BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

31 Ekim 2018 Çarşamba

Cummhurbaşkanı Erdoğan Açıkladı: Uzun Menzilli Hava Savunma Sistemi Üretimine Başlıyoruz

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

TÜRKGÜN  HABER PORTALI




Son Dakika! Erdoğan Açıkladı: Uzun Menzilli Hava Savunma Sistemi Üretimine Başlıyoruz ve İsmi Siper Olacak 

Son dakika! Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Milli Teknoloji Geliştirme Töreni'nde müjdeyi verdi. 

Buna göre Türkiye, uzun menzilli hava savunma sistemi üretimi yapacak ve projenin adı 'Siper' olacak.




Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Milli Teknoloji Geliştirme Töreni'nde müjdeyi verdi. 

Erdoğan, "Milli uzun menzilli bölgesel hava savunma sisteminin oluşturulması Savunma Sanayi Başkanlığımız öncülüğünde başlatıldı. 
İlk teslimat 2021 yılında. Projenin ismi Siper olacak." dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:


"HEDEFLERDEN BİRİ, UYDU AYNALARININ ÜLKEMİZDE ÜRETİLMESİYDİ"


Bugün burada birbirinden önemli milli teknoloji geliştirme teknolojileri altyapı çalışmaları için bir araya geldik. 

TSK'ya teslim edilen yeni nesil silahların ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Ortaya koyduğumuz hedeflerden biri de uydu aynalarının ülkemizde üretilmesiydi.


"TÜRKİYE, SAVUNMA TEKNOLOJİLERİNİN HER ALANINDA HIZLA İLERLİYOR"


Kritik teknoloji olarak kabul edilen maliyeti yüksek parçaların maliyeti yüksekti. 

Bu proje sayesinden milli kabiliyet sayesinde geliştirme imkanı bulduk. Ödenen yüksek tutarların yurt içinde kalmasını sağlıyoruz. 
Türkiye; savunma, havacılık ve uzayteknolojilerinin her alanında söz sahibi olma yolunda hızla ilerliyor. 
Tesiste uydu kameralarının yanında yurt dışı tedarikinde sorun yaşanan hassas optik ve teleskop aynalarının üretimi gerçekleştirilecektir.


"İŞ DÖNÜP DOLAŞIP SAVUNMA SANAYİMİZE GELİYOR"


Dünyada sayılı laboratuarlardan biri oldu. 
Ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Türkiye'ye yapılan saldırılardan biri de uyguladığımız bağımsız politikalara tepki olduğunu biliyorum. İş dönüp dolaşıp savunma sanayimize geliyor. Savunma sanayinde yüzde 65 olan yerlilik millilik oranını daha da yukarı taşıyacağız.


"ELEKTROMANYETİK FIRLATMA SİSTEMİNİ ÜLKEMİZDE ÜRETTİK"


Savunma sanayi sektörümüz bugün binden fazla şirket yanında kobilerin araştırma kuruluşlarının yanında milli bir yapıya ulaşmıştır. 

Elektromanyetik fırlatma sistemini ülkemizde üretmeyi başardık. Işın projesi kapsamında yerli imkanlarla üretilen lazer sistemlerimiz yüksek isabet oranına sahip.


"PROJENİN İSMİ 'SİPER' OLACAK"



Lazer silahlarımız kendi mühendislerimiz tarafından üretildi. Proje kapsamında millileştirildi. Günümüzde güvenlik kavramının anlamı değişti. 

Fiziki güvenlik siber güvenlikle tahkim edilmesi gerekiyor. Sınırlarımız içinde ve dışında operasyonlarda yerli savunma sanayi araçlarını aktif olarak kullanıyoruz. 
Uzun menzilli bölgesel hava füze savunma sistemi ihtiyacımız gündeme geliyor. 
Bu sistemin önemi ortada. Milli uzun menzilli bölgesel hava savunma sisteminin oluşturulması Savunma Sanayi Başkanlığımız öncülüğünde başlatıldı.
İlk teslimat 2021 yılında. Projenin ismi Siper olacak. 

Bakan Albayrak: 6 Başlık Altında KDV ve ÖTV İndirimlerini Devreye Sokuyoruz


Son dakika! Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak, yeni vergi indirimlerini açıkladı. Otomotiv, beyaz eşya, mobilya ve konutta KDV ve ÖTV indirimleri yapılacak. İndirimler yarından itibaren geçerli olacak.


Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, vergi denetim kurulu toplantısı sonrası yeni vergi indirim paketini açıkladı. Bakan Albayrak, "6 başlık altında KDV ve ÖTV indirimlerini devreye alıyoruz" dedi. Buna göre;
  • Beyaz eşyada ÖTV sıfırlanacak
  • Motor hacmi 1600 cc altındaki araçlarda ÖTV 15 puan düşecek
  • Ticari araçlarda KDV yüzde 18'den 1'e düşecek
  • Mobilyada KDV yüzde 18'den 8'e inecek
  • Tapu harçlarının yüzde 4'den 3'e indirilmesi yıl sonuna kadar devam edecek.
  • Konut satışında KDV oranlarında yüzde 18'den 8'e indirim uygulamasını devam ettiriyoruz.

"ENFLASYONLA MÜCADELEYE DESTEK VEREN FİRMA SAYISI 2 BİN 500'Ü AŞTI"


"Yeni dönemde maliye alanında özellikle ortaya koyduğumuz hedeflere ulaşmak, reformları hayata geçirmek için Vergi Denetim Kurulunu yeniden kurgulayacağız.
Ekonomide tüm göstergelerde oldukça pozitif gelişmeler sağladık. Kurdaki köpük denilen seviyenin de Ekim ayı enflasyonu ile kırılmaya başladığını görüyoruz.
Fiyatlamalardaki negatif dalgalanmayı kırmak için enflasyonla mücadele programı başlatmıştık. Destek veren STK ve kurum sayısı 2 bin 500'ü aştı. Kurda ve faizdeki trend aşağı yönlü oldukça buradaki indirim oranlarının yüzde 10'un üzernie çıkmaya başladığını görmekten memnuniyet duyuyorum.
Kredi faizlerinde son bir ayda çok ciddi pozitif gelişmeler yakalandı. Yüzde 40-50'ler konuşulurken bugün itibariyle geldiği nokta ortalama yüzde 30'ların altına inmeye başladı. Mevduat faizleri yüzde 20'nin altına inmeye başladı. Bu trendin aşağı inmeye başladığını gösteren gelişmelerden biri."

HDP Ve İP Aynı Kefeden Hiç Çıkmadı Ki

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


Milletin yararını, getirip PKK uzantısı bölücü bir partiden gelecek desteğe bağlamak, sözün bittiği yerdir. HDP ile İP’in aynı kefeden hiç çıkmadıklarını, kendi partilileri söylüyor.


Orhan Karataş
İP’in müdiresi aldığı dersten biraz akıllanmış olsa da, MHP’ye saldırılarını sürdürme huyunu bir türlü terk edemiyor. Grup toplantısında güya arkadan dolanarak MHP’yi hedefe koyuyor. Emeklilikte yaşa takılanlar için araştırma komisyonu kurulması için önerge vermişlermiş, ancak bu önerge gelen bir telefonla reddedilmişmiş. Asıl bombayı sonraki cümlesinde patlatıyor: “Milletimizin yararına bir öneri, hangi partiden gelirse gelsin, milletvekillerimiz onay verecek.”


ARAŞTIRMA NEYİ ÇÖZECEK


Milletin yararını, getirip PKK uzantısı bölücü bir partiden gelecek desteğe bağlamak, sözün bittiği yerdir. Öncelikle şunu net olarak ortaya koyalım: Emeklilikte yaşa takılanların sorunu için bir araştırma komisyonu kurulması ipe un sermektir. Sorun belli, çözüm belli. 

Neyin araştırmasını yapacaksınız? Araştırma ile hangi sonucu alacak, kimin derdine derman olacaksınız? Bürokraside kuraldır, çözülmesi istenmeyen meseleler komisyona havale edilir. MHP buna alet olmamıştır. Samimi olarak meseleye çözüm aramaktadır. Kanun teklifini hazırlamış ve Meclis’e sunmuştur. 

Teklifin kanunlaşması için de olması gerekeni yapıp, çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partisi ile uzlaşma arıyor. Teklifini geri çekmiş veya vazgeçmiş değildir. Zamanı gelince bu mesele hallolacaktır. Nitekim, sayın Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin bu konuda açıklaması çok nettir.


MHP NE DİYORSA ONU YAPIYOR


Şunu hiç kimse unutmasın: MHP küçük hesaplar uğruna bölücüleri meşru ve makul gösterme tuzağına düşmez. MHP’nin tercihi de, siyaseti de, duruşu da bellidir ve çok nettir. Ne demişse onu yapıyor, ne yapıyorsa onu söylüyor. 

HDP’den milletin yararına bir teklif gelebileceğini düşünmek bile bu millete zulümdür. Bir de ona destek verileceğini peşin olarak ilan etmek İP’in siciline de, anlayışına da, duruşuna da yakışabilir, ama HDP ile MHP’yi hiçbir kuvvet bir araya getiremez. Telefon sataşması yapanlar, önce kendilerine gelen telefonla nerelere savrulduklarının, hangi talimatla tarlada siyaset yaptıklarının hesabını bu millete vermelidirler. İP müdiresi, MHP’ye gönderme yapmadan önce aynaya bakmalıdır.


AYNI KEFEYE GİRMEK BAŞKA NASIL OLUR?


Bir de milliyetçilik nutukları atıyor. Milliyetçilerle PKK’lıları, değil aynı kefeye koymak, aynı cümlede bile kullanmak yanlışını hatırlatması güzel. Türkçülüğü, milliyetçiliği eleştirmenin yanlışlığını ve verilen örneklerin tutarsızlığını her zaman ortaya koyduk. 

