BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

30 Mayıs 2020 Cumartesi

Wagner'in Trablus'tan çekilmesi bir son mu yoksa taktiksel bir manevra mı?

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


Rus güvenlik şirketi Wagner'e mensup paralı askerlerin başkent Trablus'taki ön cephelerden çekilmeleri, Trablus etrafındaki saldırı ekseninde hızlı bir çöküşe yol açtı.




Libya'nın doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter saflarındaki Rus güvenlik şirketi Wagner'e mensup paralı askerlerin başkent Trablus'taki ön cephelerden çekilmeleri, Hafter milislerinin hükümet güçlerinin ilerlemesini engellemek için cadde, sokak ve evleri el yapımı patlayıcı (EYP) ve mayınlarla tuzaklamalarına rağmen, Trablus etrafındaki saldırı ekseninde hızlı bir çöküşe yol açtı.

Wagner'e bağlı paralı askerlerin Trablus'taki cephelerden ayrılmasıysa akıllara söz konusu hamlenin gerçek bir çekilme mi yoksa taktiksel bir manevra mı olduğu sorusunu getirdi.

Rusya'nın, Libya'ya bu kadar kolay çıkmak için girmediği görüşünü savunanlar, çıkacak olsaydı Libya'ya dördüncü nesil 14 savaş uçağını neden gönderdi? sorusunu yöneltiyor. Cezayir'in Soğuk Savaş dönemi Cumhurbaşkanlarından Huari Bumedyen'in, Rusların ülkesinden deniz üssü istemesi konusunda "Sovyetler bir yere giriyorsa oradan ebediyen çıkmazlar" sözleriyle bu isteği reddetmesi Kuzey Afrika coğrafyasının ortak belleğinde tazeliğini koruyor.

Libya hükümetinin, ülkenin batısındaki Zuvara kentinin 50 kilometre güneyinde, Trablus'un ise kuş bakışı yaklaşık 140 kilometre güneybatısında stratejik önemdeki Vatiyye Üssü'nden Hafter milislerini çıkarmasının ardından, Hafter milisleri ülkenin batısında peş peşe kayıplar vermeye başladı. Hafter'in sözcüsü Ahmed el-Mismari, Trablus'un güneyinde yeni pozisyonlara konuşlandıklarını ve tüm cephelerden 2-3 kilometre çekildiklerini duyurmuştu.

Wagner paralı askerlerinin Trablus'un 180 kilometre güney doğusundaki Beni Velid Havalimanı'na topluca çekildiğine dair görüntülerin ortaya çıkmasıyla, Mismari'nin söz konusu adımın tam manasıyla çekilme değil "taktiksel bir manevra" olduğu yönündeki açıklamaları ikna edici olmadı.

Öte yandan Libya'nın nüfuzlu kabilelerinden Verfalli kabilesinin Beni Velid şehrindeki ileri gelenlerinin, Rus paralı askerler ve Hafter milislerinin kendi kentlerinde kalmalarına karşı çıkmaları sebebiyle, Wagner'e mensup paralı askerler, 24 Mayıs'tan itibaren havayoluyla henüz bilinmeyen bir noktaya transfer edildi.

Beni Velid'e çekilen unsurların sayısının 1500'den fazla olması ve kentteki kabile baskısı artması sebebiyle hava yolunun yetersiz kalmasının ardından, Hafter milisleri ve Wagner'e mensup paralı askerler bu kez 26 Mayıs'ta 4 Rus yapımı Pantsir hava savunma sistemi ve yüzlerce araçla karayoluyla ülkenin batısından çekildi.

Yerel kaynaklar Hafter milisleri ve paralı askerlerin Libya'nın orta kesiminde yer alan ve Trablus'un 650 kilometre güneyindeki Cufra Hava Üssü'ne çekildiğini belirtirken, söz konusu çekilmenin ABD Afrika Kuvvetleri Komutanlığı'nın (AFRICOM), Rusya'nın Libya'ya Wagner paralı askerlerine destek için gönderdiği savaş uçaklarının görsellerini paylaşması ile eş zamanlı gerçekleşmesi ise dikkati çekti.

