BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

11 Temmuz 2018 Çarşamba

Yeni Türkiye’de ne olacak?

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ



Tamer Ashraf
Dün sabah "Yeni Türkiye"ye uyandım.. Bir gece evvel yatarken, ülke yönetimini "Parlamenter"den, "Başkanlık"a çeviren yeni Anayasa yürürlüğe girmiş, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Başkan'ı göreve başlamış ve ilk kabinesini açıklamıştı.
Yepyeni bir sistem geldiğine göre, buna "İkinci Cumhuriyet" de denebilirdi.
27 Mayıs Anayasası sistemi değiştirmediği halde, o zaman "İkinci Cumhuriyet" tartışmaları hem de nasıl yoğun yapılmıştı, iyi hatırlarım..
Fransa'nın 1789 Devriminden sonra, Beşinci Cumhuriyete girişini örnek göstermişlerdi, İkinci Cumhuriyetçiler..
Ama sonunda Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır" sözü ağır basmıştı.
Bu defa, hiçbir yerden "İkinci Cumhuriyet" sözü yükselmedi. İyi de oldu.. Bitmez tükenmez kavgalarımıza biri daha eklenirdi. Muhalefet, somut değil, soyut muhalefet yapmayı marifet sayan muhalefet, "İkinci" lafından ne kavgalar çıkarırdı, düşünün..
CHP'yi eleştirenler "Sandıklara birkaç yerde rastgele itiraz etseydiniz. Böylece seçime gölge düşürürdünüz" bile dediler.. Anlayın. "Gölge düşürme muhalefeti!."
Yeni Anayasa ile getirilen Başkanlık Sistemi için de kıyamet koptu.. Sanki hiç bilinmeyen, bambaşka bir rejim geliyormuş havası verilmeye çalışıldı, Anayasa Referandumu öncesinden başlayarak..
Şimdi ben soruyorum.
Bu ülkede, 23 Nisan 1920'den beri, aslında Başkanlık Sistemiyaşamıyor muyuz?.
Atatürk, İnönü, Menderes, Demirel, Özal başkan değiller miydi?. Onlar ne dediyse onlar olmuyor muydu, esasta?.
Ülkeyi geçin. Her demokratik kurumumuz "Başkan" sistemi ile yönetilmiyor mu?.
Partilerimizde hangi sistem var?.
Erdoğan'a "Diktatör" diyen CHP'de, son seçimlerde, gerek Başkan, gerek Milletvekili adaylarını kim seçti?. Partiyi kim yönetiyor?. Kimin dediği oluyor hep?. Ya MHP'de?. İyi Parti, HDP'de?.
Peki Fenerbahçe'de?. Galatasaray, Beşiktaş'ta sistem "Başkanlık" değil mi?.
Bizde her zaman ve her yerde adı konmamış Başkanlık Sistemi var, kimse kimseyi kandırmasın. Şimdi fark?.
Bu defa adını koyduk.. Demokrasilerde kusursuz sistem yok.. İster Doğrudan.. İster Parlamenter.. İster Başkanlık.. Hepsinin artıları, eksileri var. Tarih boyu tartışıldı. Tartışılacak..
Amerika hep Başkanlık Sistemi ile yönetildi. Fransa, darmadağın olmak üzereyken, yönetime adeta sivil darbeyle el koyan De Gaulle, Başkanlık sistemini getirdi. Beşinci Cumhuriyet bir yığın sorunu çözdü.
Bizde, dedim ya, zaten Başkan yönetimine alışkın olduğumuz için, fazla bir değişiklik beklemiyorum. Ama bazı şeyler hızlanacak.. Bürokratik yavaşlamalar azalacak.. "İstemezükçüler" eskisi gibi hemen her şeyi durdurma veya en azından geciktirmede başarılı olamayacaklar.
Siyasi değil, daha çok Teknik Kabine kuracak başkanlar, daha hızlı sonuçlar alma fırsatı bulacaklar.
Dün sabah "Yeni Türkiye"ye uyandım..
..Ve fevkalade "İyimser" uyandım.

