Osmanlı-Katar ilişkileri
Bugünlerde Ortadoğu’da yaşanan Katar olayını biz de tarihi açıdan
incelemeye karar verdik. Yaptığımız araştırmalara göre Katar ile Osmanlı
Devleti arasındaki ilişki oldukça iyi seyretmiş, Bölgedeki bazı Arap kabileleri
İngilizlerin desteği ile Osmanlı’ya karşı isyan girişimi içerisinde
bulunmalarına rağmen Katar, İngilizlerin yanında değil Osmanlı’nın yanında
bulunmayı tercih ettiği gibi, bölgeye Osmanlı askerlerini de davet etmiştir.
Tabi ki bu durum İngilizlerin tepkisine neden olmuş, 1916 yılında Osmanlılar
İngilizlere yenilip bölgeden çekilince, Katar 1971 yılına kadar İngiliz
sömürgesi olmuştur. Kadar ile ilgili bilgiyi İslam Ansiklopedisinden yaptığımız
uzun alıntıdan takip edelim:
1820’li yıllardan itibaren körfezdeki şeyhliklerle münasebet kuran İngiltere,
Ancak 1860’lardan sonra hem Necid’deki Suud ailesi hem de Bahreyn’deki Halîfe
ailesi içinde yaşanan ihtilâflar Katar’ı İngilizler için ön plana çıkardı.
Ayrıca Katar’ın Necidli muhaliflere lojistik destek sağlayacak yolun üzerinde
bulunması ve Bahreyn’den kaçan muhaliflerin burada üstlenmesi üzerine
İngilizler 1868 sonbaharında Katar’a savaş gemisi göndererek Muhammed b.
Sânî’yi kontrolü altına aldı.
Ardından 1871 yılında Katar şeyhi Câsim b. Sânî, İngilizler’in tehdidinden
kurtulmak için Osmanlı askerlerini ülkesine davet etti. Böylece 1871
sonbaharında Katar’da da Osmanlı kontrolü sağlandı ve burası Necid sancağına
bağlı bir kaza olarak teşkilâtlandırılıp Câsim b. Sânî fahrî kaymakam tayin
edildi. Baştan beri askerî sefere karşı çıkan İngilizler fiilî durum karşısında
çaresiz kaldılar; fakat Osmanlı hâkimiyetini kabullenen Sânî ailesi üzerinde
dolaylı yollarla baskı uygulamayı sürdürdüler. Bu tarihten sonra Osmanlı
Devleti bölgede varlığını daha fazla hissettirmek için bir dizi tedbire
başvurduysa da daima İngilizler’le karşı karşıya geldi; hatta Katar’a tâbi bir
nahiye olarak teşkilâtlandırmaya çalıştığı Zübâre 1895 sonbaharında
İngilizler’in saldırısına uğradı.
Bâbıâli, 1897’den itibaren Osmanlı-İngiliz münasebetlerinde Kuveyt’in
birinci plana çıkmasından istifade ile Katar bölgesinde birtakım yeni idarî
düzenlemeler yapmak istedi, fakat pek başarılı olamadı.
Sonuna kadar Osmanlı Devletine bağlı kalan Katar, Necid ve Ali Suud'un
Katar, Arapların Osmanlılara karşı isyanlarına da katılmamıştır. 1916 yılına
kadar Osmanlı bölgede kalmış, Katar halkı sonuna kadar Osmanlı'nın yanında
olmuştur.
Meşrutiyet
yıllarında dış politikada içine düşülen yalnızlıktan kurtulmak için 1910’da
İngilizler’le başlatılan görüşmelerde Katar’ın statüsü yeniden gündeme geldi.
29 Temmuz 1913’te Londra’da imzalanan, ancak yürürlüğe girmeyen antlaşmanın
ilgili maddesinde Osmanlı Devleti Katar yarımadası üzerindeki bütün
taleplerinden feragat etti, buranın Şeyh Câsim b. Sânî ve halefleri tarafından
yönetilmesi konusunda mutabakata varıldı. Ancak Şeyh Câsim’in ölmesi üzerine
yerine oğlu Abdullah’ın tayin edilmesi yine Osmanlı Devleti’nin muvafakatiyle
oldu. I. Dünya Savaşı ile birlikte bölgedeki Osmanlı varlığı tamamen sona erdi.