Ancak, İP müdiresinin kendi yaptığını, kendi sicilini nereye koyacağız? Hangi partiden gelirse gelsin, oy vereceğini ilan etmek, PKK’lılarla aynı kefeye girmek, bu bölücü partiye açık çek vermek değilse nedir? Fırat Çakıroğlu’yla, onun katilini bir tutmak, ‘İstikamet Kızıl Elma’ diyerek, Afrin yollarına düşen vatan evlatlarıyla, onlara kalleş pusular kuranları aynı kefeye koymak başka türlü nasıl olur? Selahattin Demirtaş’a tahliye istemek bir hukuk ilkesiymiş. Demirtaş, Fırat Çakıroğlu’nun katillerine sahip çıktığı için hapiste değil mi? Kahraman güvenlik güçlerimizin dağlardaki, şehirlerdeki teröristlere yaptığı operasyonları, “Büyük temizlik operasyonuymuş, siz kimsiniz ya? Kimi nereden temizliyorsunuz? Siz, ancak bu memleketin kanalizasyonlarını temizlersiniz.” diyen bu Selahattin Demirtaş değil miydi?


KENDİ PARTİLİLERİ SÖYLÜYOR


HDP ile İP’in aynı kefeden hiç çıkmadıklarını kendi partilileri söylüyor. Yıldıray Çiçek kardeşim daha önce ayrıntılı olarak, İP müdiresinin seçim öncesi HDP’ye nasıl el salladığını ve İP’ten istifa edenlerin gerekçelerini yazdı. 

Kardeşimin hoşgörüsüne sığınarak sadece bir tanesini hatırlatalım: İP Kurucular Kurulu ve Genel İdare Kurulu Üyesi, Genel Başkan Başdanışmanı emekli Tuğgeneral Ali Aydın istifa gerekçesini şu şekilde açıklamıştır: “Ellerinde şehit kanı bulunan HDP’yi ‘Kürt siyasi hareketinin temsilcisi’ olarak nitelendirmesi hem yüce Türk milletini hem de yüce Türk devletine gönülden bağlı kürt kardeşlerimizi derinden yaralamıştır. Ne yazık ki bu talihsiz açıklama da, şahsım gibi terörle mücadeleye yıllarını vermiş birisi adına bardağı taşıran son damla olmuştur.”


TEK SEÇİMLİK PARTİ


Diğer istifa gerekçelerini de buraya yazmaya kalkışsak, ne zamanımız yeter, ne sayfalarımız alır. Tamamında benzer açıklamalar var. Hiç şüpheniz olmasın, arkası da gelecektir. İP, tek seçimlik partidir. Çözülme başlamıştır ve artarak devam etmektedir. MHP’ye sataşarak, içeride başka, dışarıda başka konuşarak, milliyetçilik oyunları oynayarak siyasi ömrünü uzatmaya çabalaması sonucu değiştirmeyecektir.


Kahpeliğin Böylesi!


“Kahpe içeride oldukça kapı kilit tutmaz” denilmiştir…
Bu topraklar, ne çok kahpe ve hain üretiyor?
İçeriyi temizleseniz dışarıdan geliyor kahpelik, dışarıyı halletseniz içerideki ihanet hortluyor…
Öyle mübarek bir vatan Türkiye…


Mustafa Önder

Anasının üşümesin diye kaç gece kalkıp üstünü örttüğü Mehmetler, pusu yatağı, puşt zulası dağlarda eşkiya avında donarken…
Elin deyyusları zil takıp oynuyor…
Ahlâksızca, karaktersizce, insanlık dışı mesajlar atıyor…



Bir HDPKK’li omurgasız, hem de vekil olup bu asil milletin vergisinden maaşla terörist desteklemiş biri…
Bu mübarek Türk toprağında özgürce yaşayıp biti kanlanan biri…
Şehit olan Mehmetçiğin fotoğrafının altına, “Bu fotoğraf, ‘Kürtleri bitireceğim’ diye Kürtlere savaş açan Saray Rejiminin yenilgi fotoğrafıdır. Kürdistan’a sefer olur ama muzaffer olunmaz! Tek Adam Rejimini tahkim etmek için yoksul halk çocuklarını Kürdistan Dağlarına süren Derin Devlet Koalisyonu dağılmak üzere…” yazacak kadar küstahlaştı!
Bu PKK soysuzluğunu anlarım… “Meşrebi”dir…


Peki bu devletin savcıları nerede?


Bundan iyi “suç delili” mi olur ey adalet, neredesin?
Bu kansızlığı anlarım, bu nesepsizler onun bunun maşasıdır…
Peki “Andımız” için kıyameti koparan İslamcılar, sosyal demokratlar, cüce devler, suya sabuna dokunmayan pisler, İpçiler, Atatürkçüler, Atatürk’ün partisi “dilsiz” CHP’liler…
Neredesiniz? Nerede Kurtulmuşlarınız, Dilipaklarınız, Albayraklarınız, Aktaylarınız, Özdilleriniz, Çölaşanlarınız, Hakanlarınız, Özkökleriniz?
Sizin kaleminiz, kameranız sadece Türk milliyetçilerine, 

vatanperverlere mi yetiyor?

Sizin “varlığınız sadece ‘bölücülüğe’ mi armağan”?
Ve siz ey oy vermeyip memleket dara düşünce her şeyi MHP’den bekleyenler…
Ve siz sudan sebeplerle “benlik davası”na düşüp “millî dava”yı unutan MHP’liler…
Ve siz her fırsatta Türkmen Beyi’ni suçlamak için bahane arayan cüce devler…
Ve siz partisine, liderine rağmen hâlâ olanı biteni kavrayamayan teşkilatlar…

Ve siz MHP’nin “devletin bekası” için verdiği desteğin manasını anlayamamış AKP camiası…
Bu deyyusların attığı bu iğrenç mesajı analiz edemediniz mi hâlâ?
Hâlâ çözemediniz mi, “Cumhur ittifakı”nın gerekliliğini?
Daha kaç Mehmetiniz puşt zulalarında donacak?
Daha kaç Anadolu yiğidinin acısı ocaklara düşecek?
“Memleket” mi, “koltuk” mu, söyleyin hele?
Ve ey Ülkücü Hareket’in sosyal medya meftunları…
Uyanın… Liderinizin yanında dimdik durun…
Ülkücü, bu mübarek toprakların ümididir…
Günlük siyasî entrikaların tuzaklarına düşmeden…
İhtiras ve egonuzun esiri olmadan…
Kalemizdeki Türkmen Beyi’ne odaklan…
Önce vatan, önce devlet, önce millet…
“İkbal için” bölücülerle yan yana gelinemez…
“Aklı hep Türkiye’dir” Bahçeli’nin, ondan vazgeçme, yılma, çözülme!
Önünde müthiş bir “Türk asrı”nın muştuları var…
Zindanlardan, idam sehpalarından geçtin de şu bir avuç soysuzu mu geçemeyeceksin?
Bu topraklar binlerce yıldır Türk’tü, Türk kalacaktır, şüphen mi var?
Onun bunun peydahladığı kahpeleri mutlaka “donduğun” o dağlara gömeceğinden şüphen mi var?
“Acı” dediğine şerbetlenmedik mi, “gözyaşı” dediğini bizden iyi kim bilir, “şehit uğurlamayı” kutlu düğün belleyen biz değil miyiz haldeşim, yoldaşım, Ülküdaşım?
Varsın itler, çakallar ürsün?
Çakalların hükmü Bozkurtlar gelene kadar…
Sabır, metanet, cesaret, inanç örneği ol…
Devlet Beyinin yanında ol…
İstiklâl ve istikbâl bizim!
Bozkurt bakışlı Atatürk’ün armağan ettiği Cumhuriyetimizin 95. yılı kutlu olsun!

Türk'üm Demeye Devam Edeceğiz

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

MHP Mersin Milletvekili ve Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz, ‘çözülme süreci’ olarak adlandırdıkları süreçte PKK, AB, ABD ve FETÖ’ye yaranmak için kaldırılan Andımız’ı o dönemde de ısrarla okuduklarını ve okuttuklarını belirterek, “Bundan sonra da Andımız’ı okumaya devam edeceğiz. Andımız’a karşı çıkanlar, Türk adından, Türk vatanından, Türk dili ve tarihinden rahatsızlık duyanlardır” dedi.
MHP Mersin Milletvekili, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz, “Ne yazık ki bu ülkede yönetici, gazeteci, fikir adamı vasfı taşıyan bazı şahıslar dört bir koldan Danıştay’a saldırdılar. Gerekçe olarak “Danıştay’ın kendisini idarenin yerine koyduğunu” ileri sürseler de, esas rahatsızlığın bizzat Andımız’ın okunacak olmasından kaynaklandığı herkesin malumudur.” dedi.
Danıştay 8. Dairesi, 2013’te yasaklanan öğrenci andının yeniden okutulmasının önündeki yasal engeli kaldıran bir karar aldı. Bazı çevrelerde rahatsızlık uyandıran bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizce bu karar son derece isabetli olmuştur. Andımız, adına “çözüm süreci” denilen, liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bey’in ‘çözülme süreci’ olarak ifade ettiği bir dönemde kaldırılmıştı. Çözüm süreci ise bu topraklarda Türk adının yasaklanmaya çalışıldığı, türlü deformasyonlarla Türklüğe dair ne varsa kaldırıldığı, “Ne mutlu Türk’üm diyene” demenin silindiği bir süreçtir. Dolayısıyla bu karar birilerine şirin görünmek adına alınmış siyasi bir karardı ve çok sayıda PKK yanlısı sözde siyasetçinin de o dönem Andımız’ın kaldırılma kararını sevinçle karşıladığına şahit olmuştuk. Bizler o dönemde Andımız’ın kaldırılmasına şiddetle karşı çıkmış, bunun milli çıkarlarımıza bir darbe olacağını, bundan yalnızca Türk düşmanlarının memnun olacağını söylemiştik.

ÜLKEMİZİN ADI TÜRKİYE

Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bey, hükümeti sert bir şekilde uyarmış ve Andımız’a sonuna kadar sahip çıkacağımızı vurgulamıştı. Geçtiğimiz haftalarda Danıştay 8. Dairesi bu metnin okunmasında hukuki açıdan bir sakınca bulunmadığını teyit etti. Ne yazık ki bu ülkede yönetici, gazeteci, fikir adamı vasfı taşıyan bazı şahıslar bu kararın ardından dört bir koldan Danıştay’a saldırdılar. Gerekçe olarak “Danıştay’ın kendisini idarenin yerine koyduğunu” ileri sürseler de esas rahatsızlığın bizzat Andımız’ın okunacak olmasından kaynaklandığı herkesin malumudur.

