İran bahane hedef Türkiye!
Kurulduğundan itibaren gittiği coğrafyaları kana bulayan Uzak Batı ülkesi Amerika, Ortadoğu’da bölgesel ve küresel çıkarlarını Türkiye üzerinden gerçekleştiremeyeceğini anladı.
Türkiye’nin millileştiğini, boyun eğen profil dışına
çıktığını anlayan ABD, terör örgütleriyle işbirliğiyle bölgedeki çıkarlarına
ulaşmayı amaçlıyor.
Emperyalist niyetlerini uygulamama hazımsızlığına düşen
Amerika, Suudi Arabistan, Mısır ve BAE gibi devletler ile yeni blok oluşturdu.
ABD ve yeni blok ülkeler ile işgalci İsrail’i de içine alan ittifak girişimlerinin
en önemli hedef Türkiye.
Güvenlik Stratejileri ve Terör Uzmanı Osman Kaya, ABD’nin
küresel ve bölgesel çıkarlarını, bölgedeki hedefini, Suriye’den çekilip
çekilmeyeceğini Diriliş Postası’na anlattı.
Kaya, ABD’nin başından beri, Türkiye ile olan
münasebetlerini daima kendi çıkarları ekseninde şekillendirdiğini belirtti.
ABD’nin işine geldiğinde ya da konjonktüre göre yaptıklarını veya yapacaklarını
terörle mücadele gibi evrensel meşruiyet kavramlarıyla paketlediğine dikkati
çeken Kaya, şunları söyledi:
“ABD, işine gelmediğinde ‘haydut’ yöntemlerine, hibrit savaş
taktiklerine başvurmaktan imtina etmez. Her durumda da netice; kaos, terör,
darbe, işgal, savaş, katliam, tehdit olarak ortaya çıkar. Üstelik bütün bunları
hem dünyanın hem de muhatabının gözünün içine bakarak, hiçbir şey yokmuş, olmamış,
olmuyormuş gibi yapar.”
ABD, Türkiye’yi bir müttefik olarak görüyor mu? ABD, Türkiye ile ilişkilerinde ne kadar samimi?
ABD başından beri, Türkiye ile olan münasebetlerini bölgesel
ve küresel politikalarının mütemmim cüzü olarak görmüş, daima kendi çıkarları
ekseninde şekillendirmiştir. ABD için Türkiye’nin müttefiklik vasfı ve değeri
bu gerçekliğe tekabül eder. ABD içeride-dışarıda ister NATO gibi kurumsal
oluşumlar kapsamında isterse doğrudan ikili ilişkilerinde, ilişkinin şartlarını
reel politik üzerinden belirler ve yürütür.
ABD işine geldiğinde ya da konjonktüre göre yaptıklarını ya
da yapacaklarını demokrasi, özgürlük, insan hakları, terörle mücadele gibi
evrensel meşruiyet kavramlarıyla paketler, işine gelmediğinde “haydut”
yöntemlerine, hibrit savaş taktiklerine başvurmaktan imtina etmez. Her durumda
da netice; kaos, terör, darbe, işgal, savaş, katliam, tehdit olarak ortaya
çıkar. Üstelik bütün bunları hem dünyanın hem de muhatabının gözünün içine
bakarak, hiç bir şey yokmuş, olmamış, olmuyormuş gibi yapar.
ABD’nin yürüttüğü diplomasiyi, terör örgütleriyle işbirliğini nasıl okumak gerekir?
ABD, ekonomik, teknolojik, askeri ve siyasi gücünden
beslenen diplomasi retoriğini pişkince kullanır. ABD, özellikle dışarıya karşı
“yumuşak güç/soft power” ve “sert güç/hard power” olgularını kombine ederek
uygular. İçeride de, yani Amerikan kamuoyuna karşı da kamu diplomasisini etkin
şekilde kullanarak yaptıklarını Amerikan halkı nezdinde meşru ve kabul edilebilir
hale getirmeye çalışır.
Bir de ABD, kendi düşmanlarını ya da düşman olarak lanse
ettiklerini insanlığın sözde ortak düşmanıymış gibi kabul ettirmeye alışmıştır.
