![]() |
Tamer Ashraf |
Ülkemizde 30 yıldan fazladır süren terör sorunu çok ailenin
canını acıttı,şehitler verdik,gencecik Mehmetçileri kaybettik ancak bu
mücadeleden yılmadık.İlk başlarda küçük küçük oluşan terör sorunu daha sonra
terör örgütünün ilk kanlı eylemini yapmasıyla başlı başına sorun haline
gelmiştir.pkk nın açılımı kürdistan işçi partisi Anlamına gelmektedir.
Terör örgütün asıl amacı Türkiye nin Doğusu ve Irak’ın - Suriye'nin kuzeyinde sözde bağımsız kürt devletini kurmaktır.Bu amaçlarına hiçbir zaman
ulaşamayacaklarını bilmelidirler.Gencecik çocuklar Terör Örgütü tarafından
kandırılıp dağa çıkarıldı ve TSK ya karşı kullanıldı.Çocukların dağa
çıkarılmasının tek ve açık nedeni eğitimsizliktir.Malesef devletimizin o
zamanlarda Doğu ya sahip çıkmaması nedeniyle bu sorunlar büyümeye başladı ve
kontrolden çıktı.Terör Örgütü ilk kurulduğunda 50-100 kişilik gruplarken şimdi
geçen zamanda inanılmaz derece büyümüşlerdir.30 yıldır dağa gençlerimiz
çıkmaktadır.Bu da devletimizin bir ayıbıdır.30 yıldır önlenemeyen dağa çıkmalar
terör örgütünü daha da cesaretlendirmeye başladı. Soruna net çözümler
bulunamadı ve çatışmalar sürdü. Bu çatışmalarda binlerce şehit verdik.
Terörle mücadeleye harcanan parayla Türkiye dünyanın en önde
giden ülkelerinden biri olabilirdi.Ancak ne yazık ki terör örgütü aldığı
desteklerle büyüdükçe büyüdü ve günümüzdeki şeklini aldı.Danimarka daki Roj TV
pkk’nın yayın organıdır ve Danimarka devleti kanalı kapatmamakta ısrar
etmektedir.Terör örgütünün nekadar yurtdışındaki hesaplarına el konulmaya
çalışılsada çok büyük başarılar sağlanamadı.Terör örgütü dış güçler tarafından
da beslendi ve Eylemlerini sürdürdü.Bu kadarı da yetmedi pkk yandaşları bugün
bizim Meclisimizde bizi temsil ediyorlar.Terörist içimize kadar geldi haberimiz
yok.Eğer bir çözüm bulunmazsa gelecek karanlık gözüküyor.Herşey den önce artık
şehitler vermeyelim,dağa çıkmak için aklı çelinen gençlerimizi kaybetmeyelim…
Türkiye´de Terör..
Türkiye’de terör konusunda çok şey yazıldı, çok farklı
düşünceler seslendirildi. Televizyonlarda terör uzmanlarından ipe sapa gelmez
birçok nutuk dinledik. Terör uzmanı olarak karşımıza çıkan birçoğu istihbaratçı
bozuntusu olan papağanları dinledikçe, içime daralmalar geliyordu. Tekerleme
gibi soyut konuları anlatıp duruyorlardı. Terörün ardındaki gerçek nedeni ve
terör destekçisi küresel güçleri ve ülkeleri açık açık yazan ve söyleyeni ya
hiç görmedik ya da hiç rastlayamadık. Bu durumda, terör üzerine bizler neden
bir şeyler yazmıyoruz diye düşündüm ve “Türkiye’de Terör” makalesi de böylece
ortaya çıktı.
“Türkiye’de Terör” başlığının kullanımı ile makalenin
içeriği arasında ciddi bir bağlantı var. Rastgele seçilmiş bir başlık
kullanmadım. Bu sıra dışı girişle anlatmak istediğim, Türkiye’de terörün
kendine özgü koşulları olduğu ve başka ülkelerdeki terör hareketleri ile
karşılaştırılarak aranacak çözümlerden başarılı sonuç alınamayacağıdır.
Türkiye, jeo-politik konumu (büyük ölçüde coğrafyası)
nedeniyle bazı bedeller ödemek durumunda kalıyor. Türkiye için yalnızca
coğrafyasıyla ödenen bir bedel söz konusu değil, tarihin gördüğü son
imparatorluğun mirasçısı olması ve Batı uygarlığının sorunlu coğrafyaları ile
komşu olması da Türkiye üzerine planların eksik olmamasına neden oluyor.
Soğuk Savaşın kamplaşma ortamı ortadan kalkınca, dünyada,
Batılı emperyalist ülkeler kampında ve bazı küresel organizasyonlarda büyük bir
şaşkınlık ortaya çıktı. Bu ortamda, Türkiye’nin eski jeo-politik konumunun
ortadan kalktığını iddia eden sözde analistler ortaya çıktı. Bu sözde
analistlerin bilmedikleri ve tahmin edemedikleri, dünyanın siyasal açıdan
kampsız biçimde böyle sürüp gidemeyeceği ve Fukuyama’nın ileri sürdüğü gibi
Tarihin Sonu’nun gelmediğiydi. Fukuyama, çok geçmeden, kapitalizmin ve
özellikle emperyalist güçlerin nihai bir zafer elde ettiği inanışından önce
kendi çark edecekti. Devlet inşası kitabında devletin gerekleri ve güçlü devlet
için ulus inşasının önemi konusunda yazdıklarıyla Fukuyama, Tarihin Sonu
tezinden çark etmenin ipuçlarını veriyordu.
Türkiye, jeo-politik konumu ile Batılı emperyalist
devletlerin elinde tutulması gerekli olan, ancak elde tutulurken de güçsüz
kalması gereken bir ülke olduğu için ülkenin zayıf noktalarından sürekli kan
kaybetmesi istenmektedir. Bu konuda daha önceleri askeri darbeler, sağ-sol
çatışmaları, mezhep aykırılıkları körüklenirken, 1980 sonrasında ayrılıkçı
terör kartı ile nihai bir güçsüzleştirme kartı bulunmuş oldu. Türkiye’de terör,
ülkenin hem elde tutulması, hem de güçsüz bırakılması için bir araç olarak
kullanıldı. Bu nedenle, başka ülkelerdeki terör hareketleri ile Türkiye’deki
terörün en azından kaynakları açısından ciddi farklılıklar olduğunun
anlaşılması gerekir. Söylediklerim, dünyanın başka bölgelerindeki terör
olaylarından ders çıkarılıp terörün önlenmesi için onlardan yararlanılamayacağı
anlamına gelmesin. Ancak, Türkiye’de terörün kaynağı konusunda farklı ve özel
koşulları bilmeden, terörle savaşımda başarılı olma şansızım
bulunmamaktadır.
Bu yazımda, terör kavramı üzerine kısa bir açıklamadan
sonra, Türkiye’de terör ve bu terörün ülkeye özgü temel kaynağı ile terörle
mücadelede öncelik verilmesi gereken konuları ele alacağım.
Terör Kavramı:
Kavramlar, yaşamın zihnimiz tarafından anlaşılması için
kullanılan araçlardır. Bu nedenle, kavramların içerikleri ile bu kavramların
herkes tarafından aynı şeyleri çağrıştırması çok önemlidir. Eğer aynı
kavramlardan farklı anlamlar çıkarıyorsak, bu kavramın ifade etmek istediği
gerçeklikler konusunda doğru bilgilere asla sahip olamayız.
Terör, özellikle son günlerde en çok konuşulan ve ülke
gündemini en fazla işgal eden kavramlardan birisidir. Bu kavramı tanımaya
çalışalım.
Birçok insan, terörü, suikastlar ve bombalama olayları ile
eşdeğer olarak değerlendirmektedir. Bu değerlendirmenin, çağdaş dünyanın
parçası olduğunu iddia eden bazı ülkelerde de benimsendiğini görmek çok
üzücüdür. Türkiye’de siyasal nedenlerle suikast eylemi gerçekleştiren bir
eylemci, Belçika’da terörist olarak görülmeyip eyleminin terör olmadığına karar
verilebilmiştir. Bu durum, dünyada terör kavramı üzerinde bir belirsizliğin
olduğunu ortaya koyan güzel bir örnektir. Bu nedenle, kavramın ne anlama
geldiğini ortaya koymak gereği ortaya çıkmıştır.
Bir ülkede terörist bir eylem ya da eylemci olarak
değerlendirilip yasalar ile cezalandırılmaya çalışılan eylemlerin ve
eylemcilerin, bir başka ülkede “Özgürlük
Savaşçısı” olarak değerlendirilebilmesi, anlaşılması güç ve çelişkili bir
durumdur. Bu nedenle, bazı komşu ülkeler arasında ciddi sorunlar yaşandığına
tanık olunmuştur. Ayrıca, bazı ülkeler, terörizme karşı olduklarını
açıklamalarına karşın, diğer ülkelerde terörist örgüt olarak tanınan örgütlere
kendi ülkelerinde barınma olanakları tanıyabilmektedirler. Özellikle Avrupa
ülkelerinde, ülkelerinde terörist olarak kabul edilen birçok birey ve örgütün
kolayca barındığı ve özgürce faaliyetlerini sürdürdüğü görülmektedir.
