BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

29 Eylül 2017 Cuma

IRAK TÜRKMEN CEPHESİ BAHÇELİYE MİNNETTARIZ

SADECE HAKİKAT VE GERÇEKLER

 MHP Lideri Bahçeli'nin "En az 5 Bin ülkücü Kerkük'de görev almak için hazır" açıklamasının ardından, Irak Türkmen Cephesi Lideri Erşat Salihi'den "minnettarız" mesajı geldi. Salihi, "Sayın Bahçeli söylediklerine kesinlikle vakıftır ve ciddidir. Bundan önce de Sayın Devlet Bey her zaman her münasebette dile getirmiş ve özellikle de Irak Türkmenlerinin yanında olduğunu göstermiştir. Bahçeli'nin sözleri elimizi, gücümüzü kuvvetlendirecek" dedi.
 Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Lideri Devlet Bahçeli, yaptığı basın açıklamasıyla yine dünya gündemine oturdu. Irak'ın kuzeyinde peşmergebaşı Barzani yönetiminin yaptığı gayrimeşru referandumla alakalı gerginlik tırmanırken hükümetin somut adımlar atmaması kamuoyunda hayal kırıklığı yaratmıştı.  AKP hükümetinin somut adım atmaması üzerine MHP Lideri Bahçeli AKP'yi şu şekilde eleştirmişti: "Devlet yönetiminden yapılan kafa karıştırıcı ve çelişkili açıklamalar Barzani'nin değirmenine adeta su taşımış, elini güçlendirmiş, manevra alanını genişletmiştir. Ekonomik yaptırımlardan askeri müdahale seçeneklerine kadar her ihtimalin masada olduğunun söylenmesi şu ana kadar somut bir mücadele şuuruna maalesef dönüşmemiştir. Halbuki komşumuz Irak'ın bölünüp parçalanmasına yol açacak 25 Eylül hıyaneti Türkiye'nin bekasını, bin yıllık kardeşlik hukukunu olumsuz yönde etkileyecektir."  Ayrıca, MHP Lideri Bahçeli  açıklamasında gündeme bomba gibi düşen şu sözlere yer vermişti: "Irak Türkmen Cephesi'nin ve başkanı Sayın Erşat Salihi'nin muazzam direniş ve haklı çağrılarını kimse duymasa da Türk milleti karşılıksız bırakmayacak, Milliyetçi Hareket Partisi tepkisiz ve hareketsiz kalmayacaktır. Şunu herkes çok açık bilmelidir ki, hiçbir kişi, kurum ve kuruluş Irak Türkmenlerinin varlık mücadelesini samimiyetle desteklemese de, Milliyetçi-Ülkücü Hareket tarihi sorumluluğunun, milli misyonunun gereğini yapacak ve yanlarında olacaktır. Türkiye'deki Barzaniseverler, ihanet ve melanete hizmet eden bölünme hizmetk‰rları boşuna heveslenmemeli, boşuna çırpınmamalıdır. Soydaşlarımız namusumuza emanettir. Can, mal ve vatan güvenliklerine destek vermek boynumuzun borcudur. Bu kapsamda " en az beş bin Ülkücü gönüllü " başta Kerkük olmak üzere, Türkmenlerin yaşadığı Türk kentlerindeki varlık, birlik ve dirlik mücadelesine katılmak üzere hazır beklemektedir. Türkmenler sahipsiz ve yalnız değildir, acı verici etnik soykırıma, vatansızlığa da asla terk edilmeyeceklerdir. Kararımız kesin, duruşumuz net, sözümüz senettir."  MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin yaptığı bu açıklamaya Irak Türkmen Cephesi Lideri Erşat Salihi sosyal medyadan cevap verdi. Her fırsatta Türkmenlerin yanında olduğunu bildiren MHP Lideri Bahçeli'nin 16 Eylül'de attığı ve ' "Gavim gardaş neredesin" diyor Kerkük? Biz de; "buradayız, yeri ve zamanı gelirse koşa koşa yanınızda oluruz gardaş" diyoruz.'dediği twiti alıntılayan Erşat Salihi; "Irak Türkmenlerinin ve ITC'nın haklı direnişine desteğinden ve kucaklayıcı açıklamalarından dolayı Bilge Lider Sayın Bahçeli'ye minnettarız." şeklinde karşılık verdi.  Erşat Salihi Kanal D Haber'e verdiği röportajda MHP Lideri Bahçeli'nin sözleriyle ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Sayın Bahçeli söylediklerine kesinlikle vakıftır ve ciddidir. Bundan önce de Sayın Devlet Bey her zaman her münasebette dile getirmiş ve özellikle de Irak Türkmenlerinin yanında olduğunu göstermiştir. Bahçeli'nin sözleri Elimizi, gücümüzü kuvvetlendirecek. Irak hükümeti de, kuzey Irak yönetimi de bunu bilmesi lazımdır. Ardımız da var, güçler var." 

'Asıl hedef Akdeniz’e açılacak Kürt devleti kurdurmak'

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


Usta gazeteci Uğur Dündar, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ'la gündeme ilişkin yaptığı söyleşiyi köşesine taşıdı.
UĞUR DÜNDAR - Sevgili okurlarım, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) lideri Mesut Barzani'nin, Irak, İran ve Türkiye'nin baskılarına ve uluslararası alandaki yaygın eleştirilere rağmen gerçekleştirdiği bağımsızlık referandumuna karşı çok sert açıklamalar yaptı. Barzani'yi aşağılayıcı sözcükler kullanan Cumhurbaşkanı, bu girişimin Türkiye için bir beka sorunu yarattığını, ülkemizin yanı başında bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına asla izin verilmeyeceğini belirtti. Ayrıca bunun engellenmesi için siyasi, ekonomik, ticari ve askeri alanlarda gerekli adımların atılacağından kimsenin şüphesi olmaması gerektiğini vurguladı. Bu arada petrol vanasının ve sınır kapısının kapatılması halinde Barzani'nin işinin biteceğini söylemeyi de ihmal etmedi…
Bugünkü söyleşimizde, Cumhurbaşkanı'nın “Türkiye için beka sorunu yaratır” dediği referandumu, tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile konuşacağız.
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Elekdağ, bu aşırı tehditkâr ifadelerin referandumdan önce söylenmesi gerekmez miydi? Şimdi bir etkisi olabilir mi?

BARZANİ REFERANDUM SONUCUNU KOZ OLARAK KULLANACAK

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Bu yaptırımlar aynı sertlik ve kararlıkla referandumdan önce zamanında dile getirilmiş olsaydı, caydırıcı bir etki yapabilirdi!.. Söz konusu yaptırımların ağır bir mali krizin pençesinde kıvranan IKBY ekonomisi üzerinde yapacağı boğucu etkiler nedeniyle, Barzani'nin kararından vazgeçmesine yol açması olasılığı vardı… Tehdidin şu safhada yapılmasının bağımsızlık adımının atılmasını engelleyeceği söylenebilirse de, Barzani esasen uzunca bir süredir, referandumdan sonra bağımsızlık ilan etmeyeceğini ve bir-iki yıl Bağdat'la müzakerede bulunacağını söylüyordu. Yani, Barzani, “Irak Kürdistan bölgesinin” bağımsızlığının halkın % 93'ü tarafından istendiği hususundaki referandum sonucunu ilerde kullanacağı bir pazarlık kozu olarak cebine koymayı ve bağımsızlığa hemen yönelmeyip, bunun için uygun bir siyasi konjonktürün oluşmasını beklemeyi başlangıçta tasarlamıştı.

BARZANİ İLE BAĞDAT ARASINDAKİ TEHLİKELİ RESTLEŞME

(U.D.): Peki o zaman Barzani Bağdat'la neyi müzakere etmek istiyor?
(Ş.E.): Referandumda sorulan soru şuydu: “Kürdistan bölgesi ve Kürdistan bölgesi dışında kalan Kürt yerleşimlerinin bağımsız bir devlet olmasını istiyor musunuz?” Görüleceği üzere soru, sadece belirli bölgelerin bağımsızlığına ilişkin. Yani kurulacak Kürt devletinin sınırlarını muğlak bırakmış. Barzani, referandum sonrası süreçte, gaspetmiş olduğu ve “Kürt yerleşimleri” olarak adlandırdığı bölgelerin ve bu meyanda Kerkük'ün kesin sınırlarının, buralarda yapılacak plebisitle veya Bağdat'la yapılacak müzakerelerle tayin edilmesini öneriyor. Fakat, Irak Merkezi Hükümeti böyle bir müzakereyi kabul etmiyor. Çünkü, Barzani'nin “Kürt yerleşimleri” diyerek referandum kapsamına almış olduğu topraklar, Irak Anayasası'nın 140. maddesinde “tartışmalı bölgeler” diye tanımlanan ve Bağdat'la Erbil arasında paylaşılamayan topraklar. Bağdat'la Erbil arasındaki krizin odak noktası da burası!.. 2005 tarihli Anayasa'nın 140. maddesi 2007 sonuna kadar nüfusunun çoğunluğunu Türkmen ve Arapların oluşturduğu tartışmalı bölgelerin nüfus sayımı ve referandum yapılarak Erbil'e veya Bağdat'a bağlanmasını öngörüyordu. Ancak 140. madde, Kürt, Türkmen ve Araplar arasındaki görüş farklılıkları nedeniyle uygulanamadı ve 2007 yılı sonunda tartışmalı bölgelerin ve bu meyanda Kerkük'ün statüsü belirlenemedi. Bilahare, IŞİD'e karşı savaş ortamından yararlanan peşmergeler tartışmalı bölgeleri ve Kerkük'ü işgal ettiler. Barzani de bu toprakları sahiplendi. Bu durumda Bağdat, Barzani ile müzakereye oturursa, referandumun sonuçlarını ve tartışmalı bölgelerle Kerkük'ün Kürt toprağı olduğunu kabul etmiş olacak.
(U.D.): Bu koşullarda Bağdat ne istiyor?