Moskova yönetimi Hafter'in kendisini Libya'nın tek hakimi olarak ilan etmesini kabul etmemişti. Bununla eş zamanlı, Hafter yanlısı Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, Rusların nisan ayı sonunda Hafter ile temasa geçerek durumun uçurumun eşiğinde olduğunu değerlendirdiğini ve Hafter'den ateşkes çağrısında bulunmasını talep ettiklerini söyledi.

Wagner Libya'nın geleceğine bir Rus kancası mı?


Wagner'in geri çekilmesi akıllara Moskova'nın Libya'dan tamamen geri çekilme kararı mı aldığı yoksa taktiksel bir hamle mi yaptığı sorusunu da beraberinde getiriyor.

Rusya'nın, Libya'ya bu kadar kolay çıkmak için girmediği görüşünü savunanlar, çıkacak olsaydı Libya'ya dördüncü nesil 14 savaş uçağını neden gönderdi? sorusunu yöneltiyor. Cezayir'in Soğuk Savaş dönemi Cumhurbaşkanlarından Huari Bumedyen'in, Rusların ülkesinden deniz üssü istemesi konusunda "Sovyetler bir yere giriyorsa oradan ebediyen çıkmazlar" sözleriyle bu isteği reddetmesi Kuzey Afrika coğrafyasının ortak belleğinde tazeliğini koruyor.

Akdeniz'in güneyinde bir Rus deniz veya hava üssünün kurulması Moskova'nın eskiden beri peşinde olduğu stratejik hedefler arasında gösteriliyor. Fransa'nın Hafter yanlısı tavrıyla birleşik bir Avrupa politikasını zora soktuğu, ABD'nin yaklaşan seçime odaklandığı ve uluslararası düzenin de küresel salgınla meşgul olduğu bir dönemde Libya, Rusya'nın NATO'yu Akdeniz'in güneyinden abluka altına alması için tarihi bir fırsat olarak değerlendiriliyor.

Wagner ile Hafter arasında mali sıkıntılar nedeniyle sorunlar var

Rusların şu anda Libya'dan çekilmesi abartılı bir beklenti gibi görünüyor. Fakat Wagner'e bağlı paralı askerlerin başkentin güneyinden ayrılmasının, Hafter'e Rusların desteği olmaksızın Libya hükümeti güçleri karşısında Trablus saldırısının başarılı olma şansı bulunmadığını göstererek "darbeci generali" Moskova'nın şartlarına razı etmek amacı taşıdığı yorumu yapılıyor.

Rusya, 2016'da Suriye'deki Beşşar Esed rejimine de aynı şekilde yaklaşmış ve askerlerinin ülkesinden kısmi olarak çekildiğini duyurarak rejim üzerinde baskı kurmuştu.

Moskova yönetimi Hafter'in kendisini Libya'nın tek hakimi olarak ilan etmesini kabul etmemişti. Bununla eş zamanlı, Hafter yanlısı Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, Rusların nisan ayı sonunda Hafter ile temasa geçerek durumun uçurumun eşiğinde olduğunu değerlendirdiğini ve Hafter'den ateşkes çağrısında bulunmasını talep ettiklerini söyledi.

Arap basınında, Wagner'in Hafter'den ödeme alma konusunda sorunlar yaşadığı, Wagner'in, Trablus'a girememesi sebebiyle "darbeci generalin" askeri kabiliyetine güveninin sarsıldığı, paralı askerler arasında çok sayıda can kaybı olduğu ve ölenlerin ailelerine ödenmesi gereken ek bir maliyet oluşturduğu yönünde haberler çıkmıştı.
ABD'nin Rusya'nın Libya'daki varlığını "terör örgütü DEAŞ'tan daha tehlikeli" görmesine rağmen Wagner'in Libya'dan tamamen ayrılması şu an için uzak bir ihtimal olarak görülüyor. Rusya'nın Akile Salih'i Hafter'in önüne geçirme planında Wagner itici güç olarak görev alabilir.

Libya hükümetine bağlı SİHA'lar Wagner'in etkinliğini kırdı

Hükümete bağlı silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) Beni Velid bölgesindeki Hafter milislerinin yakıt kamyonlarını, silah ve mühimmatlarını hedef almasıyla milisler ve paralı askerlerin ikmal hatları kesildi. Havadan sıkı tutulan bu ambargo, Wagner unsurlarının savaştaki etkinliğini belirleyici biçimde düşürdü.

