![]() |
Tamer Ashraf |
Trenden inenler yeni trenin derdinde ama önce Erdoğan’ın
idare ettiği trenin yol kazasını bekliyorlar
CHP’nin başında Deniz Baykal veya aynı siyasi çizgiden biri
olsaydı…
Ya da daha yalın söyleyeyim, bir ahlaksız kaset maharetiyle
Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçmeseydi....
HDP ile CHP arasındaki “zımni ittifak” kurulabilir miydi?
CHP’nin başında Deniz Baykal veya aynı siyasi çizgiden biri
olsaydı…
Terörle mücadele sürecinde hükümetin en büyük destekçisi CHP
olmaz mıydı?
“Afrin’e girmeyin, Kandil’de ne işimiz var. Hendekteki
arkadaşlar. YPG’nin terör örgütü olduğuna ilişkin benim ve arkadaşlarımın
elinde istihbari bilgi yok. ÖSO, El Kaide’den türemiş bir terör örgütü” türü
açıklamaları duymamız mümkün olur muydu?
Elbette hayır!
Kemal Kılıçdaroğlu girdiği bütün seçimleri kaybetmesine
rağmen hala CHP’nin başında duruyor. İstifa etmiyor. İstifa etmeyi düşünmüyor.
İstifa ile ilgili hiç kamuoyu baskısına maruz kalmıyor.
Neden acaba?
HDP İLE ZIMNİ İTTİFAKIN TAŞIYICI UNSURU KILIÇDAROĞLU
Çünkü, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başında kalması, HDP ile
“zımni ittifak”ın her daim önünü açıyor.
Çünkü, Kılıçdaroğlu’nun CHP’si siyaseti ifsat ediyor.
Siyasetin güvenirliği konusunda tartışmaların yaşanmasına neden oluyor. Bu da
“sırasını” bekleyenlerin beklentilerini artırıyor!
(Buraya küçücük bir parantez açalım. Örneğin, yalan
söyleyerek iftira atıyor, mahkemece tazminata mahkum ediliyor ama o yalan ve
iftiralarına devam ediyor. Bu döngüsel süreçte de siyaset ister istemez yalan
ve iftiralara cevap verip vermemekle meşgul oluyor. “Beştepe’nin tuvaletleri
altından” yalanı gibi.)
Devam edelim.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başında bulunmasının
nedenlerinden biri de “Erdoğan düşmanlığı’nı pekiştirmek”tir. Bu konuda
Muharrem İnce’nin deyimiyle epeyce mesafe alınmış ve bir “şizofrenler”
topluluğu oluşmuştur. O düşmanlık çerçevesinde kurulmak istenen büyük
muhalefetin koltuk değneği de yine Kılıçdaroğlu’dur.
Bu yüzden, Kılıçdaroğlu seçim kaybetse de koltuğunu hep
garantiliyor.
İki hususu hatırlamakta yarar var.
Bunlardan birincisi, 7 Haziran 2015 seçimlerinde sergilenen
tavırdır. Hatırlar mısınız? CHP ile HDP yöneticileri seçim sonrasında “Hep
birlikte nasıl da salladık” demişlerdi. Yine bir CHP genel başkan yardımcısı
“Biz ailecek HDP’ye oy verdik” demişti. Saadet Partisi ile CHP’nin söylemi
arasında neredeyse hiçbir fark kalmamıştı.
Seçimden sonra da koalisyon arayışlarında Kılıçdaroğlu’nun
etkisi gözlenmişti.
Ak Parti içindeki birtakım çevreler CHP ile kurulacak “büyük
koalisyon”u şehvetle dillendirmişti.
MHP lideri Devlet Bahçeli’ye ahlaksız bir teklif
götürülmüştü. (“Başbakan siz olun. HDP dışarıdan destekleyecek” dendi.)
En sonunda Ak Parti ile mutlak bir koalisyon kurmak için
olağanüstü çaba sarf edildi. Zira o koalisyon kurulmuş olsaydı, Ak Parti
içindeki bir çevre ile Kılıçdaroğlu Erdoğan’ı Beştepe’ye hapsedecekti! Hesaplar
tutmadı.
İkinci örnek, 24 Haziran 2018 erken seçimleri sürecinde
yaşananlardır.
İlk kez Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilecek
seçimde, Kılıçdaroğlu Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu
üzerinden 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü “Ortak çatı aday” yapmak istedi.
Bu konuda HDP’yi ikna etti. Kendi partisini ikna etti.
Saadet Partisi zaten teşneydi. Tabii diyebilirsiniz ki “Kılıçdaroğlu’nu Gül’e
kim veya hangi güç ikna etti?” Bu da ayrı bir tartışma.
Tek hedef vardı, Erdoğan’ı düşürmek!
Hiç beklenmedik bir sürpriz oldu İP Genel Başkanı MeralAkşener “Adayım” deyince hesaplar alt üst oldu.
