Memleket, cahilliklerine ışık tutup, kendilerini aydın sayan
bir güruh tarafından kargaşaya sürükleniyor. Hümanizm, Feminizm, Atatürkçülük
kavramlarını gerçekten uzak, uydurulmuş ezberlerle savunan, insanlıktan,
kadınlıktan ve de Atatürk’ün fikri mücadelesinden uzak guruplar türüyor.
Dağdan
Meclise gelen terörizmin sokaklarda, caddelerde, okullarda, kafelerde sesi
oluyorlar; ellerini kanla yıkayanları temiz bilip, kanıyla toprağı besleyen
şehitleri insancıllık sınırının dışında tutuyorlar, Vatan evladı ile teröristi
“karşıt görüş” diye tanımlayarak, teröriste güzelleme ile sunuyorlar.
Vatan
için verilen canlar, cebinde molotofla ekmek almaya gidenler kadar kıymet
bulmuyor, masum bulunmuyor. Bunlar gurup gurup, aynı arka bahçede yetişiyor…
Ömrünü milletinin kurtuluşuna ve bekasına adamış Atatürk’ü kullanan,
Atatürk’ten ve milliyetçiliğin tanımından bi haber “Ben Atatürk
milliyetçisiyim(!)” ciler var; bunlar sol cenahın aydın cahilleri, bir dipçe
verelim: Atatürk milliyetçiliği diye bir şey yoktur, Milliyetin ve
milliyetçiliğin tanımına aykırı bir tabirdir bu, bir şahsın milliyetçiliği
olmaz ancak onun milliyetçilik anlayışının benimsenmesi olur, buna da
Atatürk’ün Türk Milliyetçiliği Yaklaşımı deniyor.
İşte bunlar uydurulmuş
kavramlarına sempatizanlığı ve insancıl(!) küflü fikirlerini sokarak sokaklarda
terör estiriyor, Vatan-millet-bayrak nirengisi dışında keyfe keder bir hayat
izleyerek sempatizan sınırlar içinde yaşıyorlar.
Oysa ki Ulu Önder Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün hayat gayesinde
Vatan-millet-bayrak sevdası var. Atatürk’ü anlamak için Selanik’i
kaybettiğimiz anlara gitmek yeterlidir; o dönemin ana vatanı gibidir Selanik ve
kaybı Atatürk’te milli sınırları daha kudretle çizdiren, Türk milliyetçiliğini
perçinleyen bir karakter oluşturmuştur.
Vatan kaybetmenin derin hüznü ile
kurtuluş mücadelesinde zafere koşmuştur.
İsyanlara ve Kürdistan düşlerine sille atan, bölünmeye tahammülü
olmayan, Türk milliyetçiliğini vurgulayan ve bu yönde taviz vermeyen Atatürk,
bu gün bu zihniyetsizlerin uydurup taptığı bir meta halini almış ve işin acı
yanı da teröristle saf tutanların diline pelesenk olmuştur…
Feminizmden beslenen terörün en derin kaynakları var bir de;
kadını kutuplaştırarak, kadın tabiatını yok sayan, erkeksileşerek veya
ahlaksızlaşarak kadın haklarını savunmaya çalışan kafası karışık, kıblesi belirsiz
kaostan beslenen “bayan”lar…
Bayan tabirinden rahatsız olup, ülkeyi bayan
hareketlere imza atan bu taraftarlar şüphesiz ki ülkenin “bayanları”dır ve
toplumda kadın tabirini yok etmeye programlanmış gibi türüyorlar.
Kadın hakları
üzerine yola çıktıklarını iddia ediyorlar ama yer yer terör eylemlerinde, yer
yer üçüncü cinsiyet eylemlerinde polis yumrukluyorlar…
Bunların temsilcileri de terör örgütünün Meclis yansıması eş
başkanlar…
Kadınların siyasi ilerlemede kilit nokta olduğunu çözen PKK,
yıllarca yaptığı infazlarla, karısını kızını döven-ezen adamları öldürerek kadınları safına çekti,
kimlik kazandırmaya çalıştı ve dağlarda yaşanan tüm ahlaksızlıklara göz yumacak
kadar bağlı kadınlar üretti.
Bu tavır da PKK ‘yı Meclise ve halkın içine
sempati ile soktu. Bugün feminizmin Türkiye’deki en büyük temsilcisi HDP olarak
görülüyor.