3 Kasım 1916’a kadar burada kalan Osmanlı askerleri, İngilizlerin bölgeye
girmesiyle Katar’ı terk ettiler.
Bu tarihten bölgede petrolün bulunduğu 1940 yılına kadar milletlerarası
politikada gündeme gelmeyen Katar, komşuları Bahreyn ve Suudi Arabistan ile
arasında çıkan bazı küçük anlaşmazlıkların dışında önemli bir olayla
karşılaşmadı. İngilizler’in 1971’de bölgeyi terk etmesinden sonra
bağımsızlığına kavuşan Katar (3 Eylül 1971) hemen arkasından Arap Birliği’ne ve
Birleşmiş Milletler’e üye oldu.
22 Şubat 1972’de Şeyh Halîfe b. Hamed bir darbe ile emirliği ele geçirdi.
Devlet başkanlığının yanı sıra başbakanlık görev ve yetkilerini de elinde
toplayan Şeyh Halîfe, öncelikle bütün üyelerini kendi seçtiği bir danışma
meclisi kurarak bir anlamda parlamenter rejime doğru bir adım attı. 1974’te
ülkedeki petrol şirketlerinin tamamını denetimi altına aldı. Bahreyn’le
ilişkileri Havar adaları anlaşmazlığı sebebiyle iyi gitmeyen Katar, 1991 Körfez
Savaşı’nda Amerika Birleşik Devletleri’nin tarafını tuttu. Suudi Arabistan’la
olan bazı sınır anlaşmazlıkları ise 20 Aralık 1992’de dostane bir çözüme
kavuşturuldu. Katar halen mutlak monarşi ile yönetilmekle birlikte Körfez
ülkeleri arasında birtakım anayasal düzenlemelere giden ilk emirlik olarak
dikkat çekmektedir. 1995 yılında Hamed b. Halîfe babasını iktidardan
uzaklaştırıp yerine geçti. (Dia., Zekeriya Kurşunlu, Katar M.) 2003
yılında Hamed b. Halife, yönetimi kendi isteğiyle 1980 doğumlu oğlu Şeyh Tamim
Bin Hamad Al Tani’ye devr etti. Şeyh Temim, dünyanın en genç liderlerinden
birisidir. Ayrıca, Hamed bu uygulaması ile ölene kadar tahtta oturma geleneğini
de bozmuş oldu.
Şeyh Temmi, babası gibi İngiliz yanlısı bir siyaset izleyeceği düşüldüğü
halde o bağımsız bir politika izlemeyi tercih etti. İngiltere’de eğitim görmüş
olmasına rağmen Müslüman Kardeşler, Hamas ve Dünya Alimler Birliği gibi
oluşumlara sıcak davranmaya ve Türkiye ile dostluğunu ilerletmeye çalıştı.
Katar’ı modern bir devlet haline getirmesine rağmen, bölgedeki Krallara karşı
bağımsız politika gütmesi, batılı çıkarlara alet olmaması ve Türkiye ile yakın
dostluk kurması üstelik İran’a karşı tavır alınmasını da eleştirmesi
şimşeklerin üzerine çekilmesine neden oldu.
Türkiye - Katar Siyasi İlişkileri:
Türkiye
- Katar ilişkilerinde son yıllarda önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
Katar,
Türkiye'nin bölgede üstlendiği role önem atfetmektedir. Yönetim ve halkın
Türkiye'ye ilişkin izlenimleri olumludur.
Katar
bölgesel sorunların çözümü için en önde çaba gösteren Arap ülkesi konumundadır.
Katar’ın üst düzey yönetimi bu hususlarda ülkemizle yakın istişare içinde
olmayı tercih ettiklerini ve dış politikalarında Türkiye’ye özel önem
verdiklerini sıklıkla dile getirmektedirler.
Katar’la
işbirliğimiz, BM ve İKÖ gibi uluslararası kuruluşlarda son yıllarda artmıştır.
