BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

30 Ekim 2017 Pazartesi

BATI DEAŞ'LA HARİTA DEĞİŞTİRİYOR

1173 gündür süren operasyonlarda uçaklar 28 bin 181 sorti yapıp 102 bin 82 füze ve bomba attı. Sonuç DEAŞ bitirilemedi. Ama yeni aktörlere kapı aralandı. Suriye ve Irak’ı şehir şehir gezen DEAŞ ile mücadale bahanesi ile iki illegal örgüt YPG ve Haşdi Şabi, Orta Doğu’da sahneye sürüldü. Petrol rezervleri el değiştirdi, demografik yapı bozuldu, milyonlarca sivil yerlerinden oldu, yüzbinler can verdi.
ABD’nin Irak’a özgürlük vaadiyle 2003 yılında gerçekleştirdiği operasyon sonrası başlayan isyan hareketlerini kontrol altına almak üzere birçok örgüt üretildi. Şüphesiz bunlardan en etkili olanı çeşitli isimler aldıktan sonra El Kaide artığı olarak mutasyona uğrayan DEAŞ oldu. Arab baharı olarak Orta Doğu’yu kasıp kavuran halk hareketlerinin yaşandığı günlerde 2011 yılında Hollywood benzeri tanıtım filmleriyle Irak’ta üretilip Suriye’de kullanışlı hale getirilen örgüt, özgürlük peşindeki halkın esaretine sebep oldu.

EN BÜYÜK ZARARI İSLAMİYETE
Adı, sözde bayrağı, uygulamaları ile güya İslamiyeti savunduğunu iddia eden örgüt en büyük zararı ise İslamiyete verdi. Kurulan köle pazarları, satılan kadınlar, adam yakmalar... Akla gelebilecek her türlü rezaleti Şeri kural diyerek dünyaya lanse eden örgüte karşı ne yazık ki İslam ülkelerinden de yeterince tepki gelmedi. Bir Müslüman kadının asla cariye olamayacağını, bir canlının asla yakılamayacağını, savaşta dahi gözetilmesi gereken hakları kimse çıkıp söylemedi. Dünya genelinde islamafobya’yı tetikleyen DEAŞ, Orta Doğu’daki Müslümanların geleceğini de ipotek altına aldı.

DEAŞ’ın en büyük terör örgütü olduğu konusunda dünyayı ikna etmek ise tabii ki batıya düştü. DEAŞ yapımı 4K videolar, sosyal medya hesapları, çağrı ilanları terör hassasiyeti olan batı medyasında bol bol yer aldı. Bu da yetmezmiş gibi birçok gencin cihat bahanesiyle Suriye ve Irak’a gitmesine göz yumuldu.

HAŞDİ ŞABİ’NİN MİMARI
DEAŞ’ın terör duayeni olarak kabul edilmesine sebep olan olay ise, Haziran 2014 tarihinde Musul’da yaşandı. Örgüt tek bir kurşun dahi atmadan Musul’u ele geçirdi. Bugün Irak’ta Peşmerge ile dişe diş mücedele veren Irak Ordusu ardına bile bakmadan şehri terketti.

Küresel müteahitlerin taşeronu DEAŞ’ın Musul operasyonunun perde arkasındaki niyet ise çok geçmeden ortaya çıktı. Sincar, Felluce, Tikrit, Havice, Ramadi hatta Kerkük’te sahaya sürülen DEAŞ, 2003 sonrası Irak’ta otorite kurmaya çalışan İran’ın Haşdi Şabi ismiyle ortaya çıkmasına, Şiilerin Sünnilere yönelik akıl almaz işkence ve cinayetlerine vesile oldu. Irak’ta kendisine biçilen rolü yerine getirdiği anda DEAŞ Karşıtı Koalisyon oluşturuldu. DEAŞ’ı yok etme bahanesiyle kurulan yapı, teröristleri imha etmek yerine üç koldan abluka altına alarak Suriye’ye tahliye etti.

YPG’NİN TESCİL UZMANI
Suriye’ye girer girmez de bir süredir Suriye’de atıl bir şekilde bekleyen terör örgütü PKK’nın aktifleşmesine önayak oldu. Kobani’ye saldıran DEAŞ, burada bir süredir görev bekleyen PKK’nın YPG ismiyle piyasa çıkmasına hatta ABD ve Rusya ile müttefik olmasına aracılık etti.

Sözde Suriye’de rejime karşı mücadele eden DEAŞ, rejimle herhangi bir çatışmaya girmeyen Halep ve İdlib’i savaşın ortasına çekti. Milyonlarca Sünni’nin evlerinden olmasına, hayatlarını kalbetmesine yol açtı. Dahası burada rejime karşı direnme kararı olan yapıları hedefe oturttu. Palmira’da tarihin yağmalanması, Deyrezzor’daki petrol kuyularının ABD kontrolündeki YPG’ye devredilmesi, Sünni bir şehir olan Rakka’nın Sünnilerden arındırılmasına kadar birçok vahim sonucun baş faili olarak görevini hakkıyla (!) yaptı.

PETROL KOALİSYONU
Peki bütün bunlar olurken DEAŞ Karşıtı Koalisyon ne yaptı? Koalisyon’da görev alan ülkelere baktığımızda meselenin DEAŞ değil petrol olduğunun ipuçları ortada. Suriye’nin Akdeniz kıta sahanlığı içindeki zengin doğal gaz ve petrol yatakları, Deyrezzor’daki petrol sahaları, Irak’ın Kerkük ve Musul petrolleri malum. Zira hava saldırılarında aktif olarak yer alan ülkelerden ABD, İngiltere, Almanya, Fransa’nın karada petrol arama; Danimarka, Norveç, Kanada, Avustralya ve Belçika’nın ise denizde doğal gaz arama ve ilgili rafinerileri kurma konusunda dünyanın en iyileri olduğunu söylemeye gerek bile yok. Peki ya Rusya? O zaten baştan itaberen tavrını net olarak ortaya koyanlardan. Zira Suriye ile yarım asra dayanan savunma müttefikliği anlaşmaları, silah hibe anlaşmaları ve son dönemde Norveç’ten alınıp kendilerine verilen Humus, Hama doğal gaz rezervlerini işletme anlaşması Rusların Suriye’deki varlık sebeplerinin başında geliyor.

RAKKA’NIN 92 GÜNLÜK HASILATI UÇTU
Suriye ve Irak’taki hava saldırılarını ağırlıklı olarak yerel kaynaklardan izleyen Airwars adlı haber sitesinde ise koalisyonun göreve başladığı günden bu yana olan faaliyetleri en ince detaylarına kadar rapor edilmiş. Koalisyonunu oluşturulduğu 2014’ten itibaren 1173 gündür faaliyette olduğunun belirtildiği raporda, bugüne kadar 28 bin 181 defa koalisyon uçak ve helikopterleri havalanmış. 102 bin 82 bomba ve füze atılmış. Bu operasyonların 14 bin 1’i Irak’a, 14 bin 180’i ise Suriye’ye yönelik. Koalisyonun “yanlışlık oldu” ya da “dost ateşi” olarak tanımladığı sivil ölümlerin sayısı ise 5 bin 637. Büyük başarı olarak sunulan koalisyon operasyonlarıyla ilgili ABD Hava Kuvvetleri Merkez Komutanlığı’nın paylaştığı verilerde de çarpıcı sonuçlar var. Koalisyonun hava operasyonu süresince kullandığı yakıt, günlük 70 bin varil petrol çıkarılan Rakka’daki kuyuların 92 günlük toplamına eşit. Irak ve Suriye’de DEAŞ’a yönelik olarak 35 bin 518 istihbarat, keşif ve gözlem uçuşu yapılmış. Rusya’nın uçuş sayısı ise 6 bin civarında...

157 BİN 885 BELİRSİZ YOLCU
Koalisyonun hava operasyonları ile ilgili verilen şüphesiz ki bunlarla sınırlı değil. Ancak Rusya’nın bir süre önce ortaya attığı “ABD Hava Kuvvetlerinin, Suriye’nin Deyrizor kentinde bulunan terör örgütü DEAŞ’ın bazı saha komutanlarını bölgeden tahliye ettiği” yönündeki iddiayı güçlendiren bir bilgi mevcut. Zira verilerde 2014-2017 yılları arasında 157 bin 885 yolcunun havadan bir yerden başka yere nakledildiği yer alıyor. Rus haber ajansı RIA Novosti’nin, adı açıklanmayan askeri ve diplomatik bir kaynağa dayandırdığı haberine göre, DEAŞ’lı komutanların ve bazı militanların, ABD tarafından “başka bölgelerde” kullanılmak için tahliye edildiği öne sürüldü. Haberde, tahliye edilen DEAŞ’lı komutanlardan 2’sinin Avrupa kökenli olduğu da belirtilmiş, teröristlerin tahliyesinin Suriye’de ilk defa gerçekleşmediği vurgulanmıştı. Ayrıca haberde, mayısta da Deyrizor’dan DEAŞ’lı saha komutanlarının ve bazı Avrupalı paralı askerlerin de tahliye edildiği, Haziran-temmuz aylarında ise Rakka’da benzer tahliye operasyonlarının yapıldığı ileri sürülmüştü

TÜRKİYE 53 BİN 781 DEAŞ’LI TESBİT ETTİ
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Haziran ayında ABD’li yönetmen Oliver Stone’a verdiği demeçte, DEAŞ saflarında 30 bini yabancı ülkelerden paralı olarak tutulmuş 80 bin terörist olduğunu açıklamıştı. Bu ve benzer söylemler birçok platforma dile getirildi. ABD merkezli strateji kurumu The Soufan Center ise DEAŞ meselesini bir rapor halinde dünya kamuoyuyla paylaştı. 24 Ekim’de hazırlanan “Beyond The Caliphate:Foreign Fighters and the Threat of Returnees” ( Hilafet Ötesi: Yabancı Savaşçılar ve Geri Dönenlerin Tehdidi) başlıklı raporda 33 ülkeden en az 5 bin 600 kişinin ülkelerine geri döndüğü açıklandı.