Bazı durumlarda ise işgal altındaki ülke topraklarını
savunmak için savaşan bireyler ve örgütlerin “terörist” olarak
nitelendirilebildiği de görülmektedir. İşgal altındaki bir ülkede işgale karşı
direnen grupların ve halk kesimlerinin terörist olarak nitelendirilmesinin ne
derece doğru olduğu tartışma konusudur.
Peki terör ve terörist nedir ? Bu kavramların içeriklerini
anlaşılır biçimde ortaya koyalım. Terör, kabul edilmese ve olumsuz eylemleri
içerse de, siyasal bir katılım biçimidir Terörü, siyasal bir katılım biçimi
olarak görünce, yasal ve yasal olmayan katılım türleri bulunduğu ve terörün de
yasal olmayan katılım biçimlerinden birisi olduğu sonucuna ulaşıyoruz.
Tarihin her dönemde önemli kişilere, gruplara, etnik ya da
dini kimliklerin sembollerine, halklara, devlete ve devlet görevlilerine karşı
şiddet kullanma örneklerine rastlanmıştır. Bu örnekler arasında köleci
toplumlarda köleler uygulanan bilinçli ve sürekli şiddet, din savaşlarındaki
katliamlar, Nazi Almanya’sında Yahudi soykırımı, Güney Afrika’daki Apartheid
rejiminde siyahi vatandaşlara uygulanan insanlık dışı uygulamalar,
diktatörlüklerde muhalifler yönelik baskı ve şiddet politikaları, ırk
ayrımcılığından kaynaklı şiddet hareketleri ve siyasal ayaklanmalar gibi çok
sayıda örnek sayılabilir. Son zamanlarda tanık olduğumuz şiddet hareketleri
arasında bazı Avrupa ülkelerinde gençlerin ve anarşist grupların araç ve okul
yakma eylemleri de bulunmaktadır. Son 1 Mayıs kutlamalarında İstanbul’da bazı
Anarşist gruplar da şiddet ve kırıp dökmeye dönük eylemler yapmışlardır. Bu tür
hareketlerin terör hareketleri olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği
konusunda farklı düşünceler bulunmaktadır. Burada önemli nokta şudur : Belirli
bir siyasal amaca ulaşmak için bireylere, topluluklara, bir bütün olarak bir
ülke halkına ve daha da öteye giderek bütün insanlığa karşı gerçekleştirilen
siyasal güç kullanma hareketleri ile sistemdeki dışlanma ve ağır baskı
koşullarına karşı girişilen şiddet hareketleri arasında ayrım yapmakta yarar
vardır. Bu anlamda, Avrupa ülkelerinin toplumdan dışlanmış banliyölerinde
yaşayan gençlerin şiddet hareketleri ya da siyasal gösterilerde ortaya çıkan
bazı taşkınlık örneklerinin terörizm olarak nitelendirilmesi doğru olmaz.
Herkes tarafından kabul edilecek gerçekçi ve geçerli bir terör tanımı
yapmadığımız sürece, neyin terör ve kimin terörist olduğu konusunda kesin
sonuçlara varmak olanağımız bulunmamaktadır.
Terör, siyasal şiddet kullanma biçimlerinden birisidir.
Bireysel olarak terör hareketleri gerçekleştirileceği gibi, siyasal amaçlarla
grup halinde terörist hareketler gerçekleştirmek, daha yaygın olarak görülen
bir durumdur. Ülkemizde, anarşizm ve terörizm kavramları karıştırılmaktadır.
Terörizm ve anarşizm kavramları, birbirinin yerine kullanılabilecek, hatta
birbirinin yerine kullanılabilecek kavramlar değildir. Anarşizm, “non” ve
“archy” kavramlarından türetilmiş olup iktidarın ve hiyerarşinin olmadığı,
insanların kendi kendilerini otorite kullanılmaksızın yönetmesi gerektiğine
inanan bir ideolojidir. Bu ideoloji içinde çok az sayıda düşünür, devlete karşı
şiddet kullanmanın gereğini dile getirmiş ve bu düşünceyi savunmuştur. Ancak,
özü gereği anarşizm, şiddet kullanmayı ve güç ilişkilerini dışlayan hayalî bir
ideoloji olagelmiştir. Bilinen en ünlü anarşist düşünür olan Kropotkin, şiddet
kullanımını her açıdan ve her düzeyde dışlayan düşünceler dile getirmiştir.
Anarşizm ve terör arasındaki ayrıma dikkat çektikten sonra,
terörizmin ne olup ne olmadığı konusuna dönelim. Siyasal açıdan terör, bir
bölgede, ülkede ya da dünyada yaşayan belirli bir nüfus topluluğunu şiddet
kullanarak korkutmak, yıldırmak, bıktırmak yoluyla belirli bir siyasal amacı
gerçekleştirmeye çalışmaktır. Bu açıdan, ancak siyasal bir amaç için yapılan
eylemlerin terör olarak nitelendirilmesi gerekir. Terör tanımındaki diğer bir
unsur, terörün devlete karşı yapılmış olması ve devlete karşı savaşın bir aracı
olarak kullanılıyor olmasıdır. Bu açıdan, devletlerin uyguladığı şiddet
yöntemlerinin terör olarak isimlendirilmesi söz konusu olamaz.
Yukarıdaki tanım doğrultusunda terör kavramı, aşağıdaki şu
unsurları içermektedir.
Siyasal bir hareket
Örgütlü bir siyasal hareket
Belirli bir amaca ulaşmak için gerçekleştirilen bir eylem ya
da eylemler
Bir kişiye ve topluluğa karşı yasa dışı şiddet kullanılması
Devlete karşı gerçekleştirilen bir eylem
Bir grup tarafından gerçekleştirilebileceği gibi, bir kişi
tarafından da gerçekleştirilmesi
Bir topluluğu, halkı ve devleti yönetenleri korkutmak,
yıldırmak, bıktırmak ve ümitsizliğe düşürmek yoluyla siyasal amaçlara ulaşmaya
çalışması
Yukarıdaki 7 temel unsur dikkate alındığında, bir ülkede
“örgütlü olarak silahlı mücadele veren siyasal örgütlerin eylemleri”, terör
olarak nitelendirilebilir. Terör eyleminin belirli bir silah ile yapılması gibi
bir gereklilik öne sürülemez. Böylesi bir iddia, çok saçma olurdu. Terör eylemi
bir bomba ile, silah ile ya da bir bıçak ile bile gerçekleştirilebilir. Bu
açıdan, ancak belirli silahlar ile yapılan eylemlerin terörist eylem
sayılabileceğine yönelik Belçika’nın politikası, terörizmden korkmak ve teröre
ödün vermek dışında bir anlama gelmemektedir. Kendi ülkesi dışındaki terör
eylemlerine karşı duyarsız olan ve teröre ödün veren bir ülkenin, terörizme
karşı olduğuna yönelik savunmalarının hiç bir anlamı olamaz.
Terör ile terörist arasındaki bağlantıyı kuran üç neden
bulunmaktadır. Bunlardan ilki, ideolojidir. İdeolojik inanışlar, bireyleri
terörist hareketler yapmaya ve terörist örgütler kurmaya iten nedenlerin
başında gelmektedir. Bir ideolojiden beslenmeyen terörist hareketler, ancak
diğer iki kaynaktan beslenmiş olabilirler. Bu kaynaklar, din ve etnik kimlik
farklılığıdır. Ülkemizde siyasal açıdan ideolojik amaçlar uğruna teröre yönelen
örgütlere örnek olarak DHKP-C (eski adıyla DEV-SOL) verilebilir. Bu yasa dışı
örgüt, ideolojik hedeflerini içeren siyasal amaçlarına ulaşmak için siyasal
şiddeti ya da terörü araç olarak kullanmış ve böylece, ideolojik kaynaklı terör
hareketlerinden birisi durumuna dönüşmüştür.
Terörü araç olarak kullanan diğer tür hareketler ise dinsel
ve etnik kaynaklı hareketler olmuştur. El Kaide terörü, dinsel kaynaklı terör
hareketlerine verilebilecek bir örnektir. BASK bölgesinin bağımsızlığı için
savaşan ETA hareketi ile İngiltere’de terör hareketleri gerçekleştirmiş olan
IRA, etnik kimlikten kaynaklı terör
hareketlerine örnek olarak gösterilebilir. Etnik kimlik farklılığından
kaynaklanan terör hareketleri yanında, başlangıçta ideolojik nedenlerle ortaya
çıkmış görünen, ancak etnik farklılıklar ile beslenen bazı terör grupları da
bulunmaktadır.
Terör, siyasal amaçlar uğruna devlete karşı şiddete
başvurmak yoluyla devlet kurumları, devlet görevlileri ve halka karşı şiddet
eylemlerinde bulunmaktır. Terörist, siyasal amaçları için terörü bir araç
olarak kullanan kişidir. Terörün amacı ise devlet yetkililerini ve her şeyden
önce halkı korkutmak, yıldırmak ve bıktırmak yoluyla devlet ile pazarlık yaparak
siyasal amaçlarına ulaşmaktır.
Bu noktada, terörist ile pazarlığa girişmek, bir devletin
yapabileceği en son hareket olması gerekir. Çünkü, terör ve teröristin hedefi,
devlet ile pazarlığa girişerek amaçlarına ulaşmaktır. Sonuçta, terörist ile
pazarlık, terörün amacına ulaştığını gösteren en açık delillerden birisidir.