Bir başkasının durumu ABD’nin ilgilenme alanı dışındadır. ABD kendisini hedef
alanları terör örgütü olarak görür. Diğerlerinin de öyle görmesi gerektiğini
dayatır. Onu hedef alanlar insanlığın ortak düşmanıyken, ötekine saldıranlar
ABD’nin en sıkı dostu pozisyonuna sahip olabilir.
ABD etnik ayrılıkçı cinayet şebekesi PKK’yı terör örgütü
olarak kabul etmesine karşın, bu güne kadar tek bir kurşun atmamış tek bir
tutuklama gerçekleştirmemiş olmasının izahı başka ne olabilir. FETÖ ile ilgili
pişkin tavrı nasıl ile tevil edilebilir…
ABD’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı politikaların ifade
etmeye çalıştığım mahiyeti öteden beri değişmemekle birlikte, özellikle,
PKK/PYD-YPG terör örgütü ile ittifakı, FETÖ meselesindeki tavrı ile iyice gün
yüzüne çıkmış, somutlaşmıştır. Kıbrıs konusunda uyguladığı Türkiye düşmanlığına
varan politikalarının etkisi ise henüz kaybolmamıştır.
ABD’nin Suriye’de yürüttüğü, işgalci İsrail’e de güvenlik
kalkanı olarak gördüğü politikaların hedef nedir? Bölgede Amerika’nın asıl
hedefinde kim veya kimler var?
ABD’nin Suriye konusundaki niyeti ve pratiğinin başta
İsrail’in güvenliği, İran nüfuzunun kırılması, engellenmesi, Rusya’nın
dengelenmesi olarak görülse de ABD doğrudan Türkiye’yi hedef almaktadır. Zaten
ABD’li yetkililer satır aralarında da olsa bu gerçeği itiraf etmektedirler.
Son olarak Suriye’den çekilme-kalma tartışmalarında,
Türkiye’nin ABD’nin emperyalist niyetlerinin ve çıkarlarının zararına olacak
şekilde genelde bölgedeki, özelde Suriye’deki etki alanının genişlediği ve
bunun engellenmesi gerektiği mealinde açıklamalar duyduk. ABD’nin Suudi
Arabistan, Mısır ve BAE gibi devletleri ile oluşturmaya çalıştığı yeni blok,
cephe oluşturma politikalarının altında da bu gerçeklik yatmaktadır. Saydığım
ülkelerin son dönem politik tercihlerinde ve İsrail’i de içine alan ittifak
girişimlerine İran faktörü ön plana çıksa da en önemli hedef Türkiye’dir.
Bölge ve Batılı ülkelerin gelişmeler ışığında duruşunu,
ABD’nin çıkarları açısından nasıl değerlendirebiliriz?
ABD, İsrail’in güvenliği, enerji kaynaklarının kontrolü,
küresel politikaların sıklet ve denge merkezi olarak görüyor, kıymetlendiriyor
Ortadoğu’yu.
Bu nedenle ABD, bir taraftan saydığım ülkelerin mevcut
idareleri üzerinden yerleşmeye, kalıcılaşmaya çalışırken bölgede, diğer yandan
etnik ayrılıkçı iddialarına heyecan üfleyen herkes ile aynı torbaya girmeye
teşne Barzani, PKK/PYD gibi grupları ve terör örgütlerini de etkili şekilde
kullanıyor. ABD, bölgede nüfuz sahibi olmanın zeminini DAEŞ üzerinden kaybeden
Suudi Arabistan’a lejyon yazılmaya bile razı şu anda. Bazen de Fransa,
İngiltere gibi zaten bölgede var olan, ancak tarihsel gerekçelerle siyasi
olarak da varlıklarını kurumsallaştırmaya çalışan ülkeler sahada görünür hale
geliyor. Tabi bütün bunlar ABD ile işbirliği içinde, koordineli yürüyor.
Türkiye’nin tercihleri, politikası Amerika’yı nasıl etkiledi?
ABD, eskiden olduğu gibi bölgesel ve küresel çıkarlarını,
müttefiklik, NATO üyeliği gibi yaklaşımlarla Türkiye üzerinden
gerçekleştiremeyeceğini, Türkiye açısından soğuk savaş parametrelerinin önemli
ölçüde anlamsızlaştığını, Türkiye’nin karar, tercih ve reflekslerinin klasik,
boyun eğen profilin dışına çıktığını, millileştiğini, bağımsız karar
alabildiğini, devlet olma vasfına sahip olduğunu, kendi göbeğini kendisinin
kesmeye başladığını görüyor.
