BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

25 Ocak 2019 Cuma

Türkiye'de Kirli Siyaset - Türkiye de siyaset neden gelişmez

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Tamer Ashraf
Trenden inenler yeni trenin derdinde ama önce Erdoğan’ın idare ettiği trenin yol kazasını bekliyorlar

CHP’nin başında Deniz Baykal veya aynı siyasi çizgiden biri olsaydı…

Ya da daha yalın söyleyeyim, bir ahlaksız kaset maharetiyle Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçmeseydi....

HDP ile CHP arasındaki “zımni ittifak” kurulabilir miydi?

CHP’nin başında Deniz Baykal veya aynı siyasi çizgiden biri olsaydı…

Terörle mücadele sürecinde hükümetin en büyük destekçisi CHP olmaz mıydı?

“Afrin’e girmeyin, Kandil’de ne işimiz var. Hendekteki arkadaşlar. YPG’nin terör örgütü olduğuna ilişkin benim ve arkadaşlarımın elinde istihbari bilgi yok. ÖSO, El Kaide’den türemiş bir terör örgütü” türü açıklamaları duymamız mümkün olur muydu?

Elbette hayır!

Kemal Kılıçdaroğlu girdiği bütün seçimleri kaybetmesine rağmen hala CHP’nin başında duruyor. İstifa etmiyor. İstifa etmeyi düşünmüyor. İstifa ile ilgili hiç kamuoyu baskısına maruz kalmıyor.

Neden acaba?

HDP İLE ZIMNİ İTTİFAKIN TAŞIYICI UNSURU KILIÇDAROĞLU


Çünkü, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başında kalması, HDP ile “zımni ittifak”ın her daim önünü açıyor.

Çünkü, Kılıçdaroğlu’nun CHP’si siyaseti ifsat ediyor. Siyasetin güvenirliği konusunda tartışmaların yaşanmasına neden oluyor. Bu da “sırasını” bekleyenlerin beklentilerini artırıyor!

(Buraya küçücük bir parantez açalım. Örneğin, yalan söyleyerek iftira atıyor, mahkemece tazminata mahkum ediliyor ama o yalan ve iftiralarına devam ediyor. Bu döngüsel süreçte de siyaset ister istemez yalan ve iftiralara cevap verip vermemekle meşgul oluyor. “Beştepe’nin tuvaletleri altından” yalanı gibi.)

Devam edelim.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başında bulunmasının nedenlerinden biri de “Erdoğan düşmanlığı’nı pekiştirmek”tir. Bu konuda Muharrem İnce’nin deyimiyle epeyce mesafe alınmış ve bir “şizofrenler” topluluğu oluşmuştur. O düşmanlık çerçevesinde kurulmak istenen büyük muhalefetin koltuk değneği de yine Kılıçdaroğlu’dur.

Bu yüzden, Kılıçdaroğlu seçim kaybetse de koltuğunu hep garantiliyor.

İki hususu hatırlamakta yarar var.

Bunlardan birincisi, 7 Haziran 2015 seçimlerinde sergilenen tavırdır. Hatırlar mısınız? CHP ile HDP yöneticileri seçim sonrasında “Hep birlikte nasıl da salladık” demişlerdi. Yine bir CHP genel başkan yardımcısı “Biz ailecek HDP’ye oy verdik” demişti. Saadet Partisi ile CHP’nin söylemi arasında neredeyse hiçbir fark kalmamıştı.

Seçimden sonra da koalisyon arayışlarında Kılıçdaroğlu’nun etkisi gözlenmişti.

Ak Parti içindeki birtakım çevreler CHP ile kurulacak “büyük koalisyon”u şehvetle dillendirmişti.

MHP lideri Devlet Bahçeli’ye ahlaksız bir teklif götürülmüştü. (“Başbakan siz olun. HDP dışarıdan destekleyecek” dendi.)

En sonunda Ak Parti ile mutlak bir koalisyon kurmak için olağanüstü çaba sarf edildi. Zira o koalisyon kurulmuş olsaydı, Ak Parti içindeki bir çevre ile Kılıçdaroğlu Erdoğan’ı Beştepe’ye hapsedecekti! Hesaplar tutmadı.

İkinci örnek, 24 Haziran 2018 erken seçimleri sürecinde yaşananlardır.

İlk kez Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilecek seçimde, Kılıçdaroğlu Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu üzerinden 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü “Ortak çatı aday” yapmak istedi.

Bu konuda HDP’yi ikna etti. Kendi partisini ikna etti. Saadet Partisi zaten teşneydi. Tabii diyebilirsiniz ki “Kılıçdaroğlu’nu Gül’e kim veya hangi güç ikna etti?” Bu da ayrı bir tartışma.

Tek hedef vardı, Erdoğan’ı düşürmek!

Hiç beklenmedik bir sürpriz oldu İP Genel Başkanı MeralAkşener “Adayım” deyince hesaplar alt üst oldu.