BAĞDAT'A GÖRE TÜRKİYE, BARZANİ'Yİ MUHATAP ALMAMALI

(Ş.E.): Bağdat, referandumun Barzani tarafından hükümsüz olduğunun ilan edilmesini, Kerkük dahil statüsü tartışmalı bölgelerden peşmergenin çekilmesini, IKBY'nin kara ve hava sınır kapılarını üç gün içinde Bağdat'a devretmesini ve bundan böyle bütün petrol ve doğal gaz anlaşmaları için Irak'ın muhatap alınmasını istedi. Bu son talebin önde gelen muhatabı tabii ki Türkiye. Başbakan Binali Yıldırım'ın buna cevabı, “Bundan sonra muhatabımız Irak Hükümeti'dir!..” oldu. Akabinde hiç de beklenmeyen bir gelişme vuku buldu. Habur Kapısı civarında tatbikat yapan Türk zırhlı birliklerine bir Irak piyade birliği katıldı. Bu suretle, Barzani'ye, Irak topraklarında Türkiye ile Irak'ın ortak operasyon yapabilecekleri mesajı verilmiş oldu… Esasında, Barzani'nin referandum ısrarı, Bağdat, Ankara ve Tahran'ı birbirlerine yaklaştıran bir rol oynadı. Bu üç başkentin aralarında düzenli bir işbirliği oluşturmaları, hem Irak'ın toprak bütünlüğünün sağlanmasına, hem de bölgesel barış ve istikrara katkıda bulunur.
(U.D.): ABD başlangıçta referandumun ertelenmesini önerirken sonra birden tutum değiştirerek karşı çıktı. İsrail ise bölgede Kuzey Irak'ın bağımsızlığına açıktan destek veren tek ülke olarak öne çıktı. ABD'nin ve İsrail'in tutumlarını nasıl izah ediyorsunuz?

İSRAİL PİYON KÜRT DEVLETİNİN KURULMASINI İSTİYOR
(Ş.E.): İsrail Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulmasını hararetle destekliyor. Bunun birinci nedeni, Arap denizinde kendisini dört tarafı kuşatılmış bir ada gibi gören İsrail'in, bir Kürt devletinin kurulması ve yeni bir güç odağı oluşturulmasıyla Ortadoğu'daki Arap yapıyı bozmak istemesidir. Tabii İsrail, silahlandıracağı bu uydu devlette üsler kurmayı ve onu bölgedeki hasımlarına karşı kullanmayı hesaplamaktadır. Plana göre piyon Kürt devleti İran'a karşı İsrail'in operasyon merkezi olacak ve tampon görevi yapacak. İsrail, Kürt devleti vasıtasıyla Tahran-Şam koridorunu keserek Hizbullah'a desteği önlemek ve İran'ın bölgedeki erişimini ve etkisini zayıflatmak istiyor.
(U.D.): Bu analiziniz, İran'ın Türkiye ile neden birden işbirliği arayışına girdiğini ve Genelkurmay Başkanı Bakiri'nin neden Ankara'yı ziyaret ettiğini ortaya koyuyor…

İSRAİL KENDİSİNE KARŞI BİR İTTİFAKI ENGELLEMEK İSTİYOR

(Ş.E.): Tamamen öyle!.. İsrail'in Kuzey Irak'ta Kürt devleti kurulmasını desteklemesinin üçüncü nedeni ise Kürt devletinin Irak'tan kopmasının bölgede “Balkanizasyon” (küçük-küçük devletler kurulması) süreci başlatacağı, böylece İsrail'e karşı bir ittifakın oluşmasının engelleneceği ve İsrail'in güvenlik risklerinin azalacağı düşüncesidir. Dördüncüsü, Suriye'nin parçalanmasını ulusal çıkarları açısından zorunlu gören Netanyahu Hükümeti, PYD'nin kontrolünde Suriye'nin kuzeyinde denize çıkışı olan bir Kürt devletinin kurulmasını kuvvetle desteklemektedir. Bu bağlamda, İsrail, Barzani'nin Kuzey Irak Kürt devletini kurmasının bölgedeki Kürtlerin bağımsızlık motivasyonunu kuvvetlendirmek suretiyle, PYD'nin hedefini gerçekleştirmesine yardımcı olacağını hesaplamaktadır.

ABD REFERANDUMA NİÇİN KARŞI ÇIKTI?

(U.D.): Şimdi ABD'nin tutum değiştirmesine gelelim…
(Ş.E.): Trump yönetimi, tartışmalı bölgeler ve Kerkük'ün statüsü nedeniyle Erbil ile Bağdat arasındaki gerilimin kanlı bir mezhep çatışmasına dönüşmesinden endişeye kapıldı. Zira böyle bir çatışma eski başbakan Maliki'nin öncülük ettiği İran'a yakın bloku güçlendirebilir ve Irak yönetiminin tamamen İran kontrolüne geçmesine yol açabilirdi. ABD böyle bir gelişmeyi önlemek için referanduma karşı çıktı.
(U.D.): Yani bu taktik bir hareket mi?..
(Ş.E.): Evet!.. Gerçekte, Kuzey Suriye'de sınırlarımız boyunca Irak'tan başlayarak Akdeniz'e kadar uzanması öngörülen PYD egemenliğindeki Kürt kuşağı ile Irak'ta Barzani liderliğinde Kürt devleti kurulması tek bir projenin ayakları olup ABD'nin Ortadoğu stratejisindeki öncelikli hedefleridir. Bu bağlamda Trump'ın, PYD'ye verilen desteğin taktik bir tutum olduğu ve verilen silahların geri alınacağı yolunda Türkiye'ye verdiği teminat ancak ehliyetsiz kişilerin inanacağı cinsten bir yalandır. Keza, Pentagon PYD'yi ülkemizle savaş için modern silahlarla donatırken, Trump'ın Türkiye'yi “stratejik ortak” olarak tanımlaması da, rüşvet-i kelamdan da öte, muhatabının zekâsıyla alaya yeltenmekten başka bir şey değildir!..
(U.D.): Kuzey Irak'ta ne gibi gelişmeler beklenebilir?

(Ş.E.): Bağdat'ın ültimatomlarından ve bunların Barzani tarafından reddinden sonra Kuzey Irak'ta her an Türkiye'nin ulusal güvenliğini ve Türkmenlerin yaşam haklarını tehdit edebilecek siyasal ve toplumsal patlamalar olabilir. Bu gibi durumların, Irak'ı iç savaşa ve bölgeyi kaosa sürüklemeden kontrol altına alınabilmesi için referandum krizinin bir araya getirdiği Türkiye, Irak ve İran hükümetlerinin aralarında devamlı nitelikte istihbarat paylaşımına, danışmaya, işbirliğine ve koordinasyona imkân verecek bir mekanizma kurmaları rasyonel bir hareket olacaktır.

ABD'den Türkiye'ye Yeni Seyahat Uyarısı

SADECE HAKİKAT VE GERÇEKLER
Tamer Ashraf
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Türkiye'ye seyahat edecek vatandaşlarına Türkiye'ye seyahat uyarısı yaptı.
Peki neden ?
Türkiye Bugün ABD'den daha güvenli ve Demokratik bir ülke.ABD böyle bir uyarı ile Türkiye üzerindeki emellerine devam ettiğini gösteriyor.IKBY referandumunun 2. perdesi sahnelenecek.yani PYD üzerinden Türkiye'de eylemler,bombalar,belkide silahlı saldırı planlanıyor.5000 Tır silah niye verildi sanıyorsunuz.Adamlar tesbih dizer gibi kademe kademe planlarını yapmış.Ve bu planlarından vazgeçmiyecekler belli.Bu coğrafyada İsrail için kan dökmeye devam edecekler.Bu seferki kurbanları Kürtler.Türkiye'yi Irak-Suriye gibi bölemeyeceklerini iyi biliyorlar.bu sebebten Suriye'de kurdukları ordu üzerinden deneyecekler.Fakat her zamanki gibi başaramayacaklar.
Şunuda hatırlatmak isterim,Türkiye'de 500,000 civarında ABD' de hizmetkarı Türk,Kürt,İslamcı,Stk,Camaat ve Tarikatlerin olduğunu unutmamak,Türkiye'ye yapılan bir saldırı olduğunda bunların harekete geçeceğini,Halkı birlik olma konusunda engelleyeceği ve parçalamak için tüm gayretleri ile çalışacaklarını sakın unutmayın.Kurtuluş Savaşında Kuvai Milliye karşı İngiliz ile saf tutan Osmanlı Paşalarını,Padişah damatlarını,Komutanları,cemaat liderlerini,Tarikat Liderlerini,Din Adamlarını,Öğretmenleri,Akademisyenleri,Gazetecileri, hiçbir zaman aklınızdan çıkartmayın!!!!!

