Trump'ın twitleri dünyayı şaşkına çeviriyor
Paylaşımlarında iç meselelerin yanı sıra birçok ülkeye sert mesajlar veren ya da övgüler yağdıran Trump'ın özellikle Kuzey Kore, Rusya ve Almanya hakkında yaptığı yorumlar, küresel çapta tepkilere neden oldu.
ABD Başkanı Donald Trump'ın göreve geldiğinden bu yana
sosyal medya hesabında yaptığı bazı paylaşımları dünyayı şaşkına çevirdi.
Paylaşımlarında iç meselelerin yanı sıra birçok ülkeye sert
mesajlar veren ya da övgüler yağdıran Trump'ın özellikle Kuzey Kore, Rusya ve
Almanya hakkında yaptığı yorumlar hafızalara kazındı.
ABD Başkanı'nın bazı atamaları ve görevden almaları Twitter
üzerinden duyurması da hayretle karşılandı.
Bunlardan en dikkat çekicileri eski Dışişleri Bakanı RexTillerson ve eski Özel Kalem Müdürü Reince Priebus'ı görevden aldığını
duyurduğu paylaşımları oldu.
Trump, Tillerson'ın görevden alındığını Twitter hesabında
"CIA Başkanı Mike Pompeo, yeni dışişleri bakanımız olacak. Şahane bir iş
yapacak! Hizmetleri için Rex Tillerson'a teşekkürler. Gina Haspel, CIA'nin yeni
direktörü, bu göreve seçilen ilk kadın olacak. Hepsine tebrikler!"
ifadeleriyle duyurdu.
ABD Başkanı, özel kalem müdürlüğüne Pierbus'un yerine John
Kelly'nin atandığını da Twitter hesabından kamuoyuyla paylaştı.
Rusya'nın ABD seçimlerine müdahalesi konusunda da çok sayıda
twit atan Trump'ın en dikkat çekici paylaşımlarından biri, Özel Yetkili Savcı
Robert Mueller ile ilgili olandı.
Mueller'in kendisine karşı ön yargılı olabileceğini savunan
Trump, "Mueller'in ekibinde neden 13 katı Demokrat, bazı büyük, sahtekar
Hillary destekçileri var da hiç Cumhuriyetçi yok? Geçenlerde bir diğer Demokrat
da katıldı. Bunun adil olduğunu düşünen var mı?" ifadesini kullandı.
Rusya soruşturmasıyla ilgili rakibi Hillary Clinton'a
çattığı bir başka twitinde Trump, Clinton ve Demokrat Partiyi istihbarat
şirketi GPS Fusion'a gerçekleri yansıtmayan bir dosya hazırlaması için para
vermekle suçladı.
Twitter'da ABD basınına da sert eleştiriler yönelten Trump,
bu konuda en fazla yankı uyandıran paylaşımında "Yalan haberler medyası
(@nytimes, @NBCNews, @ABC, @CBS, @CNN) benim değil, Amerikan halkının
düşmanı." değerlendirmesine yer verdi.
Kuzey Kore ile "nükleer düğmenin büyüklüğü"
atışması
Kuzey Kore ile haziran ayında Singapur'daki zirveyle nükleer
silahsızlanma müzakerelerini başlatmadan önce Trump'ın, Pyongyang yönetiminin
lideri Kim Jong-un'un yeni yıl konuşmasında "nükleer düğmenin masasında
olduğu" açıklamasına karşı attığı twit çok konuşuldu.
ABD Başkanı, twitinde "Bitip tükenmiş ve açlıktan
kıvranan rejimden birileri, lütfen ona benim de nükleer düğmem olduğunu
söylesin. Bu düğme onunkinden çok daha güçlü ve büyük. Ve benim düğmem
çalışıyor." ifadesini kullandı.
Donald Trump, kendisine yaşlı diyen Kim için de Twitter'da
"Ben ona hiç kısa ve şişmansın dedim mi? Pekala, onun dostu olmak için çok
uğraşıyorum, belki bir gün bu olur!" yorumunu yapmıştı.
"Hazır ol Rusya, akıllı füzeler gelecek"
Twitter'da Rusya için de kimi zaman olumlu kimi zaman
olumsuz yorumlar yapan, özellikle Rusya'nın ABD seçimlerine müdahalesi
soruşturması hakkında Rusya'yı aklayan yorumlar paylaşan Trump'ın, dikkat
çekici paylaşımlarından biri Rusya'yı Suriye üzerinden tehdit ettiği twiti
oldu.