Bakanlar ve beklentiler

  Türk milletinin tarihi kararıyla değişen hükümet sistemi, görkemli törenlerden sonra yapılan bakan atamalarıyla birlikte tam olarak hayata geçmiş oldu. Atanan bakanların kimlikleri, kişilikleri, birikimleri, kariyerleri elbette önemlidir. Hiç birisi hakkında bir önyargımız yoktur. İsabetli seçimler yapılmış olduğunu umuyoruz. Meclisten 4 bakan alınması dikkat çekicidir. Biz sayın Berat Albayrak'ın bakan yapılamasını bekliyorduk ve bunu zaten okuyucularımızla paylaşmıştık. Maliye ve Hazine'nin başına getirilmiş olması, sorumluluğunu çok daha arttırmıştır. Zira, ekonominin çok ciddi bir revizyona ihtiyacı olduğu ve ivedi tedbirler alınması gereği ortadadır. Kabinenin açıklandığı saatte dövizin hareketlenmesi, ne kadar dikkatli olunması gerektiğini de net olarak ortaya koyuyor.

DEVAM EDEN BAKANLAR

          Adalet, İçişleri ve Dışişleri Bakanları değişmemiştir. Bu anlaşılabilir bir durumdur. Hem devlette devamlılık açısından, hem de üstlendikleri görevlerdeki başarıları bakımından, böyle bir yola gidildiği görülüyor. Adalet'in mülkün temeli olduğu dikkate alınırsa, yeni dönemde bu konuda çok mesafe alınması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar. Abdülhamit Gül geçtiğimiz dönemde genel anlamda olumlu intibalar bıraktı. Bakanlığa devam etmesinde bu durumun etkili olduğu anlaşılıyor. İçişleri Bakanlığı çok kritik bir görevdir. Terörle mücadelede artık kesin sonuç almak şart olmuştur. İçeride ve dışarıda yapılması gereken çok şey var. Kandil operasyonunun biran önce ve başarıyla tamamlanması ve terörün kaynağında kurtulması milletin yüksek beklentisidir. Terörün kökünün kurutulması için hayli mesafe alınmıştır, ama aynı kararlılıkla devam edilmesi ve bu katil güruhuna hiçbir şart altında hayat hakkı tanınmayacağının bütün dünyaya gösterilmesinin artık zamanı gelmiştir.

MİLLİ DIŞ POLİTİKA

          Dış ilişkilerimiz bakımından sıkıntılı bir dönem geçirdiğimizi kabul etmek zorundayız. ABD'den AB ülkelerine, yakın komşularımızdan Türk Cumhuriyetlerine kadar her yerde birikmiş ciddi sorunlarımız var. Bunları aşmanın zamanı çoktan gelmiştir. Milli bir duruş şarttır ve meselenin özünü oluşturmaktadır. Özellikle son dönemlerde milli ve yerli olma önemsenmiştir, ciddi mesafe alınmıştır. Bunun devam etmesinin çok isabetli olacağı, meselelere Ankara'dan bakmanın sorunların çözümünü kolaylaştıracağını ve hızlandıracağını düşünüyoruz. Genelkurmay Başkanı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na getirilmesi dikkat çekici bir durumdur. Bu seçimi, terörle mücadele kadar, dış destek başta olmak üzere, terörün diğer unsurlarıyla mücadelede de yeni bir döneme girilmesi olarak yorumlamak yanlış olmayacaktır.