Türkiye’de Terör Hareketleri
Millî Savunma Bakanlığı’nın hazırladığı verilere dayanan
rakamlara göre 1984 yılında ilk PKK eylemlerinin başlamasından 2009 tarihine
kadar geçen zamanda 4.828 sivil, 7.946 güvenlik görevlisi ( 5.821’i TSK
mensubu, 775’i emniyet görevlisi, 1350’si korucu) ve 28.000 dolayında PKK'lı
terörist hayatını kaybetmiş (Oral Çalışlar, "En çok 'şehit'
Şırnak'tan", Radikal, 5 Eylül 2009). Bu rakamların açıklanmayanlarla birlikte
düşünüldüğünde, 15 bine yakın güvenlik görevlisi, 30 binden çok terörist ve
binlerce sivil vatandaş olduğu tahmin edilmektedir. Kısacası, Türkiye’de PKK
terörü sonucunda 50 bine yakın insan hayatını kaybetmiştir.
Türkiye, terör nedeniyle yalnız insan kaybı yaşamamakta,
siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak çok büyük hasarlar alarak ülkenin
gelişmesi engellenmektedir.
Türkiye, özellikle 1970 sonrası ve özellikle 1985 sonrasında
yoğunlaşan yeni bir terör dalgası ile birlikte yaşıyor. Ülkede terör, uzun
zamandır giderek tırmanan ve profesyonelleşen bir gerçek olmasına karşın, bazı
dönemlerde terörün hız kestiği, bazı dönemlerde ise yoğunlaştığı görülüyor.
Peki, Türkiye'nin terör konusundaki politikaları yeterince gerçekçi midir? Bu
noktada, ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Terörü birkaç çapulcu, kötü
niyetli, sorumsuz ve kötü insanın eylemleri olarak görüp küçümseyerek bugünkü
noktalara gelmiş durumdayız.
Medyada terör uzmanı olarak karşımıza çıkan bazı simaların
dile getirdiği birkaç cümlelik nakaratlar ile terörün anlaşılması ve teröre
çözüm bulunması asla söz konusu olamaz. Terörün sadece silahlı mücadele ile
çözülemeyeceği, ekonomik ve siyasi önlemler alınması gerektiği, terörün dış
desteğinin önlenmesi gerektiği biçiminde özetlenebilecek bu yaklaşımlar,
içeriği açıklanarak terörün ardındaki gerçek güçlerin ortaya çıkarılması
noktasına asla taşınamamaktadır. İşte bu nedenle, bu tanıdık terör uzmanlarının
terörle mücadelede katkı sağlaması söz konusu olamamıştır.
Sorulması gereken en önemli soru şudur: Bölgenin en güçlü
devleti ve silahlı kuvvetlerine karşı 30 yılı aşkın bir süredir terör hareketi
yaratabilmek ve sürdürebilmek, bunun için gerekli mali kaynağı, en gelişmiş
silahları, eğitim merkezlerini, medya desteğini, uluslararası bağlantıları
sağlayabilmek; uluslararası küresel güç odaklarının desteği olmaksızın mümkün
olabilir mi?
Terör konusunda yürütülen politikaların iki farklı konuda
iki farklı strateji ile yürütülmesi gerekir. Bunlardan ilki, teröre karşı
verilecek silahlı mücadele ve terörü önlemeye dönük günlük ve orta dönemli
önlemlerdir. Bu noktada güvenlik güçlerinin yeniden yapılandırılması, teröre
yönelik yeni güvenlik birimleri ve önlemlerinin yürürlüğe sokulması gereği
vardır. Türkiye, bu konuda zaman zaman başarılı çalışmalar yapmış, bazı
zamanlarda da yanlış stratejiler uygulayarak konuyu zamana bırakmayı tercih etmiştir.
Bu konudaki terör stratejisi ve taktikleri konusunu, askeri ve güvenlik
strateji uzmanlarına bırakmak gerekir.
Teröre karşı yürütülecek asıl önemli politika oluşturma
alanı, terör ortamını yaratan ve yaşatan ortam ve terörü yürüten örgütlerin
arkasındaki iç ve dış güçler ve desteklerle ilgili önlemler alınmasıyla
ilgilidir.
Terörün ardındaki iç ve dış güçlerin belirlenmesi, terörü
önlemek için alınacak önlemlerin başarıya ulaşması için çok önemli bir konudur.
Bu konuda somut olaylar temelinde bir değerlendirme yapıldığında, terörün hangi
güçlerin işine yaradığı ve kimler tarafından himaye edildiği açık biçimde
ortaya çıkacaktır. Bu noktadan sonra alınacak önlemlerin şekli ve etkisi de
kolay biçimde kestirilebilecektir. Terörün hangi bölgelerde yaşam alanı
bulduğunu, hangi ülkelerden mali kaynak sağladığını, silahlarının kaynağını,
kimler tarafından yönlendirildiğini bildiğimizde, önlemlerin neler olması
gerektiği de açıklıkla ortaya çıkacaktır.
Terörün askeri üs merkezi, Kuzey Irak bölgesindeki kamplar ve
Kandil Dağı’dır. Peki, Kuzey Irak terör kampları ve Kandil Dağındaki terör
üssü, kimin denetimindedir?
Terörün üs olarak kullandığı bölge, Kuzey Irak’tır. ABD
kontrolündeki Kuzey Irak Kürt Yönetimi, terörün üs merkezinin lojistik
desteğini sağlamaktadır. Bu gerçekler, terörün kaynağını görmek açısından çok
önemlidir. Teröristler, ABD desteğiyle ayakta duran Kuzey Irak Kürt Yönetiminin
kontrolünde bulunan bölgelerde üslenmişlerdir. Terörün merkezlerinin himaye
edildiği bu bölgelerdeki terör merkezleri ortadan kaldırılmadan, terörün
kaynağının kurutulması söz konusu olamaz. Bu konuda gerek askeri, gerekse de
diplomatik önlemlerin alınması konusunda kararlı davranılmadığı sürece, terörün
güçlenerek sürmesi engellenemez.
Terörün mali ve silah kaynağı konusu, konunun diğer önemli
boyutudur. Terör örgütünün mali kaynağı ve silahlarını nereden sağladığı
belirlenmeden ve bu kaynaklar kurtulmadan, teröre yönelik ülke içinde ve
dışında atılacak adımların eksik kalacağı söylenebilir. Bu konuda bazı sorulara
verilecek yanıtlar, terörün ardındaki mali kaynakların açığa çıkarılması için
yardımcı olacaktır. Bu sorular şunlardır : Avrupa ülkelerinde yapılan
uyuşturucu ticareti kimlerin denetimindedir. Uyuşturucu trafiği yönetmesi ve
uyuşturucu ticareti yapması karşılığında terör örgütüne hangi kolaylıklar
sağlanmaktadır? Dünyadaki uyuşturucu trafiğini denetleyen güçler kimlerdir?
Uyuşturucu üretim merkezi olan Afganistan, şu an hangi güçlerin denetimi
altındadır? Bu sorulara verilecek yanıtlar, terörün ardındaki merkezin belirlenmesi
açısından son derece önemli ipuçları verecektir.
Bazı Avrupa ülkelerinde teröre destek için televizyon
istasyonları kurulmasına izin veren, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminde terör
örgütü irtibat ofisleri açılmasını sağlayan, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde
terör örgütleri için para toplayabilen, örgüte eleman kazandırmak için
merkezler açabilen, Avrupa ülkelerinde açık propaganda yapabilen bir terör
örgütünü kimin desteklediği açık biçimde bilinmeden, teröre karşı yalnızca
silahlı önlemlerle ciddi bir başarı kazanılamaz. Türkiye’de terörü destekleyen
dış güçlerin etkili olduğu bir ortam ortadan kaldırılmadıkça, teröre karşı
ciddi bir başarı kazanılamaz.
Terörle mücadele, önemli bir gerçeği kabul ederek ve
önlemleri bu gerçeğe göre planlayarak yürütülmek zorundadır. Terör,
uluslararası güçler tarafından planlanmakta ve desteklenmektedir. Bugün dünyayı
yöneten, dünya mali piyasalarını denetleyen, ülkeler işgal eden, hükümetler
deviren, darbeler yapan, haritalar çizen küresel güç merkezi, dünyanın neresinde
bir terör hareketi varsa, onun kaynağı ve yönlendiricisidir. Bu güçlerle
mücadele etmek kararlılığı olmaksızın dış destekli teröre karşı sonuç alıcı
başarılar kazanılması asla söz konusu olamaz.
Terörün ardında bulunan uluslararası güç, bazı ülkeleri
işgal etmekte, bazı ülkeleri savaşa sokmakta, bazı ülkelerde darbeler yapmakta,
bazı ülkelerde yarattığı ve himaye ettiği terör örgütleri ile
istikrarsızlaştırma yaratmakta ve sonuçta bütün bu ülkeleri ekonomik ve siyasi
olarak geri bırakarak dünyayı denetim altında tutmayı başarmaktadır. Bütün bu
istikrarsızlaştırma planın ardındaki felsefi yaklaşım ise Kaos'tan Düzen
yaratmaktır. Ülkelerde önce kaos yaratılmakta, sonra küresel güçlerin
çıkarlarına göre her ülke yeniden düzenlenmektedir.
