![]() |
Tamer Ashraf |
25 Temmuz 2017 tarihinde Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi
dahilinde yapılması planlanan bağımsızlık referandumu öncesinde yaşanan
tartışmalarda özellikle bir iki konu ön plana çıkmaktadır. Bunlardan en dikkat
çekeni, 2005 yılında hazırlanan Anayasa’nın 140. Maddesi’ndeki Kerkük başta
olmak üzere “tartışmalı bölgeler” ve bu bölgelerin referandumdan sonra
bağımsızlık ilan edilmesi halinde yasal olarak idari statüsünün ne olacağı
meselesidir.
Bu yazıda, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Saddam döneminden
itibaren elde ettiği de facto otonomiden bahisle ABD işgali ve DAEŞ ile
mücadele kapsamında genişlettiği topraklar üzerindeki fiili kontrolü ve tüm
bunlarla bağlantılı olarak Kerkük üzerindeki demografik rekabet ele
alınacaktır.
Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Hukuki Olarak Tanınması ve
Hakları
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Saddam rejimi 1990 yılının
Ağustos ayında Kuveyt’i işgal etmiş ve bu işgal BM Güvenlik Konseyi’nin kararı
ile 29 Kasım 1990 tarihinde sonlandırılmıştır.
İşgalin ardından rejimin kuvvetinin azaldığını düşünen
güneyde Şii ve kuzeyde Kürt gruplar, ABD’den destek alacakları umuduyla
ayaklanmışlardır. Ancak ABD, Saddam’ın devrilmesinin ardından bölgede İran’ın
gücünü dengeleyecek bir gücün kalmamasından endişe ederek ve Kuzey Irak’ta bir
Kürt oluşumunun müttefikleri Türkiye ve Suudi Arabistan’ı rahatsız edeceğini
düşünerek ayaklanan gruplara destek vermemiştir.
1991 yılının Nisan ayında Saddam’ın karşı saldırılarından
kaçan 2 milyondan fazla Kürt, Türkiye ve İran sınırlarına göç etmek zorunda
kalmıştır. Türkiye sınırına gelen bu sığınmacılardan ancak 250 binini kabul
edebilmiş ve geri kalan kısmı hakkında BM’nin yardımına başvurmuştur.
BM Güvenlik Konseyi, Türkiye ve İran sınırlarındaki göçmen
sorununu çözmek üzere Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde bir güvenli bölge
alma kararı vermiştir. 5 Nisan 1991 tarihinde yürürlüğe konulan 688 sayılı
karar ile oluşturulacak güvenli bölgede yaşayan insanlarının Irak yönetiminin
saldırılarından korunması, insani yardımların kendilerine ulaştırılması ve göç
edenlerin eski yerlerine dönmelerinin sağlanmasına karar verilmiştir.
688 sayılı BM kararı ile Irak güçlerinin 36. paralel’in
kuzeyine geçişleri yasaklanarak, bu bölgede uçuşa yasak bir alan
oluşturulmuştur. Bu karar ile BM, 1925 yılında Milletler Cemiyeti’nin Musul
meselesi ile aldığı karardan bu yana ilk kez Kürtleri tanıma ve koruma yoluna
gitmiştir.
Oluşturulan uçuşa yasak bölge, ilerleyen yıllarda yaşanan
gelişmelerin göstereceği gibi bir nevi Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin de
facto olarak kurulmasını sağlamıştır.
“Uçuşa Yasak Bölge”den Bölgesel Kürt Yönetimi’ne
1991 yılının Aralık ayında Irak Kürt bölgesinin önemli
siyasal partilerinden KDP (Kürdistan Demokratik Partisi) ve KYB (Kürdistan
Yurtseverler Birliği) öncülüğündeki Irak Kürdistan Cephesi, Kürt bölgesinde bir
parlamento seçimi yapılmasına karar verdi. Seçim neticesinde 105 üyeli parlamentoda
iki büyük parti 50’şer sandalye ile temsil hakkı kazandı.
7 Temmuz 1992’de bakanlar kurulunun oluşturulmasının
ardından parlamento 4 Ekim 1992’de Kürdistan’ı Irak’ın içinde federal bir
yönetim olarak ilan etti. İlan edilen bu federal yönetim 2003 yılında ABD’nin
Irak’ı işgal etmesine kadar uzanan yaklaşık 10 yıl boyunca Saddam’ın ekonomik
ve siyasi baskılarına direnerek işleyişini devam ettirdi.