Şimdi Haberimizin içeriğine dönelim.

ABD, Türkiye'deki vatandaşları ve buraya gelmek isteyen Amerikalılar için yeni bir seyahat uyarısı yayınladı. Oldukça sert ve suçlayıcı ifadelerin yer aldığı uyarıda, yasaklanan bölgeler de sıralandı.
ABD Dışişleri Bakanlığı, Amerikan vatandaşlarını Türkiye'ye seyahat konusunda uyardı. Bakanlıktan yayınlanan seyahat uyarısı bülteninde, "Dışişleri Bakanlığı, ABD vatandaşlarını Türkiye'deki terör örgütlerinin devam eden tehditlerine karşı uyarır" ifadesi kullanıldı.
PERSONEL VE AİLELERİNE GÜNEYDOĞU YASAĞI
Bültende, "süren terör tehdidi nedeniyle, Amerikan hükümet personelinin güneydoğudaki belirli bölgelere seyahatlerine kısıtlamalar getirildiği, İstanbul ve Adana'daki personel ve ailelerinin faaliyetlerinin sınırlandırıldığı" belirtildi.
"28 MART'TAKİ UYARININ YERİNE BU GEÇERLİ"
Bakanlığın 28 Mart'ta yayınladığı benzer uyarının yerini aldığı kaydedilen bültende, "ABD vatandaşlarına, bu zamanda Türkiye'ye seyahat ihtiyacını dikkatli biçimde gözden geçirmeleri ve güneydoğuya seyahatten kaçınmalarını tavsiye ediyoruz" denildi.
Uyarıda, Türkiye'de son iki yıldaki terör saldırılarından örnekler sıralandı ve benzer kamuya açık mekanlarda yeni saldırılar olabileceği tehlikesine işaret edildi.
OHAL, TEHDİT OLARAK GÖSTERİLMEK İSTENDİ
Ülkedeki artan Amerikan karşıtı söylemlerin, ABD vatandaşlarına karşı şiddet eylemlerini teşvik etme potansiyeli taşıdığı iddia edilen bültende, OHAL'le birlikte güvenlik güçlerinin, herhangi bir zamanda herhangi bir kişiyi gözaltına alma dahil daha geniş yetkiye sahip olduklarına dikkat çekildi.
FETÖ'CÜLERİ ABD VATANDAŞI GİBİ GÖSTERDİ
Uyarıyla ilgili açıklamada, Türk yetkililerin Amerikan vatandaşlarını da tutukladığı, avukatları ya da aile üyeleriyle görüşmelerine izin verilmediği kaydedilirken, "Fiziksel olarak gözaltına alınmayan bazı ABD vatandaşları ya sınır dışı edildi ya da Türkiye'yi terk etmelerine yasak getirildi; terk yasağı getirilenlerin çoğu aynı zamanda Türk vatandaşlığı taşıyor" ifadesi kullanıldı.
"KONSOLOSLARIMIZ GÖRÜŞEMİYOR"
Gözaltına alınan ya da tutuklanan ABD vatandaşlarına konsolosluk erişiminde gecikmeler ve ya da reddetmelerin daha sık hale geldiği tespitine yer verilen bültende, Türkiye'deki ABD'li diplomatların tutuklanan ABD vatandaşlarından aynı zamanda Türk vatandaşlığı taşıyanlara konsolosluk erişiminin bulunmadığı belirtildi.
KALABALIK YERLERDE VE TOPLU HALDE GEZMEYİN
Bültende Amerikalılar'a kalabalıktan, protestolardan ve gösterilerden uzak durmaları tavsiyesi de yapıldı. İstanbul'da ikamet eden ya da bu kenti ziyaret eden ABD hükümet personeli ve ailelerinin birarada toplanmaları ya da büyük gruplar halinde seyahat etmelerine kısıtlama getirildiği ve İstanbul'daki bazı mekanları Konsolosluk onayı olmadan ziyaret etmelerinin yasaklandığı kaydedildi. Bu mekanlar şöyle sıralandı:
NEREDEYSE HER YER YASAKLI LİSTESİNDE
-Alışveriş merkezleri gibi büyük, kalabalık alanlar ve yabancıların sıkça uğradığı ibadet yerleri, eğlence tesisleri, gece kulüpleri, spor ve kültür mekanları, kalabalık yaya trafikleri,
-Tarihi mekanlar, anıtlar, büyük pazar yerleri ve müzeler dahil, İstanbul genelindeki turist mekanları.
İŞTE YASAKLI VE İZNE TABİ İLLER

Uyarıda, Türkiye'deki ABD hükümet personelinin, güneydoğuda Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Şırnak, Diyarbakır, Van, Siirt, Muş, Mardin, Batman, Bingöl, Tunceli, Hakkari, Bitlis ve Elazığ'ı ziyaret için izin almaları koşulunun geçerli kalmaya devam ettiği belirtildi. ABD hükümet personelinin Adana içindeki seyahatlerinin de kısıtlamaya tabi olabileceği kaydedildi.

Barzani, Türkiye için de oylama yapmış!

SADECE HAKİKAT VE GERÇEKLER
Oy pusulalarındaki o soru her şeyi ortaya koydu
K. Irak’taki referandumda kullanılan oy pusulası Erbil’in, Türkiye, İran ve Suriye topraklarına da göz diktiğini ortaya koydu. Pusulada katılımcılara “Kürdistan Bölgesi’nin ve bölgenin yönetimi dışındaki Kürt alanlarının bağımsız bir devlet olmasını istiyor musun?” sorusu yöneltilmesi dikkat çekti.
Kuzey Irak’taki korsan referandumda insanlara yöneltilen soru tartışma konusu oldu. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) gerçekleştirdiği gayrimeşru referandumda oy pusulalarında yöneltilen soru, İsrail adına hareket eden işgalcilerin Irak'ın dışında Türkiye, İran ve Suriye gibi bölge ülkelerinin topraklarına da göz diktiklerini açıkça ortaya koydu.
25 Eylül’deki pusulada katılımcılara, "Kürdistan Bölgesi'nin ve Bölge'nin yönetimi dışındaki Kürt alanlarının bağımsız bir devlet olmasını istiyor musun?" sorusu yöneltildi. Sorunun içeriğinin son derece muğlak ve geniş bir bölgesel alanı içerdiği görülüyor. Yöneltilen sorunun sadece 2005 Irak Anayasası ile çizilmiş IKBY sınırları dışında yaşayan Iraklı Kürtleri değil, geniş yorumlandığı takdirde Türkiye, İran ve Suriye’deki Kürt kökenlileri de hedef aldığı kaydediliyor.
NİYETLERİ PARÇALAMAK
Korsan referandumda açık uçlu formüle edilen soru ile ilk başta Kerkük, Tuzhurmatu gibi Türkmen ve Arap nüfus ağırlıklı şehirlerin de oldu-bitti bir işgalle IKBY bölgesine dahil edilmesi amaçlanıyor. Öte yandan yine aynı açık uçlu soru ile coğrafyayı parçalamaya niyetli proje sahiplerine Irak’a komşu ülkelerde kullanmaları için bir maşa da sunuluyor.
İlk uygun fırsatta Suriye’deki ABD destekli PKK/YPG terör örgütü kontrolündeki bölgelerin de korsan referandumun kapsamına dahil edilerek, Suriye’den ayrışmasına imkan sağlanabilecek. Yine Türkiye ve İran’ın toprak bütünlüğüne de saldırı için fırsat kollanacak. Korsan referandum sürecinde IKBY bölgelerinde Türkiye sınırlarının da dahil edildiği 'Kürdistan haritalı' pankartlar dikkat çekmişti.


PYD-YPG'DEN TÜRKİYE'YE TEHDİT

SADECE HAKİKAT VE GERÇEKLER
Salih Müslüm'den küstah sözler! Giderayak tehdit etti...
PYD'nin eş başkanları önceki gün değişti. 
Eş başkanlardan Salih Müslüm giderayak Türkiye, Irak ve İran'ı IKBY konusunda tehdit etti. Referandum dolayısı ile IKBY'yi destekleyen Müslüm, "Saldırı olursa onları vururuz" dedi

TERÖR örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan PYD’nin önceki günkü kongresinde eşbaşkanlar değişti. Eşbaşkanlar Salih Müslim ve Asya Abdullah’ın yerine iki yeni isim seçildi.
Yeni eşbaşkanlar Şahoz Hasan ve Hevi Mustafa oldu. Müslim bağımsızlık referandumuna saygı duyduklarını söyledi ve ekledi: 'Saldırı olursa onları vururuz'
Haberde ayrıca PYD Eş Başkanı Hediye Yusuf’un da kişisel Twitter hesabından yaptığı açıklamada Irak Kürt bölgesine ambargo uygulanması halinde Suriye'de kontrolleri altındaki bölgenin kapılarının sonuna kadar açık olacağını dediği aktarıldı.
Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) Rimelan’da düzenlediği 7’nci kongresinde konuşan PYD Eş Başkanı Salih Müslim, Kuzey Irak'taki ‘bağımsızlık referandumu’na ilişkin de açıklamalarda bulundu.
'HÜRMETLE YAKLAŞIYORUZ'
Müslim, Kuzey Irak'taki ‘bağımsızlık referandumu’na ilişkin de “Güney halkımızın iradesine hürmetle yaklaşıyoruz” dedi.
KDP ile aralarındaki ihtilafların teferruata dair olduğunu söyleyen Müslim "Bazıları referandumun Türk, Arap ve Farsların ulusal güvenliğini ortadan kaldırdığını söyledi. Peki, Kürtlerin ulusal güvenliği yok mu?" ifadelerini kullandı.