Türkiye’de terörün kaynağı sorusuna yanıt bulabilirsek,
teröre karşı geliştirilen strateji ve taktiklerin başarılı olması için çok
önemli bir adım atmış oluruz. Terörle mücadele konusunda bazı dönemlerde ciddi
ilerlemeler sağlanmıştır. Ülkemizde bazı dönemlerde terörizmle mücadelede
önemli kazanımlar elde edildiği gerçektir. Örneğin, 1997’de 10 bin - 15 bin
arası örgüt üyesi terörist bulunduğunu açıklayan terör örgütü yöneticileri, bu
sayıyı 2002’de 5 bin - 6 bine düşürmüşlerdir
(http://www.globalsecurity.org/military/world/para/pkk.htm). Bunun nedeni,
1997-2002 arasında terörle yürütülen başarılı mücadele olabilir. Ne kadar
başarılı mücadele ederseniz edin, terör sürüyorsa, bu konuda başarılı olduğunuz
söylenemez. Bu nedenle, paragrafın başında söylediğim cümleyi yinelemek
istiyorum “Türkiye’de terörün kaynağı sorusuna yanıt bulabilirsek, teröre karşı
geliştirilen strateji ve taktiklerin başarılı olması için çok önemli bir adım
atmış oluruz.”
Türkiye’de terörün kaynağı, ülkenin jeo-politik konumudur.
Türkiye, Batılı emperyalist güçlerin kontrolünde güçsüz bir devlet olarak
kalmak zorunda bırakıldığı için terörü yaşamak durumunda kalıyor. Bu durumda,
terörün ardındaki güç de ortaya çıkmaktadır.
Türkiye, küresel güçlerce güçsüz bir devlet olarak
bırakılmak istendiği için terör yatılmıştır ve desteklenmektedir. Terörün
askeri üs merkezleri ABD işgali döneminde Kuzey Irak’ta güçlenerek varlığını
sürdürmüş; terörün mali kaynakları olarak Almanya, Fransa ve diğer Avrupa
ülkelerinde teröre mali destek sağlama faaliyetlerine göz yumulmuş; terör
örgütünün küresel güçlerin kontrolünde uyuşturucu trafiği ile kaçakçılık
faaliyetleri gözler önünde sürmüştür. Türkiye ise terörle silahlı mücadele
yaparken, terörün mali kaynağı ve Avrupa ülkelerindeki militan kazanma
faaliyetleri konusunda hiçbir başarı kazanamamıştır. Başarı kazanmayı bırakın,
bu konuda ciddi hiçbir girişimde bile bulunamamıştır. Bütün bunlar sonucunda
Türkiye, terörle mücadelede bütüncül, tutarlı ve sonuç almaya dönük bir
strateji geliştirememiştir.
Küresel güçler, bölgede kendi kontrollerinde olmasını
istediği Türkiye’nin güçlü bir devlet olmasını engellemektedirler. Bunun
sonunda da demokrasisi kesintiye uğratılan, ekonomisi kontrol edilen ve terörle
beli bükülmüş bir halde bırakılan bir ülke ortaya çıkmaktadır.
Piyon Olarak Kullanılan Ülkeler : Kuzey Irak Kürt Yönetimi,
Bazı Avrupa Ülkeleri, İsrail, Yunanistan, Ermenistan
Peki, Türkiye’de terörün perde arkasında organize edip
güçlendiren küresel güçler, bu konuda hangi ülkeleri piyon olarak
kullanmaktadırlar.
Terör örgütünün üs merkezi olarak Kuzey Irak Kürt yönetimi,
terörün mali kaynağı olarak Avrupa ülkeleri, terörü örgütüne silah, teçhizat,
stratejik ve taktik destek olarak İsrail, her konuda Yunanistan (uzantısı olan
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) ve Ermenistan.
Türkiye’de terör örgütüne militan desteği sağlanması, terör
örgütü yönetici kadrolarının saptanması, eğitilmesi ve korunması konusunda üç
devletin piyon olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu devletler, Ermenistan,
Yunanistan ve İsrail’dir. Bu konuda bazı örnekler verelim.
Terör örgütü lideri, Suriye’den çıkarılınca Yunanistan
istihbaratı ile ilişkileri açığa çıkmıştır. Üstündeki pasaport, Güney Kıbrıs
Rum Yönetimi tarafından verilmiştir. Ermenistan istihbaratı ile terör örgütünün
ilişkileri ise ASALA-PKK ilişkileri bağlamında daha iyi anlaşılabilir.
ASALA, PKK ve Ermeni İlişkileri
ASALA terör örgütü ile PKK arasında nasıl bir bağlantı
kurulabilir. Bu bağlantı, Ermenistan ve Ermenistan dışında yaşayan güçlü Ermeni
lobisine nasıl bağlanabilir? Bu sorunun yanıtını bulursak, PKK terörü konusunda
önemli bir noktaya ulaşmış olacağız.
Bruce Hoffman, Inside Terrorism adlı kitabında (Columbia University Press, 2006, New York),
10 Ocak 1985 tarihinde Ermeni Raportörlerce hazırlanan bir broşürde ASALA
tarihiyle ilgili bilgi verildiğini, bu bilgiye göre de ASALA’nın 1975 yılında
Lübnan İç Savaşı esnasında, Beyrut’ta Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin
yardımı ile Agop Agopyan tarafından kurulduğunu yazmaktadır. ASALA ve diğer
ermeni örgütlere bağlı teröristlerin eylemleri sonucunda 21 değişik ülkede
100’den çok silahlı ve bombalı saldırıda 42 Türk diplomat öldürülmüştür. Bu
saldırılarda aralarında Türk vatandaşlarının da bulunduğu çok sayıda insan
yaralanmıştır. ASALA’nın PKK terör örgütü ile işbirliği yaptığı da belgelerle
(Ali Özoğlu, ASALA-PKK (2005), Toplumsal Dönüşüm Yayınları ve
http://tr.wikipedia.org/wiki/ASALA#cite_note-19) kanıtlanmıştır. 1985
sonrasında ASALA eylemlerine rastlayamıyoruz. Bunun nedeni, Türk gizli
servisinin ASALA’ya yönelik 1980 sonrasında yaptığı gizli eylemlerdir. Bu
konuda MİT eski İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş’in röportajları ve kitabında
bazı bilgiler verilmiştir (Osman Nuri Gündeş, İhtilallerin ve Anarşinin Yakın
Tarihi).
PKK terör örgütü, 1974 yılında kurulmuş olmakla birlikte,
silahlı bir terör örgütü kimliğine 1978 yılında kavuşmuş, dikkat çekici
eylemlerini de 1984 yılından sonra yapmaya başlamıştır. 1980’li yıllarda
ASALA’ya yönelik Türk gizli servisi operasyonları sürerken ve ASALA
bitirilirken, yedekte tutulan PKK, yeni bir terör örgütü olarak karşımıza
çıkarılmıştır. Bu gerçeği bilmeden ve dikkate almadan, terörle mücadele
edilemez. ASALA’nın kimler tarafından kurulup desteklendiği iyi incelendiğinde,
PKK’nın ardındaki güçler de anlaşılacaktır.
PKK ve Ermeni terör örgütü ASALA arasındaki yakınlık, Yusuf
Halaçoğlu’nun önemli bir açıklaması ile daha da netleşmektedir. “Özgür Gündem
gazetesinin dağdaki 300 eşkıya arasında yaptığı ankette, “dinî önder” olarak
%34′ünün Zerdüşt, %34′ünün İsa, %11 ‘inin Mani, %10′unun Muhammed, %7′sinin
Musa ve %4′ünün İbrahim dedikleri ortaya çıkmıştır. Bundan da anlaşıldığı gibi,
eşkıyanın ancak % 10′u Müslümandır. PKK içinde Ermeni kökenli lider
kadrosundaki bazı isimler şunlardır : Artin Agopyan, Şemdin Sakık, Sırrı Sakık,
Emine Ayna, Semra Bakır, Bülent Bakır, Meryem Tabaş, Ruşen Tapancı, Yusuf
Cihangir, Adnan Dizin, Nihat Türksoy, Mehmet Güzel, Akif Yadigâroğulları, Metin
Gümüş, Zülküf Demirtaş, Sidar Şimşek, Mehmet Sami Geniş, Özgür Erbil, Orhan
Olsen, Kutbettin Akşula, Barış Başak, Abdülaziz Özdemir, Levent Kayadağ, Mehmet
Öztunç, İdris Sefil, Ersin Sefil, Haci İçer, Dilâver Öncü, Edip Yıldız, Haşim
Benek, Mahmut Hakkı Eşiyok, İzzettin Kalaycı, Mehmet Cantekin, Maruf Altın,
Mehmet Sait Yalçın ve çok sayıda örgüt lider kadrosu elemanı Ermeni kökenlidir.
Bunlar dışında sayıları oldukça fazla olan Yezidi ve Süryani örgüt lideri
vardır.” Halaçoğlu’nun bu açıklamaları göstermektedir ki, PKK, Türkiye
Cumhuriyeti içindeki Türk-Müslüman olmayan lider kadrolar tarafından
yönetilmektedir. Yusuf Halaçoğlu, bu isimlerin kökenlerini de vererek önemli
tespitlerde bulunuyor. Bu yaklaşımın ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum.