Kimler rahatsızlık duyuyor?

Vatan coğrafyasında Türk’ün egemenliğine saygı duymayan kesimler ve odaklar var. Ülkemizde Türk olmaktan, doğru olmaktan, çalışkan olmaktan rahatsız olanların bulunması gerçekten hayret verici. Biz de onlara diyoruz ki; siz PKK’ya, FETÖ’ye, ABD’ye yahut AB’ye nereye bağlıysanız oraya bağlılık yemini edebilirsiniz; bizler gür bir şekilde Türk’üm, doğruyum, çalışkanım demeye devam edeceğiz. Şu noktayı kimse aklından çıkarmasın: Andımız’ın yasaklatıldığı dönemde de bizler bu andı okuyorduk. MEB ne karar verirse versin, Türk gençliğinin bu andı unutmaması için gereken her şeyi yapacak ve Andımız’ı ocaklarımızda okumaya devam edeceğiz.



Andımız’a ırkçılık nitelendirmesi yapanlar var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu nitelendirmeyi yapanların ülkemizin adının neden Türkiye olduğu sorusuna da bir cevap bulmaları lazım. Türk, iddia ettikleri gibi Türkiye’de yaşayan etnik gruplardan herhangi biri değildir; Türkiye’nin asli ve kurucu gücü; aynı zamanda kadim bir tarihi misyonu ifa eden, bu misyonun sancaktarlığını yapan, asırlardır bu duygu ve düşüncelerle bilinip, tanınan insanların adıdır. Anayasamızda da “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” denilmiştir.

KADER BİRLİĞİMİZ VAR

Ama Türkiye’de Türklük ve ırkçılık kavramını yan yana kullanmaktan çıkarı olan bazı çevreler var. Unutulmamalıdır ki Andımız’a karşı çıkanlar bu andın okunmasından rahatsız olanlar esasında Türk adından, Türk vatanından, Türk dilinden, Türk tarihi ve kültüründen de rahatsızlık duymaktadır. Bu topraklarda yaşayan ve kader birlikteliği yapan herkes Türk milletinin saygıdeğer bir mensubu sayılmıştır. Kimse etnik kökeninden dolayı bir ayrımcılığa uğramamış, vatandaşlık temelinde herkes aynı haklara sahip olarak varlığını idame ettirmiştir.
Diğer yandan İstiklal Marşı’mızla Andımız’ın kıyaslaması da yapılıyor. Muhteva olarak ikisi de Türk milletine ve Türk gençliğine hitap etmiyor mu? Sorun nereden kaynaklanıyor?
Sorun, tarihten ideolojik argüman devşirmeye çalışmaktan, tarihin yapısını ve felsefesini anlayamamaktan kaynaklanıyor. Tarihe bütüncül yaklaşmak, gerçekçi olmak, hadiseler arasındaki bağları doğru bir şekilde kurmak lazımdır. İstiklal Marşı Andımız’a, Andımız da İstiklal Marşı’mıza karşı yazılmış değildir. Birisi kahraman ordumuz için yazılmış ve milletin istiklal aşkını ortaya koymuş milli marşımızdır. Diğeri de Türk çocuklarına bir gelecek ufku çizmek namına yazılmış öğrenci andıdır. Bu iki metin üzerinden insanları ayrıştırmak Türk tarihine, Türk kültürüne, Türk düşüncesine yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Gündemdeki bir diğer konu da, MHP’nin 24 Eylül 2018’de TBMM’ye sunduğu ‘şartlı salıverilme’ yasa teklifi. Bu teklif nasıl bir ihtiyaçtan doğdu?
Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bey, cezaevlerindeki doluluk oranının had safhaya ulaştığı, insanların ranzalarda nöbetleşe uyuduğu bir sosyolojik zeminde; ‘şartlı salıverilme’ teklifini gündeme getirmiştir. Bununla birlikte cezaevlerindeki mevcut koşulların çağrıştırdığı, geçmişte yaşanan planlı ve organize kalkışmalar, isyanlar da etkili olmuştur. Zira her yolu mübah gören terör örgütleri, cezaevlerindeki kötü koşulları adeta fırsata çevirmek, kullanılmaya elverişli kişiler üzerinden de eş zamanlı ve organize kalkışmalar ile ülkemize zarar verebilmek için fırsat kollamaktadır.

5 YIL İNDİRİM ÖNERDİK

MHP’nin teklifi dikkatlice incelendiğinde suç işlemeyi meslek, alışkanlık haline getirenlerin yararlanamayacağı ancak bir şekilde taksirli veya kasıtlı bir suç işleyip de bundan derin bir pişmanlık duyan, ikinci bir şans verildiğinde topluma kazandırılabilecek olanların kapsama dahil edildikleri görülecektir. Yine teklif incelendiğinde terör suçlarının, kasten adam öldürme suçlarının, cinsel suçların, kadına şiddet suçlarının, Atatürk aleyhine işlenen suçlar ve diğer birçok toplumsal vicdanı rahatsız eden suçların kapsam dışı bırakıldığı görülecektir. Bir diğer yönden teklifimiz af anlamı taşımamaktadır ve yalnızca şarta bağlı olarak cezadan indirimi öngörmektedir. Cezaevinde geçirilecek olan toplam süreden 5 yıl indirim yapılmasını düzenlemektedir. Bu da şartlı bir durumdur. Şöyle ki teklifimiz bu haliyle yasalaşırsa ve indirimden yararlanan kişi bu 5 yıl içerisinde yeniden kasıtlı bir suç işlerse, yararlandığı bu indirim geri alınacak ve cezasının infazına devam edilecektir.

İKİNCİ BİR ŞANS VERİLMELİ

MHP ilk günden itibaren liderimiz sayın Devlet Bahçeli beyefendinin de belirttiği gibi kader mahkumlarının ikinci bir şansı hak ettiklerini düşünmektedir. İnanıyoruz ki yasadan yararlananlar yeniden cezaevlerine dönmemek, kendilerini ve ailelerini perişan etmemek için son derece dikkatli ve kanunlara saygılı bir hayat sürdüreceklerdir.
Ülkü Ocakları olarak Türk gençliğine yönelik önemli projeler geliştiriyorsunuz. Uyuşturucuyla mücadele de bunlardan birisi. Bu alanda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Ülkü Ocakları olarak Türk gençliğinin aydınlık geleceğimiz olduğunun bilincindeyiz ve bu bağlamda birçok proje yürütüyoruz. Uyuşturucuya karşı uzun yıllardır devam eden ve çok sayıda gencimizi bu bataktan çekip aldığımız bir mücadele veriyoruz. Ülkü Ocakları olarak 5 yıl önce liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bey’in talimatıyla uyuşturucuya karşı bir mücadele başlattık. Bu mücadelenin de sonuç vermesi için uzun uzun araştırmalar yaparak yola çıktık. Gelinen noktada, binlerce gencimizi uyuşturucunun pençesinden kurtardığımızı görmenin sevincini yaşıyoruz.

Süreç nasıl işledi?

Önce “Uyuşturucuyla Mücadele Platformu” oluşturduk. Verileri inceledik, neler yapabileceğimiz konusunda fikir alışverişinde bulunduk, slogan belirledik. Ve hem medya yoluyla, hem de teşkilat mensuplarımızın bire bir iletişimiyle işe koyulduk. BM raporuna göre dünyada uyuşturucu yüzünden her yıl ortalama 200 binin üzerinde insan ölmektedir. Türkiye sentetik uyuşturucuya bağlı en fazla ölümlerin yaşandığı ülke durumunda. Emniyet Genel Müdürlüğü raporuna göre ise Uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığı son yıllarda yüzde 17 arttı. Uyuşturucu maddeyi ilk kez kullanım yaşı ise 13 yaş altına düşmüştür. Ülkü Ocakları’nın ilkelerinden birisi gençliğimizin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya yardımcı olmaktır. Bu engellerin başında ise uyuşturucu ve madde bağımlılığının olduğunu, Ülkü Ocakları’nın yeni cephesinin “Uyuşturucu ve Madde Bağımlılığı ile Mücadele” olduğunu defaatle vurguladık. Diğer yandan uyuşturucuya verilen her kuruş askerimize, polisimize bir kurşun olarak geri dönüyor. Aileler yıkılıyor, geçimleri alt üst oluyor, huzurları kalmıyor. Topluma karşı sorumluluk duygusuyla hareket eden Ülkü Ocakları yıllardır “Uyuşturucu İle Mücadele Platformu” marifetiyle yürüttüğü çalışmalarına tüm kararlılığıyla devam etmektedir. Bu kapsamda yaklaşık beş senedir “Damarlarındaki Asil Kanı Kirletme” sloganıyla sürdürdüğümüz uyuşturucu ve madde bağımlılığı ile mücadelede bir hayli yol kat etmiş bulunmaktayız.

Çalışmalarınız hangi alanları kapsıyor?

Ülkü Ocakları uyuşturucu ve madde bağımlılığı ile mücadele konusunda iki ana eksende çalışmalarına devam ediyor. Bunlardan ilki, Türk gençliğinin uyuşturucu denen bu illete bulaşmaması için önleyici çalışmalarıdır. Bunlar; afiş, broşür, stant çalışmaları, film festivalleri, tiyatro gösterileri, beste-güfte yarışmaları, çalıştaylar, konferanslar, sportif etkinlikler başta olmak üzere saha çalışmalarıdır. İkincisi ise bağımlı bir bireyin tedavi sürecine yönlendirilmesi ve tekrar topluma kazandırılması hususunda lokomotif görevi görerek birey ve ailesi ile ilgili diğer kurumlarla ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerdir. Bu noktada resmi kurumların ilgili birimleriyle büyük bir iş birliği halinde bizden yardım isteyen bağımlı gençlere yardımcı olmaya çalışıyoruz.

