Ortadoğu bölgesi 2003 yılında Irak'ın işgali ile başlayan süreçte etnik ve mezhebe dayalı farklılıkların kaşındığı, rejim değişikliği çabalarının ve yeni sınırlar oluşturma girişimlerinin arttığı bir döneme girmiştir.
ABD'nin 11 Eylül saldırılarından sonra kimyasal silahların
varlığı ile El Kaide terör örgütüne destek verdiği suçlamasıyla hedef aldığı
Irak ile başlayarak bölgenin genelinde hayata geçirmeyi amaçladığı Büyük
Ortadoğu Projesi malum şimdiki dönemde yaşanan gelişmeler açısından bir bakıma
başlangıç noktası oldu
Zira Irak'ın işgali sonrasında bölgede çok sayıda terör
örgütü ortaya çıkarken, var olanlar da kendilerini şartlara göre yeniden
geliştirme fırsatı yakaladı.
Bunun yanı sıra alışılageldik hatta güçlü askeri imajı dahi
olan rejimlerin dış müdahaleler ile düşürülebileceği, akabinde sınır
değişiklikleri için siyasi, toplumsal ve uluslararası sürecin nasıl
işletilebileceği gibi öne çıkan konular da aslında Irak işgali sırasında
bölgesel proje sahipleri açısından deneyimlenmiştir.
Elbette ortaya konulan projenin karşısında oluşabilecek
diğer düşman çevreler ve kullanıldıkları araçların da aynı dönem içerisinde
ortaya çıktığını gözlemlemekle birlikte, ileriki dönemlere dair hedefler de bu
yeni düşmanların varlıklarının fırsat olarak değerlendirilmesi hususu da ayrı bir konu olarak karşımıza çıkıyor.
Irak işgali ve akabinde ger çekilme süreci, Ortadoğu ile
ilgili projelerinin sağlıklı şekilde yürütülmesi konusunda "dışarıdan
sınırlı müdahale, oldukça fazla gruplara ayrılmış rejim muhaliflerinin
oluşturulması ve desteklenmesi, nihai aşamada rejimlerin devrilmesi"
şeklinde sonu belirsiz, kaos yüklü ancak günün sonunda hedef bölgenin insanları
yorgun düştüğünde arzu edileni kabul etmek durumunda kalacakları bir anlayışın
hakim olduğunu gördük.
Nitekim Arap Baharı sonrasında yaşanan süreç buna uygun hareket ederken, Mısır'da askeri
darbe ile bölgesel proje yürüten çevrelerin hoşuna gidecek "bir
modelin" göreve getirilmesi işleri kolaylaştırsa da Libya ve Suriye örneği
daha uzun soluklu bir sürece dayalı hedefleri içeren gelişmeler için
değerlendirilmiştir.
Ortadoğu ile ilgili hedef dahilinde bulunan rejimler ve
sınır değişiklikleri projesi belirli bir süreç ve basit tabirle kıvama
erişmişken, bundan sonra artık sadece toplumsal düzeydeki ayrımın kaşınmakla
kalmayıp, bu ayrımların temsilcisi olarak kabul gören ülkeler arası geniş çaplı
çatışmaların yaşanacağı yeni bir aşamaya taşınmak üzere bir sonraki safha
başlatılmıştır.
Yeniden inşa süreci; ki özellikle İsrail'i Kudüs dahil olmak
üzere daha da büyütme, enerji kaynaklarını pazara planlanan yeni güzergahlardan
erişime açma gibi bölge ülkelerinin kabul edemeyeceği amaçları varken, artık
sınırlı düzeyde kalmayacak kadar büyük bir etkiye ulaştırılacaktır.
Dikkat edilirse bugünlerde giderek mezhebe dayalı iki bloğa
ayrılmaya başlayan Ortadoğu'da bir yanda İran merkezli Hizbullah ve Husiler
gibi etkileri yüksek gruplar yer alırken, diğer yanda ise başını Suudi
Arabistan'ın çektiği Mısır, BAE ve Ürdün gibi ülkelerin olduğu görülüyor.
Dolayısıyla Ortadoğu'da artık dışarıdan gelerek bölge
üzerinde rekabet ederek nüfuz mücadelesi verecek çevrelerin kullanacakları ana
konu artık bölge ülkeleri arasında yaşanan çatışmalarda müttefiklik teminatı çerçevesinde
bulunmak olacaktır.
Son haftalarda Suudi Arabistan, Mısır, BAE, Ürdün gibi
ülkelerin dahil olacağı bir çok yapılı ortak ordu kurulacağı ve bu ordunun
Suriye'de PKK/PYD terör örgütünün işgali altındaki sahalarda görev alacağı
bahsi, yeni hesapların bölge içerisindeki aktörlerin kullanılarak gerçekleştirilmeye
çalışılacağını işaret ediyor.
Şayet gerçekleşmesi ihtimali giderek artan bu senaryo
güçlenirse, bu malum yapı bölgede İran desteğinde bulunan silahlı grupların
yanı sıra, doğrudan İran'a karşı da kullanılacak bir kıvama istense de
istenmese de gelmeye mecbur kalacaktır.
Bu olumsuz senaryo ne yazık ki giderek gerçekleşme ihtimali
yüksek olan bir hale bürünürken, beraberinde bölgesel ve çapı geniş bir savaş
halini de ortaya çıkarabilir.
Ortadoğu ile çevre bölgeleri enerji açısından zengin
kaynaklara ve önemli güzergahlara ev sahipliği yaparken bölge dışından gelerek,
Ortadoğu'nun zenginliklerini kendi ülkelerine taşıma gayreti olanlar böylesi
bir dönemi fırsat olarak kullanacaklardır.
Yaşanan bu tablo birbirleri arasında sorun bulunan Ortadoğu
ülkelerinin kaybedeceği, ülkeler arası gerginlikleri besleyen ve büyüten, bölge
dışından gelen ülkelerin ise kazanacağı bir sonuca varacaktır.
Şayet bölge ülkeleri kendileri arasında var olan sorunları
kendi aralarında halledecekleri bir mekanizma kurmayı başaramazlarsa,
Ortadoğu'nun Osmanlı sonrası kurulan "sürekli istikrarsızlık halinde
kalma" sürecinde değişen birşey olmayacaktır.
Yeni ülkeleri yeni rejimler oluşsa bile, eskiden ve şimdi
olduğu gibi kan ve göz yaşının hakim olduğu coğrafya İsrail'in güvenliğinin
esas alındığı, küresel üstünlük ve rekabetin özellikle de İslam ülkelerinde
sürdürüldüğü bir zeminde devam edecektir.
Türkiye yaşanan bölgesel gelişmeler karşısında kendisine
yönelen tehditleri bertaraf ederken, istikrar ve huzur iklimi vaat eden güçlü
duruşunu koruması durumunda, "bölge dışından hazırlanan bölgesel
hesapların" boşa çıkması ise kaçınılmaz olacaktır.