PYD'nin 2 gün süren 7. Kongresi Rojava'nın (Kuzey Suriye) Girke Lege ilçesinin Rimelan kasabasında yapıldı. Kongre, 'Özgür Rojava'dan Federal Demokratik Suriye'ye Doğru' adıyla düzenlendi.

COĞRAFYAMIZDA NELER OLUYOR

SADECE HAKİKAT VE GERÇEKLER
Tamer Ashraf
“Türk halkı ikinci defa milli mücadeleye hazır olsun. Ruhlarıyla, akıllarıyla ve varlıklarıyla Anadolu topraklarında bin yıldır egemenliğini sürdüren devletimizin bekası için, ikinci milli mücadeleye hazır olsun. İstiklal Marşı’nı bir kez daha çok gür okuyacağımız bir noktaya doğru gidiyoruz”
"COĞRAFYANIN PARÇALANMASINA YÖNELİK BİR ADIM"
-Irak Bölgesel Kürt Yönetimi tüm baskılara rağmen referandumu gayrı meşru bir şekilde gerçekleştirdi. Bundan sonraki süreçte bizi ne bekliyor?
Türk halkı ikinci kez milli mücadeleye hazır olsun. Ruhlarıyla, akıllarıyla ve varlıklarıyla Anadolu topraklarında bin yıldır egemenliğini sürdüren devletimizin bekası için ikinci milli mücadeleye hazır olsun. Gidişatın bir penceresi İstiklal Marşı’nı bir kez daha çok gür okuyacağımız bir noktaya doğru gidiyoruz. Bu referandum doğrudan coğrafyanın parçalanmasına yönelik bir adımın ayak sesleridir. Bundan sonraki aşama; Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan PKK üzerinden oluşturulan yapının yine kuzey Irak Kürt bölgesinde ki modele benzer bir şekilde bir referandum aldatmacasıyla orada bir fiili durum oluşturulması, bir diğer aşaması ise doğu ve batıyı birleştirerek Akdeniz’e çıkartıp Anadolu topraklarında birinci Dünya Savaşında tamamlayamadıklarını emperyalizmin tamamlamak istemesidir. Ancak burada Türkiye’den önce doğrudan hedef iki ülke var. Türkiye son halkası bunun. Türkye’nin son halka olmasının ilk sebebi bir kere Türkiye’nin çok güçlü bir ordusu var. Ayrıca Türk halkının çok yüksek bir duyarlılığı, millet bilinci var. Dolayısıyla bir devletin ayakta kalabilmesinin şartı önce güçlü ordusu ve millet bilincidir. Kuzey Irak referandumunun önünü açan 15 Temmuz darbe kalkışmasıdır.
"ORDUMUZA CİDDİ YARA ALDIRMIŞTIR"
-Neden?
Çünkü FETÖ işbirlikçisi işgal kuvvetleri üzerinden bu topraklardaki bekamızın en önemli sırrı olan ordumuz zayıflatılmak istenmiştir ve 15 Temmuz ile beraber, ordumuz ciddi yara aldırılmıştır. Dolayısıyla Kuzey Irak Kürt Bölgesi’ndeki referandumun önün açılmıştır. Önümüzdeki süreçte içerde Erdoğan’sızlaştırma operasyonu devam edecek. AK Parti’yi kontrol altında tutmak, güçsüzleştirmek, Erdoğan’ı kilitlemek ve milleti moralsizleştirmek için MHP’ye yapılanın bir benzeri AK Parti’ye yapılmak isteniyor. Bir taraftan ordumuz güçsüzleştirilmek istenirken diğer taraftan milletimiz ve siyasetimiz güçsüzleştirilmek istenmektedir. Bu projeksiyonda Türkiye son halkadır.
"SON HALKA TÜRKİYE'DİR"
-Diğer halkalar peki kim?
Türkiye son halkadır. İkinci halka İran ‘dır. İran’dan sonraki halka da Rusya’dır. Küresel sistem 1648 Westphalia sürecinin devamı olan gelişmelerde, sürecin devam edebilmesi için küresel sisteme doğrudan etki etme kabiliyeti olan ve medeniyet birikimleri yüksek olan merkezi güçleri tahkim edilmiş olan üç devletin küresel sistem açısından parçalanması gerekmektedir. Bu üç devlet Rusya’dır, İran’dır ve Türkiye’dir. Çünkü Mısır’ı teslim aldılar. Eğer 15 Temmuz’da Türkiye’yi teslim alabilselerdi ki; Türkiye’de dindar görünüp Türkiye’yi emperyalist güçlere teslim etmek isteyen içeride yerli ve milli olmayan ama dindar görünen çok siyasetçi var. Emperlayizmle işbirliği yapan bu kanat kimi zaman ümmetçilik kavramının arkasına ırkçılığı sıkıştırarak, kimi zaman neoliberalizmin arkasına işbirlikçilğini saklayarak anadolu topraklarına İstanbul’dan, Ankara’dan, Erzurum’dan, Diyarbakır’dan bakmak yerine, anadolu topraklarına Amerika’dan, Londra’dan, Berlin’den bakan ve de tıpkı 1. Dünya Savaşı sürecinde olduğu gibi mandatel bir akla sahip çok adam var. Bu adamların bir kısmını milliyetçilik görüntüsü altında, bir kısmı dindarlık altında, bir kısmı da radikallik şemsiyesi altında görüyoruz. Yıllarca ümmet kavramının arkasında ırkçılılarını sakladıklarını gördük. Oysa biz ümmet kavramının ırkları aşan ve ırkların farklılıklarını bir olup, beraber olabilmek için farklılıkların birliği ilkesi üzerinden akıl üretmek için bir fırsat olduğuna iman etmiş müslümanlarız.Yani ırki anlamda farklılığımız, ırk üzerinden birbirimizi tasviye etmeyi emretmez. Irk üzerinden kardeşliğimizi, mümin kimliğimiz, vatandaş kimliğimiz, komşuluk kimliğimiz, akrabalık kimliğimiz üzerinden birliği emreder. Yıllarca Türkiye’de bu topraklarda ki Selçuklu’dan, Osmanlı’dan gelen devlet geleneğine karşı sürekli eleştirel yaklaşan bir takım akılların aslında dillerinin altındaki baklayı görüyoruz. Dikkat etmeliyiz. Oysa şundan eminiz bu topraklarda Türklerin aleyhine ne varsa Kürtlerin aleyhinedir. Kürtlerinde aleyhine ne varsa yine Türklerin aleyhinedir. Bir adım daha ileri gidiyorum; Arapların aleyhine ne varsa yine kürtlerin aleyhinedir. Arapların lehine ne varsa yine türklerin lehinedir. O halde biz şunu bilmeliyiz, bu topraklar ümmete aittir. Emperyalizme ait değildir. Önce Türkler, Kürtler, Araplar şunu bilmeliyiz; “Bu coğrafya bizimdir.Ve bu coğrafyanın yer altı ve yer üstü zenginlikleri, kaynakları bizim.” Ne garip değil mi Amerika’nın conisini topraklarında alkışla karşılayan Irak şimdi ne durumda?
"TÜRKİYE'YE IRAK 2003 SENDROMU HAZIRLANIYOR"
Türkiye’ye 2003 Irak fotoğrafı hazırlanıyor. Bağdat caddesinin bazı sokaklarında Trump severler afişi asıldı. Yani bir el bu toprakların lideri Erdoğan’ı sevmekten nasipsizlenirken Trump severlikle boğulma noktasına gelenlerin Irak 2003 öncesi ve 2003 sonrasına bakmaları gerekir. Türkiye’ye 2003 Irak sendromu hazırlanmaktadır. Dikkali olmazsak. Bakın o işgal 1 milyon ıraklıya maloldu. Ve şimdi Barzani kürtleri, mazlum insanları, kardeşlerimizi bir büyük ateşe atıyor. Sevinen kim Netenyahu. Sevinen kim, kilometrelerce uzakta Kerküt’ün, Musul’un petrolüne göz dikmiş ve Çin’i kontrol etmek için buraları askeri üst haline getirmek isteyen güçler. Oysa bu coğrafya bizim değil mi? Bizim birbirimizden başka dostumuz yok ki. Eğer Kuzey Irak’ta katliam yapılırsa orada ki benim kürt kardeşlerim koşarak nereye gelecek? Türkiye’ye gelecek. Bu topraklar hepimizin toprakları. Bakın İran şu an doğrudan tehdit altında. Tehditin farkına varan İran, bu tehdite askeri operasyonla karşılık verdiğinde benim mazlum Kürt kardeşim nereye koşup gelecek. Peki bu sana söyleyen Türkiye’nin sözü yerine inatla bu referandumda ısrar edişin mantığı nedir? Kimi sevindirmektir? Bu coğrafyayı sevindirmiyorsun. O zaman bizim bu coğrafyayı sevindirecek işler yapmamız lazım.