TÜRKGÜN’Ü OKUYORUZ

EY TÜRK GENCİ! DAMARLARINDAKİ ASİL KANI KİRLETME! Ülkü Ocakları olarak Türkgün gazetesini çok yakından takip ediyor, teşkilatlarımıza her gün muhakkak Türkgün gazetesi almayı tavsiye ediyoruz. İnanıyorum ki Türkgün gazetesinin büyümesi ve gelişmesi için tüm teşkilat mensuplarımız üzerine düşen sorumluluğu hakkıyla yerine getirecektir. Bu vesileyle Türk basın hayatında bir yıldız gibi parlayan, ilkeli, dürüst ve doğru haberciliğin adresi olan Türkgün gazetesine bizlere bu fırsatı verdiği için teşekkür ediyorum. Kaliteli yazar kadrosu, titiz habercilik anlayışı ve ilkeli duruşuyla camiamızın basın aleminde yegane sesi olan Türkgün gazetesine yayın hayatında daha nice başarılar diliyorum.

29 Ekim 2018 Pazartesi

İstanbul Yeni Havalimanı açılıyor

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ



İstanbul Yeni Havalimanı'nın ilk etabı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve çok sayıda devlet başkanının katılımıyla saat 16.30'da hizmete açılıyor.


CANLI YAYIN


İstanbul Yeni Havalimanı açılıyor




İstanbul Yeni Havalimanı'nın ilk fazı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılacağı programla bugün saat 16.30'da uçuşa açılıyor.


Tamamlandığında dünyanın en büyük havalimanı olacak İstanbul Yeni Havalimanı'nın ilk etabının açılışına geri sayım başlarken, açılış törenine saatler kaldı. 

Cumhuriyetin kuruluş yıl dönümünde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla gerçekleşecek açılış törenine, dünyanın dört bir yanından gelecek 50'nin üzerinde üst düzey konuk şahitlik edecek.


Açılışa katılmak isteyen vatandaşlar havalimanına gelmeye başlarken, açılışın yapılacağı alanda son hazırlıklar devam ediyor.

 Havalimanı güzergahındaki yolların çevresinde ve terminal içinde Türk bayrakları, Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğraflarının bulunduğu afişlerin yer aldığı görüldü.


Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Bu sadece bir havalimanı değil, bir zafer anıtıdır" sözünün yer aldığı panolar da havalimanının çeşitli noktalarına yerleştirildi.


"İstanbul'un yeni, dünyanın en büyük havalimanı hizmetinizde" ve "Yeni Havalimanı'mız vatana, millete hayırlı olsun" yazılı afişler de havalimanı içi ve çevresine asıldı.


Platform önüne katılımcı ülke bayrakları da konuldu.


Havalimanı girişinde oluşturulan özel alanda, açılışta görevli ve daha önce akredite olan personel, basın mensubu ve diğer ilgililere yaka kartları dağıtıldı. 

Basın mensupları, yaka kartlarını almalarının ardından servislerle terminal içindeki basın bölümüne taşındı. 

Otopark alanında açılışta görevli personelleri taşıyan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait "HAVAİST" servis otobüsleri de yer aldı.

Terminal içi ve dışında geniş güvenlik önlemleri alınırken, havalimanı girişinde Türkçe ve İngilizce "İstanbul Havalimanı" ile birçok dilde "Evinize Hoş Geldiniz" yazıları dikkati çekti.

Terminal içindeki ekranlarda İstanbul Yeni Havalimanı'nın yapım sürecini gösteren videolar gösteriliyor. 

Açılış töreni terminal binası içinde kurulan platformda gerçekleştirilecek.

Tören, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın konseriyle başlayacak ve canlı yayınlarla dünyanın dört bir yanından takip edilebilecek.

"İlk faz 42 ayda tamamlandı"
KDV dahil 26 milyar 140 milyon avroluk yapım, işletme ve devir bedeliyle ihalesini kazanan Limak/Kolin/Cengiz/Mapa/Kalyon Ortak Girişim Grubu'nca inşa edilen, yıllık 90 milyon yolcu kapasiteli havalimanının ilk fazda, 1.4 milyon metrekarelik ana terminal binası, 2 pist, Hava Trafik Kontrol Kulesi ve destek binaları bulunuyor. 42 ayda tamamlanan ilk fazda yaklaşık 200 bin işçinin çalıştığı bildirildi.


Toplamda 76,5 milyon metrekarelik alan üzerine kurulan havalimanının ilk fazının açılması için 6 milyar avroluk yatırım yapıldığı belirtilirken, havalimanının diğer etaplarının da yolcu artışlarına bağlı olarak 2023'e kadar tamamlanacağı bildirildi.


Özel sektör kaynaklarıyla yap-işlet-devret (YİD) modeliyle inşa edilen havalimanı, tamamlandığında 6 bağımsız pisti, 500 uçak kapasitesi, 70 bin araçlık açık ve kapalı otoparkı ve yıllık 200 milyon yolcu kapasitesiyle dünyanın en büyük havalimanı olacak.


Bu arada, Ortak Girişim Grubu, 25 yılda, yıllık KDV dahil 1,1 milyar avro olmak üzere 26 milyar avro kira ödeyecek.

Açılış törenine çok sayıda devlet başkanı katılacak


Açılışa, Arnavutluk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ilir Meta, Katar Devleti Emiri Şeyh Tamim Bin Hamad Al-Thani, Kırgız Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sooronbay Jeenbekov, Kosova Cumhurbaşkanı Hashim Thaçi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, Moldova Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Igor Dodon, Pakistan İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Arif Alvi, Sırbistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, Sudan Cumhurbaşkanı Feldmareşal Omar Hassan Ahmad Al Bashir, Bosna Hersek Bakanlar Kurulu Başkanı (Başbakan) Denis Zvizdic, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Slovenya Başbakan Yardımcısı ve Altyapı Bakanı Alenka Bratusek, Gürcistan Dışişleri Bakanı David Zalkaliani, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Moldova Cumhuriyeti Gagauz Özerk Yeri Başkanı Irina Vlah katılacak.

İngiltere Dışişleri Bakanlığının Avrupa ve ABD'den Sorumlu Devlet Bakanı Alan Duncan'ın da açılışa katılacağı aktarıldı.

 Ayrıca, birçok ülkenin ulaştırma bakanları ile konuk devlet ve hükümet başkanlarına eşlik edecek dışişleri bakanları da açılışta yer alacak.

Havalimanı 250 havayolu şirketine hizmet verecek
İlk etapta günlük 5 kalkış ve 5 inişin olacağı havalimanında, THY iç hatlarda 31 Ekim'de Ankara, 1 Kasım'da Antalya, 2 Kasım'da İzmir'e ilk uçuşu gerçekleştirecek. İlk yurt dışı uçuş ise 1 Kasım'da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve 8 Kasım'da Azerbaycan'a yapılacak.

Yıl sonuna kadar taşınmanın tamamlanmasının ardından piste günde 2 bin uçak iniş-kalkış yapabilecek, 350'den fazla noktaya uçuş gerçekleştirilecek. Havalimanı, 250 havayolu şirketine hizmet verecek.

Temeli atıldığı günden bu yana birçok alanda ödül alan havalimanı, veri merkezindeki elektrik sistemleri 2N ve soğutma sistemleri N+1 yedekli yapıyla dizayn edilirken, Uptime Institute tarafından "Design (Tasarım)" belgesiyle sertifikalandırıldı. 

Uluslararası alanda rüşdünü ispat eden, adını sivil havacılık tarihine altın harflerle yazdıracak ve pek çok özelliğiyle ilklere imza atan İstanbul Yeni Havalimanı, Airbus A380 ve Boeing 747-8 gibi süper jumbo uçaklarının rahatlıkla yanaşabileceği ve yolcu deneyimi konusunda dünyada çığır açacak bir terminale sahip. 

Robotlar, yapay zeka, yüz tanıma ya da diğer kişisel bilgilerle işlem yapabilmeye olanak sağlayan havalimanı, yolcuların rahatı ve konforu için akıllı sistem, kablosuz internet, telsiz ve yeni nesil GSM altyapısı ile LTE, sensör ve konuşan 'nesneler' gibi son teknolojilerle donatıldı.

Havalimanının güvenliği 3 bin 500 güvenlik görevlisi ve son teknoloji 9 bin kamera ile sağlanacak. Güvenlik aynı zamanda terminal içinde bulunan sanal kuleden idare edilecek.

Dünyanın en iyi bagaj sistemine sahip

İstanbul Yeni Havalimanı'nda bagaj bekleme süresi de azalacak. Saatte 10 bin 800 bagaj işletme kabiliyeti olan 42 kilometre uzunluğundaki bagaj sistemiyle 13 check-in adasından toplanacak bagajlar uçaklara ve yolculara vakit kaybettirmeden ulaşacak. Erken gelen bagajların depolanması için EBS (Erken Bavul Sistemi) devrede olacak.

28 Ekim 2018 Pazar

AİHM’in ifade özgürlüğü kararı bir 'milat'

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


AİHM,'nin Hz. Peygamber’e yönelik hakaretin "fikir özgürlüğü"nün sınırlarını aştığına oybirliği ile hükmeden karar alması, özelde Avrupa’da yaşayan Müslümanlar genelde ise İslâm dünyası için bir “milat” olarak değerlendirilebilir.




AİHM, 25 Ekim’de önemli bir karara imza attı ve Hz. Peygamber’e yönelik hakaretin "fikir özgürlüğü"nün sınırlarını aştığına oybirliği ile hükmeden bir karar aldı. Karar, özelde Avrupa’da yaşayan Müslümanlar genelde ise İslâm dünyası için bir “milat” olarak değerlendirilebilir. Ayrıca bu kararın, Müslümanlar için, İslâm ve Hz. Peygamber’e yönelik daha sonraki benzer saldırılarda açılabilecek muhtemel davalar için bir “emsal” teşkil edebilme mahiyeti var.