2008-2011
dönemi karşılıklı üst düzey ziyaretlerin yoğunlaştığı bir dönem teşkil etmiş,
bu ziyaretler ikili ilişkilerin derinleşerek gelişmesini sağlamıştır.
Katar’a
yönelik ihracatımız ağırlıkla demir-çelik mamullerinden oluşmakta, elektrikli
makine ve cihazlar, motorlu araç ve parçaları, ev tekstil ürünleri, mobilya ve
gıda diğer ihracat kalemleri arasında yer almaktadır. Katar’dan ithalatımızda
ise, doğalgaz, plastik ve mamulleri ile kimyevi ürünler başlıca mal gruplarını
teşkil etmektedir.
Katar’daki
Türk yatırımları esas olarak müteahhitlik (alt taşeronluk) ve müşavirlik
hizmetleri alanında gerçekleşmektedir. Büyük inşaat şirketlerimizin de
aralarında bulunduğu 30’dan fazla şirketimizin bugüne kadar üstlenmiş olduğu
projelerin toplam tutarı yaklaşık 8,5 milyar Dolara ulaşmıştır.
Dünyanın
en zengin ülkelerinden biri olan Katar sermayesinin Türkiye’ye yöneltilmesi
yoğun çaba gösterdiğimiz alanlardan birisini oluşturmaktadır.
Katar’dan ülkemize boru hattıyla doğalgaz tedariki projemiz üst düzeyde olumlu değerlendirilmektedir.
KATAR TARİHİ:
Son
derece yoksul bir tarihi geçmişin ardından hızla gelişen, modern ve liberal bir
Arap ülkesi haline gelen Katar’ın kısaca tarihi…
Tarihi
eski çağlara dayanan Katar’da Selçukluların hüküm sürdüğü biliniyor.
Yedinci
yüzyılın ortalarında İslam dini Arap yarımadasında yayınlamaya başlayınca
Katar’da Emeviler, Abbasiler gibi İslam hanedanlarının hakimiyeti altına girdi.
OSMANLI
İMPARATORLUĞU HAKİMİYETİ ALTINA GİRDİ
16.
yüzyıldan Birinci Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir
parçasıydı. 19. yüzyılda bölgenin idaresi bügünkü emirin büyük dedesi olan
Muhammed El-Sani’ye geçmiştir. Ülkede fiili Osmanlı egemenliği ilk olarak
1952’de daha sonra ve kesin olarak 1871’de Muhammed El-Sani’nin daveti üzerine başlamıştır.
KATAR
EMİRİNİN VASİYETİ
Suudi
Arabistan’ın kuruluşuna giden süreçte ise Abdulaziz bin Suud, Katar’ı da kendi
nüfuzuna almak sevdasındaydı. Bu yüzden Katar Emiri Şeyh Casim oğlu Abdullah’a
Osmanlı askerlerini asla Katar’dan çıkarmama vasiyetinde bulunmuştur.
Katar’ın
bugünkü Başkenti Doha şehrinde bugün ABD üssünün bulunduğu el-Obeid’e yerleşen
Osmanlı birlikleri 1913’e kadar kalmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu Katar
üzerindeki haklarından 1913’te vazgeçmiş, Osmanlı birlikleri Ağustos 1915’te
ülkeden çekilmiştir.
İNGİLİZ
İŞGALİ 1971’E KADAR SÜRDÜ
Birinci
Dünya Savaşı’nın çıkmasının akabinde 1916’da İngilizler Katar’ı işgal ederek
sömürgesi haline getirdi. Katar, 1971 yılında İngilizler himayesinden
ayrılarak, tamamen bağımsız bir ülke oldu. Bu olaydan kısa süre önce Katar,
Birleşik Arap Emirlikleri’nin bir parçası olma teklif reddetmişti.
1972-1995
yılları arasında ülkeyi yöneten ilk emirin ardından, yönetime el koyan Katar
Emiri Hamad bin Halife Al Tani göreve geldi.
Al
Tani emirliği döneminde, önemli siyasi ve ekonomik reformlar gerçekleşti.
Seçimlerin özgürleşmesi için adımlar atıldı, kadınlar seçme ve seçilme hakkına
sahip oldu. Aynı zamanda gaz ve petrol sektörlerinde liberalleşmenin yolu
açıldı.