 YEREL SEÇİMDE AK PARTİ TRENİ YOL KAZASI GEÇİRSİN DİYE BEKLEYENLER VAR


Hatırlarsanız, hayaller suya düşünce Sayın Gül bir merdiven başında, “Toplumun büyük bir kesiminden böyle bir talep olursa gerekeni yaparım demiştim. Temel Bey’in çabaları sonrası geniş bir mutabakat ortaya çıkmamıştır. Bu nedenle adaylığım söz konusu değildir” açıklaması yapıp arkasını dönüp gitti.

Yani geniş bir mutabakat olsaydı Gül, “Bizim Cumhurbaşkanı adayımız kardeşim Abdullah Gül” diyen Erdoğan’a karşı onun cumhurbaşkanlığını içlerine sindiremeyenlerle birlikte hareket ederek 24 Haziran’da aday olacaktı. (Burada çok tartışılacak meseleler var ama konumuz bu da değil.)

Gül’ün adaylık sürecinde Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi ve CHP’yi ikna etmesini hatırlamakta yarar var.

Toparlayalım.

Önümüzde yerel seçimler var. Yerel seçimlerde sadece muhalefetin Ak Parti ve Erdoğan’a “çizik atma” hayali yok. Aynı zamanda 24 Haziran’da “geniş mutabakat” bulamayan Gül’ün ve Ak Parti’nin içinde “yeni parti arayışları olanlar”ın da hesabı var.

Hesabı olanların belki de tek ortak yönü Erdoğan karşıtlığı. Yine hesabı olanların birleştiği yegane konu Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başında kalması.

Çünkü, Erdoğan ve Ak Parti’nin Mart 2019’daki yerel seçimlerde kan kaybetmesini fırsata çevirmek isteyen çevreler, Kılıçdaroğlu eliyle hem CHP’yi hem de HDP’yi bir blokta toplamayı hesaplıyor.

Yıllardır bu köşede şunu söyledim, “Ak Parti’nin alternatifi yine Ak Parti’nin içinden çıkacak.” Sözümün arkasındayım. Ve zaten son dönemdeki hareketlilik de bunun işareti. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan Ordu’da ne dedi, “Yola çıktık, milletvekili oldular, belediye başkanı oldular, bakan oldular, ama trenden indiler.”

Trenden inenler, yeni bir trenin derdinde ama önce Erdoğan’ın idaresindeki trenin bir yol kazasına uğramasını bekliyorlar.

Bu bekleyişte karşıymış gibi yapsalar da işlerine en çok gelen isimse CHP’nin başındaki Kılıçdaroğlu.


Yanılıyor muyum?

Türkiye de siyaset neden gelişmez


Bu sorunun bence çok basit bir cevabı var şöyle ki Türkiye'de biz seçmenler sadece ideolojik görüşümüzü göre taraf seçiyoruz. Kimisi sağcı(dinini ön planda tutan ve kendisi gibi islamiyete bağlı kişileri destekleyen) kimisi solcu(dini hem devletten hem de sosyal statü anlamında hayatından uzak tutmaya yönelik laikliği kanıksayan) olmak üzere 2 net ve bazı ara formları olmak üzere bölünmüş durumdayız.

Her ne kadar günümüzde sağ sol ayrımı toplumsal çatışma boyutundan kurtulmuş olsa da şu anki 2 tarafın birbirini hoş görmesi hali de yetersizdir, çünkü ülkeyi yönetecek kişileri sadece belli bir görüşünden dolayı desteklemek ya da tamamen karşı çıkmanın bu zamana kadar ülkeye zerre faydası olmamıştır

Uzatmak istemiyorum, bence siyasette olması gereken tarafların ülkeye ne vaat ettiğidir eğer bi adam sana o 4-5 sene içinde tam olarak ne yapacağını harfi harfine anlatıyorsa ve iş başına geldikten sonra (halk, o parti ge kişinin vaatlerinin ülkeye faydasının olacağını düşünüp başa getirirse)vaattettiklerini şeffaf bir şekilde uyguluyorsa ve sonuçtan da herkes memnunsa işte o zaman gerçek anlamda gelişen bir Türkiye olur.

Maalesef bizde ne vaatler ne verilen sözler ne de aslı astarı olmayan sırf seçmen kazanmak için söylenen iftiralar, abartmalar, yalanlar dolanlar. Siyaset bunun dışına çıkıp sadece Allah (yanlış anlamayın elhamdülillah müslümanız) diyenin veya sadece Atatürk/laiklik diyenden benim seçilmem halimde dış politikam bu, içte yönetim şeklim bu adalette, ekonomide, eğitimde yapacağım reformlar bu ve benden sonra gelecek kişi içinde uzun vadeli yönetim planlarım bu bu diye anlatıp ona göre oy talep etmediği sürece başa kim gelirse gelsin 50 milyon koyun olarak ideolojilerimizi kuru kuruya desteklemeye devam ederiz.

Saygılar, okuyan herkese teşekkürler.                         




google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html