Raporda eski SSCB topluluklarından 8 bin 717, Orta Doğu’dan 7 bin 54, Batı Avrupa’dan 5 bin 718, Kuzey Afrika’dan 5 bin 319, Güney Asya’dan bin 568, Balkanlardan 845, Kuzey Amerika’dan ise 439 kişinin DEAŞ adına Suriye ve Irak’ta çarpıştığını yazdı. Ve belki de en önemlisi Türkiye’nin 146 ülkeye 53 bin 781 kişinin ismini DEAŞ mensubu olarak verdiği belirtildi.
Sonuç olarak;
* Küsürlü sayılarına, milliyetlerine kadar bilinen bu adamlar en son teknolojiye, bu kadar hava desteğine rağmen nasıl oluyor da halen varlıklarını sürdürebiliyor?
* Ülkelerine dönen DEAŞ militanları kısa bir sorgunun ardından neden serbest bırakılıyor?
* Türkiye’nin birkaç haftada aldığı sonuçları NATO desteğine rağmen Koalisyon güçleri neden başaramıyor?
* DEAŞ adı altında bölgede terör estiren güçlerden kaçı paralı asker?
* Eski DEAŞ’lılardan bir kısmının YPG saflarına geçtiği doğru mu?
* Trump’ın dediği gibi DEAŞ’ı Obama kurdurduğu için mi bütün operasyonlar fiyasko ile sonuçlanıyor?
* Zira bütün bu sorular Nasrettin Hoca’nın o meşhur, “Kedi buysa ciğer, ciğer buysa kedi nerede?” fıkrasını akıllara getiriyor.
Koalisyon uçuş sayısı: 28181
Irak’taki uçuş sayısı: 14001
Suriye’deki uçuş sayısı: 14180
Operasyondaki gün sayısı: 1173
Koalisyon tarafından öldürülen sivillerin sayısı: 5637
Atılan bomba ve füze sayısı: 102082
TÜRKİYE GAZETESİ

SANKİ YENİ PARTİYİ AYDIN DOĞAN KURDU!

Kim ne derse desin Aydın Doğan bir Türkiye gerçeğidir. Yaşı 81'e ulaşmasına rağmen, anlaşılan o da medya-siyaset-ticaret ilişkilerinde bu konumunu kaybetmek istemiyor. Aydın Doğan ticaret ve medyada yükselişini aynı zamanda siyaseti dizayn etmekte kullanmış biri olarak anılmaktadır. Hakkındaki tüm yorumlar ve yazılar bu şekildedir ve tarihe de şimdiden böyle geçmiştir. Ya da başka bir sonuç olarak, 1980 sonrası onun yükselişini sağlayanlar, onun üzerinden kendi konumlarını belirliyor. Bizim gördüğümüz önde Aydın Doğan silueti iken belki de arkada ona yön tayin eden farklı yüzler vardır.
Bugün Aydın Doğan'ı niye mi yazıyorum?
Aslında her şey yukarıda özetlediğim cümlelerin içinde çok belirgindir. Aydın Doğan bu yaşa gelmesine rağmen medya-siyaset-ticaret noktasında hala doyuma ulaşmış gözükmemektedir. Ya da onu kullanan hangi güçlerse, onu gözünü bu dünyaya kapatana kadar kullanmaya karar vermiştir.
Aydın Doğan, medya-siyaset-ticaret alanında güçlendiği günden itibaren kendisini hep siyasi iktidarların terbiyecisi olarak görmüştür. Bu sebepten dolayı önünde engel gördüğü diğer medya patronlarıyla bile kavga etmiştir.
Bu kavgaların temelinde elbette siyaseti dizayn etme ve iktidarlara yön vermede tek odak olma düşüncesi vardı. Aydın Doğan bu konularda hep on adım önde olmuştur. Olamadığı vakitler iktidarlara medyası aracılığıyla kafa tutma yolunu tercih etmiştir. Tansu Çiller ile olan kavgası, merhum Ecevit'e karşı DSP'yi bölme girişiminde aktif rol almaları ve bölme figüranlarına medya desteği vermeleri, AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte yakınlaşması ve sonradan AKP ile kavgaya tutuşması arşivlere girmiş kavgalardır. Özellikle 7 Haziran seçimlerinde Selahattin Demirtaş'ı ve HDP'yi parlatan Aydın Doğan medyasının, 1 Kasım seçimleri sonrası MHP'yi hedef alması hep bu siyaseti dizayn etme çabası yüzünden olmuştur.
1 Kasım seçimleri sonrası MHP'ye yönelik oluşturulmaya çalışan algıda Aydın Doğan medyasının büyük katkısı olmuştur. İşte bu noktada Tansu Çiller'le olan kavgalarının çok büyük önemi vardır.
"MHP'ye yönelik 1 Kasım seçimleri sonrası algı çalışmalarında, Tansu Çiller'in DYP Genel Başkanı ve Başbakan olduğu döneme ait Aydın Doğan kavgasının ne alakası var?" diyebilirsiniz!
Konu Meral Akşener olunca bağlantıyı kuracağız. Ama bu tuhaflığı biz çözemedik, çözebilecek varsa buyursun…
Aydın Doğan medyası, Meral Akşener DYP Genel Başkan yardımcısı ve İçişleri Bakanı iken yaptığı haberlerle, manşetlerle siyasette en çok kavga ettiği kişi iken, özellikle 1 Kasım seçimleri sonrası FETÖ'nün MHP'yi ele geçirme operasyonlarında adeta ona omuz vermişlerdir. Hürriyet gazetesi, CNN Türk, Kanal D adeta seferberlik başlatmıştı. Her programa MHP'de operasyon yapmak isteyenler çıkarılıyor, onları parlatmak Aydın Doğan'ın özel kalemi olan Ahmet Hakan'a düşüyordu. 15 Temmuz darbe girişimine kadar bu böyle sürdü. 15 Temmuz sonrası korktular ve bu parlatma işine ara verdiler. Şimdi ise yeni bir parti kurulmasıyla yine coştular, ayağa kalktılar, atağa geçtiler. Yeni kurulan partiyi(İP), sanki Meral Akşener değil, adeta kuran Aydın Doğan gibi…
Yine seferberlik halindeler… Meral Akşener'in yeni partisi kurulunca Aydın Doğan'a en yakın yazarlar Ahmet Hakan ve Taha Akyol adeta kendinden geçmiş ve ağızları kulaklarına varmıştır. Aydın Doğan'ın televizyonları ve gazeteleri Meral Akşener'i ve onun partisini parlatmak için olağanüstü bir çaba veriyorlar.
Merakımız şudur; Meral Akşener'le ölümüne kavgalı olan Aydın Doğan'ın bugün bu noktaya gelmesini sağlayan güç nedir?
Aydın Doğan'a yön tayin edenler kimlerdir?
Mesela bu haber Hürriyet gazetesinde bu başlık ve içerikle çıkmıştı.
"12 Eylül 1996 (Hürriyet) BASINA TEHDİDE MECLİS'TE BÜYÜK TEPKİ
Meral Akşener'in Hürriyet ve Milliyet gazeteleri ile Aydın Doğan'ı ölümle tehdit etmesi Meclis'te infial yarattı. "
Meral Akşener Aydın Doğan'ı ölümle tehdit ettiyse, Aydın Doğan'ın ona siyasi yaşam başarısı sunma çabası neyin ifadesidir?
Elbette Aydın Doğan medyasında Meral Akşener'le ilgili sadece bu haberler çıkmamıştı. Neler çıkmıştı neler… İsterseniz bir hatırlayalım.
20 Eylül 1996 (Hürriyet) AKŞENER'E YARGI TOKADI
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Meral Akşener'in milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması amacıyla fezleke hazırladı.
9 Kasım 1996 (Hürriyet) "TEHDİTÇİ" BAKAN OLDU
Mehmet Ağar'ı İçişleri Bakanlığından istifa ettiren Tansu Çiller, yerine gazetecilere ölüm tehditleri yağdıran Meral Akşener'i getirdi. Haberin alt başlıklarında Meral Akşener'den "Çillerlerin Sesi" ve Tehditçiliğin Ödülü" şeklinde bahsedildi.
Haberin 24. Sayfada ise aslında Meral Akşener'e Çiller ailesine yakınlığı sebebiyle "Hazır Kıtalar Komutanı" ve "Tansu Hanım'ın İkinci Suna Ablası" dendiği bildirildi.
10 Kasım 1996 (Hürriyet) YENİ BAKANA MÜTHİŞ ÖFKE
Akşener'in İçişleri Bakanlığı'na getirilmesini basın organları toplu şekilde protesto etti. Haber alt başlıklarda "Tehditçiliğin Ödülü" "Hazır Kıta Komutanı" ve "Çiller'in Akbulut'u" başlıklarıyla sunuldu.
Haberin 22.sayfasında köşe yazarlarının Meral Akşener'le dalga geçtiği bildiriliyor.
Oktay Ekşi (Hürriyet): Çiller'in Sosyal Sekreteri
Bekir Coşkun (Hürriyet): İkinci Suna Abla
Cengiz Çandar (Sabah): Getir götür görevlisi
Umur Talu (Milliyet): Joystick Akşener
Mehmet Türker (Gözcü): Özer Çiller'in kuklası
Ahmet Pertev (Gözcü) Bir bu eksikti…
2 Temmuz 1997 (Hürriyet) TÜRK WATERGATE'İ
İçişleri eski Bakanı Meral Akşener'in ordunun içine casus sokarak bilgi topladığı ortaya çıktı.
3 Temmuz 1997 (Hürriyet) GARNİZONLAR GÖZETLENMİŞ
Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener'in göreve getirdiği Bülent Orakoğlu bazı askeri birlikleri polisin istihbarat elemanlarıyla gözetletti. Bu ajanlar birliklerdeki hareketleri, giriş ve çıkışları rapor etmeye başladı.
9 Temmuz 1997 (Hürriyet) TEHLİKELİ TAHRİK
İçişleri eski Bakanı Meral Akşener ordu içinde bir cunta kurularak darbe hazırlandığını söyleyip polisle askeri karşı karşıya getirmeye çalıştı. Bu da tepkilere neden oldu. Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin: Bunları söyleyenin cezai ehliyeti yoktur. Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez: Allah akıl versin. Eğer orduda hiyerarşi dışı örgütlenme varsa ispat etmesi gerekir.
5 Eylül 1997 (Hürriyet) AKŞENER'E ADALET TOKADI
Ankara Başsavcılığı basın kurum ve yetkililerine hakaret ve tehdit ettiği için İçişleri eski Bakanı Meral Akşener'in dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke hazırladı. Dokunulmazlığı kaldırılırsa Akşener 5 yıla kadar hapisle yargılanacak.
18 Aralık 1998 (Hürriyet) ERTUĞRUL ÖZKÖK: AKŞENER ÇETESİ'NİN KEPÇE KULAKLARI
Ertuğrul Özkök yazısı içerisinde Meral Akşener'in İçişleri Bakanlığı görevi esnasında kurduğu bir çeteyle kendisinin Devlet Bakanı Güneş Taner ve Hürriyet Ankara Temsilcisi Sedat Ergin'le yaptığı konuşmaları dinlettirip teybe aldığını iddia ediyor.
Ertuğrul Özkök devamında Akşener'in emriyle Hürriyet gazetesinin iki defa kurşunlandığını iddia ediyor. Ertuğrul Özkök bunları devletin istihbarat yetkililerinden öğrendiğini söylüyor.
25 Aralık 1998 (Hürriyet) AKŞENER: EVET ANAYASAL SUÇ
Hürriyet yöneticilerinin yasadışı dinlenen telefon konuşmalarının kasetlerini açıklayan DYP Genel Başkan Yardımcısı Meral Akşener "Telefon dinlemek anayasal bir suç. Savunmak mümkün mü" dedi. Meral Akşener telefonları kendisinin dinletmediğini kasetlerin postayla geldiğini ileri sürdü.
19 Aralık 1998 (Hürriyet) AKŞENER: SUÇ İŞLEMEYE DEVAM EDECEĞİM
DYP Genel Başkan Yardımcısı Meral Akşener 1 yıl boyunca Hürriyet'in telefonlarını dinleterek suç işlediği ortaya çıkınca panikledi. "Kasetler bana yollanan bir paketten çıktı" diyen Meral Akşener işlediği anayasal suçu vatanseverlik olarak tanımladı. Meral Akşener "Bunları hangi vatansever yolladıysa ondan devam etmesini rica ediyorum. Hepsini kamuoyuna duyurmaya söz veriyorum. Bu anayasal suçsa bunu işlemeye devam edeceğim" dedi.
26 Aralık 1998 (Hürriyet) AKŞENER YOZLAŞMAYA ÖRNEK
İzmir'de ESAV ile Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü'nce düzenlenen "Dünyada ve Türkiye'de siyaset ahlakı" konulu toplantıda Meral Akşener siyasi yozlaşmaya örnek olarak verildi.
29 Ağustos 1999 (Hürriyet) AKŞENER'E DİNLEME AFFI
Telefon dinleme skandalına imza atan Meral Akşener hakkında TCK'nın 195/2 maddesinden hazırlanan fezleke af kapsamına alındı.
3 Ekim 1999 (Hürriyet) AKŞENER GENELEVDEN RÜŞVET ALDI
DYP'de Tansu Çiller muhaliflerinin iddialarına cevap vermek için hazırlanan kitapçıkta Meral Akşener'in bir genelev patroniçesinden milletvekili olmak için 2 Milyon 600 bin Dolar rüşvet aldığı iddia edildi.
22 Ekim 1999 (Hürriyet) TELEKULAK'A REKOR TAZMİNAT CEZASI
DYP'li Meral Akşener telefonunu dinlettiği Hürriyet Yazarı Sedat Ergin'e 15 milyar tazminat ödemeye mahkûm edildi.
Aydın Doğan medyasında geçmişte Meral Akşener ile ilgili çıkan bazı haberler bu şekildedir. Buna benzer daha yüzlerce haber vardır.
Meral Akşener'e "tehditçi" diyeceksin, "siyasi yozlaşmaya" örnek diyeceksin, "Yasadışı yollarla Doğan medyasının telefonunu dinletti" diyeceksin, "Ajanlar aracılığıyla TSK'ya kumpas kurmaya çalıştı" diyeceksin, "Genelevden rüşvet aldı" diyeceksin ama şimdi onu kurtarıcı gibi parlatmaya çalışacaksın…
Aydın Doğan üzerinde acaba nasıl bir baskı var ki, o noktadan bu noktaya nasıl geldi?
Acaba Meral Akşener'le ilgili İnan Kıraç mı yoksa Fethullah Gülen mi etkili olmuştur?
Ünlü mason olarak bilinen İnan Kıraç'ı biliyorsunuz Meral Akşener'in oğlunun düğününde nikâh şahidi olacak kadar ona yakın birisidir.
Aydın Doğan'ın Milliyet ve Hürriyet'i İnan Kıraç sayesinde aldığını da zaten Aydın Doğan'ın "İnan Kıraç'ın Milliyet'i almamda çok büyük manevi katkıları oldu. Hürriyet'i aldığım dönemde de bankalarından kredi aldım." sözlerinden biliyoruz.
Meral Akşener'le ilgili "Onu koruyun, ona sahip çıkın" diyen Fethullah Gülen için Aydın Doğan'ın ortaya çıkan bir telefon kayıtında "Şu anda gerçek olarak demokratlığı Hocaefendi temsil ediyor" dediğini de yanyana getirdiğimizde belki de üzerindeki baskıyı daha net anlarız.
Yaşı 81'e gelmiş Aydın Doğan'ın, bu yaştan sonra korkusu ne olabilir?
Aydın Doğan'a verilen misyon nedir ki, bu yaşına rağmen direnç göstermekte ve siyasi dizayn peşinde koşmaktadır?
Aydın Doğan, PKK'lı Selahattin Demirtaş'ı parlattın da ne oldu?
Şimdi cezaevinde bağlama çalıyor, resim çiziyor, şiir yazıyor…
Meral Akşener'i parlatınca ne kazanacaksın?
Meral Akşener "Beni ölümle tehdit etti" diyordun, yoksa hala onun tesiri altında mısın?
MHP'den intikam almak isteyenlerin kurduğu yeni parti sonrası masken bir kez daha düştü.
"Pijama ile Başbakan karşılayan Aydın Doğan" imajın ne MHP'ye, ne Ülkücülere sökmez bilesin…
Aydın Doğan yanına Ahmet Hakan'ı ve Taha Akyol'u al, Hürriyet'in arşivini bir gözden geçir…
Bak bakalım ne haldesin…
İP'siz sapsız peşinde koşmanın gerekçesini belki bizlere izah edersin…