Davanın aslı, 2009’da Avusturya’da verdiği bir seminerde Hz. Peygamber’e “pedofil” suçlaması yapan aşırı sağcı Elisabeth Sabaditsch-Wolff adlı bir kadın hakkında açılan davada Viyana mahkemesinin kadının hakaretini suç sayarak 480 avro para cezasının yanı sıra mahkeme masraflarını da ödemesi kararı vermesidir. Sabaditsch-Wolff hakaret içeren bu sözlerini İslam karşıtı-ırkçı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ)’nün gençlik kollarının düzenlediği bir seminerdeki konuşmasında yapmış, seminerde hazır bulunan (Müslüman) bir gazetecinin şikâyeti üzerine de olay mahkemeye taşınmıştı. Yerel mahkemenin aleyhine verdiği kararı Sabaditsch-Wolff, Viyana’daki üst mahkemeye taşımış ve 2011’de bu mahkeme de Wolff’u suçlu bulunca davayı AİHM’e taşımıştı. Gecikmeli de olsa AİHM nihayet kararını verdi ve Hz. Peygamber’e hakaretin İnsan Hakları Sözleşmesi’nin fikir özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesi kapsamında ele alınamayacağına hükmetti. Böylece AİHM, 2011’de Avusturya-Viyana üst mahkemesinin kararını yerinde bulup onaylamış ve dolayısıyla Sabaditsch-Wolff’u suçlu bulmuş oldu.

Kararla ilgili olarak Avrupa basınında bazı web-siteleri hariç pek haber-yorum yapılmamış olmasını da burada zikretmeliyiz. Karar şayet tersi yönde olsaydı, pek çok gazete ve tv’de haber-yorumlara konu olurdu.

Kararın gerekçesi dikkat çekici


AİHM’in, Avusturya mahkemesinin verdiği cezanın fikir özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesini ihlâl etmediğini söylemesi oldukça önemli. Ayrıca kararda Hz. Peygamber’e hakaret içeren bir saldırı olduğu ve bu tür saldırıların ön yargıları derinleştirip dinî özgürlükleri tehdit edeceği de vurgulanarak şu ifadelere yer verilmiş: “Mahkememiz (AİHM), yerel mahkemelerin (Viyana) kararını etraflıca ve en geniş bağlamda değerlendirmiş, verdiği kararda davacının fikir özgürlüğü ile başkalarının dinî özgürlüklerinin korunması arasındaki dengeyi iyi kuruduğu sonucuna varmıştır. 

Böylece Avusturya’da dinî özgürlükleri korumadaki meşru amacı da yerine getirmiştir. Dolayısıyla mahkememiz, İslâm Peygamber’ine yönelik şikâyet konusu ifadelerin objektif bir tartışmadaki tolere edilebilir-meşrû sınırları aştığı, ön yargıları arttırabileceği ve dinî barışı zedeleyebileceği konusunda yerel (Viyana) mahkemesinin uygun-yeterli (ikna edici) sebepler ortaya koyduğu sonucuna varmıştır.”

Bu ifadelerle açıklanan AİHM’in kararının, fikir özgürlüğünün mutlak-sınırsız olmadığı ve başkalarının dini özgürlükleriyle birlikte ele alınması gerektiğini göstermesi bakımından altı çizilmelidir. 

Kararda “fikir özgürlüğünün başkalarının dinî haklarını-özgürlüklerini ihlal edecek tarzda kullanılamayacağını vurgulanması bilhassa önemlidir. Zira son yıllarda Avrupa-Batı’da özellikle Müslümanlar söz konusu olduğunda fikir özgürlüğü genelde aleyhte yorumlarla sınırsızmış gibi gündeme ge(tiri)liyor, Müslümanların “dinî hak ve özgürlüğü” çifte standartlı tutumlarla pek itibara alınmıyordu.

Öte yandan bu olayın başat figürü olan Elisabeth Sabaditsch-Wolff’un aşırı sağcı-İslâm karşıtı ve hatta “siyonist” çevrelerle bağlantılı kimliği de dikkat çekici olsa gerek. Zira Sabaditsch-Wolff, Wilders başta olmak üzere, aşırı sağ-ırkçı figürler-grupların yanı sıra, İslâm karşıtı söylem-eylemlerde sıklıkla gündeme gelen Brigitte Gabriel’in kurucusu olduğu siyonist eğilimli “Amerika İle Dayanışma (ACT) örgütü ile de yakın irtibatlı biri. Dolayısıyla onun İslâm ve Hz. Peygamber’e dair saldırıları aslında ilk değil.

 Edward May’in kurucusu olduğu “Gates of Vienna (Viyana Kapıları)” adlı dünyanın en önemli İslâm karşıtı web-sitelerinden birinde de yazıları-görüşleri yer alıyordu. Bu sitenin bir özelliği de “Eurabië” adı verilen ve “Avrupa’nın Araplaşması-İslamlaşması”na karşı kampanyaların odağı olmasıdır. Bu kapsamda Müslümanlar, “arkaik bir din-kültürün temsilcileri olarak Avrupa değerlerine en büyük tehdit olarak görülmekte, Hz. Peygamber için de, tarihteki pek çok negatif niteleme güncellenerek kullanılmaktadır.

Suçlama yeni değil


Hz. Peygamber’e yönelik bu suçlamanın tarihi, İslâm’ın ortaya çıkışına kadar gider. İlk asırlarda Kilise Babaları, Ortaçağ-Latin, reformasyon ve oryantalistik dönemlerde bu suçlama Hz. Peygamber’e yönelik negatif imaj ve söylemlerin en belirginlerinden biri olmuştur. Burada da temelde Hz. Peygamber’in Hz. Âişe ile “küçük yaşta” evliliği özellikle öne çıkarılarak O’na “pedofil” suçlaması yöneltilir. Bu meyanda ayrıca Hz. Zeynep binti Cahş ile evliliği ve çok evlilikleri de gündeme getirilerek, “şehvetperest” olduğu suçlaması da sürekli tekrar edilmiştir. 

Bu vesile ile belirtmek gerekir ki, Hz. Peygamber’in Hz. Âişe ile olan evliliğine dair rivayetler bir bütün olarak dikkatli bir tetkike tabi tutulduğunda Hz. Peygamber’in Hz. Âişe ile evliliğe elverişli bir yaşta evlendiği söylenmelidir

Ne var ki, günümüzde Batı’da Ortaçağlarda kraliyet ailelerindeki küçük yaştaki evlilikleri hemen hiç gündeme getirmeyen, dahası geçtiğimiz yıllarda Katolik Kiliselerindeki rahip-rahibe ve kardinallerin başat rol oynadığı pedofil olaylarını görmezden gelen aşırı sağ-İslâm karşıtı gruplar, Hz. Peygamber’in Hz. Âişe ile olan evliliğini her fırsatta dillerine doluyorlar. 2012 yılında ABD’de yayımlanıp büyük olaylara neden olan “Müslümanların Masumiyeti filmi” ile Amerikalı yazar Sherry Jones’un The Jewel of Medina=Medine’nin İncisi ve The Sword of Medina: A Novel adlı tartışma meydana getiren spekülatif romanları, bu manada ilk hatıra gelenlerdir. Bunların arkası araştırıldığında son yıllarda İslam karşıtlığında bilhassa öne çıkan “ex-Müslümanlar (İslam’dan dönenler)” karşımıza çıkmaktadır. Danimarka’daki karikatürler, Charlie Hebdo, ABD’deki karikatür sergisi ile en son Hollanda’da Wilders’in ilan edip ardından meydana gelen olaylarla son anda iptal ettiğini duyurduğu “karikatür yarışması”nın da en önemli teması Hz. Peygamber’in “şiddet-terör yanlısı” ve “pedofil-şehvetperest” biri olduğuna dair çizimlerdi.


AİHM’in kararının anlamı


AİHM’in, duruşmada yer alan 7 hâkimin “oy birliği” ile aldığı bu kararının, son yıllarda alabildiğine artan Hz. Peygamber’e yönelik eylem-söylemleri frenleyici bir etkisi olabilir. Bu açıdan bakılırsa özellikle aşırı sağ grup ve partiler için bu kararın moral bozucu anlamı açıktır. Zira aşırı sağ grupların başını çektiği “İslamoenemia” diye de nitelenen İslâm düşmanlığının son yıllarda bilhassa Hz. Peygamber üzerinden yürütüldüğünü görüyoruz.

Karar ayrıca AİHM’in İslâm ve Müslümanlarla ilgili aldığı son dönemlerdeki en önemli-pozitif kararlarından biri olmasıyla da önemli olsa gerektir. Mahkemenin daha önce benzer davalarda, Yahudi-Hıristiyanlar’ın lehine bazı kararlar aldığı biliniyor. Mesela 1994 yılında verilen Otto-Preminger-İnstitut/Avusturya başvurusunda Hz. İsa ve Meryem’e yönelik olay ve devamında meydana gelen bazı olaylarda AİHM, mensup olunan inancın kutsal saydığı değerlere tahrik edici bir şekilde hakaret edilmesi sonucu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 9. maddesi ile güvence altına alınan inançlara saygının ihlâl edildiğine karar vermiştir. Ancak, bireysel bazı kararlar istisna edilirse, Müslümanların din özgürlüğüne dair bir karar, hatırladığımız kadarıyla pek alınmamıştı.

Öte yandan AİHM’in bu kararı Avrupa’daki bazı ülkelerde Tanrı’ya veya dine ait değerlere hakaret etmenin anayasal suç olmaktan çıkarıldığı bir zamanda almasının da altı çizilmeli. Buna göre dine ait kutsallara hakaret ile din mensuplarına hakareti ayrı tutulma eğilimi ülkelerde ağır basmaktadır. Mesela 2010 yılında Hollanda’da Wilders’in İslâm ve Hz. Peygamber’e hakaret içeren sözleri daha önce yargıya taşınmış ve mahkeme bir dine hakaret ile din mensuplarına hakareti ayırmış ve Wilders’in Müslümanlara değil de İslâm’a hakaret ettiğine hükmetmişti. Wilders ise bu kararı “Bu yalnızca benim için bir beraat değil, Hollanda'da ifade özgürlüğü için de bir zaferdir; artık İslâm’ı eleştirmek yasal olmakla kalmıyor, İslâm’ı alenen eleştirmek de mümkün” diye açıklamalarda bulunmuştu.