Sonuç ve Değerlendirme
Türkiye’de Terör konusundaki makalede sonuç ve değerlendirme
kısmını, metin içinde yazdığım 4 paragraf ile oluşturmak istiyorum.
Türkiye’de terörün kaynağı sorusuna yanıt bulabilirsek,
teröre karşı geliştirilen strateji ve taktiklerin başarılı olması için çok
önemli bir adım atmış oluruz. Türkiye’de terörün kaynağı, ülkenin jeo-politik
konumudur.
Türkiye, Batılı emperyalist güçlerin kontrolünde güçsüz bir
devlet olarak kalmak zorunda bırakıldığı için terörü yaşamak durumunda kalıyor.
Bu durumda, terörün ardındaki güç de ortaya çıkmaktadır.
Küresel güçler, bölgede kendi kontrollerinde olmasını
istediği Türkiye’nin güçlü bir devlet olmasını engellemektedirler. Bunun
sonunda da demokrasisi kesintiye uğratılan, ekonomisi kontrol edilen ve terörle
beli bükülmüş bir halde bırakılan bir ülke ortaya çıkmaktadır.
Türkiye, terörle mücadelede bütüncül, tutarlı ve sonuç
almaya dönük bir strateji geliştirememiştir. Teröre bütüncül yaklaşıp
(ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve psikolojik nedenleri bir arada düşünüp
önlemleri bu bütünlüğe göre bir arada yürürlüğe sokmak anlamında) sert ve
kararlı önlemler almaksızın ve terörün ardındaki küresel ve ulusal odakları
temizlemeksizin terörle mücadelede uzun süreli başarı elde edilemeyeceğini
anlamış bulunuyoruz. Teröristle değil, terörle mücadeleye öncelik verip terörün
kaynağını kurutursak terörü önlediğimiz gibi, ileride terör batağına
sürüklenecek olan olası teröristleri de vatanı savunma ve güçlendirme
mücadelesine kazandırmış oluruz.
Terör sorunu ve çözümü hakkında:
Önce sayısal duruma bakalım:
Milli Savunma Bakanlığı'ın rakamlarına göre Türkiye bugüne
kadar 23 bin 250 evladını teröre şehit verdi. 10 bin 963 malul gazimiz var.
1983’ten bugüne kadar toplam 4 bin 892 asker terörle mücadele kapsamında şehit
düştü. Polis, geçici köy korucusu ve sivil vatandaşların da bu rakama
eklenmesiyle PKK ile mücadelede şehit olan vatandaş sayısı 7 bine yaklaştı.
Son 10 yıl içerisinde 1163 asker şehit olurken en çok şehit
verdiğimiz yıl ise 2008. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 2009’da, PKK
ile mücadelede verilen şehit sayısı için, “TSK’nın şehit sayısı; 4 bin 970’tir.
PKK ise 40 bine yakın personelini kaybetmiştir” demişti
Rakamlara göre 2008 yılında 171 askerimiz PKK saldırılarında
şehit düştü. 2012 yılının ilk altı ayında ise 117 şehit verdik. (1)
Şimdiye kadar çok ah çektik, çok vah çektik. Ama Doğu’daki-GüneyDoğu’daki
olayların gerçek nedenlerine inmeyi biraz kendimiz için zor bulduk. Veya kamu
oyunda tartışmayı doğru bulmadık . Ama şimdi büyük bir çaresizlik içinde
yukardaki büyük başlar arasında da, “Peki, siz ne düşünüyorsunuz; vatandaşlar
da fikirlerini paylaşsınlar,” diyenler çoğaldı. Elbette , yurttaşların büyük
çoğunluğunun bu işler üzerinde düşünmesi , bu karmaşık olayların daha da
açıklanmasına ve çareleri üzerinde düşünülmesine yol açacaktır. Bu gereklidir.
Çünkü giderek işler sarpa sarmıştır; ve vatandaş “Ne oluyoruz? Nereye
gidiyoruz?” diye telaşe kapılmaktadır. Ben daha önce bu sütunlarda bu konular
üzerinde defalarca yazdım. Yine de, bir kez daha durmak istiyorum. Benim kafam
biraz da analitik tarzda çalışır. Ve mutlaka olayları ve çareleri kategorize
ederek düşünürüm. Bütün bu söylediklerim, bütün söylenmesi gerekenler
midir?Değil ama, bir kez daha tekrarlanması gereken şeyler gibime geliyor.
Şöyle ki: Önce olayların nedenlerini ben nasıl algılıyorum. Onları bir sayayım:
Terörün Nedenleri.
1. Yabancılaştırılan bir bölge halkının kendi kimliğini
araması, ispatlamaya çalışması.
2. Kürt milliyetçiliği çalışmaları.
3. Yabancıların ülkeyi bölmek için, bazı güçleri harekete
geçirerek gençliği ve Kürt halkını kışkırtma çabaları.
4. Çatışmalardan batılı silah kaçakçılarının elde ettiği
büyük kazançlar.
5. Esrar, eroin kaçakçılarının yöre halkını alet etmeleri,
6. Gençliğin okuma, kendini geliştirme imkanlarından yoksun
olması.
7.Bölgenin diğer bölgelere göre daha yoksul olması. Kazanç
olanaklarının dar olması.
8. Eğlenme; vaktini iyi değerlendirme olanaklarından yoksun
olmaları.
9. Eğitim kurumlarının yetersiz olması.
10. Bölge kızlarının, kadınların görece daha zavallı durumda
bulunmaları; hala bir mal gözüyle bakılmaları. Kişilik kazanamamış olmaları.
11. Şeyhlik , ağalık düzeninin bölgede hala geçerli olması;
gençlerin , insanların bu düzene başkaldırmak için yeterli olanaklarının
olmaması.
12. Toprak seferberliğinin yapılamamış olması. Toprakların
denetiminin büyük toprak sahiplerince yönetilmesi.
13. Gençlere kesinkes söz hakkının verilmemiş olması.
Gençler, bir önceki kuşağın sözünü mutlak dinlemeye zorunludurlar. Saygı
anlayışı bunu gerektirir.
14. Çocukların ve gençlerin giderek Türkçe’den
uzaklaştırılmaları; Türkçe’yi bilmemeleri ; genel olarak bölgede ve Türkiye
içinde onların yabancılaşmalarına yol açmaktadır.
15.İnsanların ortak ulusal amaçları kabullenme vasıtalarının
giderek kesilmesi. Türklükten uzaklaşmaları.
16. “Namus” anlayışı dolayısıyla, erkeklerin kadınları
mutlak itaate yöneltmeleri. Kadınların çok çabuk suçlanması ve aile tarafından
çok ağır cezalara çarptırılmaları.
17. Halkın ve köylülerin dirliklerine el atılmamış olması.
Halk çoğu kez fakir ve kazanç kaynakları çok zayıf.
18.Bölgenin kaynaklarından halkın payına düşenin az olması.
Hakça paylaşılmaması. Bölgesel eşitsizliklerin olması.
19. Buraya özgü büyük , ve inandırıcı kalkınma planlarının
olmaması.
20. Halkın ve gençliğin yeterli moral , kaynaklarının
olmaması; kendilerini yalnız ve terkedilmiş hissetmeleri.
Bütün bu sayılanlar, esasında, bir kitap çerçevesinde
tartışılabilir ve üzerine kitap yazılabilir.
Terörü yok etmek için her şeyden önce, yukarda sayılan
nedenleri (Tabii burada sayılamayan da bir sürü neden var. Bunların içtenlikle
belirlenmesi gerekir) , ortadan kaldırmak gerekir. Bu nedenler bir günde iki
günde ortadan kalkacak gibi değildir. Ama gerçek nedenler ortadan kaldırılmazsa
; bunun arazları yıllar boyunca sürüp gidecektir.
Çareler, satırbaşları olarak şunlar olabilir:
1.Askeri önlemler hiçbir şekilde gevşetilmemelidir. Hatta
daha da ayrıntılı olarak düşünülmeledir.
2. Önce belirli köyleri (örneğin 100 tane köy) ,
teröristlerin etkisinden uzak hale getirmek gerekir. Bunun için köy içinde ve
çevresinde her türlü askeri önlemi almak gerekir.
3. Tutuklananlar mutlaka özel hapishanelere gönderilmeli;
burada Türkçe öğretilmeli ve diploma almaları teşvik edilmelidir. Her birisine
mutlak bir sanat kazandırılmaldır.
4. Yapılması gereken yatırımlar bir an önce bitirilmelidir.
Örneğin; çevrede yapılacak barajlar en kısa zamanda yapılmalıdır. Böylece ,
kişilerin Irak’la irtibatları en aza indirilmelidir.
5.Karakollar mutlaka güçlendirilmeli; umulmayacak yerlere
gözetleme arçları yerleştirilmelidir.
6. Gençliğin vakitlerini değerlendirecek, her yere yüzme
havuzları yapılmalı; tartan pistler yapılmalı; buraya düzenli gelenler
ödüllendirilmelidir.
7. İnsanların ucuz alış verişleri için bazı indirimli
mağazalar açılmalı; buralardan temiz kağıdı alanlar yararlanmalıdır.
8. Halkla ilişkilere burada ihtiyaç vardır. Halk her konuda
bilgilendirilmelidir. Okullar Halkevleri gibi çalışmalıdır.
9. Bu işin başında olanlar çok yakından izlenmeli; bilgi
verenler ödüllendirilmelidir.