YEREL SEÇİMDE AK PARTİ TRENİ YOL KAZASI GEÇİRSİN DİYE
BEKLEYENLER VAR
Hatırlarsanız, hayaller suya düşünce Sayın Gül bir merdiven
başında, “Toplumun büyük bir kesiminden böyle bir talep olursa gerekeni yaparım
demiştim. Temel Bey’in çabaları sonrası geniş bir mutabakat ortaya çıkmamıştır.
Bu nedenle adaylığım söz konusu değildir” açıklaması yapıp arkasını dönüp
gitti.
Yani geniş bir mutabakat olsaydı Gül, “Bizim Cumhurbaşkanı
adayımız kardeşim Abdullah Gül” diyen Erdoğan’a karşı onun cumhurbaşkanlığını
içlerine sindiremeyenlerle birlikte hareket ederek 24 Haziran’da aday olacaktı.
(Burada çok tartışılacak meseleler var ama konumuz bu da değil.)
Gül’ün adaylık sürecinde Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi ve CHP’yi
ikna etmesini hatırlamakta yarar var.
Toparlayalım.
Önümüzde yerel seçimler var. Yerel seçimlerde sadece
muhalefetin Ak Parti ve Erdoğan’a “çizik atma” hayali yok. Aynı zamanda 24
Haziran’da “geniş mutabakat” bulamayan Gül’ün ve Ak Parti’nin içinde “yeni
parti arayışları olanlar”ın da hesabı var.
Hesabı olanların belki de tek ortak yönü Erdoğan karşıtlığı.
Yine hesabı olanların birleştiği yegane konu Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başında
kalması.
Çünkü, Erdoğan ve Ak Parti’nin Mart 2019’daki yerel
seçimlerde kan kaybetmesini fırsata çevirmek isteyen çevreler, Kılıçdaroğlu
eliyle hem CHP’yi hem de HDP’yi bir blokta toplamayı hesaplıyor.
Yıllardır bu köşede şunu söyledim, “Ak Parti’nin alternatifi
yine Ak Parti’nin içinden çıkacak.” Sözümün arkasındayım. Ve zaten son
dönemdeki hareketlilik de bunun işareti. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan Ordu’da ne
dedi, “Yola çıktık, milletvekili oldular, belediye başkanı oldular, bakan
oldular, ama trenden indiler.”
Trenden inenler, yeni bir trenin derdinde ama önce
Erdoğan’ın idaresindeki trenin bir yol kazasına uğramasını bekliyorlar.
Bu bekleyişte karşıymış gibi yapsalar da işlerine en çok
gelen isimse CHP’nin başındaki Kılıçdaroğlu.
Yanılıyor muyum?
Türkiye de siyaset neden gelişmez
Bu sorunun bence çok basit bir cevabı var şöyle ki
Türkiye'de biz seçmenler sadece ideolojik görüşümüzü göre taraf seçiyoruz.
Kimisi sağcı(dinini ön planda tutan ve kendisi gibi islamiyete bağlı kişileri
destekleyen) kimisi solcu(dini hem devletten hem de sosyal statü anlamında
hayatından uzak tutmaya yönelik laikliği kanıksayan) olmak üzere 2 net ve bazı
ara formları olmak üzere bölünmüş durumdayız.
Her ne kadar günümüzde sağ sol ayrımı toplumsal çatışma
boyutundan kurtulmuş olsa da şu anki 2 tarafın birbirini hoş görmesi hali de
yetersizdir, çünkü ülkeyi yönetecek kişileri sadece belli bir görüşünden dolayı
desteklemek ya da tamamen karşı çıkmanın bu zamana kadar ülkeye zerre faydası
olmamıştır
Uzatmak istemiyorum, bence siyasette olması gereken tarafların
ülkeye ne vaat ettiğidir eğer bi adam sana o 4-5 sene içinde tam olarak ne
yapacağını harfi harfine anlatıyorsa ve iş başına geldikten sonra (halk, o
parti ge kişinin vaatlerinin ülkeye faydasının olacağını düşünüp başa
getirirse)vaattettiklerini şeffaf bir şekilde uyguluyorsa ve sonuçtan da herkes
memnunsa işte o zaman gerçek anlamda gelişen bir Türkiye olur.
Maalesef bizde ne vaatler ne verilen sözler ne de aslı
astarı olmayan sırf seçmen kazanmak için söylenen iftiralar, abartmalar,
yalanlar dolanlar. Siyaset bunun dışına çıkıp sadece Allah (yanlış anlamayın
elhamdülillah müslümanız) diyenin veya sadece Atatürk/laiklik diyenden benim
seçilmem halimde dış politikam bu, içte yönetim şeklim bu adalette, ekonomide,
eğitimde yapacağım reformlar bu ve benden sonra gelecek kişi içinde uzun vadeli
yönetim planlarım bu bu diye anlatıp ona göre oy talep etmediği sürece başa kim
gelirse gelsin 50 milyon koyun olarak ideolojilerimizi kuru kuruya desteklemeye
devam ederiz.
Saygılar, okuyan herkese teşekkürler.