Trump, bu twitinde "Rusya, Suriye'de herhangi bir
füzeyi vurup indirme sözü veriyor. Hazır ol Rusya çünkü yeni, nazik ve akıllı
füzeler gelecek. Halkını gazla öldüren ve bundan da zevk alan bir hayvanla
ortak olmamalısın." ifadesini kullandı.
ABD Başkanı, bir diğer paylaşımında da "Rusya ile
ilişkilerin, ABD'nin yıllardır sürdürdüğü aptalca politikalar nedeniyle hiç bu
kadar kötü olmadığını" ileri sürerek şimdi de kendi yönetimine yönelik
hileli bir cadı avı yürütüldüğü değerlendirmesini yaptı.
"Avrupa'yı koruyoruz, sonra da ticarette adaletsizce
pataklanıyoruz"
Trump, Twitter'da en fazla yüklendiği ülkelerden Almanya'yı
göçmen politikası ve NATO bütçesi konusunda sert bir dille eleştirdi ve yakın
gelecekte AB ülkelerine uygulayacağı ek gümrük vergilerinin işaretini verdi.
"Almanya'da göçmenler kabul edildikten sonra suç yüzde
10 arttı (yetkililer bu suçları bildirmek istemiyor). Diğer ülkeler daha da
beter. Akıllı ol Amerika!" paylaşımını yapan Trump, "ABD, NATO için
herhangi bir ülkeden çok daha fazla ödeme yapıyor. Bu ne adil ne de kabul
edilebilir. Almanya, NATO için gayri safi yurt için hasılasının yüzde 1'ini
öderken biz gayri safi yurt içi hasılamızdan çok daha fazla olarak yüzde 4
ödeme yapıyoruz. Bunun mantıklı olduğuna inanan var mı? Büyük finansal kayıpla
Avrupa'yı koruyoruz, sonra da ticarette adaletsizce pataklanıyoruz. Değişim
geliyor!" dedi.
Konuyla ilgili başka bir twitinde de "Geçen yılki
ziyaretimden bu yana talebim üzerine NATO ülkeleri tarafından fazladan
milyarlarca dolar harcanıyor ancak bu yeterli değil. ABD çok harcıyor.
Avrupa'nın sınırları perişan. Boru hattı için Rusya'ya milyarlarca dolar
verilmesi kabul edilemez." paylaşımını yaptı.
İran'a "Dikkatli olun!" tehdidi
Ülkesinin İran ile varılan nükleer anlaşmadan çekilmesini
sağlayan Trump, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'yi hedef alan bir twitinde de
büyük harflerle, "Bir daha asla ama asla ABD'yi tehdit etme. Yoksa
sonuçları, tarihte acı çeken bazıları gibi olur. Biz artık sizin kaçıkça şiddet
ve ölüm içeren sözlerinize katlanacak bir ülke değiliz. Dikkatli olun!"
ifadesini kullandı.
ABD Başkanı, sosyal medyada son dönemde ek gümrük vergileri
nedeniyle karşı karşıya geldiği komşusu Kanada'nın Başbakanı Justin Trudeau'yu
da hedef aldı. Trump, "Kanada Başbakanı Justin Trudeau, G7 toplantılarında
çok nazik ve uysal. Benim ayrılmamdan sonra düzenlediği basın toplantısına
kadar. Çok sahtekarca ve çaresizce. Bizim vergilerimiz, onun süt ürünlerine
getirdiği yüzde 270'e yanıt." dedi.
Pakistan'ı da terörle mücadele etmemekle itham eden Trump,
Twitter'da "ABD'nin son 15 yılda aptal gibi Pakistan'a 33 milyar dolar
verdiğini, Pakistan'ın ise karşılığında yalandan, Amerikan liderlerini aptal
yerine koymaktan başka bir şey yapmadığını, Afganistan'da peşine düştükleri
teröristlere sığınak sağladığını" savundu.
Trump'ın ulusal basını hedef alan bir twitinde İngilizce
"coverage" yerine hiçbir anlama gelmeyen "covfefe"
kelimesini kullanması da ülkede tartışmalara yol açtı. Kelimeyle ilgili video
klipler çekildi ve esprili paylaşımlar yapıldı.
Trump etkisi AB ile Çin'i yakınlaştırıyor
ABD-AB arasında yaşanan gerilim ile ABD-Çin arasında yaşanan
gerilimin üreteceği muhtemel sonuçlardan biri, AB-Çin arasındaki ilişkilerin,
daha güçlü bağlarla şekillenmesi olabilir.