Bu aklı evvel, niyeti kargaşa olan bayanlar, kadın hakkı diyerek onu
bile tam manası ile savunmayıp, kadını ötekileştiren zihniyetiyle,
sınırlandırılmış bir insancıllık sergiliyor. Onlar için şehrin ortasında,
metroda, merkezlerde patlatılan bombaların, öldürülen masumların önemi yok,
karakolları saymıyoruz bile zaten, çünkü bunlar için polis-asker-devlet düşman…
İnsanın hakkını savunuyoruz, eşitliği adaleti savunuyoruz diyerek, haksızlığın,
adaletsizliğin, caniliğin sırtını sıvazlıyorlar!
Bu kadınları tasvir için ip cambazlarının hanım ağası da
izlenebilir mesela; “Bunlar kadınları inançları gereği önde tutmaz, başa
koymaz, el sıkışmaz ama ben bir kadın olarak karşılarındayım…” diyen zat-ı muhterem, tabiatın kadına verdiği
zarafetten uzak, mahalle kabadayısı tarzı bir üslupla, erkeksi siyasetçiliği
karakter bürünerek var olmaya çalışıyor.
Yani ağzından çıkana önce kendi
inanmıyor…
Ülkücüyüm deyip teröristle saf tutuyor, saldırgan üslupla kaostan
besleniyor ve kıblesi de meçhul.
Türk tarihi, hoşgörüye, anlayışa ve de adalete dayanan bir
namzet iken; memlekette, kavramları yeniden tanımlayan ve tavırlarıyla
terörizmi besleyen, memleketi ve de dünyayı Türkiye’de özgürlük olmadığına
inandıran, özgürlük tanımı çarpık olan maşalar türemiş. Ne kadınları
savunuyorlar ne insanlığı ne de Atatürk’ü, üstelik eylem mecraları da CHP’nin
arka bahçesi olmuş, İYİ Parti bahçeyi suluyor, HDP mayınları döşüyor ve
maalesef ki medya da buna alkış tutuyor…
Sayın Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı zilletin öteki yüzünü
ifşa eden, HDP üzerinden PKK ile bağlantılarını ortaya koyan çok önemli
açıklamalar yapıyorlar. Diğer taraftan ABD’nin PKK ile nasıl iç içe geçtiğini
belgeleyen yeni gelişmelere, yeni beyanlara şahit oluyoruz.
Yakalanan
teröristler, ABD’nin kendilerini nasıl koruyup kolladığını, besleyip sahaya
sürdüğünü ayrıntıları ile anlatıyorlar. Bu durum içeride ve dışarıdaki zilletin
birbirini nasıl tamamladığını, nasıl organize olduklarını ve sonuç alabilmek
için nasıl işbirliği yaptıklarını da belgeliyor.
AZ YEDİM ÇOK YEDİM MESELESİ DEĞİL
Bütün bunlar Türk milletinin gözleri önünde hayata geçerken,
birileri hala “beka sorunu nereden çıktı, bu sadece bir seçim” diyorsa,
kesinlikli iyi niyetli olamaz. Bekamızın tehdit altında olduğunun anlaşılması
için daha ne olması gerekiyor?
Beka hafife alınamaz, görmezden gelinemez,
ertelenemez ve asla vazgeçilemez bir gerçektir. 31 Mart’ta sadece bir seçim
yapılmayacaktır, ülkenin bekası, devletimizin geleceği ile ilgili çok hayati
bir karar verilecektir.
Böyle olduğu içindir ki, gerçeği gizlemeye, meseleyi
Türk milletinden saklamaya uğraşıyorlar. O kadar ki, bekayı getirip patlıcan,
biber ve domatese teslim ediyorlar.
Mevsimi bile olmayan bu zerzevatın
fiyatlarının bekadan daha önemli, daha hayati ve daha belirleyici olduğunu
anlatmaya ve bunu kabul ettirmeye çabalıyorlar. Bu oyuna gelmemek, bu yanlışa
düşmemek şarttır.
Sayın Devlet Bahçeli’nin belirttiği gibi, bugün aldığımız
patlıcan, biber, patates mesela bir kilogram az, iki kilogram çok olabilir.