EL
CEZİRE NE ZAMAN KURULDU?
Basın
özgürlüğünün genişletildiği ülkenin en büyük yatırımlarından televizyon kanalı
El Cezire oldu. Haber platformları, önce Arap ülkelerinde, daha sonra da tüm
dünyada en önemli medya kuruluşlarından biri olarak ön plana çıktı.
Katar
bu dönemde komşu ülkelerle de ilişkilerini artırdı ve 2001 yılı itibariyle,
Bahreyn ve Suudi Arabistan ile arasındaki sınır sorunlarını tamamen çözüme
kavuşturdu.
Katar,
Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı etkisi altına alan ve ‘Arap Baharı’ olarak bilinen
halk ayaklanmalarından etkilenmedi.
TÜRKİYE-KATAR
İLİŞKİLERİ
Türkiye
ile katar arasındaki ekonomik ilişkiler son yıllarda gittikçe sıkılaştı.
Dünyanın en zengin ülkelerinden olan Katar, Türkiye’de en çok yatırım yapan
ülkelerden biridir.
KATAR
NEDEN HEDEF ALINDI?
Oxford
Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Körfez ülkeleri uzmanı Dr. Cemal
Abdullah: Suudi Arabistan ve bazı Arap
ülkeleri Katar’ın bağımsız dış politikasından rahatsız. Katar, zıt kutuplar
arasında denge politikası yürütüyor.
Moritanyalı
siyaset bilimci Muhammed Muhtar Şankiti:
Katar’a yönelik saldırılar, uzun zamandır planlanıyordu. Ama bu işten en
fazla kendileri zarar görecek. Suudi Arabistan, dış politika ve diğer
uluslararası alanlarda BAE’nin etkisi altında.
TOBB
Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özpek: Yeni
dönemde Orta Doğu devletleri, ulus aşırı hareketlerin finansmanını sağlayan
Katar’a karşı bir cephe alma pozisyonuna girdiler. Yeni dönem Orta Doğu
politikası da böyle şekillenecek.
SETA
Dış Politika Araştırmacısı Can Acun:
Burada temel hedef, İhvan’ın tamamen bölgeden sökülüp atılması. Hamas’ın
tamamen etkisizleştirilmesi, mümkünse Gazze’nin kontrolünün tekrardan Fetih
hareketinin kontrolüne geçirilmesi. Türkiye’nin izole edilmesi ve İran’a karşı
yapılacak hamleler.
Türkiye’nin desteği Katar'ın kaderini değiştirmez
Ortadoğu üzerinde çalışan uluslararası siyaset uzmanları, genellikle bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri şekillendiren siyasi dinamikleri göz ardı ederek, daha ziyade büyük güçlerin rolüne odaklanırlar. Geçen hafta Suudi Arabistan liderliğindeki bir grup ülke tarafından Katar'a karşı alınan önlemler bu nedenle herkes için bir sürpriz oldu. Suudi Arabistan ile Katar arasındaki anlaşmazlıklar biliniyordu, ancak bunların dramatik bir şekilde ilişkilerin kopmasına yol açması kimsenin beklediği bir durum değildi. Hangi iş yanlış gitmişti ve bu gelişme bölgesel politikaları nasıl etkileyecekti? Katar ve Türkiye son yıllarda yakın ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştirdikleri ve bölgede eşgüdümlü politikalar izledikleri için, değişimin Türkiye'nin dış ilişkilerini nasıl etkileyeceği de bizim için ayrı bir önem arz ediyor.
İkinci
çatışma alanı, Arap Baharının itici güçlerine yönelik farklı konumlarla ilgili.
Suudiler,
İhvan'ı uzun vadede Krallığı tehdit eden, istikrarsızlaştırıcı bir güç olarak
değerlendiriyor. İhvan'ı ve onun Suriye'deki uzantısı olan grupları bastırma
imkanları daha geniş olan ve bu gücü zaten kendini korumak için kullanmaya
mecbur olan Mısır'daki Sisi yönetimi ile yakın ilişkiler geliştirdiler. Buna
karşılık, bölgesel bir Sunni Blok'un gelişmesini öngören Katar liderliği, her
ne kadar kendi topraklarında faaliyetlerine izin vermeyerek onları bir güvenli
bir bölgeden mahrum bıraksa da, İhvan'ı destekledi.
