BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

27 Şubat 2019 Çarşamba

Samimi Ülkücülük riyasız siyaset

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ



6 Temmuz’da yapılan kongrede Devlet Bahçeli 697 oy alarak Genel Başkan seçildi. O artık Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in koltuğunda oturacaktı. Başbuğ’un, “Hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin” talimatına, o koltukta oturduğu sürece sadık kalacak, kirletmeye kalkışanları da asla affetmeyecektir.
 MİLLİYETÇİ-ülkücü hareketin, Türk dünyasının efsanevi Başbuğu, MHP’nin Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997 Cuma günü beka âlemine irtihal etti. 8 Nisan 1997 Salı günü yapılan cenaze törenine milyonlar katıldı. Atatürk’ün cenaze töreninden sonra, karlı ve soğuk havaya rağmen Türkiye’nin gördüğü en kalabalık cenaze töreniydi. Lakin hayat devam edecek, MHP kendisine bir genel Başkan seçerek siyasi hayatını sürdürecekti. 18 Mayıs 1997’de toplanan kurultayda, başlangıçtaki diğer adayların sonradan Devlet Bahçeli lehine adaylıktan çekilmeleri üzerine iki aday kaldı: Devlet Bahçeli ve Tuğrul Türkeş. Devlet Bahçeli’nin kazanacağı belli olmuştu. Siyaset mühendisleri bir kere daha devreye girdiler. Ülkü Ocakları Eski Başkanlarından Azmi Karamahmutoğlu, “Kongreyi tanımıyoruz” diyerek kürsüyü devirtti. Kongre ertelendi. 6 Temmuz’da yapılan kongrede Devlet Bahçeli 697 oy alarak Genel Başkan seçildi. Başbuğun, “Hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.” talimatına o koltukta oturduğu sürece sadık kalacak, her şeyden önce bir Ülkücü olarak, Türk milliyetçilerinin ve ülkücülerin lideri olarak, bayrağı lekelemeyecek, kirletmeyecek, yere düşürmeyecek daima gönderde tutacaktır. Bayrağı lekelemeye, kirletmeye ve düşürmeye kalkışanları da asla affetmeyecektir. 23 Kasım 1997’de yapılan Başbuğsuz ilk olağan kongre olan 5. Olağan MHP Kurultayı’nda dört adayla yarışan Bahçeli ikinci turda 671 oyla yeniden Genel Başkanlığa seçildi. Tuğrul Türkeş ise 483 oy almıştı. Bu kongrede söylenen bir slogan, bundan sonraki süreci de, Bahçeli’nin liderliğini de devlet adamlığını da işaret ediyor, Ülkücülerin iktidara yürüyüşünü haykırıyordu: “Devletin Başına Devlet Gelecek!” Lider Devlet Bahçeli, Kurultay konuşmasını, “Ben sizleri ülkemizin zenginliklerini ortaya çıkarmaya, önce dürüst, ilkeli, seviyeli siyaseti inşa etmeye çağırıyorum. Ben sizleri 21. yüzyılın güçlü Türkiyesi’ni kurmaya çağırıyorum” diyerek tamamladı. (s. 35) Semih Yalçın’ın ifadesi ile, “MHP lideri Devlet Bahçeli, burada verdiği sözü daima tuttu; dürüst, ilkeli ve seviyeli siyaseti şiar edindi… O zaman (bu iki kurultayda A. G.) Devlet Bahçeli’nin karşısında yer alan isimlerin çoğu, partiden kopsalar da sonraları yine Devlet Bahçeli’nin onayıyla MHP’ye katıldılar. Bununla birlikte bazı muhalif isimler her fırsatta Devlet Bahçeli’nin liderliğini içlerine sindirememiş olmalarının sevkiyle muhalefetten geri durmadılar. Zaman zaman partinin altını oyan gizli ve açık faaliyetlerde bulundular; nifak, tefrika ve fitne saçan adımlar atmaktan geri durmadılar.” (s. 35). Evet, Başbuğ sonrasında onun koltuğuna oturmak da kolay olmadı. Devlet Bahçeli, hareketin hafızasına sahip bir akademisyen-siyasetçi olarak her Başbuğ’un emanetine sahip çıkacak, milliyetçi Hareket gemisini en sıkıntılı, en çalkantılı günlerde dahi sağ salim karaya demirlemesini bilecektir.

