İlk özal okul 1856 yılında Islahat Fermanı ile birlikte azınlıkların
cemaat olarak okul açmalarına izin verilmiştir. Tanzimat Döneminde, Türklerin
özel öğretim girişimleri hakkında yeterli bilgi yoktur.
Tanzimat Döneminde açılan okulların çoğu Osmanlı idealini
benimsemiyor, ana dillerine, dinî geleneklerine ve siyasi görüşlerine göre
eğitim yapıyorlardı. Sayıca artmalarının nedenleri ise;
Misyonerlerin gittikçe daha “bilimsel” çalışmaları,
Azınlıklara tanınan yeni haklar,
Osmanlı Devleti’nin dış borçları nedeniyle giderek dışa daha
bağımlı hâle gelmesi ve siyasi sorunlar çıkmaması için yabancı okul isteklerine
ses çıkartmaması olarak sayılabilir.
Amerikalılar, İşgalcilerden ameliyat için masaya
yatırdıkları Osmanlının mirasından pay
isterler. İngilizler, Amerikalılara sorar; “Siz
Türklerle savaşmadınız, bu nedenle mirasta bir hakkınız yok!” ABD’nin
verdiği cevap; “Aaa… Olur mu canım! Ben Osmanlıdaki okullarımda uzun süredir
“adam!” yetiştiriyorum!” Bunun (misyoner okullarının) ne anlama geldiğini okuyanların basiretlerine bırakıyoruz.
Merak edenlerin dışında, yabancı okulların hangi şartlar ve
amaçlar için kurulduğu çok fazla bilinmez.
Bu açılan okulların, ülkemize ve insanımıza mı, yoksa
kurucularının özel amaçlarına mı, hizmet
etmiş olduğuna okuyanlar karar vermelidirler.
Ülkemizde yabancı okulların açılışı;
“Osmanlı İmparatorluğu’nda yabancı okulların açılması
doğrudan olmamıştır.
Önce Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra Latin
Katoliklere ve Rum Ortodokslara, fermanlarla verdiği dinî imtiyazlar sayesinde,
Latin ve Rumlar inandıkları şekilde ibadetlerine devam etmişlerdir.
O dönemde eğitim, dinsel faaliyetlerden ayrı olarak
düşünülmediği için ibadethanelerine din adamı yetiştirmek ve kendi çocuklarına
okuma-yazma, din bilgisi öğretilmesi, ya kilise içlerinde ya da yakınlarında
açtıkları okullar aracılığı ile yapılmaktaydı.
Fatih, Gayri-Müslimlere tanıdığı bu imtiyazları, ister
İstanbul’u bu iki mezhebin merkezi haline getirip onları kendi kontrolü altında
tutmak, ister diğer dinlere saygı için vermiş olsun, Osmanlı Devleti’nde
Müslümanlara ait olmayan okulların açılmasını sağlamıştır.” (1)
“Yabancıların Osmanlı topraklarında okul açmalarını asıl
kolaylaştıran etken 1535’te Kanuni Sultan Süleyman zamanında Fransa ile
imzalanan dostluk anlaşması ile önce Fransa’ya daha sonra da birçok ülkeye
verilen kapitülasyonlardır.
Bu kapitülasyonların sağladığı serbestîye dayanarak İstanbul’da
yaşayan Latin Katolikler, papadan kendi çocuklarına eğitim verilmesi için rahip
istemişler, bunun üzerine gönderilen rahipler ilk kez 8 Kasım 1583’te
İstanbul’a gelerek Saint Benoit Manastırı’na yerleşmişler ve 18 Kasım 1583’te
manastır içinde ya da yakınlarında ilk yabancı okulu Osmanlı topraklarında
açmışlardır.
Osmanlı topraklarında açılan bu ilk yabancı okul daha
önceden kilise içinde veya yakınlarında yalnız Hıristiyan çocuklara okuma-yazma
ve din dersi verme amacıyla açılmış okullardan farklıdır, çünkü bu okulda Latin
çocuklarla birlikte 50 kadar Rum ve Yahudi çocuğa, okuma-yazma ve din dersi
dışında Fransızca, matematik, eski Yunanca, Latince ve serbest sanatlar
öğretilmeye başlanmıştır.
Bu okul misyoner rahiplerin Osmanlı topraklarında çalışmalarının
ilk ciddî ürünüdür.”
“1583’te açılan Saint Benoit’ten sonra 1629’da Kapüsen
rahipleri, günümüzde de varlığını sürdüren Saint Louis’i açmışlardır. Yabancı
okullar sadece dinî amaçlar nedeniyle değil aynı zamanda Osmanlı
İmparatorluğu’yla Avrupa arasında gittikçe kurumsallaşan ilişkiler gereği
Osmanlıca bilen bir kadro oluşturmak ve de Osmanlı topraklarında yaşayan
Hıristiyanları kendi din ve mezheplerinin mensubu yapmak için açılmışlardır.” (
2)
“18. yüzyıla kadar açılan yabancı okullar Katolik Kilisesine
bağlıdırlar ve 1839 yılına gelindiğinde bu okulların sayısı yaklaşık 40’a
ulaşmıştır.