İki
ülke arasındaki zoraki nezaket, Katar Emiri'nin Suudi politikalarını
eleştirdiği konuşmasında dile getirdiği görüşlerinin tweetlenmesiyle bozuldu.
Katar hükümeti, tweetin bilgisayar korsanlarının çalışması olduğunu söyledi
ancak kimse buna kulak vermedi. Katar'a boykot ilan etmekte sergilenen acele,
bunun önceden tasarlanmış olabileceğini düşündürüyor. Gözlemciler, Trump'in son
ziyareti sırasında Suudiler verdiği güçlü bir destek ve İran karşıtı sözlerinin
krallığın eylemlerini teşvik etmiş olabileceğini düşünüyorlar. Amerika'nın
çatışmayı teşvik edip etmediği ise belirsiz. Amerika'nın Katar'da önemli bir
üssü bulunuyor ve Katar'ı Hizbullah, Hamas ve İhvan ile gayrı resmi olarak
iletişim kurmak için kullanıyor.
Suudi
Arabistan Katar'ı terörizmi desteklemekle suçladı. Gerçek şu ki, bilerek ya da
bilmeyerek her ikisi de, içinde radikalizmin yuvalandığı bir ortamı hazırlayan
katı Selefi İslam yorumlarının yaygınlaşmasını desteklediler. Terörist faaliyetler
için doğrudan fon sağlamamış olmasalar bile, her iki ülkedeki özel kaynakların
sakıncalı gruplara destek vermiş olmasından şüpheleniliyor. Suudilerin
suçlamaları, radikal hareketleri desteklemediği anlamına gelmiyor, sadece
Katar'ın desteklediklerini onaylamadığı anlamına geliyor. Suudilerin amacı
Katar'ı kendi politikalarıyla uyumlu politikalar benimsemeye zorlamaktır.
Katar, Suudi Arabistan ve müttefiklerinin baskılarına karşı koyabilecek mi?
Muhtemelen, hayır. Katar çok küçük bir ülke, güçlü bir komşuya karşı
koyamayacak kadar da zayıf. İran bir miktar destek öneriyor ancak askeri
müdahalede bulunması imkansız denecek kadar riskli olacaktır.
Katar,
Türkiye ile de yakın ilişkiler geliştiriyordu. İhvan ve Hamas'ı desteklemek,
halihazırdaki Mısır hükümetine muhalefet etmek ve Suriye rejimine muhalefet
eden Sünni gruplara destek vermek konularında iki ülke birlikte hareket
ettiler. Karşılıklı ekonomik ilişkileri de genişliyordu. Türkiye, Katar'ın
yatırımlarını çeken ülkeler arasında şu anda yedinci sırada yer alıyor. Son
olarak Türkiye Katar'da bir askeri üs kurarak silahlı kuvvetlere ve jandarmaya
eğitim vermeyi üstlendi. Krizin ardından Türk hükümeti, taahhütlerini yerine
getireceğini göstermek için, üssün kurulması ve askeri eğitimle ilgili antlaşmayı
alelacele Meclis'ten geçirdi. Bununla birlikte, Türk desteğinin Katar'ın
kaderini değiştirmesi pek olası değildir. Ancak Katar politikasındaki
başarısızlık Türkiye'nin siyasi ve ekonomik kaderini etkileyebileceği gibi
Ortadoğu'da izlediği politikaları gözden geçirmesine de neden olabilir
Türkiye'nin Katar'a desteğinde risk ve fırsatlar
Suudi Arabistan ile Katar arasında başlayan gerginlik
bölge ülkelerini de içine alan bir krize dönüşmek üzere.Türkiye'nin hamleleri
süreçte önemli rol oynuyor.