KURULLAR VE OFİSLER

          Meclisten 4 bakan alınması aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi'nin meclisteki sandalye sayısının 4 eksilmesi anlamına da geliyor. Bu durum MHP'nin meclisteki sorumluluğunu daha da arttırıyor.  Sonuçta sorumluluk sayın Cumhurbaşkanındadır. Arka arkaya Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yayınlanmıştır. Tamamı teşkilatlanmaya yöneliktir.  Oluşturulan kurullar da bakanlıklar kadar önemlidir. Hatta bazı kurulların veya ofislerin çok daha üst görevler yapacağı anlaşılmaktadır. Kimin hangi göreve getirileceği, nasıl bir çalışma sistemi kurulacağı sayın Cumhurbaşkanının bileceği iştir. Asıl önemli olan ve bizi ilgilendiren kısmı, atanan isimlerin üstlendikleri görevdeki başarılarıdır. Ülkemiz çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır ve ivedi olarak bu girdaptan çıkmamız gerekiyor. Sabırla ve olgunlukla sürecin işlemesini bekleyeceğiz. Ümidimiz, beklentimiz ve dileğimiz sistemin doğru kurgulanması, başarılı bir dönem yaşanması, bir an önce düze çıkabileceğimiz bir performans sergilenmesidir. Bu ülkenin menfaatleri bakımından hayati öneme sahip olduğu gibi, yapılan sistem değişikliğinin isabeti açısından da bir ölçü olacaktır.

ANAYASA TARTIŞMASI YOK

          Yeni sistemle birlikte sonu gelmeyen Anayasa tartışmalarının da artık bir sonuca bağlanacağını düşünüyoruz. Anayasa değişikliği istisnasız her dönem gündeme gelmiş, ancak hiçbir zaman gereği yapılamamıştır. 24 Haziran seçimlerinin öncesinde ve sonrasında, ne yeni Anayasa ne de bir değişiklik fikri hiçbir siyasi parti tarafından dillendirilmemiştir. Sadece bu kadarı, yeni sistemin isabetini anlamaya yeterlidir. Artık hükümeti doğrudan millet belirlemektedir. Bu çok önemli ve çok köklü bir değişimdir. Milletin devletine net olarak sahip çıkması, devletin milletinin emrine aracısız girmesidir. Tek adamlık eleştirilerinin ne kadar boş ve temelsiz olduğu uygulamada çok daha net görülecektir.

GÜÇLÜ MECLİS

          Yeni sistemin yürütme erkini elinde bulunduranların bahane üretmek yerine iş yapmasını mecburi hale getirmekle kalmayacağı, aynı zamanda ciddi bir denetim de sağlayacağı kanaatindeyiz. Güçlü bir meclis yapısı ortaya çıkmıştır. İhtiyaç duyulan kanun düzenlemelerinin meclisten geçmesinde bir sorun yaşanmayacaktır. Yeter ki, ülke ve millet menfaatine olsun. MHP denge ve denetleme görevini eksiksiz biçimde yerin getireceğini daha seçim akşamından ilan etmiştir. Her şeyin yolunda gitmesi durumunda 5 yıl sonrasında yine milletin önüne gidilecektir ve yapılanların isabeti işte o zaman çok daha net anlaşılacaktır.