Bu okullarda görev yapan ilk öğretmenler gidecekleri ülkenin
halkını çok iyi tanıyan, iyi iletişim kurabilen misyoner rahiplerdir.
Protestan okulları, ilk kez Amerikalılar tarafından
Beyrut’ta 1824’te açılmıştır. Protestan okulların Osmanlı topraklarında
açılmasına en çok karşı çıkanlar, Protestan olmayan Gayri-Müslimlerdir. Çünkü
bu okulların kendi mezhep mensuplarının mezhebini değiştirmek üzere
faaliyetlerde bulunacaklarını çok iyi farkındadırlar.”(3)
1869 yılına gelene dek Osmanlı, yabancı okulların
çalışmasını düzenleyen herhangi bir kanun çıkarmamıştır. Gerek düzenleyici bir
kanunun olmayışı gerek Osmanlı’nın gerileme dönemine girmiş olmasından da
istifade eden batılı ülkeler, devamlı olarak bu okulların sayılarını
artırmışlardır.
Bu anlamda Osmanlı Devleti’nde yabancı okulların açılmasıyla
ilgili ilk düzenleme 1869 yılında Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile başlamıştır.
Bu düzenleme; Okulların açılmalarını ruhsata bağladığı gibi denetime de açık
hale getirmiştir.
Nizamname, yabancı okullarla ilgili hukuki boşluklar, hukukî
bir zemine oturtmak istenmişse de Osmanlı İmparatorluğu’nun iyice çöküş
sürecine girmesi ve okulların açılışının konsolosluklarca üstlenilmesi bunu
sağlayamamıştır.
1875 yılında çıkartılan Ferman-ı Adalet de yabancı okulların
açılışı hukukî olarak iyice kolaylaştırmış ve yabancı okulların ait oldukları
ülkelerin Osmanlı topraklarında birer sağlam kalesi haline getirmiştir.(4)
23 Aralık 1876’da çıkartılan Kanun-i Esasî’ Okulları denetim
altına alınmak istenmiş ve bu amaçla 1886’da Maarif Nezareti bünyesinde
Mekatib-i Ecnebiye ve Gayri Müslime Müfettişliği kurulmuştur.
1886’da çıkartılan Irade-i Seniyye ile yabancı okulların
açılması tamamen padişah iznine bağlanmıştır. 1905 yılına gelindiğinde Osmanlı
topraklarında hükûmet tarafından tespit edilebilen yabancı okul sayısı 600
civarındadır, ancak tespit edilemeyen evlerde ruhsatsız olarak faaliyette
bulunan yabancı okul bu rakamdan çok daha fazladır.(5)
1909 yılında yabancı okulları sıkı kontrol altına almak için
çıkartılmak istenen Maarif-i Umumiye Kanunu daha çıkmadan yabancı elçiliklerin
baskısıyla ertelenmiştir. Hatta, Osmanlı’nın bu son döneminde yabancı okul
yöneticileri, okullarına denetlemek için gelen Osmanlı müfettişlerini kapıdan
geri çevirmeye başlamışlardır.
Yabancı okullarda okuyan sadece Gayri-Müslim çocuklar
değildi, bu okulların vermiş olduğu kaliteli yabancı dil eğitimi, Osmanlı elit
tabakasının da çocuklarının bu okullara gönderme nedenidir. 1890 yılında Robert
Koleji mezunları arasında Tevfik Paşanın kızı Gülistan ve Halide Edip vardır.
20 Nisan 1914’te Saint Joseph’te yapılan bir araştırma bu okullara giden
çocukların sosyal yapısını göstermektedir.(6)
İlgili dönemde Saint Joseph Koleji Öğrenci ailelerinin
Sosyal Yapısından bir örnek;
8 Prens, 22 Mareşal ve general, 90 Yüksek bürokrat. 30 Banka
müdürü, 20 mühendis, 80 bankacı ve komisyoncu, 90 doktor, 20 Avukat 3010 gelir
sahibi.
“22 Eylül 1915’te çıkartılan ve 45 maddeden oluşan Maarif
Nizamnamesi, Cumhuriyet Döneminde de yabancı okulların denetim ve
düzenlenmesinde kullanılacak kadar kapsamlıdır. Ancak I. Dünya Savaşı ve
Kurtuluş Savaşı yıllarında başta Amerikan kolejleri olmak üzere diğer yabancı
okullar bu nizamnameye rağmen misyoner faaliyetlerine devam etmişlerdir.”
