BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

18 Aralık 2017 Pazartesi

HZ. İSA KİMDİR, NEDEN VE KİM TARAFINDAN ÇARMIHA GERİLMİŞTİR?

Yahudiler ve İsrailoğulları hakkında bilmeniz gerektiğini düşündüğüm bu yazıyı yayınlıyorum.
Döneminde Hz.Muhammed Dahil tüm peygamberlere asi olan ve kabul etmeyen,kendi kurduğu düzenden başka düzen tanımayan,Kendin den başkasını insan olarak görmeyen,Tarih boyunca fitne ve zulmün arkasında olan İsrailoğulları'nın bu gerçek yüzünü birde burada okuyun istedim.
İsa, İbranice ismi ile Yeşu, Yeşua (kurtuluş) veya Yehoşua, (Tanrı kurtarıcıdır anlamında), İsrail oğullarının Yehuda aşiretinden, yaşlı bir marangoz olan Yosef'in çocuk yaşta evine aldığı ve sonradan ikinci karisi olan, gene Yehuda aşiretinden Miryam'in (Meryem) oğludur. Yosef'in Meryem ile evlenmesi Meryem'in hamile kalmasından sonradır. Bu durum, Meryem'in İsa’ya bakire olarak hamile kalması söylencesine yol açmış ve onun Tanrı’dan hamile kaldığı inancına kanıt olarak sunulmuştur.
Isa, Kudüs yakınlarındaki Bethlehem kentinde doğmuş ve Yahudi kuralları mucibince 8 günlükken, Yerushalayim'de (Kudüs) sünnet edilmiştir. İsa’nın çocukluğunu Nazareth (Nasıra) kentinde geçirmiş olması Nasıra'lı İsa olarak anılmasına sebep olmuştur. İsa’nın gençlik yıllarında nerede olduğu ve ne yaptığı meçhuldür. Bilinen, onun 30 yasından, olduğu 33 yaşına kadar fikirlerini yaydığı ve taraftar topladığıdır.
İsa’nın havarileri ile birlikte Musevi bayramları olan Hamursuz (Pesah veya Passover), Shavuot (Pentecost), Sukkot (çardaklar bayramı) Simhat Tora (On Emir'in Hz. Musa'ya verilisinin bayramı) ve kutsal gün olan Şabat'ı (Cuma öğlenden sonrayı Cumartesi öğlenden sonraya bağlayan tam gün) kutladığını biliyoruz.
İsa’nın Kfar Nahum (Capernaum) köyündeki sinagogda hahamlık yaptığı ve Havarilerini oradayken seçtiği ve onları İsrail’deki köylere "İsrail Evi'nin kaybolmuş kuzularını toplamaya" gönderdiği İncil'de yazılıdır. Bu husus, İsa’nın ayrı bir dinin kurucusu olmadığına işaret ediyor.
Dolayısıyla İsa’nın Musevi dinine yeni ve pasifist yorumlar getirdiği, ve devrinin dinde reformu öngören bir hahamı olduğunu söyleyebiliriz.
İsa’nın onu bir ermiş olarak kabul eden ve Yahudi olan/olmayan hastaları ve sakatları iyileştirme mucizelerinde bulunduğu gene İncil'de hikâye edilmektedir. İsa’nın bu faaliyetlerinin din adamları bürokrasisini rahatsız ettiği ve havarilerinden biri tarafından İsrail topraklarını işgal altında bulunduran Roma makamlarına ihbar edildiği ve karışıklık yaratma sucuyla o devrin Roma infaz sistemi olan Çarmıha gerilmeye mahkum edildiği ve hükmün infaz edildiği kabul gören bir önermedir. Günün uygulaması icabı, haçın tepesine infaz edilen kişinin kimliği yazı ile iliştirilmiş olup I.N.R.I. (iesus Nazarenus Rex iudeaorum - Yahudilerin Kralı Nasıra'lı İsa) ibaresi Kiliselerdeki Isa tasvirlerinde göze çarpmaktadır.