Gel bir İYİ'lik yap ve seni tehdit eden, seni kullanan kişileri kamuoyuna açıkla… Belki de bu kendin için bir iyilik olur, baskılardan, tehditlerden kurtulursun… 

CUMHURİYET...




TÜRKİYE CUMHURİYETİ
94.YILI
KUTLU OLSUN

Dün Cumhuriyetimizin 94. doğum günüydü…
Bugün 7 düvele karşı verilen mücadele sonucunda, yeniden var edilen bir ulusun ayağa kalkışının 94. yıldönümüdür…
Nereden nereye geldiğimizi düşünmek, kutladığımız cumhuriyetin anlamını idrak etmek için en önemli gün bu gündür…
Fedakâr bir toplumum neleri başardığını ve Kahraman bir ordunun, özgürlük ve istiklalin nasıl elde edildiğini izan etme günüdür.
Coşku ile kutladığımız Cumhuriyeti, coşkuyla koruma kararlılığında olan bir milletin haykırma gün bugündür…
Belki, zor yıllar yaşıyoruz, düşünceli ve endişeliyiz ama milletimizin "cumhuriyeti ilelebet korumaya kararlılığı" umut veriyor…
Milletimizin "zor yılları" yenmeyi bir kez daha hedef edindiği cumhuriyeti kutlama coşkusu ile bir kez daha görülmüştür...
Türk milletinin Bölücü eşkıyaya karşı 1919 da başlattığı "milli mücadele" sevdası Cumhuriyete kavuşturmuştu…
Bağımsızlık sevdalısı Türk milleti, kendisine karşı başlatılan Türk'ü yok etme manevrası ve haçlı seferleri karşısında şiddetli bir refleksle ortaya koymuştu.
Atatürk'ün başlattığı Kurtuluş Savaşı etrafında birleşen Türk milleti tehlikeye giren bağımsızlığını, özgürlüğünü korumayı başarmıştı...
Milli mücadele azmi 94 yıl önce cumhuriyetin ilanı ile taçlandı…
Bugün O mihraklar Türk'ü yok etme kurgusu ve işgal hevesleri ile yeniden sahnededir...
Ekonomik baskı ve terör odaklı sinsi abluka sürüyor…
O tarihte bu millet İngiltere ve Fransa, İtalya gibi öteki emperyalist devletler bağımsızlığımıza karşı idi...
Şimdi de terör ve bölücülüğü kullanan, şer güçler sahne almış birlik ve bütünlüğümüz hedef almaktadır.
Belki şartlar farklı ama Türk'ün mücadele kararlılığı aynıdır…
O dönemlerde kapitülasyonlar ve idarede hatalar vardı.
Yabancı elçilerin idare üzerindeki etkisi ülkemizde farklı zafiyetler yaratıyordu…
Günümüzde de Küreselleşme ile bu baskıların sadece formatı değişmiştir…
Şimdi ise farklı talepler var!
İç işlerimize karışma girişimleri var…
ABD'nin düşmanımız Terör örgütleriyle işbirliği, AB'nin Türkiye karşıtlığı aynı düşmanlık değil mi?
O dönem topla tüfekle yapılan sömürgecilik ve saldırılar şimdi metot değiştirdi...
Emperyalistler dün topla-tüfekle yapmak istediklerini bugün "medeniyet" maskeli savaşlarını, sinsice ve hatta daha acımasızca sürdürüyorlar…
Siyasete, adalete, sosyal hayata ve ekonomiye müdahale küstahlığı gösteriyorlar.
Yeni düzende; IMF ve çeşitli fonların sıcak paraları ile ekonomiyi kıskaca sokup, büyük borçlar yaratarak siyasal bağımsızlık üzerinde gölge yaratıyorlar...
Maalesef bugün yaşananlar kurtuluş savaşı öncesine benzerdir…
Ulu önder Atatürk'ün Erzurum'da söylediği "bizi Wilson'a müracaat ettirmek istiyorlar" bu "oyuna gelmeyeceğiz" sözü bugün daha net anlaşılıyor…
Bu sebeple; Türk milletin bu oyuna gelmemelidir…
Atatürk'ün "Hürriyet Türk'ün karakteridir" sözünün ışığında bu yıl kutladığımız Cumhuriyetin kıymetini daha iyi anlamamız gerekiyor…
Cumhuriyetten sonra hızla büyüyen, modern bir toplum portresi çizen yüce Türk milletini bekleyen tehlikeler dün vardı, bugün de vardır…
Türk milleti kavramının içinin boşaltılıp, "tehlikeli virüslere" açık hale getirilmesi çabasına dikkat edilmelidir...
Türklük ve Millet kavramı "kültürel farklılıklar" üzerinden yapılan "ötekileştirme" çabaları ile tahrip edilmeye çalışılıyor…
Bu oyuna gelmemek lazım!
Cumhuriyetin kuruluş gayesi ve dokusu ile oynamak isteyen mihraklar var.
Bizi 94 yıl sonra yeniden düşündüren şey bölücü terör ve dış oyunlardır…
Ulu Önderin "Nutuk" unu unutup, kavramları karıştıran "kimyası bozuk" zihinler maalesef boş durmuyor.
O halde yeniden "milli şuura" bürünüp milletimizle kucaklaşıp kardeşlik bağlarını daha da güçlendirmeliyiz.
Türk milletinin bütünlüğünü, kardeşliğini bozmak isteyen mihraklara karşı birlik ve beraberlik ortaya koymak ciddi bir direnç olacaktır.
Bugün kutladığımız Cumhuriyet bayramı bu manada daha önemli ve anlamlıdır…
Yeter ki, sakin olalım!
Yeter ki, Birlik ve Bütünlük içinde olalım…
Cumhuriyetin teminatı olan milli ve milletimizin bütünlüğü duygularımızı koruyalım...
Yeter ki;
Cumhuriyetimizi, Kahraman silahlı kuvvetlerimizi, şanlı Türk milletinin bütünlüğünü ve varlığını daha da güçlendirip korumayı başaralım...
Biz dün ecdadımızın yaptıklarıyla övündük!
Bugün bizlerde gelecek nesiller için övünç vesilesi olalım…
Ülkemize layık nesiller yetiştirelim…
Yaşasın Türk milleti...