“Özellikle Kurtuluş Savaşı sırasında Amerikan kolejlerinin
işlevlerini açıklamak için dönemin Genelkurmay Başkanı İsmet Paşanın 25 Eylül
1920’de yapmış olduğu şu konuşma çok önemlidir; (7)
Bir ibret belgesi;
“Mazuratıma Ayintab mıntıkasındaki harekatı arzederek hitam
vereceğim. Ayintab mıntıkasında son bir buçuk ay zarfında pek mühim
fedakarlıklar cerayan etmiştir. Fransızlar Ayintabı bilhassa hedef ittihaz
ederek mühim kuvvetlerle ilerlediler. Bir aralık Ayintabı kendileri muhasara
ederek vaziyete tamamen hâkim kaldılar.-Ayintab civarında Amerikan mektebi,
kolejleri vardır. Bu Amerikan kolejleri, Fransızların bugün üssülharekesidir.
Bizim canımızı yakmak için ve ahalimizi öldürmek için Amerikan mekteblerini üssülhareke
ittihaz ediyorlar. Taarruz ederler ve oraya top yerleştirirler, anbar olarak
kullanırlar. Hasılı mektep değil, memleketimiz içinde bir kale olarak inşa
olunmuş zan olunur. Bu üsüslharekeye istinat derek, Fransız kuvvetleri, Nizibe
kadar huruç yapmışlardır ve etrafında bulunan köylere daima sarkıntılık
etmektedirler. Girerler, köyün etrafını alırlar, bıçaklarını çekerler. Fransız
mandasını istediklerine dair halktan senet isterler ve onları alırlar…”(7)
Bir ibret belgesi daha; İstanbul Alman Lisesi Müdürü Dr.
Richard Pröyzer,
“Türkiye Abdülhamit’in istibdadına nihayet verdiği zaman
muhtelif içtimai (toplumla ilgili) sahalarda henüz kaos (karmaşa) halinde idi.
Bu hal bilhassa Maarif (ilim) sahasında daha çok göze çarpıyordu. İlk mektepler
yok denecek kadar azdı.
Tali (ikinci) mektepler de öyle bir vaziyette idiler ki
çocuklarının tahsillerine ehemmiyet verenler ya hususi muallim (öğretmen)
tutmağa veya çocuklarını ecnebi (yabancı) mekteplerine göndermeğe mecbur
oluyorlardı…
O zaman bu ecnebi mekteplerinde Türkçe tedrisatı (eğitimi)
çok elim (acı halde) bir vaziyette idi. Bu dersler birçok ecnebi mekteplerinde
ihtiyari (isteğe bağlı) idi. Şayanı hayrettir ki çocuklarını bu derslere
iştirak (katılma) ettirmeyenler bizzat Türklerdi.
Hiç şüphesiz bu, çocuk velilerinin, Türkçe muallimlerinin
vazifelerini ifada izharı (göstermede) aczettiklerini ve okutulan Türkçe
kitaplarının pek fena olduğunu bildikleri içindir.
Filhakika (gerçekten) Abdülhamit devrinde bu mesele o kadar
şayanı dikkat idi ki kıraat (okuma) kitapları arasında garbî (batı) Avrupa
kitaplarının noktası noktasına Türkçeye çevrilmiş numuneleri vardı. Bu şeraitte
(şartlarda) bir çocuğun kalbinde vatan hissi, vatan muhabbeti, yurt sevgisi ve
millî vecid (heyacan) nasıl uyandırılabilirdi? Açık söyleyeyim ki birçok ecnebi
mektepler misafirperverliğine mazhar oldukları memlekete hizmet etmeğe hiç
ehemmiyet vermiyorlardı.
Memleketin lisanı bile ihmal ediliyor, çocuğun gözü mektebin
mensup olduğu memlekete çevrilerek oranın körü körüne perestişkârı (Tapınan ve
tapma derecesinde sempati) olmasına çalışılıyordu.
Türkiye’nin o felâketli zamanlarında beni pek hayrete
bırakan bir cihet de bazı ecnebi mekteplerinin hodgahı (bencil) hedeflerine
vasıl olmak için pedagojik (eğitimle ilgili) esasların en iptidai (ilkel)
icabatını bile ihmal etmeleri idi… Bunun neticesi olarak da çocuklar ecnebi bir
memleketin coğrafyasını öğrendikleri halde kendi vatanlarına dair hiçbir şey
bilmiyorlardı.