"CONİ VE HANS'IN TÜRK, KÜRT, ARAP DERDİ YOK"
-Nasıl işler yapmalıyız?
Bir kere kardeşliğimizi diri tutmalıyız. Mesela en zor zamanında Türkiye seninde, sen Türkiye’nin yanında olmalısın. En zor durumunlarında Türkiye dışında kim yanlarında olacak bunu görebilmeleri lazım. Coni mi, Hans mı yanlarında olacak.? Coni’nin ve Hans’ın Türk, Kürt, Arap diye bir derdi yok. Onların derdi küresel güç mücadelesinde kendi gücünü tahkim etmek için yakmak ve yıkmak. 1.Dünya savaşından beri milyonlarca müslümanın kanı aktı. Arakan’da insanlar katlediliyor, hangisinin çıtı çıkıyor? Allah muhafaza yarın Kuzey Irak’ta katliam yapıldığında ki DAEŞ ve Haşbi Şabi yaptığında kimin umrunda oldu. Müslüman müslümanı katlediyor resmi çizip kenardan kahvelerini, viskilerini içip akan müslüman kanını seyrettiler. Bu coğrafya emperyalizmin değil ümmetindir. Bunu çok iyi bilmeliyiz. Bunu farkettiğimiz zaman bu toprakların yeraltı ve yer üstü kaynakları refahımız içinde, kardeşliğimiz içinde, adalet inşası içinde, barışımız içinde yeter. Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok.
"RUSYA KENDİSİNİN HEDEF OLDUĞUNU GÖRMELİ"
Olamaz da… Ama Türkiye’yi yok sayarakta bririlerinin bir şey yapmazsına da Türkiye izin vermez. O nedenle doğrudan hedef üç ülke var. İran, Rusya ve Türkiye. Son olarak Rus Generalin öldürülmesi de tamamiyle Türk- Rus ittifakına zarar vermek içindi. Ve bu Rus generalin öldürülüş biçimi itibariyle Şam’ın parmağı vardır. Generali öldürerek Tükler ve Rusların bölgede sağlayacakları çatışmasız güvenli bölgeyi sabote etmek istemişlerdir. Dolasıyla Rusya’nın Sovyetler sonrası inşa ettiği yapının doğrudan hedef olduğunu bilmeli. 15 Temmuz ‘un da hedefi Rusya idi. Irak’ta, Suriye’de Daeş militanlarına biçilen rol bittiğinde Kafkaslara, Orta Asya’ya çıkmayacaklarının garantisi mi var? Garantisi olmayacağına göre senaryonun Rusya’ya dair yıkılmak istendiğini Rusya görmeli ve Kuzey Irak’ta yapılan referandum sonrasındaki sürecin doğrudan kendisinin hedef olduğunu görüp, bilmesi gerekmektedir.
-Referandum sonra Erbil’de fotağraflara yansıyan bir görüntü vardı. Kutlama yapan halktan bazılarının ellerinde İsrail bayrakları olduğunu gördük. Barzani’nin bu kadar baskılara rağmen referandumda ısrar edişinin arkasında İsrail’i kendisine güç olarak aldığını söyleyebilir miyiz?
Sadece İsrail’i değil, Pentagon ve Amerikan Merkez Bankası arasındaki mücadele de var. Dolayısıyla Pentagon Modern İpek Yolu ve Çin’i kontrol etmek istiyor. Aslında Amerika’nın Çin’in kontrol etme tezi, doğru bir tezancak bu tezin işleyiş biçimi yanlış.
"PENTAGON ÇİN'İN KONTROL KABİLİYETİNİ YOK EDİYOR"
-Bunun ne demek olduğunu biraz açar mısınız?
Amerika Pentagon, Ortadoğu coğrafyasını parçalayarak Çin’in kontrol edilebilme kabiliyetini yok ediyor. Yani bu coğrafya da türkleri, kürtleri, arapları birbirleriyle çatıştırarak Çin ve Modern İpek Yolu kontrol edilemez. Oysa dünya 2030 lar da 2050 ler de bir Çin istilasıyla karşı karşıya gelecek.
-Ekonomik anlamda mı?
Hem ekonomik, hem siyasi,hem de askeri anlamda. Bir başka anlamda da demogratif olarak 1.5 milyara yaklaşan nüfusun olduğu bir ülke. Aynı ülke 300 milyonun üzerinde 1 milyon üstü gelire sahip bir ülke. Bağımsız silah üretebilme kabiliyeti olan ve hepsini nüfusla besleyebilen bir ülke dünyanın her ülkesinde Çin Mahalleri kurarak istila yapmaya kalkarsa ne yapacaksınız? Önümüzdeki yüzyıllık sürecin en önemli meselesi insanlık için Çin’in kontrol edilmesi meselesidir. O zaman Amerika Pentagon bölgeyi kristalleştirmekten vazgeçip, Türkiye’nin liderliğinde islam dünyasının bir ve beraber olması tezini destekleyip Çin’e karşı Çin’i durduracak en önemli gücün Rusya ve Türkiye liderliğinde islam dünyası olduğunu bilmelidir. Pentagon bunu yapmak yerine bölgeki herkesi çatışmalı hale getirip rahat edeceğini düşünüyor.Türkiye’yi küçültmeye yönelik adımlar yerine, Türkiye’nin güçlülüğü küresel dengenin inşaasında önemli bir rol olduğunu fark edip coğrafyadaki herkesin bir olduğu bir güç ortaya çıkmalı ve Çin’in yükselişini böyle durdurmalıdır. Bunun yerine çatışmalı bir tablo oluşturulmaya çalışılırsa da bundan en çok Amerika zarar görecektir. Çünkü Türkler tarih boyunca savaçı bir millet olup, bağımsızlığı söz konusu olduğunda hiçbir zaman bağımsızlığından, devletin bekasından ödün vermemiştir ve vermeycektir. Bedel öder ama ödediği bedelin karşısında da devletin bağımsızlığı ve bekası için geri adım atmaz. Bunu herkes iyi bilmeli. Dolayısıyla bu coğrafyayı bir maceraya sürüklemek yerine bu coğrafyanın gücü üzerinden dünya sisteminin yeniden şekillenişinde Çin’e karşı yeni ittifak alanları oluşturmalı.
ABD’nin referandum sürecindeki açıklamaları hiçbirimize de inandırıcı gelmedi. Orada durumlar nasıldı?
Bir Amerika yok bir kere. Amerika’nın kendi içinde de Trump yanlızlaşmış bir lider.
"ABD'DE İKİ DERİN DEVLET VAR"
-Bu Amerikan Derin Devleti dedikleri yapıdan kaynaklı olarak mı?
Amerika’da iki tane derin devlet var. Bir parayı kontrol eden derin devlet var, bir de askeri gücü kontrol edip ulusal çıkarları üzerinden hareket eden bir derin devlet var. Trump ikisi arasında sıkışmış vaziyette dolayısıyla bu iki Amerika arasındaki güç mücadelesinin yansımasıdır aslında bizim coğrafyamızda da yaşananlar. ABD ‘de ki denklemin nereye döneceği, dünyadaki gelişmelerin de nereye döneceğini gösterir. Amerika’nın 20 trilyona yakın borcu var. Dolayısıyla borcun alındığı güç merkeziyle, borcu ödemek zorunda olan güç merkezi arasındaki bu mücadelenin dünyada yansımalarını yaşıyoruz.
-Türkiye bu mücadelede nerede duruyor?
İşte böyle bir güç mücadelesinde Türkiye çok stratejik bir güç. Bu denklem Türkiye’siz olmaz. Çok çetin bir yolda olduğumuzu da vatandaşlarımız bilmeli.
"TRUMP'I TRUMP OLARAK GÖRMEYİN"
-Trump’tan aynı zamanda çok uzun ömürlü değil, yakında gider diye konuşuluyor. Siz buna katılıyor musunuz?
Hayır katılmıyorum. Önemli olan Trump üzerinden kimlerin ne iş yaptığıdır. Yani Trump’ın üzerinden ne yapılıyor, ne konuşuluyor ona bakacaksınız. Trump’ı Trump olarak görmeyin. Trump bir anlamda mikrofon. Mikrofondan hangi seslerin, hangi cümlelerin çıktığına bakacaksınız.
"KÜRDİSTAN KÜRT KARDEŞLERİMİZE VERİLMİŞ BİR HAVUÇTUR"
-Tekrar Barzani’ye dönelim. Gelen tepkiler sonrasında son düzlükte şöyle bir açıklama yaptı.”Referandumdan evet çıksa da ertesi gün bağımsılığımızı ilan edecek değiliz.”Sizce Türkiye’ye rağmen bölgede ciddi olarak bir Kürdistan devleti kurulabilir mi? Kurulsa da bölgede yaşabilir mi?