DEVLET BAHÇELİ LİDERLİĞİNDE

MHP İKTIDAR OLUYOR Semih Yalçın’ın eserinde ağırlıklı bölümlerden biri de Devlet Bey liderliğinde MHP’nin iktidar ortağı olduğu “57. Hükümet”le ilgili gelişmelerin anlatıldığı bölümdür. (s. 37-84). Türkiye’nin 80 öncesi ve sonrasındaki kutuplaşma, gerilim ortamından çıkması, 28 Şubat sürecinde siyasete, siyaset dışı müdahalenin yarattığı tahribat ve ekonomik sıkıntıların ortadan kaldırılabilmesi, toplumun normalleşmesi için önemli bir fırsatın hayata geçirildiği 57. Cumhuriyet Hükümeti’nden bahsediyoruz. 18 Nisan 1999 Genel Seçimleri’nde Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP, önemli bir hamle yapmış, yaklaşık %18 oy alarak 129 milletvekili çıkarmıştır. %22.2 oy alarak 136 milletvekili çıkaran Merhum Bülent Ecevit’in DSP’sinin ardından 2. parti olmuştur. “Türkiye’nin cepheleşmeye değil, güçlü bir hükümete ihtiyacı var.” mesajını veren Bahçeli, seçimlerden iki gün sonra (20 Nisan 1999) Hürriyet Gazetesi’ne verdiği söyleşide, MHP’nin DSP’den gelebilecek bir koalisyon teklifine açık olduğunu ortaya koyuyordu. Devlet Bey, o söyleşi ve daha sonra mayıs ayı başında (1 Mayıs 1999) yaptığı basın toplantısında, 28 Şubat süreci dahil toplumsal yarılmayı, kutuplaşmayı besleyen ordu-siyaset ilişkileri, demokrasinin geleceği, irtica konusu, türban meselesi, MHP’nin Türk siyasetindeki konumu, cumhuriyetin temel niteliklerinin korunması gibi temel konularda çok açık ve samimi değerlendirmelerde bulundu. Devlet Bahçeli, sonraki yıllarda “vesayet tartışmaları” olarak önümüze gelecek olan ordunun konumu ve “demokrasinin işletilmesi” konularında 28 Şubat tartışmalarını merkeze alarak, bugün de önem taşıyan şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“28 Şubat sürecine nasıl bakıyorsunuz?

Tabii, 28 Şubat süreci belli kurum ve çevrelerin hassasiyetlerini ifade ettiği bir süreçtir. Burada ölçü önemlidir. Eğer irticai faaliyeti yakın bir tehdit olarak değerlendiriyorlarsa, irticanın tarifi ve kapsamı ve bu kapsam içine girenlerle samimi, inançlı kitleyi ayırmak lazım. Samimi Müslüman kitleyi incitecek, kıracak davranışları tasvip etmemek lazım. Bunu artık Türkiye’nin gündeminden çıkarmak lazım…

İrtica tehdidi konusunda hemfikirsiniz, ama bunun tarifinin iyi yapılmasını istiyorsunuz…

Evet. cumhuriyetin temel nitelikleri üzerinde MHP’nin hassasiyeti var.

Siz ordunun Türkiye’de oynadığı rolü nasıl görüyorsunuz?