Wagner paralı askerleri, Aralık 2019'da savaşa katıldıkları sırada Trablus'un güneyindeki hassas noktalara girdikten sonra belirli mevzilerde Hafter lehine askeri katkı yapmıştı. Ancak Mayıs ayına gelindiğinde paralı askerler savaşın ön hatlarından tamamen çekildi.

Wagner'in 1500 ile 2 bin arasındaki unsuru ile cephelerden çekilmesinin ardından Hafter sözcüsü Mismari'nin Trablus'un güneyinde yeniden konuşlanacakları konusundaki açıklaması, Hafter milislerinin savaş alanında dengesiz olarak yerleştirildiğinin göstergesi olarak yorumlanıyor.

Akile Salih ve Rusya Hafter'i devirecek mi?

Libya'nın doğusundaki bazı kabilelerin, çocuklarının batı bölgesindeki cephelere gönderilmesi konusunda rahatsız olduğu ülke içinde sıkça zikrediliyor.
Hafter'in ülkenin batısında arka arkaya aldığı yenilgiler, ülkenin doğusunda sahip olduğu otoritesine de darbe vurdu. Barka bölgesindeki kabileler, Ruslara Hafter için alternatif olan güvenilir bir müttefik olarak sundukları Akile Salih'in etrafında toplanmaya başladı.

Hafter'in henüz Vatiyye Askeri Üssü'ndeki yenilgisi ortaya çıkmadan önce kendi taraftarlarını sokağa çağırarak ilan ettiği darbe girişiminin arkasında Akile Salih'in Ruslarla daha yakın temasa geçmesinin olduğu belirtiliyor. 

Akile Salih'in sözde "Libya Ulusal Ordusu Başkomutanı" sıfatıyla sözde Libya Ulusal Ordusunun Genelkurmay Başkanı Abdurrazık en-Nazuri ve Hava Kuvvetleri Komutanı Sakr el-Caruşi ile birlikte, Hafter'in olmadığı bir toplantıda Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşmesi, Rusya'nın, Wagner'in desteğiyle Hafter'in yerine Akile Salih'i getirme niyeti olarak görülüyor.

Sonuç olarak ABD'nin Rusya'nın Libya'daki varlığını "terör örgütü DEAŞ'tan daha tehlikeli" görmesine rağmen Wagner'in Libya'dan tamamen ayrılması şu an için uzak bir ihtimal olarak görülüyor. Rusya'nın Akile Salih'i Hafter'in önüne geçirme planında Wagner itici güç olarak görev alabilir.



24 Mayıs 2020 Pazar

“Ne işin var senin bu topraklarda?”

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


Tamer Ashraf

Soruyorlar… 
Bizi kastederek kendilerine soruyorlar. “Sen kendini ne zannediyorsun da aslında olman gereken yerde, mesela Orta Asya’da değil de buralarda, Hıristiyan Batı’nın egemen olması gereken topraklardasın?”


“Nasıl bir aymazlık içindesin ki Türk ve Müslüman kimliğine bakmadan, bizimle bizim oyunumuzu oynamaya çalışıyorsun?!

 “Ekonomini ve siyasî yönetimi bize bağladığın sürece bir sıkıntı yok da, bir de kalkmış ‘millî bağımsızlık’ şiarıyla dökülüyorsun ortalığa! Haddini bildirmek lazım senin!”

Köpekleri sevmesek, doğaya saygımız olmasa “Hoşt!” demek işten bile değil!


Hâlâ bilmeyenlerimiz, anlamayanlarımız kaldıysa tam zamanıdır… Batı’nın bize bakışı budur… 

Kendinden olmayanlara, siyahlara, Müslümanlara, Orta Doğululara, Afrikalılara, Asyalılara karşı tavrı hep buydu… 

Bazen Haçlı Seferleri’nde olduğu gibi yedi düvel bir araya gelerek bizzat… 

Bazen “Bizim çocuklar başardı” diyerek, 12 Eylül 1980 askeri darbesinde olduğu gibi aracılar vasıtasıyla… 

Bazen de son bir yıldır olduğu gibi finansal enstrümanları devreye sokarak daha sofistike yollarla…