Çin 2013 yılında Kuşak ve Yol Girişimi adı altında, dış
pazarların kilidini açmaya yönelik bir rekabetçi bağlantı stratejisini
başlatmıştı. Bu girişim, süreç içerisinde bütünsel olarak Çin’in stratejik ve
dış politika planlamasında en önemli araç haline dönüştü.
Çin bu girişim kapsamında gelişmemiş ve gelişmekte olan
ülkelere son otuz yılda kendisinin başardığı kalkınma planını altyapı yatırımları
yolu ile ihraç ederken, kendisinin merkezinde olduğu bir ticaret ağı
oluşturmayı planlıyor. Ancak bu girişimin uzun vadede sürdürülebilir olabilmesi
için, mevcut teknolojilerini girişim kapsamındaki ülkelere transfer ederken,
kendi üretim teknik ve teknolojilerini de bir üst noktaya taşımak durumunda.
İşte bu bağlamda Çin liderleri, Kuşak ve Yol Girişimi’nin açıklanmasından iki
yıl sonra, 2015 yılında, “Made in China 2025” adı altında yeni bir strateji
daha ortaya koydu.
Bugün ABD ve Çin arasında başlayan ticari anlaşmazlıkların
altında yatan en önemli sebeplerden biri de Made in China 2025 stratejisidir.
ABD-Çin arasındaki ekonomik rekabet henüz bir ticaret savaşına dönmese de hızla
bu yöne doğru evrilmektedir. Bu çerçevede Çin’in Avrupa Birliği (AB) ile
gelişen ilişkileri, Pekin'in ABD’ye karşı ortaya koymaya çalıştığı
alternatifler bağlamında önem taşıyor.
Çin’in yeni ekonomik kalkınma stratejisi
Çin Başbakanı Li Keqiang 2015 yılında “Made in China 2025”
stratejisini kamuya açıklarken, stratejinin tanımını inovasyon odaklı bir
gelişim arayışı olarak özetlemişti. Uygulanacak stratejinin amaç ve kapsamını
ise akıllı teknolojilerin uygulanabilirliği ile ilgili olarak temellerin
güçlendirilmesi, yeşil kalkınmanın önemi ve Çin’in üretimini miktardan ziyade kaliteli
ve katma değerli ürüne yükseltme çabası olarak belirtmişti. Strateji; siber
güvenlik dahil olmak üzere yeni nesil bilgi teknolojileri, üretim verimliliği
sağlayan yüksek kaliteli sayısal kontrol araçları ve robot teknolojileri,
havacılık ve uzay teknolojileri, okyanus mühendisliği ekipmanları ve yüksek
gemicilik teknolojileri, gelişmiş demiryolu ekipmanları, enerji tasarrufu
sağlayan yeni araç teknolojileri, temiz enerji hedefleri kapsamında yeni
teknolojili güç ekipmanları, tarım ve tarım makineleri, grafen ve nano
malzemeler gibi yeni teknoloji içeren ürünler, biyomedikal ve yüksek
performanslı tıbbi cihazlar olmak üzere 10 sektörü kapsıyor.
Çin hükümeti, yerli yüksek teknoloji işletmelerini
desteklemek ve daha fazla Çinli firmanın denizaşırı ülkelerde genişlemesini
teşvik etmek için sübvansiyonlar, krediler ve tahviller de dahil olmak üzere
geniş kaynaklarla yatırım yapıyor. Made in China 2025 stratejisi kapsamında
merkezi hükümetin planladığı harcama toplamı 1,5 milyar doların üzerinde
olmakla birlikte, yerel hükümetler de toplamda 1,6 milyar dolar harcama
yapacaklarını taahhüt etmişlerdi. Bunun yanında Çin hükümeti beş ulusal üretim
inovasyon merkezi ve 48 yerel üretim inovasyon merkezi kurdu. Çin, 2025 yılına
kadar ulusal üretim inovasyon merkezi sayısını 40’a çıkarmayı amaçlıyor.