Bunun için göz göre göre Türkiye’yi hedef alan terör
örgütleriyle işbirliğine gidiyor. Yeni rotalar belirliyor. Hazımsızlık çekiyor.
ABD’nin İncirlik’ten çekilmeye başladığı şeklinde iddialar var. Bu iddialar gerçeği yansıtıyor mu?
Diğer yandan, Türkiye’nin gerek jeopolitik gerekse
jeostratejik konumu itibarıyla, hem Ortadoğu hem de küresel politikalar
açısından hayati önemini kabul ediyor. Dolayısıyla her şeye rağmen ABD
Türkiye’den vazgeçmek istemiyor ve müttefiklik retoriği ve NATO üzerinden
yanında tutmaya çalışıyor.
Bu nedenle, ABD İncirlik’teki varlığını sonlandırmak bir
yana, sonuna kadar orada kalmak için uğraş verecektir. Türkiye’nin Rusya, İran
gibi ülkelerle ittifak etmesi de çıkarları ve bölgesel nüfuzu açısından hiç
istemeyeceği bir gelişmedir. Türkiye’nin Rusya ile özellikle son dönemde
ittifak boyutuna varan politikaları ABD’yi ziyadesiyle endişelendiriyor ve ABD,
Rusya’yı Türkiye ile ilişkilerini zehirlemekle suçluyor.
ABD çark etti
ABD Başkanı Trump Suriye’den çekileceklerini, zira zarar
ettiklerini açıkladı bir işadamı olarak. Ne var ki hemen ABD devleti araya
girerek DAEŞ yenilene kadar ABD’nin Suriye’den çekilmeyeceğini açıkladı ve
başkan görünümlü işadamı da doğal olarak çark etmek zorunda kaldı.
DAEŞ Suriye’de yenilse de ABD terk edemez. Çünkü bunca
yatırım çekilmek üzerine yapılmamıştır. DAEŞ yenilse de muhtemelen başka bir
adla yenilenir ve mutlaka ABD’nin kalıcılığına dönük bir proje geliştirilir.
Sonuç olarak ABD, eskiden olduğu gibi Türkiye için güvenilir
de değildir, müttefik de.
“Hazımsızlık çekiyor”
Kaya, eskiden olduğu gibi bölgesel ve küresel çıkarlarını, Türkiye üzerinden gerçekleştiremeyeceğini anlayan ABD’nin, Türkiye’nin boyun eğen profilin dışına çıktığını, millileştiğini, bağımsız karar alabildiğini, devlet olma vasfına sahip olduğunu, kendi göbeğini kendisinin kesmeye başladığını gördüğünü belirtti. Kaya, “Bunun için göz göre göre Türkiye’yi hedef alan terör örgütleriyle işbirliğine gidiyor. Yeni rotalar belirliyor. Hazımsızlık çekiyor” şeklinde konuştu.
CİNAYET ŞEBEKESİNE KARŞI ABD’nin TAVRI
ABD’nin bu tutumunu irdeleyen Kaya, “ABD’nin etnik ayrılıkçı
cinayet şebekesi PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmesine karşın, bugüne kadar
tek bir kurşun atmamış tek bir tutuklama gerçekleştirmemiş olmasının izahı
başka ne olabilir” şeklinde konuştu. Ülkesinin genel niyetine ilişkin ABD’li
yetkililerin satır aralarında da olsa gerçeği itiraf ettiklerine işaret eden
Kaya, şunları kaydetti:
“Son olarak Suriye’den çekilme-kalma tartışmalarında,
Türkiye’nin ABD’nin emperyalist niyetlerinin ve çıkarlarının zararına olacak
şekilde genelde bölgedeki, özelde Suriye’deki etki alanının genişlediği ve
bunun engellenmesi gerektiği mealinde açıklamalar duyduk. ABD’nin Suudi
Arabistan, Mısır ve BAE gibi devletleri ile oluşturmaya çalıştığı yeni blok,
cephe oluşturma politikalarının altında da bu gerçeklik yatmaktadır. Saydığım
ülkelerin son dönem politik tercihlerinde ve İsrail’i de içine alan ittifak
girişimlerinde İran faktörü ön plana çıksa da en önemli hedef Türkiye’dir.”