Bunlar Batı’nın oyun kurucu, hükmedici ya da kısaca ‘sömürgeci’ pozisyonunu sağlam tutmak için dönemin koşullarına göre dönüştürerek uyguladığı yollardır… 

Kendi itibarlarına da çok düşkün oldukları için kullandıkları terminoloji kadar taktik ve stratejileri de özenle seçerler…

İnsanları yüzyıllarca köleleştirir… 

Gider ülkesine çöreklenir… Zanaatına kadar her şeyinin üstüne konar… 

Hindistan’ı işgal eder… 

Sonra da Hint kumaşlarının kendi ürünlerine rakip olmaması için el tezgâhlarında kumaş dokuyan Hintli ustaların ellerini keser…

Afyon kullanmıyor diye Çin’e savaş açar…

1600’lü yıllardaki vahşetini bugün tekrarlayabilmesi mümkün müdür? 
Hayır… 

Artık daha sofistike araçlara ihtiyaç duymaktadır Batı… 

Yoksa MS 500 ile 1500 yılları arasında karanlık çağında hayvandan beter bir yaşam ve vahşet sürse de bugün evrensel ‘insan haklarının mucidi ve yılmaz uygulayıcısı’ kimliğine halel gelir…

Peki ne yapar? Yeni yöntemler dener…

Böyle bir tabloda ekonomiden savunmaya pek çok alanda bağımsızlığını korumak için bütün tedbirleri alan, ihracatı, yerli üretimi destekleyen politikalar güden ülkemiz, elbette ki bu ‘vahşilerin’ ve onların ülkemiz içindeki iz düşümlerinin canını sıkacaktır… O zaman da finansal savaş baltalarını devreye alarak yolumuza taş koymak isterler…

13 Ağustos 2018’den beri yaşanan çeşitli finansal saldırıları hatırlayalım… Yeni taktikleri budur işte…

Hepsi dirayet ve disiplinle finansal savunma enstrümanlarını devreye sokan hükümetimiz tarafından defedilmişti. 

Son saldırı da geçen hafta, ‘13 Ağustos finansal darbe girişimi’nde olduğu gibi yine Londra kaynaklı yaşandı…

2019, tabir yerindeyse ‘yalanın bininin bir para’ olduğu bir yıldı… “Dolar 10 TL olacak, faizler artacak” diye yırtınanlara cevap, etkin ekonomi yönetimi tarafından verildi… 

Hem kur hem enflasyon hem de faizler düştü. Faizler 10 puandan fazla düştü ama kur yukarı yönelmedi… 

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Yeni Ekonomi Programı’nın (YEP) meyveleri toplandı…

Bu arada Koronavirüs salgını ise aniden tüm dünyayı etkisi altına aldı. Ticareti yavaşlattı… 

Gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışları yaşanmaya başladı... Türkiye ekonomisine saldırmak için fırsat kollayan Londra da bunu kullandı tabii… 

Hızla düşen faizin, yakalanan özgüvenin ve değişen küresel ticaret dengesinin en büyük potansiyel oluşturduğu Türkiye’yi sıkıştırıp iktidarı devirmek, yerine kendi adamlarını getirmek için hamlesini yaptı.
Piyasaları ve vatandaşı tedirgin etmek için “Rezervler eridi” spekülasyonu ortaya atıldı. 

Bakan Albayrak tarafından rezervlerle ilgili bir sıkıntı olmadığı dile getirilse de tezvirata ara vermediler.

SWAP kanalları kapanan Londra, olası döviz ihtiyacını fırsata çevirmek ve ülkemizde yeniden yüksek faiz ile enflasyona neden olmak için TL cephanesine ihtiyaç duyuyordu. Bunun için yüksek faizle Türkiye’de mevduatlarda duran ya da kredi kanallarında bekleyen TL’yi Londra’ya taşımaya çalıştı.

Vatandaş gelirini korusun, sanayici, esnaf, çalışan işini kaybetmesin diye en düşük maliyetlerle verilen destekleri baltalamak için piyasalara sunulan 200 milyar TL’yi Londra’ya çekmek amacıyla Türk Lirası’na Londra’da yüzde 25’lerde faiz verdiler. 