140. Madde ve Tartışmalı Bölgeler
25 Eylül 2017 tarihinde Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından
yapılması planlanan bağımsızlık referandumu öncesinde en çok tartışılan
konulardan biri 2005 tarihli daimi Irak anayasasının 140. maddesi ve bu
maddenin hayata geçiril(e)memesi sorunu olmuştur.
Üzerinde yoğun tartışmaların yaşandığı 140. maddenin temeli
8 Mart 2004 tarihinde yürürlüğe giren Irak Geçici Anayasası’nın 53 ve 58 sayılı
maddelerine dayanmaktadır.
53. maddenin A bendi Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ni
“Kürdistan Bölgesel Yönetimi; Dohuk, Erbil, Süleymaniye, Kerkük, Diyala ve
Ninova vilayetlerinin yönetimini 19 Mart 2003 tarihi itibarıyla elinde
bulunduran resmi yönetim olarak tanınmıştır” ifadesi ile tanımış ve
tanımlamıştır.
Aynı maddenin C bendinde Irak’ın 18 vilayetten oluşan idari
yapısının geçici yönetim boyunca da geçerli olacağı belirtilirken D bendinde
Bağdat ve Kerkük uygulama dışında kalacak biçimde IKBY dışındaki vilayetlerin
en çok üçünün birleşerek federal bir yönetim oluşturabilecekleri ifade
edilmiştir.
Daimi Anayasa’nın 140. maddesinde düzenlenecek olan bir
diğer önemli husus da Kerkük’ün idari ve sosyal yapısı ile ilgiliydi. Bu
mesele, Geçici Anayasa’nın 58. Maddesi’nde ele alınmış ve Kerkük de dâhil olmak
üzere demografik yapısı eski rejimler tarafından değiştirilmiş bölgelerde
adaletin yeniden ikamesi adına birtakım düzenlemelere gidilmesine karar
verilmiştir. Bu madde uyarınca Irak Mülkiyet Hakları Komisyonu’nun kurulmasına
ve bu Komisyon’un zorla yerinden edilmiş insanlara eski haklarının iadesi
konusunda rehberlik etmesine karar verilmiştir. Kerkük de dâhil olmak üzere
tümtartışmalı bölgeler meselesinin daimi olarak çözümü ise hakların iadesinin
ardından yapılacak bir nüfus sayımına ve daimi anayasanın hazırlanmasına
bırakılmıştır.
Hali hazırda geçerli olan Irak Daimi Anayasası 15 Aralık
2005 tarihinde yapılan bir referandum ile onaylanmıştır. Geçici Anayasa’nın 58.
maddesinde kalıcı çözüme varmak için yeni anayasanın ilanını gerektiren Kerkük
ve tartışmalı bölgeler meselesi Daimi Anayasa’nın 140. maddesinde ele
alınmıştır.
140. maddede meselenin çözümü için üç adım ön görülmüştür.
Adımlardan biri normalleşme, diğeri nüfus sayımı yapılması ve son adım olarak
tartışmalı bölgelerde yaşayan halkların kendi haklarını kendilerinin tayin
etmesi için bir referandum düzenlenmesiydi.
Normalleşme, Saddam döneminde uygulanan “Araplaştırma” siyaseti
kapsamında Kerkük başta olmak üzere tartışmalı bölgelerden zorla sürülen Kürt,
Türkmen ve diğer etnik unsurların eskiden yaşadıkları yerlere yeniden
yerleştirilmesini ön görüyordu. Bu kapsamda Saddam rejimi tarafından sürülmüş
insanlara tazminat verilmesi, iş sahibi olmayanların işe yerleştirilmesi ve en
önemlisi de eski rejimde etnik kimliklerini değiştirmek zorunda kalmış
insanların kendi rızaları ile hangi etnik gruptan olduklarını kendilerinin belirlemesine
karar verilmişti.