İşimiz yoksa yarın olur, yoksulsak gün gelir varlığa kavuşuruz. Yani konu az
yedim, çok yedim konusu değildir. Bunların hepsi aşılır, ama beka giderse
dünyamız gider, hayatımız söner.
TECRÜBE VE EHLİYET
Yerel seçimlerin bekamızı doğrudan ilgilendiren bu öneminin
yanında, şehirlerimizin eksiklerini, ihtiyaçlarını doğru ve hızlı şekilde
karşılanmasını sağlayacak yeterlilikte isimlerin seçilmesi gibi bir özelliği
elbette vardır.
Bu ölçü dikkate alındığında da, yine en doğru, en ehil, en
birikimli isimlerin Cumhur ittifakı ve bu ittifakı oluşturan partiler
tarafından aday gösterildiği, hemen anlaşılacaktır.
Büyükşehirlerin tamamında,
diğer şehir, ilçe ve seçim çevrelerinde son derece tecrübeli ve ehliyetli adaylarla
milletimizin karşısına çıkılmıştır. Kaldı ki, tecrübe sadece başımıza
gelenlerin toplamı da değildir.
Yine Sayın Bahçeli’nin tanımlamasıyla, esasen
tecrübe, başımıza gelenlerle ne yaptığımız, ne yapacağımız, neyi
başaracağımızdır. Tecrübeli siyasetçi demek, pek çok badireyi yenmiş, beka ve
birliğe samimiyetle yüreğini koymuş adam gibi adam demektir.
Cumhur ittifakının
adaylarının, MHP’nin bütün muhataplarının pek çok badireyi yendiği, sicilleri
ile sabittir. Beka ve birliğe samimiyetle yüreğini koymuş adam gibi adamlar
olduklarının ispatı ise MHP’nin onayı ve desteğidir. MHP’nin yanlış bir işin
içinde olması asla düşünülemeyecektir. Tecrübe bekayla önemlidir, Türkiye
sevdası her şeyin önündedir.
İSTİKRAR SÜRDÜRÜLMELİ
Siyaset, bütün gayretlere, bütün müdahalelere rağmen MHP
kararlı duruşu ile ritmini bulmuş, mecrasına yönelmiştir. Meclis Başkanlığı
seçiminden yeni bir kriz çıkarmak için ellerini ovuşturanlar yanılmış ve
yenilmiştir.
Cumhur ittifakına adaylar ve partiler üzerinden nifak sokma
çabaları boşa çıkarılmıştır. Yeni hükümet sistemi işlemekte ve gün geçtikçe
yerleşmektedir. 31 Mart seçimlerinin de kazasız belasız atlatılması, bekamızın
gereğine sahip çıkılıp gereğinin yapılması ile önümüz daha da açılacak ve büyük
bir rahatlama sağlanacaktır.
Güçlü bir yönetim ve uyumlu bir yerel yapılanma
ile mevcut sorunların çözümünü de kolaylaşacak ve hızlanacaktır. Türkiye’nin
biber, patlıcan, domatese takılıp kalmak gibi bir lüksü olamaz.
Bunlar
kolaylıkla aşılır. Önemli olan etrafımızdaki kuşatmanın yarılması ve üzerimize
gelen zilletin püskürtülmesidir ki, bunun için de yine siyasi istikrarımızı
sürdürmek zorundayız.
ANLATTIKLARIMIZ KARŞILIK BULUYOR
Neresinden bakılırsa bakılsın, Türkiye’nin geleceği,
emniyeti, huzuru, bekası Cumhur ittifakının başarısı ile doğru orantılıdır. Bir
belirsizliğe, maceraya tahammül yoktur.
Zillete onay vermek, çok tehlikeli ve
karanlık bir geleceğe razı olmak demektir. Bütün mesele, bu seçimlerinin
öneminin doğru anlatılması, doğru anlaşılması ve doğru karar verilmesidir. Bunu
yapmaya, bunu anlatmaya çalışıyoruz.
Kalan zamanda da ısrarla ve kararlılıkla
bunu yapmaya çalışacağız. Anlattıklarımızın karşılık bulduğunu, onay aldığını
büyük memnuniyetle takip ediyoruz. Türk milletinin hiçbir şart altında zillete
müsaade etmeyeceğinden, ülkeyi bir belirsizliğe itmeyeceğinden kesin olarak
eminiz.