Yabancı firmalara kredi çektirerek Londra’da hesap açtırıp, içerdeki işbirlikçileri ile TL mevduatları Londra’ya taşımak için türlü kurnazlığı yaptılar.

Bu hikâye durup durup yeniden yazılmaya, tezgâhlar sürekli yeniden kurulmaya çalışılıyor… 

Ancak tüm melanet girişimleri gelip bir yere çarpıyor… 

Çarptığı yer, işte millet iradesi ve onu temsil edenlerin vazgeçmedikleri mücadele gücü, hani şairin “Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var” dediği kırmızı çizgileri, kesin sınırlarıdır…

YORUMLAR


  • Ferhat Gündoğdu 1 hafta önce Şikayet Et
    Benim beynimi yakan hep şudur, içerideki iş birlikçi lerin ifşa olmaması. Yüreğinize sağlık.

  • MİSAFİR 1 hafta önce Şikayet Et
    BC Partners, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde satın alma ve satın alma finansmanı konusunda uzmanlaşmış bir özel sermaye şirketidir. Firma tüm sektörlere yatırım yapmaktadır. BC Partners 1986 yılında kuruldu ve New York, Paris, Milano ve Hamburg'da ek ofisleri bulunan Londra'da bulunuyor.

  • MİSAFİR 1 hafta önce Şikayet Et
    Bu işe karışan dünyanın en büyük bankaları açıklandı ama o büyük gıda şirketi hala açıklanmadı.

  • Altar 1 hafta önce Şikayet Et
    Batı’nın bakışı budur… Kendinden olmayanlara, siyahlara, Müslümanlara, Orta Doğululara, Afrikalılara, Asyalılara karşı tavrı hep buydu.İnsanları yüzyıllarca köleleştirir. 

  • Gider ülkesine çöreklenir. Zanaatına kadar her şeyinin üstüne konar. Hindistan’ı işgal eder… Sonra da Hint kumaşlarının kendi ürünlerine rakip olmaması için el tezgâhlarında kumaş dokuyan Hintli ustaların ellerini keser. Kısa ve öz ...Kalemine kuvvet aklına fikrine ve bedenine sağlık Ali Saydam hocam. Afyon kullanmıyor diye Çin’e savaş açar
  • yedük 1 hafta önce Şikayet Et
    ama biz hala kuyruk sevdasından vaz geçmedük demekki ecdat doğri demüş it dögüldügi yeri sever








Fikirci Bey'den iki muhteşem yazı

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ



ESKİ VE YENİ ANORMAL


Fikri hur, vicdanı hür Fikirci Bey; covid-19 salgını sonrasında normallik, anormallik üzerine bir analizle kaşınızda.
Bugünlerde sık kullanılan bir terim var: 
Yeni normal.
Korona günleri ile birlikte bir anormallik yaşıyoruz ya, tünelin sonunda ışık belirdikçe herkes fütürist kesildi.

“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”

Nasıl olacak?
Herkesin nasıl olacağı konusunda bir fikri var tabii; ama anlaşılan ortak fikir eski normalimizin geçerli olmayacağı, yeni bir normalimiz olacağı şeklinde.
Tabii, bu terimler kıblesi Batı olanların, yabancı dilden çevirdikleri sözcüklerle kendilerini tanımlayan entelektüellerimizin pek hoşuna gidiyor. “New normal after coronavirus” Waoow, çok havalı…

Elbette burada “yeni normal” derken, korona salgınının bu aşamasında normalimizin, salgından önceki normal ile aynı olmayacağı ifade ediliyor. Dikkat etmemiz gereken noktaların altı çiziliyor.
Ama burası Türkiye. “Normal” deyince insan bir duruyor. Yeni normalden söz ettiğinize göre demek ki bunun bir de eskisi var.


Peki, neydi ki bizim eski normalimiz de ona dönmeyeceğiz?