Normalleşme sürecinin tamamlanmasının ardından ise
tartışmalı bölgelerde nüfus sayımı yapılması ve sonrasında halkın Kürt Bölgesel
Yönetimi’ne mi yoksa merkezi hükümete mi bağlı kalmak istediklerini tespit
etmek üzere bir referandum yapılması planlanmıştı.
140. madde’de Geçici Anayasa’daki hükümlerden farklı olan
bir nokta vardı ki o da normalleşme, nüfus sayımı ve referandum sürecinin
tamamlanması için 31 Aralık 2007 tarihinin belirlenmiş olmasıydı
Kerkük: Birlik ve Bölünme Arasındaki İnce Çizgi
Bugünkü tartışmaların odaklandığı noktalardan biri de Kürt
Yönetimi’nin de facto (fiilen) ve de jure (yasal) olarak Irak’ın hangi
bölgelerini kontrol altında tuttuğu konusudur.
IKBY’nin yasal olarak belirlenmiş idari sınırları Dohuk,
Erbil ve Süleymaniye vilayetlerini kapsamaktadır. Ancak IKBY, fiili olarak
Ninova, Salahaddin, Kerkük ve Diyala vilayetleri dahilindeki birçok bölgede kontrolü
elinde bulundurmaktadır.
Bölgesel Yönetim’in büyük kısmını kontrolü altında
bulundurduğu Kerkük, tartışmalarda diğer bölgelerin önüne geçmiş ve partiler
arasında pazarlık konusu olmuştur. 2005 yılının Ocak ayında Irak’ta genel
seçimler yapılmış ve Nisan ayında Şii blok hükümette üçte ikilik üstünlük elde
etmiştir. Hükümetin kurulması sırasında Şii blok, Kürtlerin koalisyondan
ayrılmasını engellemek için Saddam’ın sürdüğü Kürtlerin Kerkük’e geri dönmesi
başta olmak üzere 140.maddenin hayata geçirilmesi için müzakerelere başlanacağı
sözünü vermiştir.
2006 yılının Ağustos ayında dönemin başbakanı Nuri Maliki,
140. maddenin hayata geçirilmesi için bir komisyon kurdu. Ancak bu komisyon,
gerek siyasi sebeplerden gerekse 140. maddedeki belirsizlik ve boşluklardan
dolayı referandumla sonuçlanacak süreci hayata geçir(e)medi. Zira bahsi geçen
maddede Kerkük dışındaki “tartışmalı bölgeler”in tanımı yapılmadığı gibi
Kerkük’te yapılacak referandumun muhtemel sonuçları da düşünülmemişti. Zira
IKBY bünyesinde mi yoksa Bağdat idaresinde mi kalmanın oylanacağı referandumda
başka seçeneklere yer verilmemişti. Ayrıca referandumun Kerkük vilayeti
genelinde mi yoksa bölge bölge mi yapılacağı da belli değildi.
Kerkük sorununun çözümü ve 140. maddenin hayata geçirilmesi
meselesi, 2005 yılındaki hükümet kurma çalışmalarının ardından 2007 yılı sonuna
kadar çözülememekle beraber daha birçok kez Irak seçimlerinde ve koalisyon
görüşmelerinde pazarlık aracı olarak kullanılacaktır.
2010 yılındaki Irak genel seçimlerinin hemen öncesinde
gerçekleşen parlamenter kriz sonucunda IKBY ile Bağdat yönetimi arasında “Erbil
Anlaşması” imzalandı. Bu anlaşmaya göre Kürt yetkililer Başbakan Nuri
Maliki’nin kabinesini oluşturmasına destek verecek karşılığında Maliki de 140.
madde’nin hayata geçirilmesini sağlayacaktı.
Bağdat yönetimi sürecin hayata geçirilmesi sürecinde sürekli
ayak diremişti ve diremeye de devam edecekti. Zira Kerkük, Bağdat yönetimi için
Irak’ın ulusal birliğinin temeli; ülkenin kuzey, güney ve merkez olarak üçe
bölünmesini engelleyen ve ülkeyi bir arada tutan önemli bir bağ olarak
değerlendirmektedir. Bu sebeple Maliki yönetimi gerek iç siyasi dengeler
gerekse de uluslararası güçlerin etkisi altında bu süreci işletmemiş ya da
işletmemeyi seçmiştir.