Çin, günümüzde ülkenin büyümesini sağlamak için giyim,
ayakkabı ve tüketici elektroniği gibi temel tüketim malları üretmeye ve ihraç
etmeye devam ediyor. Bu açıdan bakıldığında, bu düşük katma değerli
sektörlerde, Çin, başta Meksika, Brezilya, Hindistan gibi diğer gelişmekte olan
ülkelerle rekabet ediyor. Yani dünyanın ikinci en büyük ekonomisi olmasına
rağmen Çin, günümüzde gelişmekte olan bir ülke olarak adlandırılıyor. Çin
ekonomik kalkınmayı teşvik ve yoksulluğun azaltılması gibi en önemli konularda
kayda değer başarılar elde etmiş olmasına rağmen, gelir seviyesi yüksek
ekonomilerin seviyesine ulaşabilmek konusunda hala büyük zorluklarla karşı
karşıya. Kişi başına düşen milli gelir, ABD'deki 59 bin dolara kıyasla sadece 8
bin dolar düzeyinde. Bu bağlamda “Made in China 2025” stratejisi, gelişmekte
olan birçok ülkeyi rahatsız eden orta gelir tuzağından kaçmak için Çin'in ileri
teknoloji sektörlerine doğru hareket etmesini hedeflemesi açısından da çok
önemli.
Ancak dünyada yükselen ekonomiler ve ekonomik küreselleşme
süreçleri de dikkate alındığında Çin’in “Made in China 2025” stratejisinin
yalnız olmadığı görülebilir. Geçtiğimiz haziran ayında Birleşmiş Milletler
Ticaret ve Kalkınma Konferansı, 2018 yılına ait Dünya Yatırım Raporu’nu
yayınladı. Raporda gelişmiş ve gelişmekte olan 101 ekonominin sanayi
politikaları incelenmiş ve küresel gayrisafi milli hasılanın yüzde 90’ını
oluşturan 84 ülkenin özellikle son 10 yılda endüstriyel kalkınma stratejilerini
benimsediği ve son 5 yılda da bu stratejilerini hızlandırdıkları sonucuna
varılmış. Raporda Hindistan, Güney Afrika, Bangladeş, Vietnam’dan Almanya,
Japonya ve elbette Çin’e kadar uzanan çok sayıda sanayi politikasının ayrıntılı
olarak incelemeleri bulunmakta. Hükümetler doğal olarak teknolojik yeniliğe
odaklanmış durumdalar ve yatırımcı davranışlarını temel altyapıya yönlendirme
konusunda mesai harcamaktalar. Günümüzde temel alt yapıdan anlaşılan ise
teknolojik ve dijital altyapının hazırlanması.
“Made in China 2025” ABD’yi neden endişelendiriyor?
Bu noktada, Trump yönetiminin bu kadar fazla kalkınma planı
arasından Çin’in Made in China 2025 stratejisini ticaret savaşlarının merkezine
yerleştirip, ABD’de uygulanan tarife değişikliklerinin Made in China 2025
programını engellemek için tasarlandığını açık bir şekilde ifade etmesi ilginç
olsa da sürpriz değil. Almanya’nın ulusal stratejisi olan Endüstri 4.0'ın Çin
versiyonu olarak değerlendirilen bu strateji, ana kıta Çin’deki önde gelen
üretici ve tedarikçilerin bir dizi teknolojiyi ithal etmekten vazgeçmesini
hedef almakta. Dolayısıyla bu durum ABD ve AB’de, yani günümüz teknolojilerinin
lider bölgelerinde endişelere neden olmaktadır.
Zaten Çin’in dünyanın ikinci büyük ekonomisi durumuna
yükselmesi ve devam eden ekonomik kalkınması, kaçınılmaz olarak ABD ile
doğrudan rekabete girmesine neden olacaktı. Özellikle 2008 yılındaki ekonomik
kriz ile birlikte Doha Kalkınma Gündemi müzakerelerinin sonuçsuz kalması,
Amerika liderliğindeki neo-liberal küreselleşme projesinin içinde bulunduğu bir
krizi işaret etmiş ve Çin’in küresel ekonomi üzerindeki etkisini, belirleyici
bir aktör olarak iyice ortaya çıkartmıştı. Ancak ABD’nin bu rekabeti korumacı
stratejiler ile engellemeye çalışması hem kendi kurduğu düzenin kontrolünü
artık kaybettiğine dair bir itiraf niteliği taşımakta hem de ABD ekonomisi
özelinde düşünüldüğünde, kendi üretimini artırmaktan ziyade zayıflatma riskleri
de taşımakta.
Çin halen yüksek teknoloji içeren endüstrilerde yaptığı
atılımlara rağmen, kendi teknoloji ve inovasyon gündemini ve yeni nesil üretim
hedeflerini ilerletmek için yabancı teknoloji transferine ihtiyaç duyuyor.