Yaşasın Cumhuriyetimiz... 

Akşener nereye koşuyor: Türk Milleti diyemedi!



MHP’den ihraç edildikten sonra İYİ Parti’yi kuran Meral Akşener’in yayınladığı Cumhuriyet Bayramı mesajı büyük şaşkınlığa neden oldu.

SUYA TİRİT CUMHURİYET MESAJI

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, tüm liderlerin ardından geç saatlerde kişisel twitter sayfasından yayınladığı Cumhuriyet Bayramını kutlama mesajı okuyanları şaşırttı ve hayretler içerisinde bıraktı.

Meral Akşener, Cumhuriyet Bayramını kutlama mesajına “Türkiye Cumhuriyeti’nin saygın mensuplarına” diye başladı ve mesaj içerisinde Türk Milletinden hiç bahsetmedi.

Akşener Cumhuriyet Bayramını kutlama mesajında devamla “29 Ekim 1923 yeniden kuruluşumuzun tarihidir. 

Medeniyet yürüyüşümüzde yeniden başlangıcımızın tarihidir. 

Çağdaş medeniyet yolunun yorulmaz sahipleri olarak, 

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ve yol arkadaşlarına daimi şükranlarımızı bir defa daha ifade ediyoruz” dedi.

BU MESAJLARI KİM YAZIYOR?

Aynı zamanda İnkılap Tarihi Doçenti olan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in yayınladığı Cumhuriyet Bayramı mesajında kullandığı ifadeler oldukça yadırgandı. 

Cumhuriyetimizi var eden kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kadrosunu “yol arkadaşları” olarak betimlemesi de oldukça manidar bulundu. 

Meral Akşener’in öğretim kariyeri ve üslubunda bugüne kadar böyle bir yaklaşıma rastlanmazken, twitter hesabından yaptığı bu paylaşımı kimin veya kimlerin yazdığı ve daha önce Türkiye’de yaşayıp yaşamadığı da merak ediliyor?

GOOGLE, “DAHİ”SİNDEN ÖNCE KUTLADI

İYİ Parti’nin Bilişimden sorumlu Genel Başkan Yardımcılığına getirilen “dahi” çocuk Taylan Yıldız da, Cumhuriyet Bayramı kutlamasını sabah saatlerinde ancak yapabildi.

Google, Türkiye’de Cumhuriyet Bayramı’nı “dahi” çocuğu Yıldız’dan çok önce kutladı.

TÜRK MİLLETİ NİYE YOK?

Akşener’in yayınladığı Cumhuriyeti kutlama mesajında Türk Milleti ibaresinin olmaması, kendisine Türk Milliyetçisi ve ülkücü kimliğiyle destek verenlerde nasıl bir etki yapacağı bilinmiyor.

İYİ Parti’den medya ve basından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ümit Özdağ parti kurulmadan önce yaptığı açıklamada “Ülkücü bir parti kurmuyoruz” demişti. 

Ancak düne kadar MHP’li ve Türk Milliyetçiliği kimliğiyle bilinen ve İYİ Parti yönetiminde yer alan Koray Aydın, Müsavat Dervişoğlu, Şenol Bal, Yusuf Halaçoğlu, Nuri Okutan, İsmail Ok ve pek çok kişinin bu açıklamayı nasıl sindireceği MHP ve ülkücü tabanda sorgulanıyor ve “Siz nasıl Türk Milliyetçisi ve ülkücüsünüz. 

Her şeyi peşinen kabullendiniz ve geçmişinizi bir yerlerde rehin bırakıp öyle mi yola çıktınız?” deniliyor.

MERKEZ’DE TÜRK’E YER YOK MU?

Akşener’in skandal Cumhuriyet Bayramı mesajının ardından, Türk Milliyetçileri ve ülkücülerin yanı sıra İYİ Parti’ye sempati ile bakan solcu ve Atatürkçü kesimlerde tedirginlik var. 

Akşener’in yeni oluşumunda Türk Milleti bile denilemedikten sonra yarın nasıl bir tablo ile karşılaşılacağı bilinmiyor.

Akşener’in Cumhuriyet Bayramı kutlama mesajına gelen ortak tepki ise şu şekilde:“Merkeze” gelmek için Türk Milleti diyemeyenlerin yarın o “merkez” hatırına “megri megri” demeyeceklerinin garantisi var mı?Sizin hedeflediğiniz o “merkez” de Türk’e yer yok mu?Cumhuriyetin mi kuruluş değerlerini savunuyorsunuz, yoksa AK Parti’nin kuruluş değerlerini mi?

 İşte Meral Akşener’in içinde Türk Milleti’den tek satır bile olmayan Cumhuriyet Bayramı Kutlama mesajı:

Nihat Genç'ten Akşener'e Veryansın: Kontrat imzaladı!



“Batılılar maddecidir. Meral hanıma dediler ki 'kontrata yazacaksın'. 'Hem NATO'yu hem eşit vatandaşlığı yazacaksın ben burada göreceğim' dediler. Akıllı bir Batılı olsa 'bunu buraya yazdırmayalım milliyetçiler şüphelenmesin' der. Ona rağmen yazdırdılar.”
Ulusal Kanal'da çok tartışma yaratan Nihat Genç ile Veryansın programında Ali Türkşen'in Meral Akşener'i savunurken söylediği sözlere tepki gösteren Genç, Akşener'in İYİ Parti’sinin programında yer alan ifadelerin batı dayatması olduğunu belirtti.Nihat Genç şunları söyledi: Ali Türkşen çıkmış diyor ki 'Bu partinin arkasında ABD var diyenlere...' diyor sayıyor. Kimse 'Bu partinin arkasında ABD var' demiyor. Kendisi yazıyor. Parti programına 'NATO'ya bağlıyız' diye yazmış. Kendin yazmışsın, ben iddia etmiyorum. Bu bir iddia değil, yazmışsın oraya. Bu kadar aptallık olur mu? Parti mi kuracaksınız, ne yaparsanız yapın bana ne!'İki tane NATO var' dedik. Bunları yüzlerine karşı söyledik. Soğuk savaş zamanında bir NATO vardı.
Türkiye'deki bütün sağ partilerin ana kucağı. Ama soğuk savaşın da realitesi.
 Şimdi bu NATO başka NATO. Demireller, Özallar, Kenan Evrenler bağlıydı.
'NATO'YA BAĞLILIK FETÖ'YE BAĞLILIKTIR'
Fakat 15 Temmuz'dan sonra bir NATO geldi. Dedi ki NATO 15 Temmuz'dan sonra 'FETÖ benim ordumdur'. FETÖ'ye sahip çıktı. Şimdi NATO'ya bağlılık demek FETÖ'ye bağlılık demektir. Sende bunu diyorsun. Bizde bir yazar olarak çıktık Akşener hanımın öbürlerini yüzüne karşı 'bunu buraya yazmayın, NATO'ya bağlılık FETÖ'ye bağlılıktır' dedik. Geleneksel kurumlara bağlılık değil ama NATO adını geçirmeyin dedik. Kasıtla koydular. Ne gelmişsin bana artistlik yapıyorsun. Sende kalkmış beni mi döveceksin. Terbiyesiz adama bak. Pazusu büyük adamlardan mı korkacağız...
Sonra Apo'nun dile getirdiği, liberallerin söylediği 'Türkiye'de etnik vatandaşlık' gibi tuhaf anlama çıkan, ayrı bir federasyon kurulmasının önünü açan 'eşit vatandaşlık' diye bir şey. Vatandaşlık ayrı, eşit vatandaşlık ayrı. 30 yıl bunu pişirdiler şimdi programa koydular. Daha program yayınlanmadan 'koymayın' dedik.
TÜRK MİLLİYETÇİSİ DEĞİL MİYDİNİZ?
Siz Türk milliyetçisi değil miydiniz. Batı'nın 30 yıldır Türk milletine dayatması neydi. Bir FETÖ, iki PKK. İkisine de imzanı atmışsın. İttifak haline gelmişsin, bunu söylemeyelim mi. Var orada bizim temiz, düzgün milliyetçi arkadaşlarımız; bir şey dediğimiz yok. Var ama PKK'nın FETÖ'nün kucağına oturduktan sonra ne millilik kalır ne bir şey. Sana 'bu ülkede kuruldun, bu ülkenin partisisin' demezler. Sen başka bir yerde kuruldun demektir. AKP'nin kurulduğu yer gibi bir yer burası. Temiz niyetlerle gittik, yüzlerine söyledik...
“AKŞENER BATI İLE KONTRAT İMZALADI”

Batılılar maddecidir. Meral hanıma dediler ki 'kontrata yazacaksın'. 'Hem NATO'yu hem eşit vatandaşlığı yazacaksın ben burada göreceğim' dediler. Akıllı bir Batılı olsa 'bunu buraya yazdırmayalım milliyetçiler şüphelenmesin' der. Ona rağmen yazdırdılar.Bu dayatmaları AKP getirdi koydu. AKP'nin başladığı ama bitiremediği maddeler. Her şeye başından başlama garantisi veriyor. Zaten bu ülke 30 yıldır PKK'dan ve FETÖ'den çekiyor. NATO, FETÖ'ye 'benim ordum' demiş. NATO'ya 'FETÖ oldukça ben yokum' diyeceksin. 'Ben NATO'ya yine bağlanırım ama ya FETÖ ya ben' demeyecek misin? Sözler verilmiş ittifak yapılmış. Kaynak: Nihat Genç'ten Akşener'e Veryansın: Kontrat imzaladı!