Bir kere emperyalizmin Kürdistan diye bir derdi yok. Emperyalizm kendisi için sömürge bir yapı düşünüyor. Bu coğrafya da bir kontrol kulesi inşa etmek istiyor. Maalesef Barzani de 20. y.y da kalmış siyasi aklını 21.yy da ki zamana uyduramıyor. Uyduramadığı içinde geri de kalıyor. Oysa ki dünya bilgi iletişim teknolojileri üzerinden bambaşka bir yere evrilmiş vaziyette. Barzani Kuzey Irak’ta ki gençlerin ne istediğini anlamıyor. Aynı şeyi HDP de anlamıyor. Hakkari deki gençleri dağa çıkartırken üzerlerindeki psikolojik travmanın farkında değiller. Farkında olmadıkları için bu tarz etnik kimliğe dayalı, bugünü ve yni zamanı anlamayan her akıl kaybetmeye mahkumdur. Çünkü dünyada kontrol edebilme şansımızın olmadığı ancak yönetebilme şansımızın olduğu bir yeni durum var. Japonya’daki genç ile Türkiye’deki genç tarz olarak birbirine benzer hale geldi. New York’taki genç ile Sultanbeyli’deki genç birbirine tarz olarak benzer hale geldi. Bunu engelleyebilme şansınız yok çünkü Steve Job insanlığın hayatını akıllı telefonlarla değiştirdi. Saç telinden ince bir kablo insanlığın birbirine benzemesinin önünü açtı. Bunu durduramazsınız ama yönetebilmelisiniz. O zaman etnik kimlikler üzerinden üretilmiş bir akıl ile bunu yapabilmeniz mümkün değil. Bu kimliklerin hepsinin varlıklarını koruduğu bir adalet hakkı, eşitlik hakkı, hakkaniyet hakkı üretmek mecburiyetindesiniz. Bunun içinde Barzani ve HDP bunu görmediklerinden dolayı 25 yıl sonra ne ile karşılacaklarının farkında değiller. Bundan dolayı bu bölgede bir Kürdistan ilan edilirsede bu emperyalizmin kendi kontrollerinde hareket ettireceği bir Kürdistan olacaktır. Ve bu Kürdistan üzerinden İran’ı, Türkiye’yi, Rusya’yı, Çin’i, Akdeniz’i kontrol etmek istemektedirler. Bu Kürdistan ismi Kürt kardeşlerimize verilmiş bir havuçtur. Sopası ise sömürgeleşmektir. Yani kurulacak bir devlette emperyalizmin adamları Erbil’de valilik rolü üstlenecek. Kürt kardeşlerimizde zannedecek ki biz Erbil deki parlamentodan yönetiliyoruz. Biz Erbil’de ilan edilmiş hükümet tarafından yönetiliyoruz zannedecekler. Ve beraberinde İslamsızlaştırlacaklar. Nasıl, Baascılık üzerinden Araplar İslamsızlaştırılmaya çalışıldıysa bunu tekrar edecekler. Bir anlamda Netanyahu üzerinden sevinç gösteri yapmayı da Selahattin Eyyübi’ye, Mevlana Halid-i Bağdadi’ye, Ahmed-i Hani’ye, Seyyid Taha hazretlerine ihanet olarak görüyorum. Kürtlerin sağduyusunun buna müsaade etmeyeceğine inanıyorum. Kürtlerin içerisindeki seyyidlik geleneği buna rıza göstermeyecektir. Ama empertalizmin böyle bir planı var ve bu plan işlemektedir. İşleyen kürtlerin planı değil. Kürtlerin bu fotoğrafta özne olma ihtimali yok. Kürtler bu fotoğrafta nesne. Bundan dolayı hepimizin çok dikkatli bir dil kullanması gerekiyor. Bu coğrafyada Türkler ve Kürtler Yavuz’un Çaldıran öncesi ve sonrasında kurduğu ittifakları güncellerse tarihi yeniden biz yapılandırırız. Eğer güncellemezsek bu coğrafyayı hiç tereddütsüz hepimize mezar ederler.

28 Eylül 2017 Perşembe

KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNDEN YEZİDİ KÜRTLERİN IŞİD MAĞDURİYETLERİNE


Tamer AShraf
2011 yılında Libya’dan sonra sıra Suriye’ye geldiğinde, 22 NATO ülkesinden oluşan (ülkemiz T.C. dahil) haçlı işgal ordusu, adı B.O.P. ve Kuzey Afrika Projesi olan, Afganistan’dan Fas’a, Ukrayna’dan Yemen’e, Mısır’dan Somali’ye kadar Balkanları da içeren üç kıta üzerinde 21. yüzyılın siyasi ve ekonomik sömürü coğrafyasını kurmak için 11.9.2001’de başlattıkları işgalin son aşamasında Rusya’nın süper güç olarak devreye girmesiyle birden durdular.
Yavru G.W. Bush ile iki seçim dönemi boyunca büyük prestij kaybına uğrayan ABD ve AB haçlı koalisyonu da “ezilen ülkeler arasında tekrar sevilen ülke olma çabasına girdiler ve Suriye’yi de doğrudan askeri saldırıyla değil, iç karışıklık ve taşeron terör örgütleri ile ele geçirme faaliyetlerine girdiler.
Baştan beri ortakları olan El Kaide ilk işe koşulan örgüt oldu. Onu El Nüsra’lar, ÖSO’lar ve benzerleri takip etti. Birden çok yüksek düzeyli, en son model yakın savaş silahlarıyla donatılmış IŞİD (ISIS) birden beliriverdi.
İstanbul’da eğitilen IŞİD militanları.
Meğer yıllardır bütün ABD-AB ülkelerinde beslenen “köktendinci radikal İslamcılar olarak adlandırılan ve batıda “Sapık Müslüman” anlayışı yaratan bu sahte Müslüman veya beyni çağdaş Mason İslamıyla yıkanmış, haçlı dünyasına kendisini bağımlı hisseden Vehhabi zihniyetli bu tayfa Suriye’den başlayıp Irak’ın ortalarına kadar her yeri işgal etti, petrol, banka, askeri üsler ve her türlü zenginliğin üstüne konarak, komşumuz oluverdi.
Bu kadar zenginliği yetmezmiş gibi, başta ülkemizin AKP hükumetinin yanında bütün AB ülkelerinde apartman bodrumlarında kurulmuş İslam evlerinde asker kökenli, paralı askerler, gönüllü gayrimüslüm gençlerin çoğunlukta olduğu ve özellikle “Yahudi sakalı” bırakmayı çok seven bu kan emici, kelle kesen, köleci, ırz düşmanı çakma Müslüman örgüte İstanbul’un en merkezi yerlerinde yardım standları açılmış, gazeteciler bunlara katılarak gönüllü karılık edecek dindar (!) bayanların cennete gideceğini yazarken, Mason İslam’ın yerleşmiş olduğu Afrika ve Arap yarımadası Müslüman ülkelerinde de din adamlarının açıkça bu kadınların cennete gireceklerine dair fetvalar vermeleri ilginçtir.
IŞİD, Suriye ve Irak’ta yalnızca Şii Türkmenleri, Arapları ve Yezidi Kürtleri toplu kıyımlara tutunca, 800 yıldır Haçlı yardakçısı olan Mezopotamya’ya Afganistan’dan 16.yy. da göçüp gelmiş, kendilerine Kürt diyen, Büyük İskender zamanında Grek-Fars-Peştun-Türk ve Hintlilerle karışmış, kendisini Grek/ Yunan soylu sayan bu millet gene “mağduriyet” çığlıklarına sarılmıştır. İskender’in ölümünden sonra komutanları arasında bölünen büyük Grek imparatorluğunun Mısır’daki Selevkos hanedanından daha uzun yaşayan en uzun ömürlü Grek devleti Afganistan’da yaşamıştır.
Kendilerini Greklere dayayan Müslüman, Yahudi, Hristiyan Arapların ve hatta peygamber Muhammed’in kıyamet alametleriyle ilgili işgaline “yazık oldu Talikan’a” diye bahsettiği bu Baktriya Afgan Rumlarıdır.
Kürtçülüğün arkası ne Kürt ne Ermenidir, bal gibi Bizans kokusu vardır. ki buna Süryaniler de dahildir. PKK’ya verdikleri gönüllü genç kızlarına kadar bu işbirliğini görüyoruz.
IŞİD’in köle pazarında sattığı Şii, Yezidi esir kadınlar
Haçlı işgal dünyasının 800 yıllık ortağı olan Yezidi Kürtler, 1200 yıllık ortakları olan Süryaniler, Sabiler, Keldaniler’i tanıtan bir Facebook sayfası kurulmuş.
Adı da “Mezopotamya’nın Din ve Kültürleri” dir. Mezopotamya, şeytana ve putlara ibadetin, cinsellik açısından en sapık dini ibadet ve ritüelleri içeren Tapınak Fahişe Kültü’nün doğduğu bölgedir. Bu gün, yaşayan şeytana ibadet eden dinlere inananların en eskileri Keldaniler, Aramiler/Sabiler, Sabilerin Hristiyanları Süryaniler, İran Yezidileri, Kürt Yezidileri, Maniler/Maniheistler ve Zerdüştler yaşamaktadırar. Zerdüştlük dışındaki dinlerin temeli Keldanilik ve Sabiliktir.
Dicle ve Fırat arasındaki adaya Araplar “El Cezire”, batılılar da Mezopotamya (İki nehir arası)” adını vermişlerdir. Üç kıtada yayılmış bütün dinlerin kökeninin bu iki din oluşturur.
Bu site Mezopotamya’nın bu din ve kültürlerini tanıtmaktan çok Süryani, Ermeni, Yezidi soykırımlarını öne çıkartır.
IŞİD mağduru Yezidi Kürtlerin son günlerdeki mağduriyetlerini aşırılıkla öne çıkarma gayreti içindedir. Bunların asıl beslendikleri madde temel gıda maddeleri değil, “soykırım mağduriyetleridir”. Lafa geldiğinde “Mağdur, zavallı, fakir Yezidileri Işid, Osmanlı, Araplar, TC. hep soykırıma uğratmıştır. Bu kıyımlar da onlar camide namaz kılarken yapılmışçasına masumiyetler içinde planlı senaryolarla anlatılır.
Bu site de aynen öyle anlatmış.İşte bir alıntı;
“Bir yandan bakarsan, yezidiler haklı. Var eden ve yaratan ki topraktır, Güneştir, Sudur, Havadır.
Yezidiler günde üç kere,
Bir sabah gün doğarken,
Bir kez de öğleyin, güneş tepedeyken,
Bir de gün batarken yönlerini güneşe dönerler,
dualarını okurlar.
Yüzyıllardır bu insanlar öldürüldüler, o kadar sürgün edildiler,
o kadar işkence gördüler, o kadar aşağılandılar, gene de yılmadılar, tükenmediler.
Şu insanoğlunda öylesine bir güç var ki tükenmiyor,
çürümüyor, ölmüyor, toprak gibi, ışık gibi, su gibi.
Ben yezidi değilim, ama onların direnme güçlerini, insanlıklarını, dostluklarını seviyorum,
onların dirençlerine saygı duyuyorum.
ONLAR ADAM ÖLDÜRMEZLER.
Adam öldürenler Yezidilikten çıkarılırlar. onlar savaşı bir toplu kırım sayarlar.”
Sincar dağlarına sığınan Türkmenler, Yezidler de bunlarla birliktedir
IŞİD saldırılarına direnen Türkmenler
Yezidi Kürtler adam öldürmüyorlarsa, 30 yılda 50.000 insanımızı, Abdal Han’dan bu yana Gürcülerle, Ermenilerle bir olup saldıranlar, 1915-1917 arasında Gürcistan’a kaçıp sığınanlar ve Gürcistan’ın “Osmanlı’nın Ermeni tehcirinden kaçarak bize sığınan 37.500 Yezidi sığınmacıyı Tiflis’e yerleştirdik” dediği 2003 Gürcistan Azınlık raporu ifadeleri yalan mı söylüyor?
Oysa yalnızca Yezidilik değil her inanç, insanlar içindir ve saygı görmek de haklarıdır. Kimse doğuştan kazandığı kimliği yüzünden aşağılanamayacağı gibi yüceltilemez de.
Çünkü o doğumla kazanılmıştır, emekle değil.
Sorun şurada, neden Yezidiler ve Süryanilerin mağduriyetleri öne çıkartılıyor da Alevi-Şii Türkmenlerin hatta Sünni olanlarının da mağduriyetleri paylaşılmaz bu sitelerde? Kürt Yezidilik dini 12. yy başlarında Emevi halifelerinden Mervan’ın soyundan gelen Yezidi Şeyh Adi tarafından kuruldu. İran-Hicaz Mecusiliğinin Kürtlere uyarlanmışı olan bir Yezidilik dinidir ve peygamber Muhammed’in düşmanları olan Süfyan, Muaviye, oğlu Yezidi tanrıları ilan etmişlerdir ve Sabileri Hristiyanları olan Süryanilerle bir olarak Bizans’ın yanında yer almışlardır.