Arap Baharı'ndan beri Ortadoğu'da güç dengesi kritik
hamlelerle sürekli değişiyor. Son 7 yılda bölgede, darbeler, dış müdahaleler,
bölgesel yayılma etkisi gösteren iç savaşlar, vekalet savaşları ve ittifak
değişimleri üst üste yaşandı. Başlangıçta, halk isyanlarının etkisiyle
değişimin kaçınılmaz olduğu, eski yöneticilerin devrileceği ve Ortadoğu'da
sadece devlet-halk ilişkisinin değil, devletlerarası ilişkilerin de kesinlikle
değişeceği görüşü ağır basıyordu. Fakat, zamanla değişimin kaçınılmaz olmadığı
ortaya çıktı. Bölgenin güçlü devletleri ve onların kurduğu ittifaklar, uzun
süreli iç savaşlara ve yüksek ekonomik maliyetlere katlanmak pahasına değişim
rüzgarının estiği ülkelere müdahil oldular.
Libya, doğrudan askeri müdahaleye sahne olduktan sonra açık
bir vekalet savaşı alanı haline geldi. Bahreyn'de Suudi Arabistan doğrudan
askeri müdahalede bulundu. Suriye ve Yemen'de Suudi Arabistan, İran, Katar ve
diğerleri açıkça yerel grupları destekleyerek savaşa tutuştular. Mısır'da bir
askeri darbe yaşandı ve dengeler değişti. Özetle, bugün Ortadoğu'da yaşanan
sorunları sadece Müslüman Kardeşlerin yarattığı tehdide, Körfez Emirlikleri
arasında geçmişten gelen aile merkezli rekabete ya da Sünni-Şii gerginliğine
bağlamak indirgemecilik olur.
Güç mücadelesi:
Ortadoğu'da Irak'ın işgaliyle başlayan ve Arap Baharı'yla
devam eden büyük bir güç mücadelesi var. Bu güç mücadelesinin statükocu kanadı
ile revizyonist kanadı ayrı eksenler oluşturuyorlar. Statükocu kanat,
Ortadoğu'daki eski iktidar ilişkilerini, rejim tiplerini ve dengeyi yeniden hakim
kılmaya çalışıyor. Revizyonistler ise bölgedeki iktidar ilişkilerinin
değişmemesi halinde kendilerine alan açamayacaklarını ve sıkışıp kalacaklarını
düşünüyorlar. İlk cephe daha geniş, ikinci cephe ise daralıyor. İşte, son
krizin ana kaynağı da krizin başlamasından sonra biraraya gelmez denilen
ülkeleri biraraya getiren de bu mücadele.
Başka bir ifadeyle, Suudi Arabistan, Irak, Suriye ve Yemen'i
kendi etki sahasına çevirme konusunda ciddi ilerleme kaydeden İran'ı durdurmak
istiyor. Çünkü bu etki sahasının ileride Kuveyt, Bahreyn ve hatta kendi
topraklarına kadar ilerleyebileceğine inanıyor. Bu nedenle, İran karşısında tam
bir ittifak oluşturmak istiyor. Katar'ı buradaki zayıf ve güvenilmez halka
olarak görüyor. Katar'a iradesini kabul ettirirse, itiraz etme potansiyeli olan
Kuveyt, Umman hatta Türkiye de bu mücadeleye bir şekilde katılmak zorunda
kalacak.
Türkiye'nin izlediği siyaset de bu çerçevede
değerlendirilebilir. Arap Baharı'yla birlikte Ortadoğu'da özellikle rejimlerin
ve devlet-toplum ilişkilerinin değişmesi bağlamında değişikliği en çok savunan
ülkeler Katar ve Türkiye oldu. Libya, Mısır ve Suriye'de iki ülke arasındaki
işbirliği çok açıktı. Müslüman Kardeşler bölgede düşüşe geçtiğinde her iki ülke
de harekete destek vermekten geri durmadılar. Suriye'de ABD ve Rusya'nın başını
çektiği iki ayrı ittifaka karşı üçüncü bir güç oluşturmaya çalıştılar. İran ile
bir yandan sahada mücadele ederken diğer yandan diyalog kanallarını açık
tutarak açık bir çatışma sürecine sürüklenmediler. Bu nedenle iki ülke arasında
açık bir yakınlaşma doğdu.