Ordunun bu rolü herkes tarafından biliniyor. Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlerliği noktasında da bir toplumsal talep var. Artık bu talebin karşılanması lazım. Demokrasiyi de tam işler hale getirmek lazım. Bu işlediği takdirde ordu kendi mevziine çekilir zaten.” (s. 42-43). Bahçeli, basın toplantısında MHP’nin siyaset ve fikir hayatımızdaki duruşunu, misyonunu ve ekonomik konulara bakışını da şu şekilde açıklıyordu: “Bu çerçevede sık sık gündeme getirilen ‘MHP değişti mi, değişmedi mi?’ sorusunu da anlamlı bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. Milliyetçiliğimizi besleyen, şekillendiren ve var eden vatan ve millet sevgimiz, milli kültürümüzü ve değerlerimizi koruma anlayışımız, dünyada etkin ve saygın bir ülke olma hedefimiz değişmemiştir. Tabii ki, her canlı organizma gibi partimiz de yeni ihtiyaçlara, yeni sorunlara yeni cevaplar ve çözümler üretmekte, dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmektedir… Partimiz Türkiye’de kardeşliğin, barışın karşılıklı anlayış ve hoşgörünün hâkim olmasını, demokratik hukuk devletinin standardının mutlaka yükseltilmesi gerektiğini savunmaktadır. Milletimizin her mensubunun refah ve mutluluk içinde yaşamasını arzulamaktadır. Sosyoekonomik gelişmesini, rekabetçi piyasa ekonomisi çerçevesi içinde sürdürmesinin gerekliliğine inanmaktadır. MHP’nin farkı, rekabetin sağlanması ile toplumsal duyarlılıkların göz önünde bulundurulmasıdır. Dünyanın her yerinde kalıcı bir istikrar ve iş birliğinin hâkim olmasını savunmaktadır. MHP, içe kapanmacı değil, bilakis dünya ile rekabet edebileceğimiz alanların tespitini ve yatırımların bu yönde teşvikini öngören bir yaklaşıma sahiptir. Zaten lider ülke Türkiye hedefimiz, kendi milli kimliğini ve onurunu koruyarak dünyaya açılmış, güçlü, etkin bir Türkiye’yi inşa etmektir.” (s. 46). Aslında MHP’nin temel meselelere bakışını özetleyen bu konuşma, Türkiye’nin o zamana kadar olan siyasi hayatı içinde nasıl bir rol oynadığını ve bundan sonraki siyasi hayatı içinde nasıl bir misyon üstleneceğini de göstermekteydi. Devlet Bahçeli ve onun liderliğindeki MHP, demokratik Parlamenter sistem ne zaman içeriden ve dışarıdan veya iç-dış mihrakların birlikteliği ile sıkıntıya girse, demokrasimiz ne zaman tıkansa, vesayet odakları ne zaman Türk milletine tasalluta yeltense, devreye girecek ve millet iradesi esaslı demokratik sistem işletilecektir. Bu misyon, ülkenin ve milletin beka sorunları ne zaman gündeme gelse harekete geçecek ve Türk milletinin var olma mücadelesi Devlet Bahçeli ve MHP tarafından başarıya ulaştırılacaktır. MHP, DSP ve ANAP arasında yürütülen ve 40 gün süren koalisyon görüşmeleri, bütün engellemelere rağmen nihayet başarıya ulaşmış ve üç parti 28 Mayıs 1999’da 57. Cumhuriyet Hükümeti’ni kurmuşlardır. 57. Hükümet, 1999-2002 yılları arasında ekonomi, bölücü terör, anayasa kitapçığı krizi, ABD’nin Irak’ı işgali gibi Türkiye’nin çok temel sorunları ile mücadele etmiştir. Sonuçta, “MHP’siz bir hükümet” senaryolarının dayatıldığı, yeni bir siyaset mühendisliğinin uygulamaya konulduğu bir ortamda Sayın Devlet Bahçeli bütün oynanmak istenen oyunları bozacak bir çıkış yapmıştır. 7 Temmuz 2002 günü Kocayayla Türkmen Kurultayı’nda yaptığı konuşmada milletin iradesini işaret etmiş, 3 Kasım 2002 tarihini vererek erken seçim çağrısı yapmıştır. Devlet Bahçeli, bazıları tarafından sonradan çok eleştirilen bu çıkışı ile aslında partisinin baraj altında kalması riskini de üstlenerek Türk demokrasisini kurtarmıştır. O zaman anlaşılamayan bu Devlet Bahçeli tavrı, bugün için milletimizin vicdanında küresel mahfillerin ve yerli uzantıları olan vesayet odaklarının “oyunlarının bozulduğu, milletin iradesinin kurtarıldığı” şeklinde saygın yerini almıştır. Millete rağmen siyaset yapmaya çalışanlar, iradesini, siyasetini kendilerini var eden milletin iradesine değil, küresel sisteme ve taşeronlarına bağlayanlar her siyaset mühendisliği faaliyetlerinde karşılarında Devlet Bahçeli ve MHP misyonunu bulacaklardır. Semih Yalçın Bey eserinde 57. Hükümet döneminde MHP ve Sayın Bahçeli’ye yöneltilen en önemli eleştirilerden biri olan bebek katili A. Öcalan’ın idamı meselesini, “Bölücübaşı Öcalan’ın İdam Meselesi ve Devlet Bahçeli” başlığı altında ayrıntıları ile anlatmaktadır. (s. 73-84).