Hz. İsa’nın çarmıhta can çekişirken söylediği “Eli, Eli, lama sabahtani?” şeklindeki münacatının ilk üç kelimesi İbranice, son kelimesi ise, İbranice’nin de türemiş olduğu o zamanın yaygın dili Aramice’dir. Aslında, öleceğini hisseden Hz. İsa, kendisinden 1000 yıl önce yaşamış olan atası, İbrani peygamberi Hz. Davud’un 22. mezmurunu tekrarlıyordu: “Eli, Eli, Lama Azavtani?” (Tanrım, Tanrım, beni niye terk ettin?) Burada bilinmesi gereken en önemli gerçek, Isa dahil hemen hemen bütün havarilerinin ve takipçilerinin Yahudi milletinden ve Musevi dininden olmalarıydı. Söz konusu olayın Yahudilerin anavatanı olan İsrail topraklarında cereyan etmiş olması dolayısıyla bu olgunun da tabii olduğu tartışma dışıdır.
Andrew= Andreas, Peter'in (Simon) kardeşi.
Bartholomew= Bar Talmi diğer ismi Nathaniel
James= Yaakov (Jacob, Jacomus ) Alfi oğlu
James= Yaakov (Zebadiah oğlu, John'un kardeşi)
John= Yohanan (Zebadiah oğlu, James'in kardeşi)
Judas İscariot = Yehuda ish kraiot = kasabalı Yehuda, İsa’yı ihbar eden havari
Jude = Yehuda, Yuda, nam-i diğer Thaddeus
Matthew (Matthias) = Matitiyahu, vergi tahsildarıydı
Peter (Simon) = Shimon, İsa ona Aramice taş anlamına gelen “Keyfa” lakabını verdi
Philip (Yahudi olup olmadığı kesin değil)
Simon = Shimon, Kenanî ve gayretkeş (Zealot) olarak da biliniyor.
Thomas= Te'oma (Aramice ikiz) Şüpheci Thomas olarak biliniyor.
12 Havarinin arasında yer almayan ancak Hıristiyanlığın kurucularından olan ve Isa öldüğünde 10 yaşlarında olan Paul (Resul Pavlus), Tarsuslu bir Yahudi olup ismi Shaul'du.
Özetle, İsa, Yahudi/Musevi doğmuş, sünnet olmuş, öyle yasamış, öyle ölmüş ve öyle gömülmüştür. Hıristiyan Kilisesinin Musevi Sinagogu’ndan ayrışması 325 tarihindeki İznik (Nicea) Konsili ile olmuş, Yahudiler bu tarihten itibaren Tanrı katilleri olarak damgalanmışlar ve zulme uğramışlardır.
- O Yahudiler ki, hem Rab İsa’yı ve hem de kendi peygamberlerini öldürdüler; bizi de zulmederek kovdular; ve Allah’ı hoşnut etmiyorlar; ve bütün insanlara karşıdırlar;
16- Her zaman kendi günahlarını doldurmak üzere, kurtulsunlar diye uluslara konuşmaktan bizi engelliyorlar; ama onların üzerine son derece gazap gelmiştir
Katolik Kilisesi'nin bu ithamını resmen kaldırması 1963 senesinde Papa XXIII. Jean'a nasip olmuştur. Papa, Kilisenin Yahudi milletine yüzyıllar boyu çektirdiklerinden dolayı alenen özür dilemiş ve günah çıkartmıştır. Ortodoks ve Protestan Kiliseleri bu suçlamayı henüz resmen kaldırmış değillerdir.


Hz. İsa’nın öldürülmesiyle ilgili olarak Kur’an-ı Kerim'de şu iki ayet mevcuttur:
“Halbuki onu öldürmediler, onu (salbetmediler) asmadılar da. Onlara İsa gibi gösterildi. Aksine, Allah onu kendine yükseltmiştir." (Nisa, 157-158)
“Ey İsa, seni ancak ben öldüreceğim. (Yani, seni inkârcıların öldürmesinden koruyacağım. Ve seni kendi ecelinle öldüreceğim.) Seni kendime yükselteceğim. İnkârcılardan temiz kılacağım.” (Âl-i İmran, 3/55)
Bu iki ayet üzerinde tefsir alimlerinin yaptıkları farklı yorumlardan çıkan sonucu aktarmak istiyorum:
Birinci ayette Yahudilerin çarmıha gererek öldürdükleri şahsın Hz.İsa (as.) olmadığı, ona benzetilen bir başka kişiyi öldürdükleri açıkça beyan edilmektedir. Tefsir alimlerinin çoğunluğu,”onun öldürülmeyip Allah’a yükseltildiğinden” hareket ederek, Hz.İsa’nın bedeniyle birlikte dördüncü kat semada yaşadığını ifade etmişlerdir.
