![]() |
Tamer Ashraf |
LOZAN'DAN DOĞAN HAKLARIMIZ
Misak-ı Milli
sınırları içinde kalan Kerkük ve Musul'un statüsü, Türkiye-Irak sınırının nasıl
belirleneceği Lozan Barış Antlaşması'nın 3'üncü maddesiyle düzenlenmiştir. Bu
madde Lozan'da bir anlaşma sağlanamadığını, daha net bir ifadeyle Türkiye-Irak
sınırının belirsiz kaldığını ortaya koymaktadır. Yine bu maddenin gereği olarak
bugünkü Birleşmiş Milletler'e gidilmiş ve oradan da bir uzlaşma çıkmamıştır. 5
Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması, Lozan'ın tamamlayıcısı niteliğinde bir
belgedir ve bugünkü Irak sınırı belirlenmiştir. Bu Antlaşmanın 5'nci maddesi
ile bugünkü sınırların değişmezliği karşılıklı olarak taahhüt edilmiştir. Aynı
anlaşmada bu topraklar üzerinde ilhak, istiklal veya herhangi bir idare şekli
hakkında esas kabul edilen veya edilecek olan bütün kararlar konusunda,
Türkiye'nin söz hakkına sahip olacağı saklı tutulmuştur.
MİSAK-I MİLLİ'YE DÖNÜLÜR
Barzani'nin
referendum oyununu devam ettirmesi durumunda Ankara Antlaşması çiğnenmiş olacak
ve Lozan Antlaşmasına geri dönülecektir. Yani Türkiye-Irak sınırında Misak-ı
Milli esas alınacaktır. Bu durumda Milli Güvenlik Kurulu ve Bakanlar Kurulu'da
Lozan Antlaşması'nın hatırlatılması son derece yerindedir. TBMM'den geçirilen
tezkerenin girişinde yer alan, "Tezkere Türkiye'nin milli güvenliğine
yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı
uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak,"
cümlesinden de yine Lozan Antlaşması ve Ankara Antlaşmasının hükümleri
anlaşılmalıdır.
TERCİH DEĞİL MECBURİYET
Irak ve
Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozmaya ve gayrimeşru oldu bittiler oluşturmaya,
terör devleti kurmak gibi kalleşliklere yönelmeye, kısacası milli güvenliğimize
tehlike oluşturan her türlü eylemlere karşı uluslararası hukuktan ve ikili anlaşmalardan
doğan haklarımız doğrultusunda gerekli önlemleri almaya hakkımız ve yetkimiz
vardır. Bu hakkı ve yetkiyi kullanmak bir tercih değil, ülkemizin bekası
açısından bir mecburiyettir. Söz konusu
olan Türkiye'nin varlığı, güvenliği ve geleceğidir. Bu aynı zamanda
bölgemizin huzur, barış ve güvenliği için de kaçınılmaz bir görevdir.
TERÖRLE MÜCADELE KAPSAM DAHİLİNDE
Meclis'den
geçen tezkerenin çerçevesi sadece Irak'daki kalleşliğe karşı gereken tedirlerin
alınmasıyla sınırlı değildir. Güney sınırımızda boydan boya yer alan PKK, PYD,
DAEŞ gibi küresel projelerin taşeronu olan ve Türkiye'nin varlığını ve
birliğini tedhid eden terör örgütleri ile kapsamlı şekilde mücadele edilmesi de
tezkere kapsamındadır. Türkiye,
sınırlarımız boyunca sahnelenen fitne kampanyasına karşı tüm millî güç
unsurlarıyla göğüs germelidir ve bu tezkere buna sonuna kadar imkan
vermektedir. Önemli olan bu imkanın doğru ve yerinde kullanılmasıdır ki, hükümetin
öncelikli görevi budur.
ABD'NİN İKİYÜZLÜLÜĞÜ
Bizimle
müttefik olduğunu söyleyen, dost olduğumuzu
ilan eden bazı ülkeler güneyimizdeki terör örgütlerinin hamisi ve
tedarikçisi konumundadır. Bunların başında da ABD yer almaktadır. Daha birkaç
gün önce sayın Cumhurbaşkanını ABD'de övgülerle karşılayan ve ziyaretten çok
büyük memnuniyet duyduğunu söyleyen Trump, diğer taraftan PKK uzantısı PKK'ya 3
bin TIR dolusu silah ve mühimmat
göndermekte, bu kanlı örgüte ordu kurdurmakta hiçbir sakınca görmediği
gibi, bütün ikazlarımızı, itirazlarımızı, tekliflerimizi de dikkate almamıştır.
Aynı ABD terör örgütlerine karşı bu kadar cömert davranırken, Türkiye
Cumhuriyeti devletine parası karşılığında istediği silahları vermemiş ve açık
bir düşmanlık sergilemiştir. Bu durum milli güvenliğimize kesin bir tehdittir
ve karşılığında her türlü tedbiri almak bizim en doğal hakkımızdır.
SEVR'E İZİN VERİLEMEZ
Artık
söylenecek her şey söylenmiştir ve sıra gereğini yapmaya gelmiştir.
Güveneceğimiz, himmet bekleyeceğimiz kimse kalmamıştır. Barzani'nin kalleşliği
karşısında da, terör örgütlerinin alçaklığını önlemekte de, kendi göbeğimizi
kendi elimizle kesmemiz gerekmektedir. Hükümetin de nihayet bu noktaya gelmiş
olması çok olumludur. Alınan kararlar son derece isabetli ve yerindedir.
Güneyimizde açık şekilde Sevr hayata geçirilmek isteniyor. Yüz yıllık oyun
yeniden sahneleniyor. Referandum oyununun başka hiçbir anlamı ve izahı yoktur.
Yüz yıllık bu hesaplaşmayı gerekirse yeniden yapmaktan çekinemeyiz. Bu
kalleşliği durdurmak sadece güney sınırlarımızdaki tehdidi bertaraf etmekle
kalmayacak, Türk milleti ve devleti ile hesabı olan herkese anlayacağı bir
cevap olacaktır.
RÜZGAR EKEN FIRTINA
BİÇER
Sayın
Bahçeli'nin çok önceden söylediği gibi, bir gece ansızın görünmenin, şaka
yapmadığımızı, oyun oynamadığımızı Türkiye'nin bekası için her şeyi göze
alabileceğimizi kesin bir şekilde göstermenin zamanı gelmiştir. Bu provokasyon
miadı dolmuş Barzani'nin hayrına olmayacaktır. Rüzgâr eken fırtına biçecektir.
Erbil oradaysa Ankara buradadır. Irak ve Suriye'nin kuzeyinde gayri meşru ve
düşmanca her hamleyi Türkiye korkusuzca kesmeli, sınırlarımız tüm imkânlarımız
kullanılarak emniyete alınmalıdır. Artık başka yol kalmamıştır. Biz biliyoruz
ki, Eğer ki, milli bekamıza yönelmiş
tehditler odağında yok edilmezse, yurdumuzu savunma güçlükleri peyderpey
karşımıza çıkacaktır. Ankara güvende olacaksa, Diyarbakır huzurlu kalacaksa;
Kerkük'ün, Musul'un, Halep'in dirlik içinde olması tarih ve jeopolitiğin bize
uyarısıdır.
Biz,
söyleyeceğimiz söyledik, uyarılarımızı yaptık, tedbirlerimizi aldık ve ne
yapabileceğimizi gösterdik. Bizden günah gitmiştir.