Y-CHP ve Özerklik İsteği Anlatılmalı

Y-CHP kendini yeni bir yol ayrımında bulduysa bugüne kadar yaptıklarındandır. Memleket kötü duruma düştüğünde kötülerle bir olan, milliyetçilik ve din işlerine uzak olan ve özellikle komünist felsefeyle beslenen bu dinsiz ya da dini konularda sessiz kalan komünist özgürlüklerin partisi bir kez olsun vatanını, milletini, dinine bağlı olan insanları gerçekten gerçek manada düşünmemiştir.
Atatürk'ün kurduğu şekilde milletine aşık ve inanan, bayrağına sevdalı özgürlüğü, bayrağı ve dini için her şeyi göze alan Türk Milleti onun kurduğu şekilde bu değerleri savunduğu için CHP'yi seviyordu. Türk Milleti bu düşüncedeyken, bize uymayan ideolojilere doğru koşan hep bu Y-CHP'lileştirilen CHP oldu.
Bu durumu o kadar benimsediler ki yerinde saymak onlar için Atatürkçülük oldu. Bu ortamda İzmir bu Y-CHP'den en çok çeken taraf olmuştur. Yıllardır İzmir'i elinde tutan Y-CHP İzmir için ne yapmıştır? Milyonlarca insan için çekici olan İzmir Y-CHP eliyle gelişememiştir. Yıllardır İzmir diyerek yola çıkanlar İzmir için bir şey yapmamışlardır. 30 sene, 40 sene önce İzmir ne ise bugünde aynı şekildedir.
İzmirlinin aldatılışa kanmasının nedeni nedir? Bu Y-CHP bir 40 sene daha İzmir'de iktidara gelme açısından sadece "İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar Bozulmuş Düşmanlar Yel Gibi Kaçar" diyerek büyük bir oyun oynamış, Ak partiyi hedef göstererek Türk Devletine doğru hücum etme imkanı buluyorlardı. Bir zamanlar ülkenin birliği ve beraberliği için çalışan Cumhuriyet Halk Partisi şimdi ise ülkenin bölünmesi için "özerkliği" bile savunmaktadır. Herkesin görmesi ince bir detay olması gereken bu "özerkliğin" nasıl olacağını televizyonlar da açık bir şekilde anlatan programlar yapılmalıdır.
Bunu yani "özerklik" maddesini açıklamadan Y-CHP neyin savunucusu olduğunu Türk Milletine açıkça, korkusuzca anlatmalıdır. Buradan ilkeleri bağımsızlık olan özgür televizyonların bu işe sarılarak gerçekleri Millete aktararak ne yapmak istediklerini net bir şekilde göstermelidir. Bunu gördüğü için rahmetli Alparslan Türkeş o anlam dolu sözünü sarf etmiş "CHP Atatürk'ün izinden gitseydi MHP'yi kurmazdım" demiştir.
Şimdi özellikle Bengi Türk televizyonunun sorumlusu olan ağabeyim Metin Özkan'ın milliyetçi bir görüş, açı ve duruş ile maskeleri düşüreceğine inanıyorum ve kendisinin önderliğinde böyle bir program yapmasını bekliyorum. Bu program sayesinde Türk Milleti Y-CHP'nin ne olduğunu ve ne yapmak istediğini daha iyi anlayacaktır.
Şu an sadece sistemin tek adam sistemi olduğunu vurgulamakla yetinen Y-CHP'nin ne yapmak istediğini daha iyi bir şekilde anlarız. Ya da Cumhuriyetimizin 3.evresini daha iyi bir şekilde bu hep Türkiye'nin karşısında olan kafalara çok daha iyi bir şekilde anlatırız. CHP bizim görmek istediğiniz şekilde Atatürk'ün kurmuş olduğu CHP olarak kalmalıdır.
Bu konular tarihi gerçekleri ile beraber acilen Türk Milletine anlatılmalıdır. Karşımıza yeni bir  Sykes-Picot  oyunu ile çıkan özellikle Fransa'nın dersi verilmelidir.
"Proje terör örgütü diye tabir edilen terör örgütleri, proje olduğu kadar cinayet taşeronları, ihanet teşrifatçıları, emperyalizmin kanlı devriyeleri, haçlı operasyonlarının kiralık tetikçileridir" diyen Lider Devlet Bahçeli'nin, teröristleri kullanarak terörle yapmak istediklerinin farkında olmuş büyük bir Türk Lideridir. Bu nedenle terör örgütleri ve yandaşları tarafından kurulan yoldaşlık ittifakı Türk Milletine acilen anlatılmalıdır. Millet ittifakının üstünde kurulan Y-CHP ve HDP ittifakı acilen anlatılmalı ve sorun çözülmelidir. Gerçekler gün ışığına çıkarılmalıdır.


google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html