Ben hatırlatayım yakın geçmişteki normalimizi: İktidar bir şeyler inşa edecek, muhalefet “İstemezük, iktidara bir gelelim hepsini yıktıracağız.” diyecek.
En güzel özeti de muhalefetin yetkili bir ağzından duymuştuk: “Bu hükümet dünyanın en doğru işini bile yapsa; bizim bu hükümeti alkışlayacak halimiz yok. Milletin bize verdiği görev bu kardeşim.” diyerek hem muhalefetin kendi kafa yapısını hem de halkı nasıl algıladığını net bir şekilde göstermişti.
Siz yürütmeye bu gözle bakan bir parti ile aynı Meclis'te olmak ister miydiniz? Düşünün ki muhalefet için sadece yaptığınız yanlışlar değil, doğrular bile kavga sebebi…
Bu mudur muhalefet baskısı, bu mudur denetim, fren-denge sistemi, demokrasi, serbest tartışma ortamı?

O zaman hemen anlıyorsunuz ki bu ülkede ne yapılıyorsa muhalefete rağmen yapılıyor.
İşte bizim eski normalimiz buydu. Sizce bu normal miydi?
Daha geriye gidelim. 1922’den 2002’ye 56 hükümet. Yani ortalama ömrü 1.4 yıl (bir buçuk yıl bile değil) olan zayıf koalisyon hükümetleri, askeri darbeler, başbakan, bakan, yaşlı, genç işine gelmeyeni asmalar. 80 yıllık vesayet. İktidara gelenin asla muktedir olamaması. 4. Kuvvet olmak yerine 5. Kol faaliyeti yürüten, darbe peşinde koşan, askeri kışkırtan bir basın…


Bu muydu normal?

Yani bizim bir “eski normalimiz” yoktu ki, yeni normal arayalım.
Biz önce bir normali bulalım.

Seçimle gelene saygı duymayı, hükümeti hataları için eleştirmeyi öğrenelim. “Bu hükümet gitsin de isterse memleket batsın”, “İktidara gelelim gerisi kolay” mantığından bir vazgeçelim. İktidara gelirsek neleri yıkacağımızı değil, neleri daha iyi yapacağımızı bir anlatalım.

Demem o ki, bu salgından sonra bir normalimiz olursa o bizim yeni normalimiz değil, ilk normalimiz olacak.

Fakat salgının platosunda olduğumuz şu günlerde bile bakıyorum ki herhangi bir normale doğru yürümüyoruz. Dünya bizim korona ile mücadelemizden örnek kitapçık hazırlayıp dağıtmak isterken, binlerce ölünün gizlendiğine inanan bir muhalefetimiz var.
Dünya battı. Sistemin sahipleri bile ne yapacağını bilemez durumda. Finans kapital belini nasıl doğrultacağını bilemiyor, reel üretim zaten insanlar sokağa çıkamadığı için en alt seviyede günü kurtarıyor. Ama biz üç beş tane aptalın saçmalaması yüzünden hala darbe konuşuyoruz. Darbe çığırtkanlarımız az geliyor gibi, bir de darbe olursa kimleri indireceğinin listesini yapan karşı dangalakları konuşuyoruz. İnsan bazen böyle dostları varken iktidarın düşmana ihtiyacı yok diyesi geliyor.
Eskisini yenisini bilmem de bizim en kısa zamanda bir normale dönmemiz lazım.


ÇAV MI, HAV MI?


Bugün Arife Yarın hiç olağandışı bir bayrama gireceğiz, Üzücü, eksik, üzgün… Çünkü bayram demek “karşılaşmak” demektir.

Bugün Arife Yarın hiç olağandışı bir bayrama gireceğiz, Üzücü, eksik, üzgün… Çünkü bayram demek “karşılaşmak” demektir. 

Dokunmak demektir. Yanında elde etmek demektir. Annenin elini öpmektir. Torununun başını okşamaktır Ona şeker, şamata, armağan vermektir. 

Yarın bunların hiçbirini yapamayacağız. Hani ihtiyarlar derlerdi ya “Nerede o eski Ramazanlar…” Eh, biz de artık bu yaşta bunu söyledik ya… 
“Nerede o eski Ramazanlar? Mesela geçen seneki…” ona bile hasretiz. 

İnşAllah Kurban Bayramı’na değin normale dönmüş oluruz da bu birincil ve son garip bayramımız olur. Hepinizin Ramazan Bayramlarını ayrı olarak tebrik eder hayırlar dilerim.. 

Açık Konuşmak Gerekirse hükümetin kararını ne kadar anlasam ve sonuna kadar desteklesem de hiç mutlu değilim. 