10. Okulların sayısı artırılmalı. Özellikle Okul Öncesi
Eğitime öncelik verilmeli. Okullar mutlak koruma altında olmalı (Kale gibi)
buraya kesin sızmaların olması mutlak önlenmelidir.
Doğal olarak yapılacak şey çok vardır … Herkesin kafasından
yüzlerce düşünce geçebilir. Devlet milletin düşüncelerinden yararlanmalıdır.
Özellikle, bu bölgelerdeki insanların, terörü önlemek için düşünceleri
önemlidir. Ama en önemli şey bölgenin ekonomik kalkınmasıdır.
Her şeyden önce, çocukların, gençliğin ve daha sonra halkın
korunması gerekir. Çünkü halk çok çabuk korkutulur. Korkutulan halk da
istenilen partilere çok çabuk oy verirler; onların emrine çabuk girerler.
Bu konularda akıllı olmak gerekir. Kolay değildir. Basit
değildir.
Terör Nedir?
'Terör;baskı, cebir ve şiddet korkutma, yıldırma, sindirme
veya tehdit yöntemlerinden biriyle anayasada belirtilen cumhuriyetin
niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzenini değiştirmek,
devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin ve cumhuriyetinin
varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak ve yıkmak veya
ele geçirmek temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış
güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte
(burada örgüt terimi iki veya daha fazla kimsenin aynı amaç etrafında
birleşmesiyle, teşekkül, cemiyet, silahlı cemiyet, çete veya silahlı çeteyi
kapsamaktadır) mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü
eylemlerdir'
TERÖRİZM NEDİR? Hedefe ulaşmada her yolu meşru sayan
terörizm insanlık tarihi kadar eski bir olgudur, Dolayısıyla terörün amaç ve
stratejisi zamanla teknolojik gelişim ve sosyo-ekonomik yapıya paralel olarak
gelişmiş, tahrip ettiği toplumların dini-ırki-ekonomik ve sosyal yapısını
ideolojisi doğrultusunda araç olarak kullanmış ve bu suretle kendisine finans
kaynağı yaratmıştır. Sağladığı bu büyük miktardaki finans kaynakları ile dar
bölge sınırlarını aşarak sınırlar ve kıtalararası boyut kazanmıştır.
Bugün dünyamız; ekonomik-siyasal-askeri ve sosyal menfaatler
etrafında birleşen ülkelerin oluşturduğu bloklar ve paktlara bölünmüştür.
Bu oluşumlar ekonomik ve siyasal çıkar kavgalarını
hızlandırmış, böl parçala yönet veya kendi çıkarlarına zarar veremeyecek azami
limitler arasında tut ilkesinden hareket eden bazı blok veya ülkeler, farklı
dini-ırkı-etnik unsurları, sosyo-ekonomik az gelişmişliği terörizme malzeme
olarak sağlamış ve var olar terör örgütlerine bu şekilde katkıda bulunarak
amaçları doğrultusunda taşeronluk görevi yüklemişlerdir.
Günümüzde terörün bütün dünyada ortaya çıkış sebepleri
sosyal ve ekonomik olgulara dayanmaktadır.
Terörün bazı ülkeler tarafından muhalif ülkeye yönelik
olarak desteklenmesi konusunda da hazırlık aşaması hedef ülkenin, başta sosyal
zaafları sonra ekonomik zaafları (gelir gurupları arasındaki uçurum) ve
vatandaşların devletine karşı hoşnutsuzlukları etüt edilerek planlanmaktadır ki
maşa olarak kullanılacak bir kitle oluşturulabilsin. Bu sebeple, teröre muhatap
olan ülkenin terörle mücadelesinin sadece polisiye tedbirlerle başarıya
ulaşamayacağı kesindir.
Bilinçli bir toplumun terörizme karşı topyekün mücadele
vermesi, huzur ve güven ortamının sağlanması açısından zorunludur. Zira,
istikbalde bir milletin geleceği sayılan yeni nesil aynı ülkede müspet
hürriyetin sunduğu güven ve huzurla yaşama arzusunda olmalı, bu geleceği
sağlamanın yolu da tüm şer odaklarıyla topyekün mücadele ederek sağlayabiliriz.
TERÖRİSTİN İDEOLOJİK MOTİVASYONU: Terörizmin doğuşundaki
esas dayanak sosyal çelişkilerdir. Terörizm, hedef aldığı kitlenin hoşnut
olmadığı veya elde etmek istediği çıkarı umut olarak vaat etmektedir. Bu umut
ve vaat kişileri bir arada toplayan ideolojiyi oluşturmaktadır. İdeoloji
etrafında toplanan insanlar kendilerine göre bir sistem oluşturmaktadır. Sistem
içerisinde örgütlenmeler yapılarak terörizmin alt yapısı oluşturulmaktadır.
Teröristin kendi anlayışı içerisinde kutsal bir amacı
vardır. Amacını gerçekleştirmek için, kendisine engel teşkil eden veya daha
doğrusu öyle gösterilen veya engel olarak algılaması sağlanan unsurları ortadan
kaldırmak azmindedir. Bu nedenledir ki ideoloji, örgütlenmenin en önemli
unsurunu teşkil etmekte, ideoloji nedeniyle terörist kolayca ölümü göze
alabilmekte, her türlü yoksunluğa karşı hareketine sadık kalmakta, yerine göre
çok olumsuz şartlara karşı koyabilme gücüne sahip olabilmektedir.
ŞİDDET UNSURU: Terörün en önemli yönü ise, şiddet
içermesidir. İdeolojik koşullar; örgütün, hedeflerine ulaşabilmesi için şiddete
başvurulmasını dayatmaktadır. Bulunduğu ülkedeki rejimi yıkmayı hedefleyen
örgüt, "silahlı mücadele" adı verilen şiddet uygulamalarıyla kendini
göstermekte, şiddet yoğunlaştıkça, korku içinde örgüte yaklaşan insanların
sayısı artmaktadır.
Şiddet hareketleri, örgütün propaganda malzemelerinin en
önemlilerindendir. Burada anlatılan şiddet, örgüt tarafından, halk adına
yapıldığı iddia edilen zalimce eylemlerdir. Buna karşın terörist kendisini
"devrimci, eylemci, özgürlük savaşçısı, halk gücü" gibi bir takım
unvanlarla taltif etmektedir.
Yakın geçmişimizde terör örgütlerinin özellikle, legal
kuruluşlar olan bazı dernek, sendika ve siyasi partileri de kullanarak,
metropoller başta olmak üzere semt, mahalle ve sokak bazında hakimiyet tesis
etmeye çalıştıkları bilinmektedir.
Böylece örgüt kendi tabanını da, zor ve tehdide dayalı bir
tarz sergileyerek oluşturmakta, hakimiyet tesis edilebilen yörelerdeki
vatandaşlarımız için örgüt mensupluğu bir zorunluluk haline gelmektedir.
Sistemli ve organize şiddet, vatandaşımıza, hayatı dayanılmaz hale getirme
gayretindedir.
Şiddetin amaçlarından biri kamuoyuna kendini duyurma
olduğundan, kitle iletişim araçlarından faydalanarak ilgi alanı içerisine
girilmeye çalışılır. İnsan hayatını ve dolayısıyla toplumsal güven ve huzuru
hedef alan eylemler kamuoyunda çok fazla yankı uyandırdığı için şiddet
eylemleri vazgeçilmez bir reklam aracı olarak görülmektedir. Terör
örgütlerinin, şiddet eylemleri sonrasında basın kuruluşlarını arayarak eylemi
üstlenmeleri bu nedene dayanmaktadır.
Amaca ulaşmak için her türlü girişim mübah görülmekte,
sadece devlete yönelmekle kısıtlı kalınmamakta, suçsuz insanlar da büyük ölçüde
bu eylemlerden zarar görmesine yol açılmaktadır.
Kitlesel nitelikli terör eylemlerinde, örneğin bir toplu
taşım aracına veya alışveriş merkezine konan bir bombanın patlaması sonucu
ölenlerin bu eylemi düzenleyenler ile hiç bir bağları bulunmamaktadır. Bu tür
eylemlerde, bombayı koyanlar ile bombanın hedefi olanlar arasında hiç bir
siyasal ilişki, bir hesaplaşma olmadığı gibi, belki eylemi koyan örgütün
ideolojisine yakınlık duyanlar bile bulunabilmektedir.
Terör örgütlerinin düzenledikleri eylemlerin temelinde
örgütün propagandasını yapma ağırlık kazanmaktadır. Örgütler, kuruluşlarını
tamamladıkları, teşkilat yapılanması açısından yeterli bir düzeye geldiklerinde
sansasyonel nitelikli bir şiddet eylemi ile kamuoyuna varlıklarını duyurmayı
hedeflerler.
EĞİTİM KURUMLARINA VE GENÇLİĞE YÖNELİK FAALİYETLERİ
1- İşçi ve memur sendikaları: Bu kuruluşlar içersinde
sempatizan kitleler oluşturmak suretiyle, işçi ve memurların anayasa ve
kanunlardan doğan haklarını ideolojileri doğrultusunda kullanmak.