Örneğin Çin havacılık endüstrisi Amerikan uçak üreticisi Boeing ile potansiyel
olarak rekabet edebilecek ticari jetler geliştirmekten çok uzak. Çin günümüzde
Boeing firmasının büyük bir müşterisi olmaya devam ediyor. Günümüzde ABD,
Çin'den sınırlı yüksek teknolojili ürünler ithal etmekle birlikte, yüksek
teknolojili ürünlerin üretiminde kullanılan birçok parçayı Çin’den ithal
ediyor. Yani ABD, Çin’den uçak satın almıyor ve uzunca bir süre de alması olası
görünmüyor. Ancak ABD'de uçak üretmek için kullanılan parçaları Çin’den ithal
ediyor ve daha sonra bitmiş ürünlerini Çin'e ve diğer yabancı alıcılara ihraç
ediyor. Bu durumda Çin’den ithal edilen yüksek teknoloji kapsamındaki ürünlere
uygulanacak olan yüzde 25’lik gümrük tarifesi Boeing firmasının üretim
maliyetlerine yansıyacak ve rekabet gücünü özellikle Avrupalı rakiplerine karşı
(Airbus) zayıflatacaktır. Kısacası Trump’ın başlattığı ticaret savaşları, eğer
ki Çin, misilleme olarak ABD malları üzerinde gümrük tarifeleri uygulamaya
karar verirse, ABD'li üreticileri artan üretim maliyetleri ile ve birçok ABD'li
ihracatçıyı da kendileri için en büyük pazar olan Çin pazarına erişimin
azalması tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak. Ayrıca Çin'in kendi iç
piyasası, endüstriyel iyileştirme için kendi kendine katalizör olabilecek
dinamikliğe sahip görünüyor.
Çin’in ABD’ye muhtemel cevabı: Güçlü ve etkin alternatifler
yaratmak
Aslında büyük bir karmaşayı da içeren bu ekonomik rekabet
aynı zamanda bir dönüşümün de eşiğinde olduğumuzun bir göstergesi. Trump’ın
neredeyse İngiliz merkantilizmini hatırlatan korumacı politikaları yeni bir
dönüşümün eşiğinde olan dünya ekonomisi için bir çözümden ziyade daha çok
engeller ve sınırlandırmalar içeriyor. Tam da bu sebeple, Trump ile temsil
edilen değişim ve dönüşüme karşı güçlü muhafazakâr direnç, değişeme açık ve
küreselleşme yanlısı bir karşı kutup oluşturabilir. Bu durum yapay değil
aslında oldukça doğal bir tepki olarak gelişmeye devam ediyor. Sorulması
gereken en önemli soru da burada ortaya çıkıyor: Bu karşı tepkiyi koymaya
çalışan aktörler bu direnci kırabilecek mi?
ABD-Çin arasında başlayan ve yukarıda ayrıntılı bir şekilde
açıklanan ekonomik rekabetin bir diğer ayağı da ABD-AB arasında, NATO
bünyesinde güvenlik sorunlarının ele alındığı toplantılarda ortaya çıktı.
ABD-AB arasında yaşanan gerilim ile ABD-Çin arasında yaşanan gerilimin
üreteceği muhtemel sonuçlardan biri, AB-Çin arasındaki ilişkilerin daha güçlü
bağlarla şekillenmesi olabilir.
Aslında Çin bu alternatif arayışını sadece AB ile değil
muhtemelen Ortadoğu, Afrika ve Latin Amerika gibi 90’lardan bu yana gittikçe
daha aktif ve sofistike dış politika geliştirdiği bölgelerde de deneyecektir.
Ancak ekonomik büyüklük açısından AB-Çin ilişkileri ayrı bir öneme sahip.
Örneğin daha geçen hafta Pekin’de toplanan yıllık AB-Çin zirvesi bu zamana
kadar yapılan zirvelerdeki itidalli havanın aksine her iki tarafın da birbirine
karşı oldukça olumlu mesajlar verdiği bir zirve oldu. AB tarafı Çin’in serbest
ticarete ve küreselleşmeye katkısını methederken Çin ise AB ile daha yakın
ilişkiler önerdi. ABD yaptırımlarının ve tehditlerinin hedefinde olan iki aktör
için böyle bir yakınlaşma belki de kaçınılmaz.