Dolayısıyla AİHM’in Hz. Peygamber’e hakareti açıkça suç sayan bu kararı önemli bir ilerleme olmanın ötesinde, sonrasındaki benzer saldırı ve hakaretler için bir “norm-içtihat” oluşturacak olması, benzer hukukî davalarda “emsal” teşkil edecek olması bakımından önemlidir. Bu itibarla Müslüman kurum, kuruluş veya şahıslar, İslâm ve Hz. Peygamber’e yönelik saldırı ve hakarete dair açacakları muhtemel davalarda bu karar temele alınacaktır.

Bununla birlikte, önemli bir ilerleme olsa da, AİHM’in bu kararına ileriye dönük aşırı manalar yükleme konusunda da “ihtiyatlı iyimserlik” içinde olmanın gerekliliğine de işaret etmeliyiz. AİHM’in bilhassa Müslümanlara dair kararlarında teo-politik konjonktürün etkileri her zaman mümkündür.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 'Dörtlü Suriye Zirvesi' sonrası açıklama

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye konulu dörtlü zirvenin ardından Rusya, Almanya ve Fransa liderleriyle ortak basın toplantısı düzenledi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ev sahipliğinde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in katılımıyla Vahdettin Köşkü'nde gerçekleştirilen Suriye konulu dörtlü zirvenin ardından liderler, basın toplantısı düzenledi.
Suriye konulu dörtlü zirvenin bildirisi yayımlandı 
Putin: Çözüm ancak diplomasi yoluyla mümkün 
Merkel: Sürdürülebilir ateşkes için elimizden geleni yapmayı hazırız 
Macron: Suriye halkı kendi geleceği hakkında söz hakkına sahip olmalı 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına, "Bu önemli toplantı vesilesiyle dostlarımızı İstanbul'da ağırlamaktan duyduğum memnuniyeti özellikle ifade etmek istiyorum. Suriye konusunda istişarelerde bulunmak üzere davetimize icabet eden Sayın Putin, Sayın Macron, Sayın Merkel'e şahsım, milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Toplantımızın ve aldığımız kararların Suriyeli kardeşlerimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum." diyerek başladı.
Öncelikli olarak hedeflerin "sahada tam olarak ateşkesin sağlanması ve hakim kılınması ile akan kanın bir an önce durdurulması" olduğuna işaret eden Erdoğan, "Ayrıca Suriye halkının meşru talepleri doğrultusunda bir siyasi çözüme ulaşılması, böylece ülkede istikrarın sağlanması noktasında neler yapılabilir, bunları etraflıca ele alma fırsatını bulduk." dedi.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Öncelikle şu gerçeğin altını çizmekte fayda görüyorum. Suriye ihtilafının küresel bir sorun haline dönüşmesinin en önemli sebebi, uluslararası toplumun meseleyi yeterince sahiplenmemesidir. Maalesef çok uzun bir dönem Suriye krizinden kaynaklanan sıkıntıların yükünü, Suriyeli siviller ile komşu ülkeler çekmek zorunda kalmıştır. Birçok ülke durumun vahametini ancak krizin etkileri kendi sınırlarına ulaşınca idrak edebilmiştir. Artık bu kayıtsızlığa bir son verilmesi gerekiyor. İnsani, siyasi ve diplomatik olarak inisiyatif alınmadığı takdirde Suriye'deki trajedi daha da kötüye gidecektir. Bugün bizleri İstanbul'da bir araya getir
en temel sebep işte budur. Astana formatında yürütülen iş birliği uluslararası topluma örnek olmuştur. Bugün, Fransa ve Almanya'nın da katılımıyla Astana'da yakalanan sinerjiyi daha ileriye taşıyabileceğimizi gördük. Bu olumlu iş birliğine ne kadar çok paydaş özellikle de paydaş ülke katkı sağlayabilirse kalıcı bir çözüme de o denli hızlı ulaşabileceğimize inanıyorum."
Bugün verimli ve samimi istişareler gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, "Suriye'nin toprak bütünlüğü ile siyasi birliğine bağlılığımızı, ayrıca ihtilafa sadece askeri yöntemlerle çözüm bulunamayacağına dair inancımızı teyit ettik. Kalıcı çözüm yolunun, Suriye halkının öncülüğünde ve sahipliğinde Birleşmiş Milletler gözetiminde yürütülen müzakerelerden geçtiğini vurguladık." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib konusunda Putin'in gayretleriyle imzalanan muhtıranın uygulanmasında sağlanan ilerlemenin teyit edildiğini vurgulayarak, "Muhtıraya riayet edilmesinin İdlib'teki mevcut ateşkesin korunması ve yeni bir insani krize mahal verilmemesi için taşıdığı öneme özellikle işaret ettik. İdlib'te sağlanan sükunetin tekrar yeşerttiği umuttan istifadeyle siyasi süreçte somut adımlar atılması gerektiğinin altını çizdik. Bu çerçevede anayasa komitesinin kuruluş sürecinin en kısa sürede şartları gözeterek, temennimiz odur ki yıl sonu itibarıyla tamamlanması çağrısında bulunduk." ifadelerini kullandı.
"Tehditleri kaynağında bertaraf etmeyi sürdüreceğiz"
Erdoğan, konuşmasında, toplantıda ele aldıkları bir diğer önemli konunun Suriye kaynaklı terör tehdidi olduğunu dile getirdi.
Bu hususta gerek dört ülke arasında gerekse uluslararası toplum düzeyinde iş birliğinin artırılması noktasında mutabık kaldıklarını dile getiren Erdoğan, Türkiye'nin, 911 kilometrelik sınırı olması nedeniyle Suriye'de yuvalanan terör örgütlerinden en fazla zarar gören ülkelerden biri olduğunu kaydetti.
Erdoğan, bugüne kadar DEAŞ ve PYD tarafından gerçekleştirilen saldırılarda yüzlerce vatandaşın ve güvenlik görevlisinin yaralandığını, şehitler verildiğini belirterek, her iki terör örgütünü de kaynağından bertaraf etmek amacıyla Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarının gerçekleştirildiğini, toplamda da 7 bin 500 DEAŞ'lı ve PYD'li teröristi etkisiz hale getirerek 4 bin kilometrekarelik alanı terörden arındırarak önemli bir başarıya imza atıldığını vurguladı.
Türkiye'nin güvenli hale getirdiği Afrin, Cerablus ve El Bab gibi Suriye şehirlerinde huzur, emniyet ve barış olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Hatta 260 binin üzerinde Suriyeli bu bölgelere geri dönmüş durumdadır. Biz bu sayının zamanla artacağına inanıyoruz. Türkiye, ne sınırlarında ne de Suriye'nin herhangi bir bölgesinde terör gruplarının palazlanmasına müsamaha göstermeyecektir. Terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni emrivakilerin dayatılmasını da asla kabul etmeyeceğiz. Fırat'ın batısında olduğu gibi doğusunda da milli güvenliğimize yönelik tehditleri kaynağında bertaraf etmeyi sürdüreceğiz. Zirvede Suriye itilafının insanı boyutunu da konuştuk. Suriye halkına insani yardımın sürdürülmesi gerektiği konusunda mutabık kaldık. Bugün Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüşü konusunu da ele aldık. Geri dönüş sürecinin uluslararası hukuka uygun olarak gönüllülük esasına göre güvenli biçimde ve Birleşmiş Milletler ile eşgüdüm halinde yürütülmesi gerektiği hususunda fikir birliğine vardık."
Adil yük paylaşımı konusundaki taahhütler 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin 3,5 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapmak suretiyle bu konuda en fazla öne çıkan ülke olduğunu vurgulayarak, Suriyeli sığınmacılar için harcanan 33 milyar doların Türkiye'nin fedakarlığını açıkça gösterdiğini söyledi. 
Adil yük paylaşımı hususunda Avrupa Biriliği'nin verdiği taahhütlerin yerine getirilmesini beklediklerini de hatırlatmak istediğini dile getiren Erdoğan, diğer ülkelerden de yaklaşan kış şartlarını düşünerek Suriye halkının ihtiyaçları için desteklerini artırmaları çağrısında bulunduğunu kaydetti.
Erdoğan, sahile vuran masum çocuk bedenlerinin Suriye'de 7,5 yıldır yaşanan dramın ve çatışmaların en acı sembolleri olduğunu belirterek, başta zirveye katılan ülkeler olmak üzere herkesin bu trajediyi sonlandırmak için mücadele etmesi gerektiğini anlattı.
