BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

5 Eylül 2017 Salı

IŞİD Sonrası Irak ve Suriye Türkmenlerinin Durumu

TAMER ASHRAF
TÜRKİYE DİRİLİŞ POSTASI
Terör örgütü IŞİD'in Irak'ta elinde tuttuğu en önemli yerleşim birimlerinden olan Telafer de temizlenerek, IŞİD'in Irak'taki varlığı büyük ölçüde azaltılmış oldu.
Mevcut durumda IŞİD artık sadece Havice bölgesinde sıkıştırıldı.
Musul'un alınmasının ardından Telafer operasyonunu başlatan Irak Hükümeti, yerel unsurlardan oluşan ve içerisinde bazı Türkmen birliklerinin de bulunduğu Haşdi Şabi ile sonuca ulaşmış görünüyor.
Telafer nüfusunun tamamına yakınının Türkmenlerden oluşması ve IŞİD'in bu yerleşim birimini ele geçirmesiyle birlikte mezhep temelli bazı ayrışma ve çatışmaların yaşanması endişesinin ise şu aşamada ciddi bir krize yol açmadığı görülmekte.
Gerek Irak'ta gerekse Suriye'de terör örgütü IŞİD'ten en büyük zararı gören Türkmenlerse bir nebze olsun rahat nefes almış durumda.
Gel gelelim dünya kamuoyu Türkmen feryadını görmezden gelme konusundaysa hala üç maymunu oynamaya devam ediyor.
IŞİD'in köy ve şehirlerini ele geçirmesinin ardından türlü mezalimlere kurban olan Türkmenler yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalırken, bir zaman sonra aynı yerlerin IŞİD'ten arındırılması çabaları kapsamında Suriye'de PKK/PYD'ye, Irak'ta ise Barzani'nin kontrolüne geçmesi ise gelecek noktasında yaşanabilecek sorunların şimdiden en büyük gerekçesini ortaya koyuyor.
Suriye'de Türkmen köylerini IŞİD bahanesi ile ele geçiren PKK/PYD'nin, bu alanlara kendisine bağlı olan nüfus taşımışında bulunarak bölgenin demografik yapısını değiştirmesi girişimi bu ülkede önümüzdeki süreçte erişilmesi planlanan siyasi çözüm içerisindeki en temel ana başlıklardan birisi olmalı.
Nüfusu büyük ölçüde Türkmenlerden oluşan alanlara PKK'nın Mahmur kampı başta olmak üzere kendisine bağlı olan çevreleri taşıması şimdiye kadar kimsenin dikkat etmediği üzerinde durulmadığı bir mesele olmuştur.
Suriye Türkmenleri zorunlu olarak Türkiye'ye göç edip, ülkemizin kendileri için kurduğu kamplarda yaşamaya mecbur kalmışken, kendi toprakları PKK/PYD terör örgütü tarafından ABD desteği ile ellerinden alınmıştır.
Elbette terör örgütü PKK/PYD'nin nüfus yapısıyla oynadığı tek yerleşim alanları sadece Türkmenlerle sınırlı olmamakla birlikte, Araplara ait alanlar ve hatta kendisine bağlı olmayan çok sayıdaki Kürt köylerinde de benzer bir durumun olduğunu söylemek gerekir.
Irak'ta ise Barzani'nin, bu ülkeye ait olan anayasada kendisine tanınan Erbil, Süleymaniye ve Duhok'un yanı sıra "tartışmalı bölgeler" olarak tanımlanan sahalara yönelik kontrol alanını genişletme girişimleri IŞİD sonrası sürecin zorluğunu şimdiden işaret ediyor.
Aynı zamanda Barzani'nin yapmak istediği sözde bağımsızlık referandumuna tartışmalı bölgeleri de dâhil etmek istemesi, oldubittilerle Türkmenlerin yaşam haklarının ellerinden alınması çabasının maksimum düzeye çıkarıldığını gösteriyor.