27 Ekim 2017 Cuma

CHP, HDP, PKK, FETÖ ve İYİ Parti bir cephede 2019 hayalleri



Tamer Ashraf
16 Nisan referandum sonucuna göre %51,21 Evet,  %48,79 Hayır oy oranı çıkmıştı. "Evet" cephesinin büyük partileri AKP-MHP olmuşken, "Hayır" cephesinin büyük partileri ise CHP-HDP olmuştu. AKP-MHP yöneticiler düzeyinde hiçbir referandum propaganda çalışması yapmamıştı. Ama CHP-HDP beraber yapmıştı. Deniz Baykal ve Ahmet Türk'ün Mardin'de el ele yaptıkları referandum toplantısı bunun bir örneği olmuştu. CHP-HDP sımsıkı birbirine yapışmışken, CHP'ye de MHP'den ihraç edilenler yapışmıştı. Meral Akşener, Ümit Özdağ, Yusuf Halaçoğlu, Nuri Okutan, İsmail Ok CHP'ye kendini teslim eden isimlerdi.
CHP-HDP(pkk) Anayasa Değişikliğine çok sert bir şekilde karşı çıkmış gerçekten de canlarını dişlerine takarak çalışmışlardı. Ama CHP, HDP ve Kandil çetesi ısrarla "ABD tipi başkanlığı getirin destekleyelim" açıklamaları yaparak karşı çıkıyordu. Çünkü MHP oyunu bozmuştu.
Hal bu iken MHP'den ihraç edilen bu ismini saydığım yancılar, sırf MHP'den intikam almak için CHP-HDP yanında konumlandılar.
Kendileri MHP'nin AKP ile yanyana gelişini iftiralarla sorgularken, kendilerinin CHP-HDP-PKK çizgisinde ne yaptıklarının cevabını henüz veremediler.
PKK'nın büyük partisi haline dönüşmüş CHP bunların sığınağı olmuştu. Meral Akşener'in tüm programlarını CHP organize ediyor, Ümit Özdağ CHP Genel Merkezi'nden çıkmıyordu.
CHP ve HDP'nin birlikteliği %48,79 aldı ya, nasıl olduysa Meral Akşener kendini bu oy oranına bakarak Cumhurbaşkanı ilan ediyor o günden beri…
Partisini kurduğu gün yaptığı konuşmada "Başbakan değil Cumhurbaşkanı... Benim illa Cumhurbaşkanı olmamı istiyorlar. Sonuç itibariyle şimdi yeni şeyler söyleme zamanıdır." Demiş… Referandumdan sonra sürekli de "Cumhurbaşkanı olma" vurgusu yaptı.
Güvendiği nedir?
Elbette CHP-HDP birlikteliğinin sağladığı %48,79 olan Hayır oyları…
O yüzden CHP ve HDP'yi incitecek hiçbir açıklama yapmıyorlar. 'Kemal Kılıçdaroğlu'na dua ettiğini' söyleyen Meral Akşener, MHP Lideri Devlet Bahçeli'ye de her türlü saygısızlığı yapmıştı.
MHP Lideri Devlet Bahçeli'yi eleştirdiklerinin yüzde birini ne Kemal Kılıçdaroğlu'na, ne de Selahattin Demirtaş'a yapabilmişlerdir. Çünkü artık onları Hayır cephesinde bir aile olarak görüyorlar.
2019 Cumhurbaşkanlığı seçimleri içinde bu aileyi asla dağıtmak istemiyorlar.
Zaten CHP bunların ana kucağı olmuştu.
HDP ile olan yakınlıklarını da HDP'ye oy isteyen ve veren birçok yazarın Meral Akşener'e çok açıktan destek olması çok net göstermektedir. Bu da aile bağlarının kolay kolay kopmayacağını gösteriyor.
Nazlı Ilıcak'ın, Aslı Aydıntaşbaş'ın, Ataol Behramoğlu'nun bu manada örnek olması yeterlidir.
Partinin kurulmasından 2-3 gün önce haberlere düşen "Meral Akşener ekibi yeni partinin kuruluş hazırlıklarını yaparken HDP ile de temasa geçti. Yeni partinin kurucuları arasında bulunan etkin bir isim, HDP'de siyaset yapan Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinden biriyle görüştü." Şeklindeki bilginin kimse tarafından yalanlanmaması ve partinin programı hazırlanırken "Kürtlersiz bir Türkiye asla düşünülmemelidir. Böyle bir durumda, Fırat'ın ötesinin Kürdistan, batısının da Türkiye olarak kalmayacağını asla akıldan çıkarılmamalıdır." şeklinde parti taslağı diye kamuoyuna sunulan cümlelerin nereye hazırlık ve yatırım olduğu çok net anlaşılmaktadır.
Ve şimdi parti programında yeralan "eşit vatandaşlık" ifadesi HDP'yi elde tutma ve etkileme çabasıdır.
"Ülkücü ve milliyetçi olmayacağız" ifadeleri de HDP'ye sempatik görünme gayretidir.
%48,79 olan Hayır oylarına sarılıp, buradan Cumhurbaşkanı hayali beslemek bunların tüm gayesi olmuş durumdadır.
CHP ve HDP'ye sımsıkı sarılmalarının tek amacı 2019 seçimleridir. CHP ve HDP'nin kendilerini aday çıkarıp, destekleyeceklerine inanıyorlar sanırım. Meral Akşener'in kurduğu dünyasında en azından böyle bir hayal var. Onu bu manada en çok gaza getireninde Koray Aydın ve Ümit Özdağ olması da ayrı bir trajedidir. Daha parti kurulmadan aylar önce Meral Akşener'i Cumhurbaşkanı adayı yapanlarda bunlardı. Partinin adı, logosu, binası, tüzüğü, kurulları, yöneticileri olmadan bu aceleniz neydi? Elinden hançer düşmeyen bu ikilinin herhalde kendine ait bir planı da vardır.
CHP, HDP, PKK, FETÖ ve İYİ Parti bir cephede 2019 hayalleri kuruyor.
Meral Akşener'in hepsine yakınlık stratejisinden bakalım "Ortak Cumhurbaşkanı adayımız Meral Akşener" anlaşması çıkacak mı?
Ama parti programından mesajlar vererek, HDP'lilerle kapalı kapılar ardında görüşerek olmaz bu…

Bir İmralı, bir Kandil yapın daha etkili olur. Zaten Pensilvanya cebinizde…

Ortak akıl şart



       
Tamer Ashraf
Bazı şeyleri çok sık yazmak, çok ayrıntıya girmek zorunda kalıyoruz, ama memleketin şartları bunu gerektiriyor. Etrafımızda bu kadar bela varken, içine düştüğümüz girdap bu kadar amansız olurken, hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. Ne günü kurtarmak için boş işlerle uğraşabiliriz, ne de zaten sıkıntılı olan ülkenin halini daha da zora sokacak bir tavrın içinde olabiliriz. Siyasi iktidarın yıpranması ve gitmesi uğruna ülkenin varlığını tehlikeye atmaya ne hakkımız var, ne vicdanımız elverir.                                  

MİLLİ GÖREV

              Yeni bir Kurtuluş savaşı verme noktasına geldiğimizi ülkeyi yönetenler söylüyor. Bu savaş ancak elbirliği ile verilebilir. İşte bu yüzden muhalefet yapmaya çok uygun bir ortam olmasına rağmen, her şeyi bir kenara bırakıp ülkemize sahip çıkmaya çabalıyoruz.Kan kussak da, kızılcık şerbeti içtiğimizi söylüyor, hükümeti hiç olmazsa bundan sonra yanlış yapmaması için teşvik etmeye, doğru yaptıklarında arkasında durmaya uğraşıyoruz. Bu bir milli görevdir. Bütün dünya bir olmuş üzerimize geliyor. Bir tarafından da biz çekiştiremeyiz. Bu ülkenin bir vatandaşı olmaktan onur ve gurur duyan hiç kimse bu tespit ve önerilerimize itiraz etmeyecektir. Farklı düşünebiliriz, farklı giyinebiliriz, farklı inanabiliriz, beklentilerimiz, önceliklerimiz farklı olabilir. Ama vatan ve bayrak hepimizin ortak değeri, ortak önceliği, ortak vazgeçilmezidir.                                                           

BİRİLERİNİN İPİNE SARILANLAR

            Bu milletin doğru hedefler gösterilmesi durumunda yapamayacağı, başaramayacağı hiçbir şey yoktur. 15 Temmuz akşamı bunu bir defa daha bütün dünyaya göstermiştir. Yenikapı'da bütün dünyayı şaşkına çeviren, dosta güven, düşmana korku salan muhteşem bir duruş ortaya koyduk. Ne yazık ki, arkasını getiremedik. CHP'nin akıl almaz yanlışları, özel hesaplarını her şeyin önüme geçirme kurnazlığı, kendisine bir şey kazandırmadı ama ülke ve milletle hesabı olanların işini çok kolaylaştırdı.Bugün etrafımızda bu kadar amansız bir kuşatma oluşmasında bu yanlışların da büyük rolü vardır. Fırsatı ganimet sayanların daha da ileri gittiklerini ibretle görüyoruz.Birilerinin ipine sarılarak sola çıkanları, bu karambolden faydalanıp parti kurarak özel hesap yapanları bu millet affetmeyecektir.                             