Bugünkü zirve toplantısında Suriyelilere ve uluslararası topluma önemli mesajlar verebildiklerini düşündüğünü anlatan Erdoğan, şöyle konuştu: "Zirve katılımcıları olarak gerek sahadaki durumun iyileştirilmesine gerek siyasi süreçte ilerleme sağlanmasına yönelik çabalarımızı artıracağımıza inanıyorum. Diğer ülkeleri de bu gayretlere destek vermeye çağırıyorum. Türkiye olarak soruna çözüm bulmaya yönelik mücadelemizi hem Astana platformunda hem bugünkü gibi farklı ve daha geniş platformlarda sürdürmekte kararlıyız. Şüphesiz ki bu kararlılığımız aynı şekilde Astana sürecinin bir diğer üyesi konumunda olan İran'ı da ilgilendirmektedir. Bu attığımız adımlar, yaptığımız görüşmelerden tabii ki İran'ı da bilgilendireceğiz, haberdar edeceğiz ve bu sürecin çok daha olumlu şekilde devamını sağlamakta, bunu gerekli görüyoruz. Bu kararlılık Suriye halkıyla dayanışmamızın bir gereği, Suriyeli kardeşlerimize karşı boynumuzun borcudur."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının sonunda katılımcılara şükranlarını sunarak, zirve toplantısının Suriye'de çözüm umutlarını tekrar yeşertmesini diledi.
"Cemal Kaşıkçı konusu ele alındı" 
Basın toplantısında soruları yanıtlayan Erdoğan, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesi konusunda liderlere bilgilendirme yapılıp yapılmadığına ilişkin bir soru üzerine şunları söyledi:
"Merhum Cemal Kaşıkçı ile ilgili olarak ikili görüşmelerimizde bu konuyu ele aldık ve gerekli bilgileri kendilerine verdim. Daha önce de zaten istihbarat örgütlerimizle yapılmış olan bu konuda çeşitli bilgilendirmeler oldu. Detaya, bugün yaptığımız ikili görüşmelerle girmiş bulunuyoruz. Şunu çok açık net tekrar burada ifade etmek durumundayım, şu anda uluslararası medyanın burada oluşu da böyle bir cevabı vermemi gerektirir. O da şudur; her şeyden önce içeride 18 tane tutuklu var. Bu 18 tutuklu malum ülkemize gelen kişilerdir. Bunlar 15, 9 artı 6, ayrıca 3, böyle bir dağılımı var. Bu 18 kişiyi Türkiye'ye kimler gönderdi? Bunun cevabını tabii ki Suudi yetkililerin vermesi gerekir. Daha sonra bir açıklama Suudi Arabistan'ın yetkili mercilerinden geldi. O da Türkiye'deki yerli işbirlikçilere cesedin teslim edildiğine dair veya onlarla farklı bir iş birliğine girmek suretiyle böyle bir adımın atıldığı söylendi. O zaman bu yerli işbirlikçi kimdir? Bunu da yine bu açıklamayı yapan kişi veya kişilerin ortaya koyması gerekmektedir. Her türlü cezai müeyyideye çarptırılacaklarını söylüyorlar. Suçun işlendiği yer İstanbul'dur, dolayısıyla Suudi Arabistan bu yargılamada eğer kendileri bu işi yapmayacaklarsa bu yargılamayı Türk yargısı olarak bizim yapmaya hazır olduğumuzu dün Adalet Bakanlığımız vasıtasıyla kendilerine bu çağrıyı yazılı olarak resmi kanallardan da yapmış bulunuyoruz. Şimdi oradan bunun cevabını tabii ki bekleyeceğiz. Suudi Arabistan başsavcısını yarın buraya gönderiyor ve İstanbul başsavcımızla başsavcı kendi yanındaki heyetiyle görüşmeleri yapacaklar. Bu görüşmenin neticesini de önemsiyoruz."
Erdoğan, bu süreçte emniyet teşkilatı, istihbarat teşkilatı ve yargı teşkilatının yoğun bir çalışma içerisinde olduğunu belirterek, "Bu çalışmalar bitmemiştir, hala aynı hassasiyet içerisinde devam etmektedir." dedi.
"Türk yargısının vereceği karara saygı duymak zorunda kalırız" 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul'da bir Alman vatandaşının tutuklanmasına ilişkin soruya, "İstanbul'daki Alman ile ilgili olarak da bu kişiyle ilgili mahkeme cezasını vermiştir. Mahkemenin verdiği ceza ile birlikte temyiz yolu açıktır. Bu temyiz yoluna da müracaat etmek suretiyle Türk yargısının vereceği karara hep birlikte saygı duymak zorunda kalırız." karşılığını verdi.
"Suriye halkı onunla ilgili kararı verecektir" 
Toplantıda bir gazeteci, liderlere, "Suriye'nin gelecekteki devlet yapısını ne şekilde gördükleri, Esed'in durumunun ne olacağı ve İdlib konusundaki anlaşmadan memnun olup olmadıkları" sorusuyla birlikte "dörtlü zirvenin genişleyip genişlemeyeceği, ABD'nin ya da başka bir ülkenin katılıp katılmayacağı" yönünde soru yöneltti.
"Öncelikle Esed'in durumu ne olacak?' sorunuzun cevabını vereyim" diyerek sözlerine başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, soruyu şöyle yanıtladı:
"Her şeyden önce tabii buradaki irade kişilere ait olan bir irade değildir. Esed'in durumunu belirleyecek olan irade Suriye halkının iradesidir. İçeride ve dışarıdaki tüm Suriye halkı, onunla ilgili kararı verecektir. Tabii bize göre Esed, 1 milyona yakın vatandaşının maalesef hayatına kast etmiş bir insan konumundadır. Dolayısıyla bize göre muteber bir konumda değildir. Nitekim şu ana kadar yaşananlar ortadadır. Hala oradaki işte katliamlar aynen devam etmektedir. Temennimiz odur ki artık bu süreç bitmiş olur ve böylece Suriye'de insanlar hayatının nasıl devam ettirecek sorusuna çok da rahatlıkla bir cevap bulmuş olur."
İdlib'te şu an 3,5 milyon insanın yaşadığını aktaran Erdoğan, sözlerini şöyle devam ettirdi:
"İdlib'te yaşayan bu insanlar oraya nereden geldiler? Onlar da Halep'ten kaçarak, ne yazık ki o varil bombalarından kaçarak İdlib'e geldiler. Son dönemlerde İdlib'te de yaşam hakları ortadan kalktı ve bu defa oradan nereye kaçacaklardı? Kaçacakları tek yer vardı. O da Türkiye. Türkiye'den başka sığınacakları, kaçacakları hiçbir yer yoktu. Zaten bizde 3,5 milyon insan şu anda bize iltica etmiş, bizde. Yeni bir 3,5 milyon insan, ne kadarı İdlib'ten kaçardı, bunu bilemiyoruz ama sağ olsun Sayın Putin ile yapmış olduğumuz görüşmeler neticesinde, attığımız adımlarla İdlib sürecinde 10 maddelik muhtıra gerçekten burada yeni bir süreci başlattı ve bu süreçle orada bir kalıcı -temennimiz odur ki- ateşkesi sağlamış olduk. Öyle veya böyle kalıcı sürdürülebilir böyle bir ateşkesin devamı, tabii ki orada yaşayan insanları rahatlattı. Fakat, bütün o yıkılan binaları gördüğümüzde, o binaların altında kalan insanları -tasavvur edebiliyor musunuz?-, bunları gördüğümüzde tabii bizler siyasetçi olarak, devlet başkanları, cumhurbaşkanları olarak acaba bunun bedelini nasıl ödeyeceğiz diye düşünmek durumunda kalıyoruz."
Suriye'nin kuzeyinden mülteci olarak gelenlerle ilgili Türkiye'nin attığı adımların ortada olduğunu dile getiren Erdoğan, "Onlara yönelik şu anda verdiğimiz destekler ortada. Tabii insani olarak birçok destekleri vermek durumundayız. Nitekim bugünkü yaptığımız görüşmelerde insani olarak ne gibi destekler verebiliriz, eğitimde, sağlıkta, altyapı, üst yapı ne gibi destekler verebiliriz bütün bunları görüşme fırsatını bulduk, bunların adımlarını attık. Temenni ediyorum ki buralarda da mesafe alacağız. Son olarak genişleyebilir mi sorusunu sordunuz, bu yine birlikte atacağımız adımdır, birlikte vereceğimiz karardır, ona göre bu dondurulmuş bir yapı değildir. Eğer böyle bir şeyin kararını verirsek, Astana'da olduğu gibi böyle bir adımı burada da atmamız mümkündür." şeklinde konuştu.
"60 bin kişinin İdlib'e dönmüş olması, bu sürecin başarıdır" Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib konusundaki soru üzerine İdlib konusunda aralarında 10 maddelik muhtıranın birçok şeyi cevapladığını belirterek, şunları söyledi:
"Her şeyden önce malum 12 gözlem noktasıyla zaten orada Rusya Federasyonu'yla gayet dayanışma içerisinde bir çalışmamız var. 12 gözlem noktasının dışında da 10 gözlem noktasına Rusya Federasyonu malum sahip. Tüm bunların hepsi bölgenin güvenliğine yönelik adımlardır. Fakat hepsinden öte İdlib muhtırasındaki dikkat çeken konu aşırı radikal güçlerin Türkiye tarafından kontrol altına alınmasıdır. Ama bunun dışında da rejimin aynı şekilde 15-20 kilometrelik o bölgede herhangi bir tehdidini kaldırma sürecini de Rusya Federasyonu'nun kendi kontrolü altına almış olmasıdır. Bütün mesele burada ağır silahların İdlib merkezinden tamamen çekilerek, bunların merkezde sivil halkı rahatsız etmemesinin sağlanmasıdır. Bunun yanında yine aynı şekilde oradaki yapılacak silahlı saldırılar karşısında bir mutabakat, dayanışma içerisinde Türkiye ve Rusya Federasyonu'nun alacağı tavırdır ve alt birimlerimiz her an çalışmalarını sürdürmektedir. Burada savunma olsun, istihbarat olsun, dayanışmalarını sürdürüyorlar. Hedefimiz buradaki sivil halkın huzurunu sağlamaktır. Nitekim şu ana kadar da yaklaşık 60 bin kişinin İdlib'e dönmüş olması, bu sürecin başarıdır. Bunun için Sayın Putin'e de teşekkür ediyorum. Burada gayreti olan bütün arkadaşlarımıza ayrıca teşekkür ediyorum."