2-Siyasi partiler ve gençlik kolları: Demokratik ortamdan
istifade ile siyasi parti kurarak veya mevcut siyasi partilere ve bu partilerin
gençlik kolları arasına sızmak suretiyle illegal faaliyet yürütmek
3- Dernek ve vakıflar: Terör örgütleri yasal alanda,
kendilerini kamufle etmek amacıyla vakıf ve dernek kurmaktadırlar.
4-Özel ve tüzel kuruluşlar: Şirket yönetimine veya şirket
elemanı olarak sızarak eylem yapılması,
5-Eğitim kurumları: Lise ve üniversite gençliği arasına
sızarak sempatizan kitleler oluşturmak, sağlıklı düşünme ve araştırma
yeteneğini henüz kazanamayan, kendisine teklif edilen her türlü değeri
kabullenmeye hazır olan ve bir geçiş dönemi içerisinde bocalayan gençler, terör
örgütlerinin iştahını kabartmaktadırlar.
Öğrencilere yönelik oluşturulan yapılanmaların çokluğu
dikkat çekmektedir. Her örgüt lise gençliğine yönelik örgüt içi oluşumlara
sahiptir.
TERÖRÜN FAALİYET ALANLARI: Öğrencilere yönelik oluşturulan
yapılanmaların çokluğu dikkat çekmektedir. Her örgüt lise gençliğine yönelik
örgüt içi oluşumlara sahiptir.
Yasadışı örgütlerin liselere yönelik örgütlenmeleri;
Örgütler daha çok aile huzursuzlukları olan çocukları, anne
babası ayrı olan ilgiye muhtaç olanları, maddi durumu kötü olanları, aile
eğitimi müsait olan ve örgütsel fikirlere yatkın olanları seçmektedir.
Bir genç, örgüte şu aşamalardan geçerek katılır: Önce
sempatizan bir gurup içerisine alınır, bu grup okul arkadaş çevresinden olacağı
gibi aile yakınlarından, gidilen bir dernek, örgüt yayın büroları yada legal
uzantıları içerisinde de oluşturulabilir,
Örgütlerin, çıkardıkları dergi ve kitaplar gençlere
okutturularak, ülke problemlerinin tek çözüm yolu olarak ideolojiler kabul
ettirilir.
Örgütlerin feodal alışkanlıklar olarak nitelediği manevi
duygular ve aile bağları zayıflatılmaya çalışılır,
Gençlerde, karşılaştıkları olumsuzluklara karşı tahammülsüz
ve hemen tepki verebilecek bir ruh halinin yaratılmasına önem verilir.
İdeolojik bilinçlenme, toplumsal olaylara sokularak güçlendirilir, isyan
duyguları pekiştirilir,
Daha sonra illegale çekilerek yazılama, pankart asma gibi
kanunsuz olaylarda kullanılan örgüt mensupları polisin yakalamasıyla suçluluk
psikolojisine girerek, istese de normal hayata dönemeyeceğine inanır, normal
hayata dönmek isteyenler de örgüt tarafından çeşitli tehditlerle ve 'Devlet
tarafından fişlendin, artık bundan kurtuluşun yok' türünden sözlerle
engellenmeye çalışılır.
Sonunda herkesin çocuk gördüğü, belki zaman içerisinde
düzelir olarak nitelediği, aile ve çevre tarafından ihmal edilen bu insanlar
acımasız bir örgüt mensubu olarak karşımıza çıkabilmektedir. Çeşitli kitlesel
etkinliklerde terör örgütlerinin gençliği kullanarak istismar ettiği onları
toplumsal olaylara katarak devletle karşı karşıya getirdiği bilinmektedir. Bu
şekilde ideolojilerini ve gerçek yüzlerini maskeleyip, öğrencileri masumane
istek ve tepki eylemlerin içerisine çekmekte bilahare de asıl amaçları
doğrultusunda kullanmaktadır.
Yükseköğrenim kurumlarımıza yeni kaydolmuş öğrenciler terör
örgütlerinin uzantıları tarafından sıcak yaklaşımla kazanılmaya çalışılır.
Güncel sorunlar bir sistem sorunu şeklinde empoze edilerek çözümü sistemin
değişmesinde arama anlayışı yerleştirilir. Sisteme kinlenen kişi küskün kişi
haline getirilir. Süreç içerisinde seminer çalışmasına alınarak eğitilir. Bu
meyanda pratik sokak eylemlerine alıştırılır. Öğrenci aynı zamanda, örgüt için
dergi satmak, eğlenceler düzenlemek, burslarından yararlanma şeklinde maddi
destek sağlayan unsur durumuna gelir.
Pratik eylemlerindeki başarıya göre öğrenciye; kat
sorumlusu, bölüm sorumlusu, fakülte sorumlusu gibi gururunu okşayıcı görevler
de verilir. Genelde toplum içerisinde kişilik arayışında olan tipler, bulunduğu
bu ortamda kişilik bulmaktan dolayı eylemsel yönden daha da keskinleşir.
Sonuçta eğitilerek ülkenin insan gücüne katkıda bulunacak olan şahıs, ülkenin
eğitimine ve ekonomik kaynaklarına zarar vermeye başlar.
GENÇLİĞİN KORUNMASI
Okul - aile işbirliği sağlanmalıdır.
Kişiliğin ve davranışların şekillenmesinde ailenin önemi
dikkate alınarak aile yapısını ve bağlarını güçlendirecek tedbirler alınmalıdır
Kütüphaneler yaygınlaştırılmalı ve ihtiyaca cevap verecek
kapasiteye çıkarılmalı, resim, müzik, tiyatro, edebiyat vb. alanlarda gençleri
geliştirici kurumlar oluşturulmalı ve gençler bu alanlara teşvik edilmelidir.
Öğrencilere hitap edici spor tesisleri oluşturulmalı ve
katılım artırılmalıdır.
Yasadışı faaliyetlerde bulunan öğrencilerin bu durumlarından
veli ve aileleri haberdar edilmeli, terör örgütlerine karşı, gençler mümkün
olduğunca bilinçlendirilerek terör örgütlerinin ağlarına düşmeleri
engellenmelidir.
Öğrencilerin gidip geldikleri umuma açık yerler düzenli
olarak denetlenmeli ve gençliğe yönelik olarak açılan legal dernek ve
kuruluşlar kontrol altında tutulmalıdır.
Terör örgütlerinin istismar edebileceği sorunların
giderilmesi amacıyla maddi durumu iyi olmayan öğrenciler fon ve burslarla
desteklenmeli, devamsızlık yapan öğrencilerin durumları takip edilmeli,
Özellikle son on yıllık dönemde vatandaşlarımız; örgüt
faaliyetlerine karşı her zamanki gibi devletin yanında yer almayı sürdürmekte
ve terör mücadelesine büyük bir destek vermektedirler.
Son on yıllık dönemde terörle mücadele ve harekat daire
başkanlığı ve her seviyedeki terörle mücadele birimimiz, hukukun üstünlüğü,
insan haklarına saygı esasları çerçevesinde olağanüstü bir mücadele örneği
vermişlerdir, her zaman olduğu gibi önümüzdeki dönemde de terörle mücadele
birimlerimizin en önemli uğraşısı olacaktır.
Terörle mücadele sadece güvenlik kuvvetlerinin tek başına
başaracağı bir iş değildir. Buraya kadar ifade edildiği üzere teröristler her
türlü aksaklığı ve eksikliği istismar ederek kendilerine taraftar bulmakta ve
faaliyetlerini sürdürebilmektedir. Dolayısıyla kamu kurumlarının yanı sıra her
türlü toplumsal yapıların işbirliği yapması gerekmektedir.
Aileye ve basına düşen görevlerin önemini belirtmeye
herhalde gerek yoktur. En az güvenlik kuvvetleri kadar eğitim kurumlarının ve
görevlilerinin de terörle mücadelede önemli bir yeri bulunmaktadır.
Teröristler taraftar bulma çalışmalarında her zaman eğitim
kurumlarını kendilerine hedef noktası olarak tayin etmektedirler. Gençliğimizin
art niyetli kişiler tarafından istismar edilmemesi için öğretmenlerimize ve
okullarımızın yönetimlerine çok önemli görevler düşmektedir.
Bir çok annenin evladı bu yüzden şehit düştü. İnsanların
acımasızca vurduğu, kırdığı, parçaladığı, hiç bir şeyi düşünmeden silahın bir kurşunuyla bir gencin
hayatını sonlandırdığı…
Terör!
Haberlerde duyuyoruz.
Çatışmalarda askerler ve siviller şehit ediliyor. Bunu duyan her ananın yüreği
acıyor. İnsanların kardeşçe yaşaması gerektiği bu toplumda o onu vuruyor,
herkes birbirlerini dışlıyor, birbirlerine hakaret ediyor. Bize göre biz
haklıyız onlara göre kendileri. Her ne olursa olsun bu gençlik, terör yüzünden
hayatlarından oluyor. İnsanların bu kadar acımasızca olduğu, çoğu ailenin
hayatlarını kararttığı bu dünyada her
gün korku içinde yaşamak çok zor. Kardeşçe yaşamak varken, cahil insanları
kandırarak dağa çıkartıp kendi milletine düşman bir vatandaş haline
getiriyorlar. Bütün dünyada bu olay konuşuluyor. Gündemden hiç düşmeyen terör
belası can yakmaya devam ediyor. Kandırılan bu gençlik, bu insanlar; hem kendi
hayatlarını yok ediyor, hem de masum insanların hayatlarını sonlandırıyor.