Bu noktada iki ayrı görüş ortaya konulmuş bulunuyor. Birisi, semaya yükseltilmesini müteakip ölümü tattığı, ikincisi ise kıyamete kadar bu hal üzere bekleyip kıyamete yakın tekrar yere ineceği ve bu inişten sonra öleceği.
Bu ikinci şıkkı akıllarına sığıştıramayanlar işi münakaşa ortamına çeker, bunun olamayacağını, yıldızlar aleminin çok ötesindeki dördüncü kat semada bir insanın canlı olarak kalamayacağını savunurlar. Bu noktada şunu söylemeden geçemeyeceğim:
Cenab-ı Hak insan ruhunu yerde iken de semalara yükseldiğinde de atmosfersiz yaşatır; yeme ve içmeye muhtaç olmaksızın hayatını devam ettirir. Ruh için ve melekler için koyduğu bu kanunu, Hz. İsa’nın semaya ref’edilen bedeni için de icra etse, buna kim ve hangi mantıkla karşı çıkabilir? Nitekim, tefsirlerde onun bedeninin “yeme, içme, şehvet ve sair alakalardan kurtarılmış olarak meleklerin karargâhı bir makama yükseltildiği” önemle vurgulanır.
İkinci ayette, gelecek zaman kullanılmıştır. Bu ayete göre de onun ölmüş olduğu kesin değildir, ancak kıyametten önce mutlaka ölümü tadacaktır. Bunun ne zaman vuku bulacağı ise ayette açıkça ifade edilmemiştir.
Azınlıkta kalan bazı tefsir alimleri de Hz. İsa’nın (as.) öldürüldüğünü ve semaya ref’ edildiğini ifade etmişlerdir. Ayette kesinlik olmadığına göre, bu konuda Kur’an'ın birinci tefsiri olan hadislere müracaat edilecektir. Sahih hadislerde Hz. İsa’nın yeryüzüne döneceği ve Hıristiyanlığı hurafelerden temizleyip İslam’a tabi kılacağı ifade edilmiştir.
Şu var ki, bu inişin keyfiyeti hakkında da yine iki ayrı görüş ortaya çıkmıştır. Birincisine göre, Hz. İsa (as.) bedeniyle beraber dünyaya dönerek görevini yapacak, sonra ruhu kabz edilerek ölümü tadacaktır. İkinci görüşe göre ise, onun ahir zamanda yer yüzüne inmesi, İslâmiyetle amel etmesi ve ümmetini teslis akidesinden kurtarıp tevhide davet etmesi ruhanî bir hadisedir, ruhun bir beden şeklinde temessülüdür ve manevi bir tasarruftur.
Her iki halde de, bu inişi herkes görecek değildir. Kendisi belki de bir din adamı görünümünde Hıristiyanlığı hurafelerden temizleyecek, yani İslam inancıyla buluşturacaktır. Her fani gibi o da sonunda ruhunu Rabbine teslim edecek ve diğer peygamberler gibi o da yeniden dirilmeyi ve mahşeri bekleyecektir.
Bilindiği gibi, Kur’an'ın bir kısım ayetleri muhkem, bir kısmı ise müteşabihtir.
Mesela,
“O doğurmamış ve doğmamıştır.” (İhlas, 112/3)
“Allah’ın çocuk edinmesi olur şey değildir.” (Meryem, 19/35)
“Hiçbir şey onun misli gibi değildir.” (Şura, 42/11).
ayetleri muhkemdir. Yani, kesin hüküm ifade ederler, bunlarda tevilin ve farklı yorumların yeri yoktur.