Türkiye, Katar Krizi'ni Nasıl Algılıyor?
Birkaç gündür Türkiye ile Katar arasındaki özel ilişkinin
detayları ortaya çıkmaya başladı. Türkiye'nin Katar ile özel ekonomik
ilişkileri ve siyasi bağları, Türkiye'nin krize karşı politikasını açıklamak
için kullanılıyor. Elbette bu faktörlerin önemsiz olduğu söylenemez. Tersine,
son dönemde gelişen askeri ilişkiler ve Katar'ın yüksek yatırım potansiyelinden
yararlanma isteği olan biteni açıklamaya yeterli görünüyor.
Ancak, bu durum her şeyi açıklamıyor. Türkiye'nin Katar'a
verdiği destek ve İran'ın da Katar'a yardım eli uzatması Ortadoğu'daki diğer
devletlerin Türkiye'ye bakışını ciddi ölçüde değiştirebilir. Dahası, ilk
günlerde Katar Emiri'nin diplomatik baskıyla görevden uzaklaşacağı konuşulurken
şimdilerde ciddi direnç sergilemeye başladığı görülüyor. Özetle, diplomatik bir
baskıyla başlayan süreç, şimdi siyasi ve askeri bir hal almaya başladı. Katar
Emiri'nin direncinin artmasında ise Türkiye'nin hamlesi önemli rol oynadı.
Türkiye ile Katar arasında 2015'te imzalanan askeri eğitim
anlaşmasının raftan çıkarılıp onaylanması ve Türk basınında sayıları 600 ile
5000 arasında değişen askerin Katar'a gönderileceğinin ilan edilmesi sürecin
gidişatını değiştirdi. Her ne kadar bu askeri anlaşma eğitim anlaşması olsa da
hamlenin zamanlaması ve biçimi, Türkiye'nin "Katar'a dokunan karşısında
beni bulur" dediğini gösteriyor. Üstelik, Türkiye, bu hamlesinin olası
sonucunu hesaplayabilecek kadar köklü bir devlet geleneğine sahip. Eğer bu süreçten
Katar Emiri ve yakın çevresi zamanla azalabilecek ve Suudi Arabistan'ın yakın
çevresiyle sınırlı bir diplomatik izolasyonla sıyrılırsa Türkiye'nin kazancı
parayla ölçülebilecek bir kazanç olmaz. Ortadoğu'da en sert geçebilecek
mücadele olan İran-Suudi Arabistan mücadelesinde kendisine en yakın devleti
koruyarak süreçten ayrılması onu siyaseten son derece güçlendireceği gibi
caydırıcılığını tesis etmesi açısından da hayati olur.
Fakat, sürecin tersine sonuçlanması Türkiye için ağır
sonuçlara neden olabilir. Suudi Arabistan ve müttefiklerinin ani bir hamleyle
Katar'a henüz dış destek gitmeden askeri bir müdahalede bulunması kulağa
çılgınca gelebilir. Fakat, Ortadoğu'nun son 10 yılında bir sürü çılgınlık var.
Bir saray darbesi ya da baskılara dayanamayan Katar Emiri'nin çekilmesi ve yeni
iktidarın Suudi Arabistan'ın baskısına boyun eğmesi de atlanmaması gereken
olasılıklar. Bu durumda, Türkiye'nin İran'la uzun süredir yürüttüğü
"dengeli rekabeti"ne, Körfez kaynaklı yeni bir rekabet eklenecektir.
Bu durum, Türkiye'yi özellikle Suriye'nin kuzeyinde ve Kuzey Irak'ta çok güç
duruma sokabilir. Son olarak altı çizilmesi gereken bir nokta daha var:
Türkiye, Katar'a verdiği açık destekle risk aldı, bu doğru. Ancak muhtemelen
karar vericiler, destek vermezlerse bir sonraki baskıya uğrayacak ülkenin
Türkiye olduğunu düşünüyorlar. Bu nedenle bu bir ön alma stratejisi de
olabilir. Bu nedenle, Türkiye'nin hamlesini tarih, yatırım ya da ikili
ilişkilerin ötesinde değerlendirmek daha akılcı görünüyor.