Gazetelerin ilk sayfalarında yayımlanan, şehit haberleriyle
uyandığımız bu toplumda yaşamak istemiyoruz. Cahil insanlar, bu oyunlara
kanarak, güzelim ülkemizin huzurunu bozuyor. Hayatlarını beğenmeyen,
yaşamlarından sıkılan, ailelerini terk eden, hiç bir amacı olmayan kişiler
teröristler tarafından ikna ediliyor ve teröristler bağımsızlıklarını elde
edebilecekleri konusunda onlara yalanlar söyleyerek, bizden uzaklaşmalarına
neden oluyor.
Yaşamlarındaki olumsuzlukların getirdiği çaresizlik onları
bize düşman ediyor. Bunun sonucunda askerlerin ailelerinden uzak kalması
belkide bir daha hiç geri dönmemesi söz konusu oluyor. Hayatlarının en güzel
dönemlerini, en verimli çağlarını bu terör belası yüzünden yaşayamayan gençler,
vatan için, bizim güvenliğimiz için her
şeyi göze alıyor.
Yüz yıllardır bu topraklarda beraber yaşadığımızı, beraber
ağlayıp beraber güldüğümüzü, düşmana karşı omuz omuza mücadele ettiğimizi,
birlikte kan döktüğümüzü onlara anlatmalıyız. Toplum olarak bunun bilinciyle,
üzerimize düşeni yapmalıyız.
KONSEPT DEĞİŞMELİ
KİMSEDEN İZİN ALMAYIZ
ALAYIYLA BİRDEN MÜCADELE
DURARAK BEKLEYEREK BU
KALLEŞLERİN KÖKÜ KAZINMAZ..
Terör ve ihanet karşısında Türk milletinin sabrı artık
taşmıştır. Söz değil eylem zamanı çokta gelmiştir. Terör konusunda dünyanın en
tecrübeli devleti, en ağır bedelleri ödemiş milletiyiz.Dolayısı ile ne
yapılması gerektiği konusunda bir mutabakat sağlamak kolaydır. Zaten ihanetin
uzantıları haricindeki siyasi partiler daha ilk dakikadan itibaren biraraya
gelmiş ve bir de ortak deklarasyon yayınlamışlardır.
KONSEPT DEĞİŞMELİ
Alınması
gereken ivedi tedbirlerin en başında terörle mücadele kanunun değiştirilmesi ve
güvenlik güçlerimizin yetkilerinin arttırılması gerektiğini dünkü yazımızda
değerlendirmiştik. Konsept olarak da bir ileri aşamaya geçilmesi gerekiyor ki,
zaten bu söyleniyor ve bir miktar yapılıyor. İngiltere'deki terör eylemlerinden
sonra Londra polisi bir Brezilya vatandaşını teröriste benziyor diye, anlından
vurdu. Ertesi günü polis müdürü, "benzer durumda aynı şeyin olmayacağını
garanti edemeyiz" diye açıklama yaptı. Terörü anayasa değiştirerek,
demokrasi getirerek çözmüş dünyada bir ülke yoktur ve bunun aksini söyleyen
ihanet içindedir. Teröristin anladığı tek dil, onu ortadan kaldırmaktır. Bütün
dünya bunu yapmaktadır. ABD onbin kilometre öteden gelip Ortadoğu'yu kan gölüne
çevirip milyonlarca Müslümanın katledilmesine yol verirken gösterdiği gerekçe
"terörle mücadele" olmuştur.
KİMSEDEN İZİN ALMAYIZ
Durarak,
bekleyerek bu kalleşlerin kökü kazınamaz. İçeride veya dışarıda nereye
giderlerse, hangi taşın altına girerlerse aranıp bulunup temizlenmeleri
şarttır. Sınır ötesi operasyonlar için kimseyi dinlemek, kimseden izin almak
zorunda değiliz. Böyle bir yetkimiz de, hakkımız da var. Kandil'e Türk
bayrağını dikmekten başka çare kalmadığını, bir defa daha ve altını çizerek
belirtelim. Bir terör örgütünün elde ettikleri, diğerlerine de emsal teşkil
ediyor. PKK'nın çözüm sürecinde azdırılmasına bağlı olarak Türkiye'nin çok
yönlü ve girift bir terör belasıyla karşı karşıya kalması bu yüzdendir.Diğer
taraftan millet olarak FETÖ ihanetine gösterdiğimiz tepkinin belki de daha
fazlısını, PKK kalleşliği karşısında da göstermemiz gerektiğini sayısız defalar
yazdık. Bu konudaki gelişmeler son derece ümit vericidir.
ALAYIYLA BİRDEN MÜCADELE
Aslında en
başından itibaren yapılması gereken buydu. Millet olarak yeterli tepkiyi ortaya
koyabilseydik, ne bu kalleşler bu kadar ileri gidebilirlerdi, ne de taşları
bağlayıp itleri salanlar buna cesaret edebilirdi. Sınırlarımızın kontrolü ayrı
bir acil ihtiyaçtır. Özellikle Suriye sınırımızdaki bataklık var oldukça bize
huzur olmayacağı, hiçbir zaman akıllardan çıkarılmamalıdır. PKK uzantısı PYD
ile eninde sonunda karşı karşıya geleceğimizi söylemek için kahin olmak
gerekmiyor. İçerideki hainler PYD üzerinden bu kadar silahı, bombayı bulup
İstanbul'a kadar taşıyabiliyorlar. 4 ayaklı "Büyük Kürdistan"
planlanmaktadır. Bu durumda ne Irak'daki tiyatroyu, ne Suriye'deki tabloyu, ne
İran'ın ne yaptığını, ne ABD'nin ne dediğini ve ne de Rusya'nın arkadan dolanma
hesaplarını seyredemeyiz. Hepsinin önünde bir hesap olduğunu ve alayı ile
birden mücadele etmekten asla çekinmeyeceğimizi net olarak ortaya koymak ve
meydanın boş olmadığını bütün dünyaya göstermek zorundayız.
1-Terörle mücadele, teröristle mücadele değildir. Zaman ve
mekân üstü, tarihsel perspektiften beslenen yüksek akıl ve algı
gerektirmektedir. Önce olanı, olmuşu ve olacağı bütüncül ve derinlikli
yorumlayan yüksekten ve analitik bakış demek olan "terörizmle mücadele
vizyonu" geliştirilmelidir"
2-Terörle
mücadele terörün inisiyatif ve ön aldığı süreçte her ölümden sonra gösterilen
günlük tepkiler değildir. İkinci aşamada yapılacakların tamamının kavrandığı ve
unsurların tamamının vizyona göre yapılandırıldığı "terörle mücadele
konsepti" oluşturulmalıdır.
3- Terörle
mücadele, toplumun mağdur ve devletin seyirci durumunda olduğu doğaçlama
mücadele sahası da değildir. Üçüncü aşamada vizyondan beslenen, konseptten
çıkartılan ve bütün milli güç unsurlarına sorumluluk seferber eden
"terörle mücadele stratejisi" ortaya konulmalıdır.
4- Terörle
mücadele, vizyon, karar ve uygulamanın bütün unsurlara yön verdiği yönetilen,
daha doğrusu yönetilmesi gereken bir süreç demektir. Dördüncü aşamada bu
stratejinin başta hükümet olmak üzere ülkemizdeki resmi veya gayri resmi, özel
veya tüzel bütün unsurlara görev yükleyen "terörle mücadele siyaseti"
oluşturulmalıdır.
5- Terörle
mücadele, mücadele edilen kavram, grup ve taraflar hakkında toplumsal bir
ittifakın olmasını, oluşmasını ve olgunlaşmasını gerektirmektedir.
Beşinci aşamada, terör üzerindeki ortak iradenin ve
yükümlülüklerin belirlenmesi ve toplumun kazanılması için "terörle
mücadelede kitle kazanma programı" devreye sokulmalıdır.
6- Terörle
mücadele yalnızca asker, polis ve korucuya ihale edilmiş basit bir asayiş
sorunu değildir. Sorunun içten ve dıştan alabileceği bütün desteklerin
kesilmesini sağlayacak kadar kapsamlı "diplomatik mücadele eylem
planı" hazırlanmalı, eşgüdüm halinde icra edilmelidir.
7- Terörle
mücadele silahtan mayına, tuzaklı bombadan hendek kazmaya, pusudan baskın ve
intihar eylemine kadar çok değişken ve dinamik bir alan olması nedeniyle mutad
tedbir ve düzenlemelerle önlenemeyecektir. Teröristin mücadele şekil ve
yöntemlerinin değişmesi süreçlerinde ön alarak ilgili güvenlik kuvvetlerini
yeni şart ve durumlarla uyumlu olarak eğitecek, donatacak ve yönetecek
"teröristle mücadele taktik eğitim ve icra programı" uygulanmalıdır.
8- Terörle mücadele
içte olduğu kadar dışta da ittifak ve istikrar gerektiren bir ilişkiler
alanıdır. Yabancı ülkeleri teröriste destek vermekle suçlarken, hükümetin aynı
mihraklarla yaptığı müzakerelerin kendi söylemlerimizi yalanlamıyor olması
şarttır. Bu itibarla tutarlı bir "terörle mücadele tanıtım
çalışmasına" ihtiyaç vardır.
GELİN CANLAR BİR OLALIM DİRİ OLALIM,