“Meryem oğlu İsa ancak Allah’ın elçisi ve kelimesidir. Onu Meryem’e ilka etmiştir ve Ondan bir ruhtur.” (Nisa, 4/171)
ayeti ise müteşabihtir.
Hz. İsa’nın (as.) Allah’ın bir kelimesi olması, babasız bir şekilde doğrudan “Kün: Ol” emriyle yaratılmış olduğu şeklinde yorumlanmış ve keza “Ondan bir ruh olması “ da bir teşrif, yani Allah’ın ruha bir iltifatı olarak kabul edilmiştir.
Nitekim, Enbiya suresinde, "Ona (Meryem’e) ruhumuzdan üflemiş, onu da oğlunu da alemler için bir mucize kılmıştık." buyrulur. Ayette geçen ‘ruhumuzdan’ ifadesinde de bir teşrif, bir iltifat söz konusudur. Cenabı Hak, "size denizimden balıklar, toprağımdan meyveler, güneşimden ziya ihsan ettim" buyursaydı, bu ifadeleri denize, toprağa ve güneşe bir iltifat olarak anlamamız gerekirdi. Ruhumuzdan ifadesi de “ruh denilen mahlukumuzdan” şeklinde anlaşılacaktır.
Üstad Bediüzzüman Hazretleri, “Muhakemat” adlı eserinde Müteşabih hadislerden “Ben ve kıyamet şu iki parmak gibiyiz.” hadisine yer verir ve şu önemli açıklamayı yapar:
“Şimdi bu hadis, üç kaziyeyi mutazammındır:
Birincisi: Bu kelam Peygamber’in kelamıdır…
İkincisi: Kelamın mana’yı muradı hak ve sadıktır… (Yani bu hadisle Allah Resulü (asm.) ne kastetmişte o mana doğrudur.)
Üçüncü kaziye: Bu kelamda murad budur. ... (Yani, bu hadiste kastedilen mana budur.)
Bu üçüncü kaziyede ihtilafat feveran ederler. … (Yani, farklı görüşler bu üçüncü maddede ortaya çıkar.)"
Konunun devamında, ilk iki şıkkın kabul edilmesi halinde üçüncü şıkta ortaya çıkan ve bir içtihada dayanan farklı görüşlerin insanı küfre götürmeyeceği ifade edilir. Ve sonunda bu kaziyenin ayetler için de geçerli olduğu vurgulanır.
Bu ölçüye göre, bir kişi, Hz. İsa’nın göğe yükseltilmesiyle ilgili ayetleri ve Onun tekrar yeryüzüne dönüp tevhit davasına hizmet edeceği yolundaki hadis-i şerifleri kabul etmekle birlikte, bu iki olayın da cismen değil, ruhen olabileceğine inansa, bu kişi ayet ve hadise karşı çıkmakla itham edilemez. Ancak kendisinin yanlış teviller yaptığı söylenebilir.
Peygamberimiz, son peygamber olduğuna göre Hz.İsa’nın yer yüzüne inişi “risalet” yani peygamberlik yönüyle değil, “velayet” cihetiyle olacaktır. Bilindiği gibi her peygamber Allah’ın kulu ve elçisidir. Onların kulluk yönleri velayet, hak ve hakikati insanlara tebliğ etme görevleri ise risalet cihetleridir.
Kaldı ki, bu iniş herkesçe görülüp bilinecek bir olay da değildir. Ancak İslam’ın tevhit inancını kendilerine tebliğ ettiği belli sayıda kişiler onun Hz. İsa (as.) olduğunu bileceklerdir.

Konunun önemli bir yönü de şudur: Bu asrın yapısı ancak böyle bir gelişe uygundur. Allah, Hakîm’dir. Hikmeti gereğince Hz. İsa’yı (as.) peygamberlerin en mükerremi olan Hz. Muhammed’e (asm.) bu şekilde manen ümmet edecek, İslamiyet’e Onun (asm) maiyetinde hizmet ettirecektir.
google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html