ÖNCE ÜLKEM VE MİLLETİM, SONRA PARTİM VE BEN

Prof. Dr. E. Semih Yalçın tarafından kaleme alınan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Devlet Bahçeli” (Berikan Yayınevi, Ankara, 2019, 1-110 s.) isimli eser de bundan sonraki yazılarımızda tanıtacağımız eserler arasında olacaktır. Bu vesile ile Sayın E. Semih Yalçın Bey’i tebrik ediyor, teşekkürlerimizi iletiyorum. Yazımızı Semih Hoca’nın şu satırları ile bitirmek istiyorum: “MHP lideri Devlet Bahçeli; hayatı boyunca gösterişsiz bir mücadeleyi, riyasız bir siyaseti, samimi ama sade bir ülkücülüğü tercih etti. Peygamber Efendimizin, ‘Dinini gösterişten uzak tut. Az amel sana yeter’ sözüyle çerçevesini çizdiği gibi; Müslümanlıkta da ülkücülükte de ihlas, dürüstlük, tevazu ve sadeliği seçti. Müslümanlıkta işlediği hayrı Allah için başkalarından gizlediği gibi, siyasette de yaptığı başarılı işleri, muvaffakiyetleri çevresinin ve başkalarının görüp idrak ve takdir etmesini yeğledi; bunu insanların gözüne sokmaktan daima imtina etti. ‘Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben’ sloganını, hem MHP’nin prensibi hem de ülkücü hareketin ideolojik umdesi haline getirdi. Bu kuvvetli ilkenin toplum bilincine, maşeri vicdana sirayeti sayesinde; Türkiye’nin zorlu, badireli günlerinde MHP’nin fedakârlıkları milletimize ilham, ümit, ışık ve şevk kaynağı oldu. Bu yönleriyle Devlet Bahçeli, klasik siyasi parti lideri tanımlamasının ötesinde hususi evsaf ve hasletlere sahip olduğunu ispatladı…” BİTTİ

‘VER ELİNİ ÖPECEĞİM, DEVLETİN SAHİBİ GELDİ’

Devlet Bey, 24 Haziran 2018 seçimleri sırasında bir yere giderken veya Ankara’ya dönerken mola yerlerinin birinde çay içmek için duruyor. Tesisin kapısında yaşlıca, başı örtülü bir Anadolu kadını Devlet Bey’i görüyor. Merdivenlerde kenara çekilerek, “Devletin sahibi geldi. Ver elini öpeceğim” diyor. Devlet Bey her zamanki tevazuu içinde “olmaz, öptürmem” diyerek takılıyor. Teyzemiz, parmağını da sallayarak, “olmaz, öpeceğim” diyor.
Devlet Bahçeli ve liderliğini en iyi anlatan sözlerden biri bu Türk anasının sözlerdir: “Devletin sahibi.” Türk milletinin Devlet Bahçeli ile ilgili bu algısı nasıl oluştu? Diye merak edenlerin Semih Bey’in kitabını okuması lazımdır.

Prof. Dr. E. Semih Yalçın tarafından kaleme alınan “Davaya Adanmış Bir Ömür: Devlet Bahçeli” isimli kitabı bundan sonraki yazılarımızda tanıtmaya devam edeceğiz. Burada şunu söyleyelim ki, Semih Bey’in çalışması şimdiye kadar yazılmış en iyi Devlet Bahçeli biyografisi olma özelliğini taşıyan bir eserdir. Bu eser aynı zamanda MHP tarihi bakımından da önemli bir eserdir.


google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html