800 yıldır Abbasilerden Selçuklulara, Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyetine kadar geçen zaman içinde her türlü Haçlı saldırısı veya onlardan beslenen isyan, karışıklığın içinde olmuşlardır. Bu günkü PKK-KCK-YPG-PYD gibi Kürtçü akımların temelinde de Kürt Yezidilik dini vardır. Bunların kitapları dün paylaştığım yazımda vardır ve dilimize de ben çevirdim.
Kürt milliyetçiliğinin temeli de bu dindir. Namazı üç vakit kılarlar, oruç tutarlar, kurban keserler, çarşaf giyerler ama kuran* kitap Muhammed’i peygamber saymadıkları gibi, onun soyunun kurutulmasının efsanesini de zevkle kitaplarında dillendirirler. Bu konuyu da dünkü paylaşımlarımda bulabilirsiniz.
Işid saldırısında bile kader ortakları olan Türkmenlerden boşalan yerlere konuvermeleri ne kadar ahlakidir?
Bu defa da “onlar da insan mı demeliyiz?
Tamam insanlar ama, Musul ve Kerkük’ten Türkmenleri def eden IŞİD’in bu halinden Şafi, Yahudi Kürtler hiç şikayetçi değiller yalnızca Yezidi kan kardeşlerinin mağduriyetlerini savunuyorlar.
Türkmenlere gelince çıt yok. Neden, AB-D haçlı koalisyonu şimdi onları silahlandırma kararı aldı, bunu bekledikleri içindi. Bu çığlıklar mağduriyetten değil, haçlı desteği almak içindir.
Haçlı kamuoyunu kendilerine yardımcı olmaya ikna edebilmek içindir. Başında da yazdığım gibi doğumla kazanılan dini ve ırki kimlikleri yüzünden kimse kınanamaz ama yaptıklarıyla, Yahudileri aratmayan ırkçılıkları ve ihanetleriyle insanlar kınanabilirler de cezalandırılabilirler de.
Sorun buradadır. Türk ve Müslüman dünyası da aralarında yaşayan, 800 yıldır kendisine yapılan haçlı saldırılarına ortam hazırlayan, savaş esnasında kendisini arkadan vuran ve bu gün de bunu sürdürenleri ne kadar hoş görecektir?
Bu hoşgörü kendisine ihanet değil midir?

Takdir sizindir.

UYAN ARTIK TÜRKİYE'M

SADECE HAKİKAT VE GERÇEKLER


Çanakkale Savaşının ardından 1918'de Yıldırım Orduları Komutanlığını,Alman Liman Von Sanders'ten devir alan Atatürk,madalyaları ile çekilmesine izin verdiği resminin altına Osmanlıca Hz.Muhammed'e saygı için şunu yazdırır; “ Bir gaza ettik ki hoşnud eyledik peygamberi!!!” Bu resmin çekilişinden 5 yıl sonra,bitirilmiş bir imparatorluktan da bağımsız bir devlet çıkaracaktır.

Ey Türk Milleti!

Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır.
Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.

Not: Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, 25 suikastın arkasında ve 35 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ardında saklanmış gayri müslüman azınlıkların olmadığını ispatlasın….

Terörü doğru analiz etmek


Tamer Ashraf
Hâlâ şaibeli, hâlâ muamma, hâlâ perde arkasında nelerin olduğu belli olmayan Amerika’daki ikiz kuleler terör saldırısından sonra dönemin ABD Başkanı Bush, kameralar önüne geçerek, “Bundan sonra topyekûn haçlı savaşı başlatıyoruz” demiş ve Müslümanları hizaya sokmaya ant içmişti. Bush’un bu açıklamalarından sonra birçok Müslüman ülkenin insanları, Batı ülkelerine girerken pasaportlarına paçavra muamelesi çekilmiş, havaalanlarında bekletilmişti. 

Bugün ırkçı Donald Trump’ın aldığı kararın o dönemden farklı bir boyutu yoktur. Batılılar, Batılı liderler dünyada üretilen terörü Müslümanlara yamamak için ellerinden geleni yapmaktalar. 

Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, “İslamist Terör” diyerek yaftalamaya çalıştığı dünya üzerindeki terör dalgasının, kimler tarafından beslendiği, palazlandığı, büyütüldüğü, semirtildiğini aslında biz çok yakından biliyoruz.

Dünyanın neresinde bir karışıklık varsa, neresinde bir kaos ve terör varsa, bunun arkasında Batılı ülkeler vardır, dünyanın jandarması ABD vardır. 

ABD, böl-parçala-yut felsefesini uygulayabileceği dünyanın farklı bölgelerinde öncelikle bir kaosun ortaya çıkmasını sağlar. Arkasından oraya müdahale eder. Farklı gruplara, farklı kategorilere ayırdığı terör gruplarına ayrı ayrı silah satışı yapar. Bir grubu alttan alta destekler.

“Diktatörü tasfiye etmek” masalıyla Irak’a giren dünyanın jandarması Amerika’nın, burada yıllarca kalmış olmasına rağmen, neden Kandil’e küçücük bir operasyon yapmadığı hâlâ muammadır. 

Amerika, Türkiye’nin terörle mücadelesinde PKK’nın yumuşak karnımız olduğunu bilir. Bunu bildiği için Türkiye’nin terbiye edilmesi, canının yanması, her an diken üzerinde kalması için PKK terörünün alttan alta desteklenmesi, onların dış politikada olmazsa olmazları arasındadır.

Bugün PKK’nın Suriye uzantısı YPG ve PYD’ye Batılı ülkelerin açıkça destek vermesinin de altında bu sebebi aramak gerekir. Sürekli bir savaş hali olacak ki, silah tüccarları bayram etsin.

Donald Trump’ın göreve gelir gelmez PYD’ye açıkça destek verdiğini deklare etmesi ve silah sevkiyatı sağlaması, Ortadoğu’da sürüp giden teröre bir teneke benzin dökmekten farkı yoktur.

Bütün yaşananların arkasında Siyonist İsrail’e güvenlik şemsiyesi oluşturmak ve onların Arz-ı Mev’ud hesaplarına hizmet etmek gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Amerika’nın Irak’a yaptığı operasyonun arkasında da bu hazin gerçek vardı zaten.