SESSİZ KALAMAYIZ

         Her insanın birinci görevi elbette hayatını idame ettirebilmektir. Onurlu bir hayat sürebilmek için işimizi doğru yapmak, helal kazanmak ve güvende olmak gerekiyor. Ama bunun için önce bir ülkemiz, o ülkede huzurumuz, o huzuru sağlayacak ortak değerlerimiz olmalıdır. Hayat normal akışında devam etmelidir. Aksi halde neler olduğunu, neler olacağını, kişisel refahın hiçbir işe yaramadığını ibretle görüyoruz. Suriye'nin içler acısı halini, Irak'ın kan-revan içindeki durumunu, bu ülkelerin vatandaşlarının çektikleri acıları bizzat paylaşıyoruz. Ülkede huzur yoksa cebinizdeki para çok da bir anlam ifade etmiyor. Türkiye'yi Irak'laştırmak, Suriye'lileştirmek için çok özel, çok yoğun ve çok kalleş bir planın uygulandığı aşikadır. Açık şekilde kalleşlik ediyor, düşmanlık ediyor ve saldırıyorlar. Şimdi biraz tansiyonu düşürmüş olsalar da Almanya ve bazı Avrupa ülkelerinin yaptıklarını ne kabul edebiliriz, ne unutabiliriz. ABD'nin  3 bin 500 Tır dolusu ağır silahı Türk milletini doğrudan hedef alan bir terör örgütüne vermesi, bu hainlerle işbirliği yapıp ordu kurdurması açık ve kesin bir Türkiye'ye düşmanlığıdır. Böyle bir düşmanlık karşısında sessiz kalamayız, geri çekilemeyiz. En etkili şekilde karşılık vermek zorundayız. Bunun için de öncelik kendi içimizde birliği ve huzuru sağlamaktır. Birbirimize sarılmak ve güvenmek dışında bir yol ve yöntem yoktur.           

DOĞRULARI ÇOĞALTMALIYIZ


          Irak ve Suriye politikalarındaki yanlışların bize maliyeti ortadadır. Ne yazık ki, artık sıra bize gelmiştir. Bu noktada MHP'nin bir ortak akıl oluşturma çabasının nasıl olumlu sonuçlar verdiğini bütün Türk milleti dikkatle izlemektedir. Bugün Kerkük dünden daha iyi durumdadır. Barzani denilen hain geri adım atmış ve sinmiştir. İdlib operasyonu ile Türkiye'nin güney sınırında çok hayati bir mevzi kazanılmıştır. Ama bunlar yeterli değildir. Ortak aklı sürdürmeye, doğrularımızı çoğaltmaya devam etmeliyiz. Sayın Cumhurbaşkanı sıranın Afrin'e geldiğini söylemiştir. Bu çok isabetli, çok yerinde bir değerlendirmedir. Gereğinin de yapılacağına inanıyoruz. Bu kadarla da kalmamalıdır.ABD'nin PKK uzantısı PYD ile ortaklığının bize karşı bir saldırı ortamı hazırladığı anlaşılmaktadır. Bunun önünü şimdiden kesmeliyiz. Bunun yolu da bu terör yapılarını sınırlarımızdan mümkün olduğu kadar uzak tutmaktır. Hükümet doğruları yapmaya, bize yönelik tehdit ve tehlikeleri kararlılıkla bertaraf etmeye devam ederse, hiç kimse olmasa dahi MHP yanlarında olacaktır.

26 Ekim 2017 Perşembe

ÖĞRETMEN PKK PROPAGANDASI YAPSAYDI GÖREVİNDEN ATILMAZDI

Sınıfta Bozkurt İşareti Yapan Öğretmenin İşine Son Verildi Diyarbakır Bismil'deki bir okulda, Türk bayrağı yansıttığı akıllı tahta önünde bozkurt işareti yaparken çektirdiği fotoğrafı sosyal medya hesabından paylaşan ücretli öğretmenin işine son verildi.
Diyarbakır'ın Bismil ilçesindeki bir okulda, akıllı tahta önünde bozkurt işareti yaparken çektirdiği fotoğrafı sosyal medya hesabından paylaşan ücretli öğretmen Ö.D.'nin işine son verildi, hakkında inceleme başlatıldı. 
SOSYAL MEDYADA TEPKİLERE NEDEN OLDU 
 Bismil ilçe merkezindeki bir okulda ücretli öğretmenlik yapan Ö.D., sınıftaki akıllı tahtanın önünde bozkurt işareti yaparken fotoğrafını çektirdi. Akıllı tahtaya Türk bayrağı da yansıtan öğretmen, bu fotoğrafı da sosyal medya hesabından paylaştı. Fotoğraf, sosyal medyada tepkilere neden oldu. 
MÜFETTİŞ GÖREVLENDİRİLDİ 
Diyarbakır Milli Eğitim Müdürlüğü, konunun hassasiyeti nedeniyle ücretli öğretmen Ö.D.'nin işine son verdi, hakkında inceleme yapılması için bir müfettiş görevlendirdi.

MHP VE SİYASİ DURUŞU



Siyasette partilerin isim olarak benimsediği bazı kavramlar iddialı ve idealist, bazıları ise vasati ve kitleseldir.

Yani "orta yolcu"dur.
Geçmişte "Adalet"ten "Anavatan"a, "Refah"tan "Adalet ve Kalkınma"ya; fazla cüretkar olmayan, düşmanın dikkatini çekmeyen, dostun da rahatını bozmayan isimlerin idealist sloganlara nazaran daha iyi iş yaptığının farkına varılması, iddiasız kavramların cazibesini artırmıştır.
Benim bugüne kadar gördüğüm en iddialı ve idealist parti ismi "Milliyetçi Hareket Partisi"dir.
Çünkü Milliyetçi kelimesi zaten "dışarıda globale, içeride feodale kafa tutma"yı ifade ederken yanına bir de "hareket" eklenmesi parti isminin zihinlerdeki enerjisini artırmıştır.
Bu iletişimsel tercih, vatan ve millet için "ateşten gömlek giyme"nin açık bir ifadesidir.
Milliyetçi Hareket, 48 yıl boyunca taşıdığı isme uygun hareket ederek:
a) Emperyalizmle uzlaşmamış,
b) Global sermayeye pabuç bırakmamış,
c) Anarşi ve teröre taviz vermemiş,
d) Anayasaya, yasalara ve Demokrasiye sadakatten ayrılmamış,
e)- Milli Egemenlik ve Milli Bağımsızlık ilkelerine bağlı kalmıştır.

Bunun için de bedel ödemiş, şehitler vermiş, darbeler almış, işkencelere maruz kalmıştır.
Hayatının önemli bir dönemini MHP'nin başarısı için fedakârlık yaparak geçirmiş Ülkücüler için bu mazinin sorumluluğunu taşımak, bu şanlı emaneti muhafaza etmek tarihi bir onurdur.
MHP'nin 48 yıllık tarihinde yükünün ağırlaştığı, yoğun saldırıya maruz kaldığı dönemler vardır.
Bu dönemleri kabaca ifade edersek:
1- 1969 seçimlerinde, "AP'nin oylarını böleceği" endişesi taşıyan Nur Cemaati, MHP'ye "27 Mayıs ve Türkeş" broşürüyle ve "Menderes'i Türkeş astırdı" yalanıyla saldırmıştır.
Bu yalan, özellikle kırsal kesimdeki muhafazakar seçmen üzerinde uzun süre etkili olmuştur. 
2- 1970'lerde tüm eylemci kızıl sol fraksiyonlar ve bilhassa Maocu Aydınlık hareketi, MHP'yi Komünist ihtilalin önündeki en güçlü engel olduğu gerekçesiyle saldırmışlardır. 12 Eylül 1980'e kadar aralıksız devam eden bu silahlı saldırılarda MHP'nin ve Ülkücü kuruluşların şehit sayısı, 3.600'ün üzerine çıkmıştır.
3- 1978'de kurulan PKK bölücülüğün önündeki en büyük engel olarak gördüğü MHP'yi doğuda siyaset yapamaz hale getirmek için stratejik saldırılar düzenlemiştir. Bunların en önemlisi, MHP'li Bingöl Belediye Başkanı Hikmet Tekin'in 12 Ağustos 1979'da annesi ve kardeşiyle birlikte şehit edilmesidir.
4- 12 Eylül 1980 darbesini yapan Carter'ın "Our Boys"ları, siyasi partiler arasında en çok MHP'ye saldırmışlardır.  Diğer siyasi liderler Zincirbozan askeri tesislerinde bir veya birkaç ay zorunlu ikamete tabi tutulurken, Alparslan Türkeş idamla yargılanmış ve 4,5 yıl hapiste tutulmuştur.
5- 80'lerde "Türkeş'siz Türk Milliyetçiliği" senaryosu resmen devreye sokulmuş; Başbuğ'un en çok güvendiği Devlet Bahçeli gibi isimler hakkında yalan yanlış haberler yayılarak, Alparslan Türkeş yalnızlaştırılmaya, MHP tarih sahnesinden silinmeye çalışılmıştır.
6- 90'larda Ülkü Ocaklarından gelen genç kadroların MHP'den koparılması amacıyla BBP ayrışması körüklenmiş ve desteklenmiştir.
7- Bütün bunlara rağmen Ülkücü disiplin içinde yürütülen tutarlı politikalarla 1999 seçimlerinden 2. parti olarak çıkan ve iktidarın güçlü ortağı olan MHP'ye karşı bu kez farklı yıpratma oyunları oynanmış, 57. Hükümetin zayıf halkası olan DSP'nin altı oyularak MHP bir erken seçime mecbur bırakılmıştır.
8- 2000'lerde Türkiye Milli Devlete ve Milliyetçiliğe karşı tarihinin en ağır saldırılarına maruz kalmış, 2002'de esrarengiz bir seçim aritmetiğiyle MHP baraj altında bırakılmış; fakat Devlet Bahçeli'nin dirayetli yönetimi sayesinde 2007'de Meclise dönmeyi başarmıştır.
9- 2010 Anayasa referandumunda FETÖ'nün Emniyetten sonra Yargıyı, Orduyu ve MİT'i ele geçirme operasyonuna karşı Cumhuriyet değerlerine etkin bir şekilde sahip çıkan MHP, başkanlık divanı seviyesinde yapılan yasa dışı dinlemelerle kumpasa uğramıştır.
10- Bu saldırılardan da Devlet Bahçeli'nin dik duruşu ve tavizsiz tutumu sayesinde kurtulmayı başaran MHP'nin beka mücadelesinde düşmanın hedef tahtasında bu kez sadece Genel Başkan Devlet Bahçeli vardır.