2014 yılında Irak’ta patlak veren ve giderek yayılan DAEŞ
işgali karşısında yeni yönetime gelen başbakan Haydar Abadi etkin bir irade
gösterememiştir. DAEŞ ile mücadelede Bağdat yönetiminin gösterdiği zayıflık,
görece istikrarlı bir konumda bulunan IKBY yönetiminin hâkimiyet alanını
genişletmesi ile sonuçlanmıştır. Neticede Kürt Bölgesel Yönetimi, 25 Eylül’de
gerçekleştirilmesi planlanan referandum ile gerek DAEŞ sonrası dönemde fiili
olarak kontrolü altına aldığı bölgelerde ve elbette Kerkük’teki varlığına yasal
bir konum kazandırmayı amaçlamaktadır.
Demografik Rekabet
Kerkük vilayeti ve şehri içinde barındırdığı Türkmen, Kürt
ve Arap nüfus itibarıyla uzun zamandır demografik rekabetin yoğun olduğu bir
bölge olmuştur. Bu üç etnik unsurdan özellikle Kürtler ve Türkmenlerin
Kerkük’ün kontrol ve idaresini ele geçirmek ya da elde tutmak üzere şehir
üzerinde demografik iddiaları bulunmaktadır.
Irak’ta en güvenilir nüfus sayımının 1957 yılında yapıldığı
konunun uzmanları tarafından kabul edilmektedir. Bu nüfus sayımına göre Kerkük
vilayeti ve şehrindeki nüfus dağılımı şöyledir:
Kaynak: Veriler için O’Leary (2004), Ahmed (2005)
Türkmen İddiaları
Türkmenler, uzak ve yakın geçmişleri bağlamındasiyasi,
sosyal ve kültürel açıdan Kerkük ve bağlı birimlerinde temel bir unsur
oluşturmuşlardır.
Kemal Mazhar Ahmed’in Iraklı Türkmen tarihçi Şakir
SabirDabit’ten aktardığına göre Türkmenler, 674 tarihinden başlayarak bölgede
hâkim olan hükümdarlar tarafından Irak’ın çeşitli bölgelerinde bulunan
stratejik askeri alan ve mevkilere yerleştirilmişlerdir. Bu alanlar arasında
Kerkük, Telafer, Musul, Tikrit, Samarra, Mendeli ve Erbil bulunmaktadır.
Kerkük’teki Türkmen varlığı Osmanlılar döneminde özellikle
1555 Amasya Anlaşması’ndan sonra güçlenmiştir. Osmanlılar Doğu/İran’a karşı
Kerkük’ü bir hisar olarak telakki etmişler ve bu bölgede hâkimiyetlerini sağlamlaştırmaya
önem vermişlerdir.
Zaman içerisinde Kerkük şehrinde büyük bir siyasi, ekonomik
ve kültürel etkiye sahip bir “Türkmen aristokrasisi” oluşmuştur. 1908’de
İttihat ve Terakki Partisi’nin yönetimi ele geçirmesinin ardından şehirdeki
Türkmen varlığı çokça güçlenmiş ve Kerkük’te İttihat ve Terakki Cemiyeti büroları
açılmıştır.
Kaynak:Nahid (1915)
Osmanlı aydınlarından Haşim Nahid’in 1915 yılında Türk Yurdu
Mecmuası’nda yayımladığı “Irak Türkleri” yazı serisinin ikinci kısmında Irak’ta
Türkmenlerin yaşadıkları bölgeler Mühendis Hasan Bey’in çizdiği bir harita ile
verilmiştir. Haritalarda da görüleceği üzere Telafer, Musul, Erbil, Kerkük,
Tuzhurmatu ve Mendeli gibi bölgeler Irak’ta Türkmen varlığının görüldüğü yerler
olarak kaydedilmiştir.
Kerkük’ün Türkmen nüfusu da Saddam’ın “Araplaştırma”
politikasına maruz kalmış ve Irak’ın çeşitli bölgelerine göç ettirilmek zorunda
kalmıştır. Buna rağmen yukarıda bahsedildiği üzere 1957 yılında yapılan nüfus
sayımına göre şehirdeki nüfus üstünlüğünü ellerinde bulundurmuşlardır. Ancak bu
tarihten sonra gerek Saddam döneminde gerekse 2003 ABD işgalinin ardından
güvenilir bir sayım gerçekleştirilmediği için şehrin değişen demografik
çehresinde Türkmenlerin kesin varlığından bahsedebilmek zordur.