26 Ekim 2018 Cuma

Cumhur İttifakının bitmesini isteyenlere İnat

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


Yangına körükle gidenlere inat İbrahim’in ateşine bir damla su ile yürüyenlerdeniz.


Tamer Ashraf
Ak Parti Ak Parti’dir, MHP MHP…” dedim diye azar da işittim, eleştiri de aldım. Olsun!

Cumhur İttifakı’na bambaşka anlamlar yükleyenlere, günlük politik manevralarda partilerin farklılık göstereceğini anlatmaya çalıştım, anlamazlıktan geldiler. Olsun!
Nihayet, “Danıştay’ın kararı Cumhur İttifakı’nın ortasına bırakılmış pimi çekilmiş el bombasıdır” dedim, “Sen de çok ileri gittin. Bu kadar keskin olma” dediler. Olsun!

“Danıştay’ın kararından sonra Cumhur İttifakı’nın ‘politik’ manevralarla ayrışması için düğmeye basılmış görünüyor” dedim, “Niyetin bu ittifakı bitirmek mi” dediler. Olsun!

Oysa tam tersi, Ak Parti Ak Parti olarak, MHP de MHP olarak var olsun, ama “büyük davada” birlikte hareket etsin diye titizlenendim, o kadar.

''İTTİFAK ÇÖKERSE KİMLERİN İŞİNE GELİR'' SORUSUNA CEVAP GECİKMEDİ

Bir önceki yazıyı bir soru ile bitirmiştim. O soru, “İttifak çökerse bu kimlerin işine gelir” şeklindeydi. Yazının yayınlandığı salı günü, “Yerelde ittifak” bitti. Hem Sayın Bahçeli, hem Sayın Erdoğan partilerinin grup toplantılarında bunu ilan etti.

İtidalle daha ne olduğunu anlamaya çalışken, birileri eteklerindeki taşları dökmeye başladı. Ne Ak Parti’nin yapmadığı “hatalar” kaldı, ne MHP’nin..!

Zil takıp oynamaya kalkanların kimi MHP’ye, kimi Ak Parti’ye vurmaya başladı, ulu orta.

Yakın geçmiş bir çırpıda unutuluverdi. Yakın gelecek hiç hesaba katılmayıverdi. Meğerse partilerin içindeki bir takım çevreler “ittifakın bitmesini” dört gözle bekliyorlarmış, görüverdik.


SANKİ YAKIN GEÇMİŞTE HİÇBİR ŞEY YAŞANMAMIŞ GİBİ


Sanki 15 Temmuz darbe ve içi işgal girişimi yaşanmamıştı. Sanki o gece sokağa Ak Partilisi, MHP’lisi vatan, millet sevdalıları çıkmamıştı. 251 şehit verilmemişti. Binlerce insanımız gazi olmamıştı. Onlarca insanımız kolunu bacağını bıraktığı tankların altından kalkıp bayrağımızı dalgalandırırken “Allahu ekber” nidaları atmamıştı.

Sanki o gece Meclis bombalanmamıştı. O bombalama esnasında “Genel Kurul’u terk etmeyeceğiz. Öleceksek burada öleceğiz” diye dik durulmamıştı.

Sanki 7 Ağustos’ta 5 milyon insan Yenikapı’da buluşmamıştı. Eş zamanlı olarak Anadolu’nun şehirlerinde milyonlar meydanlara akın etmemişti.

Sanki 16 Nisan referandumuna giden yolun kapısını MHP lideri Devlet Bahçeli açmamıştı. 24 Haziran seçim kampanyalarında, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Cumhur İttifakı”na oy istememişti.

İki partinin tabanlarındaki geçişkenliği en iyi bilen bir lider olduğu halde Erdoğan, sanki MHP’ye ihtimam göstermemişti. Ak Parti oylarının bir kısmının MHP’ye gideceğini bile bile bunu yapmamıştı. Sanki yakın geçmişte bunların hiç olmamıştı.

Yine sanki DAEŞ terör örgütüne yönelik, Fırat Kalkanı Harekatı, PYD/YPG-PKK terör örgütüne yönelik Afrin Zeytin Dalı Harekatı yapılmamıştı.

Sanki, “Beklenen vefalı Türk geldi” denilmemişti.

Sanki, büyük badireler ittifak çatısı altında bir araya gelenlerin direnci ve özenci ile atlatılmamıştı.

YAKIN GEÇMİŞİ UNUTANLAR, YAKIN GELECEĞİ DE GÖRMÜYOR

Yakın geçmişte hiçbir şey olmamış gibi yapanlar, yakın gelecekte olabilecekleri de unutmuşa benziyor.

Sanki yıl başına kadar Meclis’ten Bütçe Yasası çıkmayacak. Sanki, yapısal reformlar için Meclis’te bekleyen yasalar “ittifak” ile çıkmayacak.

Sanki, Fırat’ın doğusunda Amerika eliyle bir terör koridoru inşa edilmiyor. Sanki Ortadoğu’da devletlerin sınırları tehdit edilmiyor. Sanki Türkiye üzerinde de birçok hesap yapılmıyor.

Sanki, 4 Kasım’da Amerika’nın İran’a uygulayacağı ambargo kapsamında Türkiye köşeye sıkıştırılmıyor.

Sanki, İran’dan sonra Türkiye ve Suudi Arabistan da hedefe konmuyor.

Böyle bir ortamda, birileri de çıkmış “Cumhur İttifakı”nın yerelde sona ermesinden sonra genelde de sona ermesi için çırpınıyor.

Kimileriyse zaten şimdiden zil takıp oynuyor!

Sahi, 2023, 2053, 2071 hedefleri sadece Ak Parti’nin hedefleri midir? Sahi “Büyük Türkiye” ideali sadece MHP’nin ideali midir?

Geçmişin tecrübesiyle, gelecekteki tuzakları da atlatabilmenin yolu ittifaktan geçiyor.

Yerelde ittifak olmadı ama her parti kendi pozisyonunu korumakla birlikte milli meselelerde ittifakın devamı memleketin hayrınadır.

Sahi, “milli ve yerli” kavramının bir kez daha düşünülme zamanı değil midir?

Yangına körükle gidenlere inat, bir damla su ile İbrahim’in ateşine yürüyenlerdeniz; vesselam..!

MHP: Cumhur İttifakı'nın kıymetini bilmeyenlerin pişmanlıkları fayda vermeyecek


MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, Cumhur İttifakı'nın yerel seçimde devre dışı kalmasından 'beşinci kol faaliyetleri'ni sorumlu tutarak, "MHP ile AK Parti arasında milletimizin bekası için devamı kararında olduğumuz Cumhur İttifakı'nın kıymetini bilmeyenlerin pişmanlıkları, iş işten geçtikten sonra bir fayda vermeyecektir" dedi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, "Cumhur İttifakı'nın devletin bekası ve toplumsal barışın muhafazası açısından taşıdığı değeri siyasi çıkarlarına, ideolojik öngörüsüzlükleri ve etnik reflekslerine kurban edenler, ittifaksız yerel seçimlerin bölücülere ve şer ittifakına yaradığını göreceklerdir." dedi.

Yalçın, yaptığı yazılı açıklamada, öteden beri Türkiye'nin geleceği açısından MHP'nin siyasette oynadığı dominant ama bir o kadar da yapıcı ve pozitif rolden rahatsız olanların, Cumhur İttifakı'nın yerel seçimlerde devre dışı kalmasından sonra "derin bir oh çektiklerini" ifade etti. MHP'nin 15 Temmuz'dan bu yana fedakar, diğerkam ve milli mutabakat ruhuna yaraşır politikalar sergilediğini, bu sayede kazasız belasız bugünlere gelindiğini belirten Yalçın, "Bu sayededir ki Sayın Cumhurbaşkanı önemli bir oy oranıyla seçilmiş, ittifak halindeki iki parti de parlamento aritmetiği bakımından seçimlerden istediğini almıştır. Böylece bütün karanlık senaryolar tarihin çöp kutusuna atılmıştır" görüşünü savundu.


'BEŞİNCİ KOL FAALİYETİ YÜRÜTÜLMEYE BAŞLANMIŞTIR'


Yalçın, MHP'nin fedakarlıklarına, yapıcı ve pozitif tutumuna rağmen kimi çevrelerin zaman içinde siyasete egemen olup Cumhur İttifakı'nı zayıflatmak için her yolu denediklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"MHP yapıcı hareket etse de bu çevrelerin ön yargıları kırılmak şöyle dursun, üstü örtülü bir kin, buğz ve çekememezlik bir ur gibi giderek büyümüştür. Af ve andımız gibi hassasiyet gerektiren konularla rahip Brunson meselesi etrafındaki tartışmalar fırsat bilinerek harekete geçilmiş, Cumhur İttifakı'nın etkisiz hale getirilmesi, dolayısıyla MHP'nin siyasetteki özgül ağırlığının baltalanması için bir tür siyasi beşinci kol faaliyeti yürütülmeye başlanmıştır." Bazı medya mensuplarının, Cumhur İttifakı'nın sadece yerel seçimler için değil kalıcı olarak bozulmasını temin için harekete geçtiğini belirten Yalçın, "İttifakın kıymet ve akıbeti aklıselimle, ihtiyatla değerlendirilmek yerine, doğrudan MHP'yi suçlayan fikirler, partimizin politik etkinliğinin ortadan kaldırılmasını hedef alan komplo teorileri, yorum ve görüşler ortaya atılmaya başlanmıştır" değerlendirmesinde bulundu.

Cumhur İttifakı'nın ruhunun öldüğü, büyüsünün bozulduğu yönündeki iddiaların, aslında milli mutabakat ruhunu bozmayı amaçladığına vurgu yapan Yalçın, ittifakın tartışma konusu olmasının, MHP'nin üslubu ve tutumundan değil, medyada ve siyasi çevrelerde MHP aleyhinde beşinci kol faaliyeti yürütenlerden kaynaklandığını anlattı.


'YANLIŞ HESAP KAZMA KÜREK YAKTIRAN MART SOĞUĞUNDAN DÖNECEK'


Yalçın, gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gerek MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Cumhur İttifakı'nın yerel seçimler dışında süreceğinin altını çizdiğini hatırlatarak, şunları söyledi:
"Mesele üslup değil, MHP'nin dominant rolünden rahatsızlık duyanların 'MHP siyasi vesayet oluşturmaya çalışıyor' iddiasını dillendirerek güya AK Parti'yi partimizin tesir ve tasallutundan kurtarma çabasıdır. Bu, yanlış bir hesaptır ve eldeki sınırlı yakıtı tükettirip kazma kürek yaktıran mart soğuğundan dönecektir. Evdeki bulgurdan vazgeçip Dimyat'a pirince gitme hırsının mevcut kazanımların da elden gitmesine yol açması kaçınılmazdır. Cumhur İttifakı'nın devletin bekası ve toplumsal barışın muhafazası açısından taşıdığı değeri siyasi çıkarlarına, ideolojik öngörüsüzlükleri ve etnik reflekslerine kurban edenler; ittifaksız yerel seçimlerin bölücülere ve şer ittifakına yaradığını göreceklerdir. MHP ile AK Parti arasında milli vicdanın tezahürü olarak akdedilen ve milletimizin bekası için devamı kararında olduğumuz Cumhur İttifakı'nın kıymetini bilmeyenlerin pişmanlıkları, iş işten geçtikten sonra bir fayda vermeyecektir."
google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html