Barzani'nin Musul'un çevresinde bulunan yerleşim alanları ve Türkiye sınırına kadar uzanan saha ile beraber, Kerkük'ü de kendi kontrolüne katmak istemesi Türkmenlerin hâkim olduğu sahalarda fiili durum yaratma çabası olduğu kadar, Iraklı Türkmenlerin Türkiye ile var olan fiziki bağlantısını da kesme amacı taşıdığı anlaşılıyor.
PKK/PYD terör örgütü ile beraber, Barzani'nin faaliyetleri beraber incelendiğinde zaten ortaya Irak ve Suriye'nin kuzeylerinden uzanarak Türkiye sınırı boyunca ilerleyip, Akdeniz'e erişen bir sözde devletçik kurma hedefinin var olduğu sonucu ortaya çıkıyor.
Bu kirli hesap için Türkmenler hedef olarak seçilmişken, Türkiye'nin onların varlıklarını koruma, haklı mücadelelerine destek olma konusunda kendi milli güvenliği çerçevesinden kararlı bir yaklaşım sergilemesi zorunluluğu her yönüyle ortaya çıkıyor.
Irak'ın 2003 yılında ABD tarafından işgal edilmesinden sonra, yerel ya da genel siyasetin dışında tutulmaya çalışılan Türkmenler, ilerleyen süreçteyse kendi kimliklerini Sünni veya Şii olarak tanımlamaya zorlanırken, bugünlerdeyse artık gelecekteki varlıkların dahi ellerinden alınması süreci işletilmiş durumdadır.
Suriye ve Irak'taki Türkmenler kendi ülkelerinde sahipsizdir.
Feryatlarını kimse dikkate almamakta, haklılıkları görmezden gelinmekte, mücadeleleri ise türlü oyunlarla yolundan saptırılmaya çalışılmaktadır.
Irak ve Suriye merkezli sergilenen bölgesel projenin Türkiye'yi tehdit eden konu başlıklarında yer alan her ne varsa Türkmenlerle doğrudan ilgili ve bağlantılıdır.
Bu gerçek kendisini her hali ile gösterirken, Türkiye açısından güney sınırımız boyunca oluşturulmaya çalışılan terör kuşağı tehlikesi ne kadar milli güvenlik meselemiz haline geldiyse, Türkmenlerin aynı sahalardaki varlıklarını koruma mücadelesi de bizler için milli güvenlik ve beka sorunumuzun parçası olmalıdır.
Dolayısıyla Kerkük'ü Ankara'dan ayrı tutamayız, Musul'da huzuru yakalayamadan İstanbul'da rahat yaşayamayız.
Cerablus, Azez, Tel Abyad, Halep, Hama ve Humus'taki soydaşlarımızı, Kayseri, Konya, Adana, Hatay veya İzmir'deki vatandaşlarımızdan ayrı tutamayız.
Türkmenlerin tek tutar dalı Türkiye'dir.
Bütün ümit ve beklentileri Türkiye'dendir.
Dolayısıyla IŞİD sonrası süreç açısından Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüklerinin korunduğu bir siyasi çözümü arzu ettiğimiz kadar, bu koşul için Türkmenlerin kendi yaşam alanlarında huzur ve mutluluk içerisinde yaşamalarını, anayasal haklarının korunduğu bir düzeni tesis ve temin edebilmek üzere icap edilen ne varsa Türkiye bu desteği kendilerinden esirgememelidir.
Zaten Türkmen'in Irak ve Suriye'de hakkı olanı alması demek, Türkiye sınırı boyunca kurulması hedeflenen sözde devletçiğin hayata geçirilememesi demektir.

Bu çerçevede Türkiye'yi güvenli kılmak, bölünmenin önüne geçmek istiyorsak, bölgesel siyasetimizde Türkmenleri merkeze alan bir yaklaşım sergilememiz her yönüyle mecburi bir hal alırken, coğrafyanın ve tarihin karşımıza getirdiği zorunluluğu da adeta gözümüzün içerisine sokuyor.
google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html