Türkiye, bu yangın ortamında en çok yükü çeken bir ülke olarak dikkat çekiyor. Astana’da zirve yapıldı, bu zirveden ne çıkacağını umuyorsunuz?

ABD ve Batılı ülkeler isteseler Suriye’deki yangın ortamını bir günde söndürürler, savaşı ortadan kaldırırlar. Ama maalesef yapmazlar. Çünkü Ortadoğu’nun karışıklık içinde olması, Müslüman ülkelerin hep diken üstünde durması onların arzuladığı dış politikadır. 

Angela Merkel’in “İslamist Terör” kavramını kullanmasını doğru okumak, doğru analiz etmek ve Batılıların Müslüman ülkelerine nasıl baktığını doğru ve hakkaniyetli şekilde değerlendirmemiz gerekir.

ABD ile PKK arasındaki derin ilişki

SADECE HAKİKAT VE GERÇEKLER
Tamer Ashraf
Köylünün biri gece eşeğini önüne katmış tarlasından eve dönerken, hikaye bu ya, eşek kör bir kuyuya düşmüş.
Sahibi uğraşmış uğraşmış çıkaramamış. Sonra köylüye haber vermiş. Köylü de hayli uğraşmış ama eşeği bir türlü kuyudan çıkaramamışlar. Aklı evvel bir adam, “üstüne toprak atalım, canlı canlı gömelim” bari eziyet çekmesin” demiş. Bu fikir herkesçe uygun bulunmuş.
Köylü kürekle toprak attıkça eşek de silkinerek o atılan toprağı ayağının altına almış ve gittikçe yükselerek kör kuyudan çıkmış. Bazen insanlar için en umutsuz zamanda bile kör kuyudan çıkmanın bir yolu elbet bulunur. Ortadoğu Müslümanlar için şu an bir kör kuyu mesabesinde. Fakat bu kör kuyudan

YETER Kİ MÜSLÜMANLAR “ÜZERİNDEKİ ÖLÜ TOPRAĞINI” SİLKELEYEBİLSİN..

Nasıl kurtulacağımızı yazımın sonunda söyleyeyim. Önce barış havarisi kesilen dünyanın jandarması Amerika hakkındaki tespitimi yapayım. Bunun için biraz tarihin derinliklerine gitmede fayda var.
Bilindiği üzere ABD Irak’ı “BARIŞ” operasyonu adı altında işgal etti. İşgal sırasında milyonlarca insan hiç yere öldü. Çok sayıda kadın, çocuk, bebek, sivil hayatını kaybetti. Hapishanelerde yapılan işkencelerin fotoğrafları dünyaya servis edildi. Zevk için adam öldüren ABD askerlerinin itirafları fotoroman oldu. Irak’ta, hayatta kalanlar, işgalcilere ve onları destekleyenlere büyük öfke patlaması yaşadı. Ama olan oldu. İşgalciler askerlerini alıp gidince, ortaya öfkenin doğurduğu terör ve kaos çıktı. Irak’a asla barış gelmedi. Kerbela’dan beri durulmayan Irak, hâlâ kaynatılmaya devam ediyor. Şimdi aynı manzara Suriye’de yaşanıyor. Uluslararası şeytani savaş elbet bir gün bitecek. Ancak öfkeler ve geride bıraktığı, onarılmaz yaralar asla dinmeyecek. Şimdi yanlarına ABD ve Rus uçaklarını alarak bölgede havaya girenler bunu asla unutmamalı. O güvendikleri dağlar bir gün uçaklarına binip gidecekler. Kürtler, Suriye’de Türkiye’nin desteklediği Esad muhaliflerine saldırıyor. O muhalif gruplar içinde büyük çoğunluk Araplar. Onlarda da kendilerini arkadan vuran PKK uzantısı PYD’ye karşı büyük öfke var. Nitekim PYD lideri Salih Müslim önceki gün bir açıklama yaptı ve dedi ki. “Türk birlikleri ya da Suriye’deki muhalif grup müttefikleri gelecekte sorun çıkarabilir ve Kürt bölgelerine saldırabilirler” dedi. Gerçekçi bir konuşmaydı bu. Evet bir gün bölgede mutlaka yalnız kalacaklar. Üstlerinde onlardan koordinat alan ABD ve Rus uçakları olmayacak. Peki bölgeyi nasıl bir sürpriz bekliyor? “Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Pakistan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, Türkiye, Çad, Togo, Tunus, Cibuti, Senegal, Sudan, Sierra Leone, Somali, Gabon, Gine, Filistin, Komor Adaları, Katar, Fildişi Sahili, Kuveyt, Lübnan, Libya, Maldivler Cumhuriyeti, Mali, Malezya, Mısır, Fas, Moritanya, Nijer, Nijerya ve Yemen...” Aralık ayında tam 34 İslam ülkesi Riyad’da bir araya gelerek teröre karşı koalisyon oluşturdu. Bu hareketin kıvılcımını Ankara yaktı. Suudi Arabistan, kurulan koalisyonun DAEŞ’e karşı 150 bin kişilik orduyla Suriye’ye girebileceğini söyledi.
ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, Suudi Arabistan’ın açıklamasını memnuniyetle karşıladığını açıkladı. Ruslar bundan hemen rahatsız oldu “3. Dünya savaşı mı çıkarmak istiyorlar” diye tehdit savurdu.
Belli ki, Ankara’nın titizlikle başlattığı ve Osmanlı’yı hatırlatan bu hamle Moskova’nın fena halde canını sıkmışa benziyor. Evet, gelecekte başkalarının da canı sıkılacak. 34 ülkenin yer aldığı listeyi çok dikkatli inceleyin. Büyük çoğunluğu Arap. Kürtler ve Rusya Suriye’de Arap muhalifleri sırtından vuruyor. 150 bin kişilik ordu, DAEŞ’i hallettikten sonra öfke dinecek mi? Şu anda üzerlerinde dolaşan uçakların sahiplerine uşak olan teröristler artık oturup düşünmek zorunda. ABD bugün terörist PYD’yi destekliyor ama 34 ülkeden oluşan “teröre karşı kara ordusu”nu destekliyor. Bugün PYD’yi kullananların yarın satmayacağını kim garanti edebilir? Çünkü Suriye’deki Kürtler adamların umurunda değil. Çıkarları için ölüme gönderiyorlar. Yarın 34 ülkeyle olan çıkarları gündeme gelirse ne olacak? Bir avuç PYD’yi mi tercih edecek? PYD ve onun ağababası PKK bunları çok iyi hesaplamak zorunda. Salih Müslim boşuna, “Gelecekte Arap muhalifler bize saldırabilir” demiyor. Korkusunu açıklıyor. Karşısında işgal edilen bir Irak ve sonra yaşananlar var.
Üstelik Türkiye bölgenin en güçlü ülkesi. Ve Avrupa’dan, ABD’ye kadar tüm dünyanın Ankara’ya hayal bile edilemeyecek kadar ihtiyacı var. Şimdi Cizre’yi karıştırarak kullanılabilirsiniz. Diyarbakır’da yeraltı şehrini kullanarak terör estirebilirsiniz. Ama nereye kadar? Bir milyon askeri, binlerce tankı ve yüzlerce uçağı olan NATO’nun en büyük ikinci ordusu karşısında ne yapabilirsin?
Çoğu Amerikalı 8 bin yabancı askerin PYD’ye katıldığı tespit edildi. Bu gelişmeyle ABD ile PKK arasındaki ilişki belgelendi. ABD teröre destek verip, PKK’nın Suriye kolu PYD’ye silah gönderiyor.
Obama’nın temsilcisi McGurk da Kobani’ye gidip, Polat Can adlı teröristle objektiflere gülümsüyor, iyi mi?. Terör örgütü PKK’nın arkasındaki küresel güç kendisini bu sefer gizleyemedi. ABD ile kanlı örgüt arasındaki kirli bağ, Suriye’de deşifre oldu. Türkiye’nin “PKK ile PYD terör örgütüdür” açıklamalarını dikkate almayan Beyaz Saray, PKK’nın Suriye kolu PYD’ye her türlü desteği verdi. ABD silahları, havadan ve karadan PYD güçlerine gitti. Amerikan yapımı silahlar, PKK aracılığıyla Sur ve Cizre’ye gönderildi. Güvenlik güçlerinin süpürme operasyonlarıyla ele geçirilen silahlar, kirli tezgahı deşifre etti. Ancak ABD, Türkiye’ye rağmen terör estirmekten vazgeçmedi.
Kandil’de eğitilip Türkiye’deki terör saldırılarında bizzat yer alan PKK’lı terörist Can’ın elinden plaket alan McGurk, objektiflere gülümsedi. Ankara’dan tepki gecikmedi. Türkiye, ABD’ye “Tarafını seç” diye rest çekti. ABD’den ise, “PKK ile YPG arasında fark var” cevabı geldi! Gözler PKK’nın Suriye’deki askeri kanadı PYD’ye çevrildi. Keskin nişancı bu askerlerin çoğunun ABD uyruklu ve ABD ordusunda görev almış

kişilerden oluştuğu kaydedildi. Çoğu ABD’li olmak üzere, İngiliz, Fransız ve İsrailli askerlerin, teröristlere silah eğitimi verdiği öğrenildi. Demek ki Amerika’dan Diyarbakır Sur’a PYD üzerinden yol uzanıyor.
google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html