Buna inzimam (eklenen) eden ikinci bir fenalık da bu
mekteplerde Türk çocuklarına yapılan dinî tesirat (tesir) ve telkinattı (fikir
aşılamak). Bu tesirat ehemmiyeti küçültülemeyecek derecede muzır (zararlı) ve
tehlikeli idi. Bu mekteplerin bazılarında Türk çocukları Hıristiyan ibadet ve
dualarına, din merasimine iştirak ettiriliyordu. Hatta bazen kabahatlerini
affettirmek maksadiyle salibi (haçı) bile Öptürüyorlardı. Fakat garibi şu ki
çocuk ebeveynleri bu halleri vakıf (bildikleri) oldukları halde hiçbir itirazda
bulunmuyorlardır.” (9)
Yabancı okullar kendi ülkesindeki ders ve kitapları aynen
okuturdu, Osmanlı Maarif Nezareti bunlara karışamıyordu. Hatta okutulan bu
kitaplarda Türkler aleyhinde yazılar varsa bunlar aynen okutulurdu, Türkçe ise
ihtiyari (isteğe bağlı) bir dil olarak kullanılırdı. Bu okulların genelde
müdürleri papazdı ve bu okullara giden Müslüman öğrenciler de Hıristiyanlar
gibi kiliseye götürülerek ibadete zorlanırdı. Osmanlı bunun karşısında aldığı
tek tedbir ise Müslüman öğrencilerin yabancı okullara gitmelerini engel olmaya
çalışmaktan öteye gidememiştir.(9)
“Amerikalı, Fransız ve İngiliz misyonerler Osmanlı
topraklarını sömürge haline getirecek olan fikrî yapıyı gene ülke topraklarında
kurdukları okullarla oluşturmuşlardır.
Misyoner okulları batılı emperyalist ülkelerin kendi
emellerini gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti’ne karşı kullandıkları en güçlü
silâh olmuştur. Köylere kadar yayılan bu okullar sayesinde birbiriyle yüzyıllar
boyunca birlikte yaşayan halklar, birbirine düşman edilmiş ve bağımsızlık
mücadelelerine destek olunmuştur. Buna tipik bir örnek ise Arap hareketinin
liderlerinden olan Refik Rızzık Selum’un Osmanlı Divan-ı Harbi huzurunda
anlattıklarıdır:” (10)
“Ben Fransız mekteplerinde okudum. Bugün Suriye, Irak ve
Lübnan’da eşraf ve ağaların evlâtları Cizvit mekteplerinde okur. Öteki Arap
diyarlarında ise İngilizce hâkimdir. Onlar ya İngiliz mekteplerinde, ya
Amerikan kolejlerinde okurlar. Hepsinin gayesi, Türkler hakkında benim sahip
olduğum bilgileri telkin etmektir: Hepsi için müşterek düşman Türklerdir. Bu
itibarla Arapları malum, hatta gayri malum gayelere sevketmek emelinde
olanların ele alacakları yegane mevzuu Türk düşmanlığıdır. Zannediyorum ki,
bizim hatamızı bizden sonrakilerde ister istemez düşeceklerdir.”(10)
“Yabancı okullara giden öğrenciler, yüksek bir hayat
seviyesine kavuşmak, Avrupa görmek, medenî olmak, toplumda Önemli bir statü
kazanmak gibi değişik teşviklerle yetiştirilmişlerdir. Hatta bu Öğrenciler
zamanla kendi toplumlarının değer yargılarından uzaklaşmaya başlamışlardır.
Tüm bu faaliyetlerin bilinmesine rağmen yabancı okullara
hala ilgi duyulmasında etken, zengin veya elit tabakanın çocuklarının, ilerde
iş bulmalarında önemli bir ayırt edici unsur olan, yabancı dil bilmelerini ve
Avrupa seviyesinde medenî bir eğitim görmelerini istemeleridir.
Bir diğer ilginç husus ise, ülkedeki Amerikan okullarında
okuyan bazı Türk aydınlarının Kurtuluş Savaşı esnasında Amerikan mandacılığını
savunmalarıdır.”(11)
Resim; http://www.maxkitap.com/robert-kolejin-kizlari-misyonerlik-feminizm-yabanci-okullar
Kaynaklar; Atatürk araştırma merkezi başkanlığı
(1) Nahid Dinçer, Yabancı Özel Okullar.
(2) Kenan Okan, Türkiye’deki Yabancı Okullar Üzerinde Bir
İnceleme.
(3) İlhan Tekeli- Selim ilkin, Osmanlı İmparatorluğu’ nda
Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin Oluşumu
(4) Vahapoğlu,
(5) Şamil Mutlu, Osmanlı İmp.Ybancı Okullar
(6) Okan, Osmanlı Türkiyesi…
(7)Ali Rıza Cihan, İsmet İnönü’nün TBMM’dekİ Konuşmaları
(8) Ergin, S.1044-1046
(9) Okan, S.4
(10)Haydaroğlu S.24
(11) Haydaroğlu, S.34-38