Çin’in AB ile ticareti yaklaşık 460 milyar dolar
civarındayken, AB’nin ABD ile ticareti 660 milyar dolar civarında. ABD’nin
tarife engelleri ve korumacı politikalarından sonra aradaki farkın yer
değiştirmesi ortaya ilginç bir tablo çıkartabilir. Bu zamana kadar AB’nin daha
çok insan hakları ve demokrasi gibi siyasi ve sosyal değerleri önceleyerek
oluşturduğu Çin politikası da böylece ekonominin merkeze alındığı bir politika
ile yer değiştirebilir. Ya da karşılıklı müzakere ile bir yandan ekonomi diğer
yandan siyasi ve sosyal değerler konusunda bir uzlaşma sağlanabilir.
Çin açısından alternatif oluşturmak ve Trump’ın korumacı
ekonomik politikalarına böylece direnmek kısa vadeli bir çözüm olabilir. Ancak
benzer esnekliği AB’nin göstermesi çok kolay değil. Zira AB’nin, hele de Brexit
ile başı beladayken, korumacı bir ekonomik düzende varlığı bile sorgulanır hale
gelebilir. Dolayısıyla AB için ABD’nin ekonomi ve güvenlik konularında
oluşturduğu baskı ortamını kırmak ve yeni bir küreselleşme sürecini, en güçlü
adaylardan biri olan Çin ile beraber ilerletmek bir çözüm olabilir. AB’nin
taşıyıcı gücü olan Almanya uzun süredir Çin ile ekonomik ve siyasi mesafeyi
yakınlaştırmıştı. AB de Çin’in ekonomik ve siyasi anlamdaki meydan okumalarına
rağmen yeni dönemde Çin ile yeniden temellendirmeyi deneyecektir. Zira diğer
ihtimaller çok da iç açıcı değil.
Çin ticaret ağını yeniden kuruyor
Batılı, yani Portekizli, İspanyol, Hollandalı ve ardından
İngiliz denizciler ticaret amacı ile 15’inci yüzyılda Güneydoğu Asya’ya ilk
geldiklerinde Çinlilerin kurduğu muhteşem bir ticaret ağı ile karşılaşmışlardı.
Ancak Batılıların gelmesi ile birlikte Çin kademeli olarak kurduğu bu ticaret
ağının kontrolünü kaybetmiş ve Doğu ve Güneydoğu Asya’da sürdürdüğü 2000 yıllık
merkez ve yönetici ülke konumunu 17. yüzyılın ortalarında kaybetmişti. Bilinen
tarihi boyunca üreten ve kendi içine kapalı bir coğrafya olan Çin, yine
üreterek biriktirdiği serveti ile hep dış tehditlere açık olmuştur. Bir bakıma
Çin’in dış tehditlere karşı kendi içine kapanması 19’uncu yüzyılın başında
gerçekleşen sanayi devrimini kaçırmasına ve coğrafyada çalkantılı geçen iki
asra neden olmuştur. Yine aynı dönemde İngilizler, Hindistan’dan getirdikleri
afyonu illegal yollarla Çin’e satmış ve bu uyuşturucu maddeye alışan Çin
toplumunda sosyal sorunlar baş göstermeye başlamıştır. Afyon satışını kontrol
almaya çalışan Çin imparatorluk yönetimi, 19’uncu yüzyıl içerisinde
İngilizlerle iki defa savaşmış ve bu iki savaşı da kaybederek İngilizlere
ticari imtiyazlar tanımak zorunda kalarak afyon ticaretinin kontrolünü de
kaybetmiştir. Yani afyon, İngilizler için Çin pazarına nüfuz edebilmelerinin
anahtarı olmuştur.
Şimdi görülen o ki Çin, Kuşak Yol Girişimi (Yeni İpek Yolu)
ile birlikte özellikle kendi bölgesindeki ticaret ağını tekrar kurarken, Made
in China 2025 stratejisi ile birlikte, Kuşak Yol Girişimi’nin
sürdürülebilirliğini sağlayarak bölgedeki liderliğini kaybetmesine neden olan
Sanayi Devrimini kaçırma hatasını, 21’inci yüzyılın dijital devrimini kaçırarak
tekrarlamak istemiyor. Muhtemelen Trump ve kurmayları da kendilerini gümrük
tarifelerine getirdikleri ek vergilerle kısa dönemli korumaya alırken, 21.
yüzyılın afyonunun ne olabileceği konusundaki çalışmalarını sürdürüyorlardır.