Ülkücü bir dava adamının, örnekleri Hz. Ömer'de, sahabede ve Horasan erlerinde görülen, dervişane liderliğinde ona kurultay kaybettirecek bir açık bulamayan düşman, bu kez MHP'yi, parti içi muhalefet vasıtasıyla bölme planını hayata geçirmiştir.
Ancak 48 yıldır nice kanlı badireler atlatmış olan MHP'lilerin feraseti ve Ülkücü iradenin bükülmez bileği sayesinde bu saldırı da atlatılmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi, Emperyalizme ve Yeni Dünya Düzenine meydan okumanın sembolü olan üç hilalli bayrağının altında, kutlu ülkülerin yolunda onurla ve gururla ilerlemektedir.
Orta yol tembel talebe için "İyi" bir sonuç gibi görünse de bizim adımız Ülkücü…

Hedefimiz "Pekiyi"dir.

İYİ PARTİ KURULDU,DEVLET BAHÇELİ HAKLI ÇIKTI.



Tamer Ashraf
MHP'nin kaçkınları yanlarına siyasi ömrünü tamamlamış bazı muhteremleri de alarak, kendilerine bir parti kurdular. Partilerinin adını da "İyi Parti" koydular. Siyaset dünyasında parti isimleri genellikle kısaltılarak kullanılır. Dolayısı ile bu parti "İP" diye adlandırılacaktır. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. MHP'ye attıkları ip tutmadı. Belli ki, ipi tutanlar vazgeçmemişler. Bağlayacak ve bağlanacak bir yer bulmuşlar. Malum, bir "İP" de (İşçi Partisi)  Doğu Perinçek'in elinde vardı. Ucunu bağladığı yerin talimatıyla ipi bırakıp "Vatan" maskesi taktı. Şu garip tesadüfe bakınız ki, bazı kaçkınlar da orada yuvalandılar.                   

DURUMA GÖRE VAZİYET

          MDP olmalarını bekliyorduk. Kendilerini öyle tanıtmış öyle anlatmışlardı. Yazdığımız yazının rüzgarıyla savrulup, vazgeçtikleri anlaşılıyor. Biz, İP'in kendisinden çok, ucunu tutanların vereceği şekli merak ediyorduk. MHP'ye ülkücülük ve milliyetçilik ayarı verecekleri iddiasıyla tarlada kurultay toplamaya kalkışmışlardı. Bu ayara kendilerinin ne kadar uyacakları aslında çok önceden belli olmuştu. Her ne kadar birinin söylediğini diğeri yalanlasa da, ülkücülük ve milliyetçiliği ağızlarına almayacaklarında birleşmişlerdi. Yönü, kıblesi, omurgası olmayan, duruma göre şekil alan, akıntıya kürek çeken bir yapı kuracaklarını çok önceden ilan etmişlerdi. Başka türlüsü zaten nasıl mümkün olabilir ki? MHP kaçkını kurucuların tarla kurultayı sırasında söyledikleri meydanda dururken, hangi ilke etrafında biraraya gelebilirler? Koray Aydın için Meral Akşener organizasyonlarını FETÖ'nün yaptığı ve dolayısı ile de önünün kesilmesi şart olan biri değil miydi? Ümit Özdağ, etrafındakilere Genel Başkan Yardımcılığını bırakma sebebini, "biz ortaya çıkmazsak, partiyi bunlar ele geçirir" diyerek, Akşener'i hedef göstermiyor muydu? Hepsinin birden kurultay isteme gerekçesini MHP'nin siyasetini beğenmemek ve milliliğini tartışmaya açmak oluşturmadı mı? Söylenenlerin mürekkebi daha kurumamıştır. Hepsi ispatlı şahitlidir. MHP'de Genel Başkan Yardımcılığını bir kenara itip tarlaya koşanlar, şimdi kimin ve neyin yardımcısı olduklarını nasıl izah ediyorlar?                

KİMLERE ÜMİT OLDULAR

          MHP'yi millikten uzaklaşmakla suçlayanlar, şimdi milliyetçi bir parti olmayacaklarını, ülkücülüğü ağızlarına dahi almayacaklarını, bozkurt işaretinden uzak duracaklarını daha yola çıkarken net olarak açıkladılar. Zaten net olan tek şey bu.  Bu kadarla da kalmadı, terör meselesinde, dış politikaya bakışta ve ülkenin diğer sorunlarında CHP'yi ve hatta HDP'yi  geride bırakan beyanlarda bulundular.Bulunmak zorundalar, zira ipin asıl sahipleri böyle düşünüyor, böyle hedefliyor, böyle istiyor. Elbette ne söyleyeceklerini, ne yapacaklarını kendileri bilir. Söyledikleriyle ülkesi ve milletiyle meselesi olan bazı kesimlere ümit oldukları da ayrı bir gerçektir.Bunların kim olduklarını merak edenler açsın televizyon kanallarındaki tartışma programlarını izlesin. Kimin kimi savunduğunu, ömrünü MHP düşmanlığı ile geçirmiş bazı kesimlerin İp'e nasıl sahip çıktıklarını ibretle göreceklerdir.                     

YA MHP'Yİ ELE GEÇİRSELERDİ?

        Yer gelmişken dikkatlerden kaçan bir hatırlatma yapmak istiyorum. İP'cilerin bugün söyledikleri doğruysa, tarlada kurultay yapmaya çalışırken söylediklerini nereye koyacağız? O zaman söyledikleri doğruysa, şimdiki sözlerini nasıl izah edeceğiz? Doğru kabul edilmesi gereken şimdi söyledikleri olduğuna göre,  tarla kurultayını sonuca ulaştırıp MHP'yi ele geçirselerdi, ne olacağını ve partinin nerelere savrulup, ne hallere geleceğini düşünebiliyor musunuz? Sadece bu kadarı dahi MHP'ye nasıl bir operasyon yapıldığını ve MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli'nin ufku, cesareti, öngörüsü ve kararlı duruşu ile nasıl bir felaketi önlediğini anlamaya da, anlatmaya da fazlasıyla yeter.
          Çok daha ciddi, çok daha önemli, çok daha girift meselelerimiz var. Ülke çok sıkıntılı bir dönemden geçiyor. MHP günlük siyasi çekişmeleri bir kenara bırakmış, gündeme ağırlık koymuştur. İletişim çağındayız ve bilgi çok hızlı biçimde her yere ulaşıyor. Türk milleti ne olup bittiğini, kimin nerede durduğunu, kimin ülkeye sahip çıktığını, kimin Pensilvanya'ya oyuncak olduğunu çok net görüyor. MHP bu milleti son ümididir. Çok iyi biliyoruz ki, başka partilere oy verenler de, sıra ülkenin bölünmez bütünlüğüne geldiğinde MHP'nin varlığına güveniyor. İşte bu yüzdendir ki, MHP hep hedeftedir. Herkes varlık sebebinin gereğini yerine getiriyor. Bu ülke ve milletle meselesi olanların MHP'yi hedef almaları bizi şaşırtmaz. Bizi şaşırtan MHP'ye genel başkan olma iddiası ile yola çıkanların yaşadıkları akıl almaz savrulma ve geldikleri yerdir.                  

BİR SEÇİMLİK ÖMRÜ VAR

          Bazı medya kuruluşlarının güya çaktırmadan İp'e sarıldıklarının farkındayız. Bugün ucunun kimin elinde olduğu malum olan İP'in peşine takılanların tamamı olmasa dahi bir kısmının, çok uzun sürmeyecek bir zaman diliminden sonra büyük bir pişmanlık yaşadıklarını ve dönüp geldiklerini görebiliriz. Zira, şu anda gittikleri yolun sonunun nasıl geleceğini anlamak için kahin olmak gerekmiyor. Eğer birbirlerine düşüp darmadağın olmazlar veya maskeleri indirilmez de bir seçime kadar dayanabilirlerse, kendileri açısından büyük başarı olacaktır. Zira, takatleri daha fazlasına yetmeyecektir.  