Kürt İddiaları
Kerkük’ün bir Kürt şehri olduğunu iddia edenler bu
iddialarını genellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde Şemseddin Sami
tarafından kaleme alınan bir coğrafya ansiklopedisi olan Kâmus’ulAlâm’daki Kerkük
maddesine dayandırmaktadır.
Şemseddin Sami ilgili maddede Kerkük’ü “Zor Sancağı’nın
merkezi bir şehir olup 30.000 ahalisi vardır. Bir tepe üzerinde bulunan kale
derini ile altındaki mahallelerden ve nehrin sağ tarafındaki kısmından mürekkep
olduğu halde ahalisinin 4’te 3’ü Kürt ve geri kalanı Türk, Arap ve sairedir.
760 Yahudi ve 460 Keldani dahi vardır” ifadeleri ile tanımlamaktadır.
IKBY yönetimi, 2003 yılında Saddam’ın devrilmesinin
ardından, eski rejim tarafından izlenen “Araplaştırma” politikası neticesinde
şehrin değişen nüfus çehresini tersine çevirmeyi amaçlayarak gerek geçici
gerekse daimi anayasaya bu dönüşümü meşru zemine oturtmak üzere yukarıda da
bahsedildiği üzere maddeler ekletmiştir.
Bölgesel Yönetim’in Anayasa’ya 140. Madde ile dâhil ettiği
ve tersine çevirmek demografik denge durumunda dikkat çekici unsurlar bulunmaktadır.
Zira eski rejim döneminde Kerkük’ten ayrılan Kürt nüfusun şehre geri dönmesi
Irak’ta düzenlenecek genel ve yerel seçimlerden öncesine denk gelmektedir.
Şöyle ki: ABD işgalinin ardından 2004 yılına kadar
Süleymaniye, Erbil ve Dohuk’tan sadece 5 bin 805 Kürt Kerkük’e dönerken 2005
yılı genel seçimlerinin öncesinde bu sayı 114 bin 649’a ulaşmıştır. Hiçbir
seçimin olmadığı 2006 yılında Kerkük’e dönen Kürtlerin sayısı 3 bin 719 iken
2010 yılı seçimleri öncesinde şehre dönenlerin miktarı 89 bin 753’e
yükselecektir.
Ancak seçim öncesinde nüfus değişimi sağlamaya ve Kürt
seçmenin sayısını arttırmaya yönelik bu çabalar pek de verimli bir netice
vermiş gibi görünmüyor. Zira 2005 seçimlerinde Kürtler 312 bin 750 oy alırken
bu sayı 2010 seçimlerinde 274 bine 2014 seçimlerinde ise 272’e düşmüştür.
Bununla birlikte 25 Eylül’de yapılması planlanan bağımsızlık
referandumu öncesinde de Kerkük’ün demografik yapısı ile ilgili tartışmalar
yeniden gündeme gelmiştir. IKBY Başkanı Mesud Barzani’nin bağımsızlık
referandumunun tarihini açıkladığı 7 Haziran 2017 tarihinden yaklaşık bir ay
sonra Kerkük yetkilileri, şehrin çevresinde bulunan ve DAEŞ’in kontrolü altına
girmiş olan şehirlerden gelen Arap ağırlıklı iç göçlerin Kerkük’ün
demografisini “olumsuz” yönde etkileyeceğini belirtmişlerdir. Kerkük Valisi
Necmeddin Kerim 16 Temmuz’da yaptığı açıklamada birçok bölgenin DAEŞ’den
temizlenmesine rağmen, Kerkük’e göç edenlerin büyük çoğunluğunun geri dönmek
istemediğini bu kişilerin uzun süre şehirde kalmasının demografik yapıyı ciddi
biçimde etkileyeceğini ve bunun olmasına izin vermeyeceklerini belirtmiştir.
Kerkük valisinin yaptığı bu açıklamalar IKBY’nin 25 Eylül referandumuna
Kerkük’te bir demografik planlama ile nasıl hazırlandığı açısından önemli bir
örnek teşkil etmektedir.