Tersi bir karar gerçekten büyük bir kusur olurdu. 3 aylık emeğimiz 3 günde heba olur, başladığımız yerden de kötü bir noktaya varırdık. 

Tam da insanların üzücü bir bayrama hazırlandığı lakin imanlarını sarsmayıp katlanma ve tevekkülle oruçlarını tuttukları bu günlerde camilerimiz bir çeşit abuk sabuk saldırıya uğradı. O derece fakat, muhalefet bile sert bir şekilde tepki gösterdi. 

Abuk sabuk diyorum, çünkü bunu radikal Kemalistler yapsa her hâlükarda İzmir Marşı falan çalarlardı. Bunlar her kimse, bir eylem yapacaklar ama eylemde çalacakları eşsiz bir müzikleri bile yok. 

İspanya İç Savaşı’nın simgesi bir parçanın “Türkçe sözlü aranjmanını” çalıyorlar. Parçanın Avrupa sosyalistleri için manası büyük, “Bella Ciao”, binlerce şehit verdikleri İspanya İç Savaşının sembol şarkısı. 

(Bir rivayete kadar İspanya İç Savaşına iki de Türk katılır, biri Mihri Emin’dir, ama solcular bu konuda bile anlaşmaya varılmış değillerdir) 

Lakin çav bella bizim solun neyi olur acaba? Bakın, Avrupa solunun özgeçmişi epey yüklüdür. Hem 2. Dünya savaşının öncesinde keza de tüm 2. Dünya savaşı her tarafında faşizmle çaba etmiş, büyük kahramanlıklar göstermiş, binlerce kayıp vermişlerdir. 

Bizim solun özgeçmişine bakın, dört beş banka soygunu, üç dört adam kaçırma ve bir İsrail Büyükelçisini öldürme… 

Bu değin pespaye bir geçmişin olursa bağlı benzersiz hiçbir şarkın olmaz. Halkın türkülerini araklar Çökertmeli Halil’i solcu gerilla sanır, yaralarını kaşıdığın türkü barlarda yıllardan beri içip içip söylersin, geceyi de “çav bella, çav bella, Çav! Çav! Çav!…” diye kadeh sallayarak bitirirsin. 

Ama bunu camide yaparsan bu bundan böyle “Çav! Çav! Çav!…”” yok “Hav! Hav! Hav!” olur. 

Cami duvarına da işemiş olursun. Şüphesiz bunlar aklı selim sahibi birilerinin yapacağı işler yok ve hemen “provokasyon” iddiaları gündeme geliyor. 

Ola Ki de öyledir. Lakin ben muhalefetin gidişine bakıyorum da onlar aklı selimi kaybedeli epey oluyor. Yani bir yerlerde kendini solcu sanan birkaç sinik manyak böyle bir şeyi “süper bir eylem baba…” diye coşarak yapmışlarsa hiç şaşmam. Emrindeki konu provokasyon olunca, akla kimlerin gaza geleceği ve bunlara vefat diye bağıracağı sorusu geliyor. Ne olacak, bir takım siyasi fay hatları kaşınıp, birileri bir yerlere mi saldırtılacak? 

Bir Zamanlar o meslek öyle yapılırdı. 12 Eylül öncesi Maraş, Çorum, Malatya olayları hatta sonraki Madımak olayı bile böyle tezgahlanmıştı. Ama emrindeki o saldırıları yapacakların eline de bir istihbarat örgütünün silah vermesi, karakola hafıza kollaması, yerine göre hapisten kaçırması falan gerekirdi. 

Hala var mı Türkiye’de bu dek ayrıntılı senaryolar tezgahlayacak istihbarat örgütleri? İstihbaratımız nihayet ulusal olalı beri bitti o işler, yahut neler denenmedi oysa? 

Bundan Böyle böylece darbelere altlık olacak uzun vadeli dümenler tezgahlanamıyor. 

Oysa intihar saldırıları ya da uzak kumandalı bombalarla köpekçe cinayetler işleniyor. Eh, işte bu manyaklıklar birbirini tetikliyor. 

Besbelli Müslümanların ciddiye alacağı bir şey olduğunu sanmıyorum Müslüman mahallesinde salyangoz satanların bugüne dek kar ettiklerini hiç görmedim.


google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html