İYİ ROL YAPANLAR PARTİSİNİ KURDU

Türk siyasetine bir parti daha katıldı.  Ama adı, logosu öğrenildiği andan itibaren de sosyal medyanın üzerinde en çok eğlence düzenlenen partisi oldu. Logoyu cemaatin meşhur yemeği Maklube'nin şekline benzetenlerden, İYİ üzerinden espriler üretenlere kadar binlerce kişi saatlerce eğlendiler. Bu parti ne kadar İYİ yalanlar söylerse söylesin, FETÖ etiketinden kurtulamayacağını da her yönüyle göstermiştir.
Mesela İYİ rol yapan Meral Akşener partisinin tanıtım konuşmasında "FETÖ ihanet şebekesi, sadece 15 Temmuz değil, 2004 den itibaren  bütün operasyonların  ana aktörüdür." diyerek bir nevi bu etiketten kurtulmaya çalışmış, Oda Tv isimli fikir sahtekârı haber sayfası da bu cümleyi ön plana çıkarmaya çalışarak, aklınca algı çabası vermiştir.
Madem FETÖ 2004 yılından itibaren bütün operasyonların ana aktörü de, 2013 yılında Fethullah Gülen'in talimatıyla hazırlanan 'Umut Yolcusu' belgeselinde Meral Akşener, Fethullah Gülen'in 'Dinler arası diyalog' düşüncesinin 1980 askeri darbesine bile engel olacak düzeyde olduğunu belirterek "Sayın Gülen'in yapmaya çalıştığı gibi farklı dinler arasında konuşmayı mutabık kalınabilecek noktaları ortaya koyabilmek için bir çalışma yapmanın hiç kimseye bir zararının olmadığı aksine faydasının olduğuna inanıyorum" demesini nasıl izah edeceksiniz?
Fikir sahtekârı Oda Tv, bir gün o belgeseli sayfanızda yayınlayın da oradan izlesinler…
Ben, 2004 yılında dinlerarası diyalogu"(BOP) YOLUNDA "HÜZÜNLÜ GURBET" FON MÜZİĞİ" başlıklı yazımda "Şehit mezarlıklarında, şehitleri papaza, hahama kutsatacak kadar da iğrençleşmişlerdir… Bu skandalın görüntüsü, geçen hafta Mersin'den yansımıştır. Saymakla bitmeyecek ne rezaletler, ne ucubelikler "Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü" adı altında sergilenmektedir. Türkiye'de bu manzaraların meydana gelmesini sağlayan ise; Fethullah Gülen ve cemaatidir.
Papa II.John Paul şu ifadeleri kullanırken "Dinlerarası Diyalog, kilisenin tüm insanları Hıristiyanlaştırma amaçlı misyonunun bir parçasıdır."(1991, Redemptoris Missio=Kurtarıcı Misyon) Dinlerarası Diyalogu savunan Fethullah Gülen de, Vatikan'da Papa'ya sunduğu ünlü mektubunda "Papa 6.Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi(PCID)misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz" demişti… Bugün parçası oldukları misyon için de elindeki tüm imkanları seferber etmişlerdir." şeklinde yorumlarken, 2013 yılında Fethullah Gülen'i öven belgeselde "Fethullah Gülen'in dinlerarası diyalog modeli olsaydı ölümler olmazdı" şeklinde onu kutsallaştıranlar ve ona imaj çalışması yapanlar bize İYİ rol yapmaktadır.
Madem FETÖ "2004 den itibaren  bütün operasyonların  ana aktörüdür." O halde birbirinize karşı sevgi, bağlılık, sadakat niçin azalmadı?
2014 yılında FETÖ'nün tüm mensupları Meral Akşener Cumhurbaşkanı adayı yapılması için niçin kampanyalar düzenledi? Sosyal medyada niçin Meral Akşener adıyla "Hocaefendi'yi bir gün herkes anlayacak ! Ne mutlu şimdiden anlayana." Sözü her yerde yayınlanmış ve Önder Aytaç, Emre Uslu gibi FETÖ tetikçileri niçin bu kampanyalarda başrol oynamıştır?
Hatta Önder Aytaç "DUAMDIR; ALLAH'IM BU HANIMEFENDİYE CUMHURBAŞKANLIĞINI NASİP ET. ÇÜNKÜ O ÇOK İÇİMİZDEN BİRİ. NE DERSİNİZ?" yazılarını yazmıştı.
Madem FETÖ'ye "2004 den itibaren  bütün operasyonların  ana aktörüdür." şeklinde bakış açınız var, o halde Fethullah Gülen bu bakış açınıza rağmen nasıl oluyor da sizden "Güzel insan" diye bahsediyor ve FETÖ mensuplarına "Akşener'e sahip çıkın, onu koruyun" talimatı veriyor?
Madem FETÖ'ye "2004 den itibaren  bütün operasyonların  ana aktörüdür." Bakış açınız var, 7'den 77'ye tüm FETÖ mensupları MHP'ye yapılmak istenen operasyonda sizi destekledi?
FETÖ mensubu olup, sizi desteklemeyen bir kişi gösterebilir misiniz?
Savcı, hâkim, polis, asker, işadamı, gazeteci, yazar, yorumcu, işadamı, sanatçı FETÖ'cüler niçin Meral Akşener'i hedefe ulaştırmak için seferberlik başlatmıştı?
Fikir ve haber sahtekârı ODA Tv niçin bu konulara hiç kafa yormamaktadır.
Oda Tv isimli fikir ve haber sahtekârı haber sitesine, bir de yaptığı haberi hatırlatmak istiyorum. Oda Tv, Yeniçağ isimli gazetenin "Fethullah Gülen'i eleştirdi" diye yazarlığına ve görevine son verdiği kişileri geçtiğimiz yıllarda haber yapmıştı. Şimdi bu gazetenin Meral Akşener'i destekleyen gazete olmasını ve kurucular içinde olmasını nasıl değerlendirmektedir?  Prof. Dr. Çetin Yetkin ve Sebahaddin Önkibar haberlerine tekrar baksana Oda Tv?
Ama öyle bir haber ahlakın yok ki, bakasın!
İYİ parti, iyi rol yapanları çok iyi bir şekilde yanyana toplamıştır.
FETÖ'nün hiçbir operasyonuna karşı çıkmamış, FETÖ'nün MHP operasyonunda figüran olmuş Meral Akşener'de başrolcü olarak "FETÖ 2004 den itibaren  bütün operasyonların  ana aktörüdür." demektedir. Sen operasyonları yapanları övmüşsün, operasyon yapanlar seni övmüş, şimdi hangi İYİ'liği pazarlıyorsun?
"İYİ" olana FETÖ sahip çıkmazdı. FETÖ sahip çıktıysa mesele kötülerin "İYİ" maskesiyle rol dağılımıdır.

FİTNEDEN "İYİ" DOĞAR MI?

Güya hem genel başkanları hem cumhurbaşkanı adayları tek kadın dün şaşaalı bir basın toplantısı ile Nazım Hikmet'te…
Partinin adını, amblemini, kurucular kurulunu ve programı tanıtacaktı…
Bakmayın siz "yüzde 50+1'i alacağız" dediklerine…
Kendilerine güvenleri yok!
Bilerek, toplumun tepkisini ölçüp piyasaya çıkmak için…
Bir gün önceden hem kurucuları hem logoyu sızdırdılar…
Birini Fitneçağ'a, birini de komplo mağduru emekli askere yaptırdılar!
Kurulmadan fırıldak başladı!
Lâkırdılarına baksanız merkez, demokrasi, eşitlik, liberalizm, herkesi kucaklama…
Ama Milliyetçiliği çoktan terk etmişlerdi…
Demokrasiye ve hukuka da inançları yok!
O kadar ürkek, korkak ve tedirginler ki…
Gülistanın tilkisi, evrakları teslim edecekleri resmi mercileri birer birer ziyaret edip demokrasi ve hukuktan söz etmiş…
Korkaklar tehdit eder ya hukuk vesilesiyle resmi mercileri bir güzel tehdit etmişler yani…
Daha önce de niyetlerini gizleyip programlarını sızdırmışlardı…
Millet, Amerikancı ve HDP çizgisinde bulunca…
Ne Topuklu'nun ne de içerideki MHP atıklarının gıkı çıkmadı!
Önceki gün usulca HDP'lileri ziyaret edip alışverişte bulunmuşlar…
Güneydoğu'da ev kiralayıp HDP'nin yerini alacaklar anlaşılan!
Adı gizli ama amblemi sahadaydı!
Partinin adı "İyi Parti"ydi…
"Türkiye 'iyi' olacak"mış!
Sloganları bu…
İyi de "fitne'den doğmuş  'iyi" nerede görülmüş?
Amblemleri sekiz ışınlı güneş!
Sekiz ışınlı güneş, Mesihçi Hristiyan sembolü değil miydi yahu?
Kimin fikri dersiniz?
Neyse Topuklu, İçişleri'ne "kazasız belasız" dilekçesini verdi de…
Nazım Hikmet'te sahaya çıktı.
İlk egemenlik gösterisi ise:
200 kurucunun gözüne baka baka "Cumhurbaşkanı adayınız benim" talimatıyla "tekkadın"lığını ispatlamak!
Yani bu yeni parti dedikleri "Topuklu'nun ihtiraslarını 'iyi' etme" üzerine kurulmuştu!
Sahnedeki sinevizyona dikkat ettiniz mi?
Güneşten bir "M" doğdu, sonra iş "IYI"ya dönüştü…
Gece Fitneçağ'ın sızdırdığı programda "İlk bir yıl içinde yeni anayasa ile parlamenter sisteme dönmek" ve barajı yüzde 5'e düşürmek "hedefi" dışında…
"Başkanlık sistemi"ne dair bir tek satır yok!
Oysa anayasa referandumunda "hayır" diye yırtınmışlardı!
"U dönüşleri" müthiş!
Program, laf ebelikleri ile dolu…
Mesela YÖK yerine "Türkiye Yükseköğretim Kurulu"nu ihdas edecek adamlar!
Gerisi populizm!
Hedefi, bakın Emre Uslu denen alçak nasıl açıklamış:
"İnşallah 2019'da RTE'nin hocaefendiye yaptığı zulümler bitecek, her karanlık gecenin bir sabahı vardır ki o bahar gelecek meral akşener cumhurbaşkanı olacak"
Gelelim kuruculara…
MHP atıklarından 25-30 kişi var, "Ülkücü yok" listede…
Listede yüz(100) numaraya Aydın'ın rast gelmesi ilginç…
Yazıcıoğlu olayında adı geçen asker de listede, Esenboğa divancıları da, HDP'nin adayı da, gazinocunun oğlu da, hocacıların avukatı da listede, oruç tutanlarla alay edenin karısı da, eski AKP'li de, savcı katili Güney'e selam yollayan yönetmen de, gazete sahibi de var, darbukacı Google'cı da, emekli DSP'li de, Refahçı da, siyaset fırıldağı CHP'li de, ANAP'ın eski müsteşarları da var, eski emniyetçi de, Sözcü'nün yazarı da, eski sendikacı da…
Araya da 25-30 kadar MHP atıklarından serpmişler!
İlk adım Nazım Hikmet'te, logo mavi-sarı, yedi yamalı bohça, ideolojisiz, sadece "koltuk" endeksli, yani kimliksiz…
Kayı'nın "İki ok ve bir yay"ı ile Topuklu'nun "İYİ"sinin alakası ne?
"Temelimizi MHP atıkları attı, bari basalonda gazlarını alalım" dediler herhalde!
Olan bitenin özeti şu:
Topuklu, "Başbakan" olamadı ama sonunda "genel başkan" ihtirasına kavuşacak…
Gerisi "medya cambazlığı" ve "hokus fokus!"
Oysa "MHP'de Ülkücülük bitti" diye savrulmuşlardı, alayıyla kol kola girmişler…
AKP yetmedi, bunlar da Türkiye'yi "iyi etmeye" niyetli!

Anladınız mı "iyi"yi?
google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html