bahçeli ve MHP tarafından başarıya
ulaştırılacaktır. MHP, DSP ve ANAP arasında yürütülen ve 40 gün süren koalisyon
görüşmeleri, bütün engellemelere rağmen nihayet başarıya ulaşmış ve üç parti 28
Mayıs 1999’da 57. Cumhuriyet Hükümeti’ni kurmuşlardır. 57. Hükümet, 1999-2002
yılları arasında ekonomi, bölücü terör, anayasa kitapçığı krizi, ABD’nin Irak’ı
işgali gibi Türkiye’nin çok temel sorunları ile mücadele etmiştir. Sonuçta,
“MHP’siz bir hükümet” senaryolarının dayatıldığı, yeni bir siyaset
mühendisliğinin uygulamaya konulduğu bir ortamda Sayın Devlet Bahçeli bütün
oynanmak istenen oyunları bozacak bir çıkış yapmıştır. 7 Temmuz 2002 günü
Kocayayla Türkmen Kurultayı’nda yaptığı konuşmada milletin iradesini işaret
etmiş, 3 Kasım 2002 tarihini vererek erken seçim çağrısı yapmıştır. Devlet
Bahçeli, bazıları tarafından sonradan çok eleştirilen bu çıkışı ile aslında
partisinin baraj altında kalması riskini de üstlenerek Türk demokrasisini
kurtarmıştır. O zaman anlaşılamayan bu Devlet Bahçeli tavrı, bugün için
milletimizin vicdanında küresel mahfillerin ve yerli uzantıları olan vesayet
odaklarının “oyunlarının bozulduğu, milletin iradesinin kurtarıldığı” şeklinde
saygın yerini almıştır. Millete rağmen siyaset yapmaya çalışanlar, iradesini,
siyasetini kendilerini var eden milletin iradesine değil, küresel sisteme ve taşeronlarına
bağlayanlar her siyaset mühendisliği faaliyetlerinde karşılarında Devlet
Bahçeli ve MHP misyonunu bulacaklardır. Semih Yalçın Bey eserinde 57. Hükümet
döneminde MHP ve Sayın Bahçeli’ye yöneltilen en önemli eleştirilerden biri olan
bebek katili A. Öcalan’ın idamı meselesini, “Bölücübaşı Öcalan’ın İdam Meselesi
ve Devlet Bahçeli” başlığı altında ayrıntıları ile anlatmaktadır. (s. 73-84).
ÖNCE ÜLKEM VE MİLLETİM, SONRA PARTİM VE BEN
Prof. Dr. E. Semih Yalçın tarafından kaleme alınan
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Devlet Bahçeli” (Berikan Yayınevi, Ankara,
2019, 1-110 s.) isimli eser de bundan sonraki yazılarımızda tanıtacağımız
eserler arasında olacaktır. Bu vesile ile Sayın E. Semih Yalçın Bey’i tebrik
ediyor, teşekkürlerimizi iletiyorum. Yazımızı Semih Hoca’nın şu satırları ile
bitirmek istiyorum: “MHP lideri Devlet Bahçeli; hayatı boyunca gösterişsiz bir
mücadeleyi, riyasız bir siyaseti, samimi ama sade bir ülkücülüğü tercih etti.
Peygamber Efendimizin, ‘Dinini gösterişten uzak tut. Az amel sana yeter’
sözüyle çerçevesini çizdiği gibi; Müslümanlıkta da ülkücülükte de ihlas,
dürüstlük, tevazu ve sadeliği seçti. Müslümanlıkta işlediği hayrı Allah için
başkalarından gizlediği gibi, siyasette de yaptığı başarılı işleri,
muvaffakiyetleri çevresinin ve başkalarının görüp idrak ve takdir etmesini
yeğledi; bunu insanların gözüne sokmaktan daima imtina etti. ‘Önce ülkem ve
milletim, sonra partim ve ben’ sloganını, hem MHP’nin prensibi hem de ülkücü
hareketin ideolojik umdesi haline getirdi. Bu kuvvetli ilkenin toplum
bilincine, maşeri vicdana sirayeti sayesinde; Türkiye’nin zorlu, badireli
günlerinde MHP’nin fedakârlıkları milletimize ilham, ümit, ışık ve şevk kaynağı
oldu. Bu yönleriyle Devlet Bahçeli, klasik siyasi parti lideri tanımlamasının
ötesinde hususi evsaf ve hasletlere sahip olduğunu ispatladı…” BİTTİ
‘VER ELİNİ ÖPECEĞİM, DEVLETİN SAHİBİ GELDİ’
Devlet Bey, 24 Haziran 2018 seçimleri sırasında bir yere
giderken veya Ankara’ya dönerken mola yerlerinin birinde çay içmek için
duruyor. Tesisin kapısında yaşlıca, başı örtülü bir Anadolu kadını Devlet Bey’i
görüyor. Merdivenlerde kenara çekilerek, “Devletin sahibi geldi. Ver elini
öpeceğim” diyor. Devlet Bey her zamanki tevazuu içinde “olmaz, öptürmem”
diyerek takılıyor. Teyzemiz, parmağını da sallayarak, “olmaz, öpeceğim” diyor.
Devlet Bahçeli ve liderliğini en iyi anlatan sözlerden biri
bu Türk anasının sözlerdir: “Devletin sahibi.” Türk milletinin Devlet Bahçeli
ile ilgili bu algısı nasıl oluştu? Diye merak edenlerin Semih Bey’in kitabını
okuması lazımdır.
Prof. Dr. E. Semih Yalçın tarafından kaleme alınan “Davaya
Adanmış Bir Ömür: Devlet Bahçeli” isimli kitabı bundan sonraki yazılarımızda
tanıtmaya devam edeceğiz. Burada şunu söyleyelim ki, Semih Bey’in çalışması
şimdiye kadar yazılmış en iyi Devlet Bahçeli biyografisi olma özelliğini
taşıyan bir eserdir. Bu eser aynı zamanda MHP tarihi bakımından da önemli bir
eserdir.