Evangelist kimlere denir? Cumhurbaşkanı Erdoğan,"ABD'nin Kudüs kararının bizim nazarımızda hiçbir hükmü, geçerliliği yoktur. Kudüs bizim ilk kıblemizdir. Trump'ın Kudüs kararı provokasyon, arkasında evangelistler var." dedi. Peki Evangelizm nedir?
EVANGELİST NEDİR?
Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılmış dört kanonik incilin her birine “Evangel” denir. Yunanca “iyi haber” ya da “genel olarak kabul edilen gerçek” anlamına gelen evangelion dan gelmektedir. Bu kelimeden türetilerek, incil yazarlarına “Dört Evangelist” denmiştir.EVANJELİST VE EVANJELİK
Evangelizm sözcüğü Kitab-ı Mukaddes’e dönmek veya yönelmek
anlamına gelir. Evangelist ve Evangelik kelimeleri farklı anlamlara
gelmektedir. Evangelist sözcüğü en basit anlamıyla “Hristiyanlık bildirisini
vaaz eden, yayan kişi” anlamına gelir. Evangelik sözcüğü ise daha çok Protestan
Kilisesi’nin muhafazakar kesimini nitelemek için kullanılır. Evangelikler,
ABD’yi kuran ve tutuculuğuyla bilinen Protestan mezhebi Puritenler’in
devamıdır.
EVANGELİZM NE ANLAMA GELİR?
Evangelizm merkezli bu akımın mensuplarına ve zamanla
liberal Protestanlar haricindeki tüm Protestanlara Evangelik denmeye
başlanmıştır (20. yüzyılın sonları, 21. yüzyılın başı). Ayrıca Martin Luther,
reformları esnasında kurduğu kilise hareketi için bu ismi kullanmıştır. Bu
nedenle Kıta Avrupası’nda Evangelik sözcüğü, Protestan veya Lutherci olarak
algılanır.
EVANGELİZMİN TEMELLERİ
Evangelizmin temelleri İngiliz George Whitefield
(1715-1770), Methodizm’in kurucusu John Wesley (1703-1791) ve Amerikalı filozof
ve teolog Jonathan Edwards (1703-1785) tarafından atılmıştır. Bu üç kişi Amerika’nın
en büyük Protestan mezhebi olan Baptistlerin ve Metodistlerin oluşumunun temel
taşlarıdırlar.
Amerika Birleşik Devletleri’nde 1820’lerde genelde
Hristiyanlık inancı için kullanılan Evangelizm 19. yüzyıldan itibaren iki ayrı
koldan ilerlemeye başlamıştır. Charles G. Finney ile Amerikan halkının
dönüşümünün sağlanması ile devrimcilik anlamı kazanmış diğer taraftan Playmouth
Kardeşliği hareketinin kurucusu John Nelson Darby’nin öncülüğünde radikal bir
dini yorumu temsil etmeye başlamıştır. Bugünkü Evangelizm Amerika’daki
Hristiyan toplumunun tutucu kanadını temsil etmektedir.
Darby’nin Muafiyetçilik akımı Kitab-ı Mukaddes ve dünya
tarihini yedi çağa ve veya Tanrı’nın insanlık hakkındaki takdirini gösteren
yedi bölüme ayırmaktadır.
C. I. Scofield tarafından yazılan Scofield Referans Kitab-ı
Mukaddesi ile 1880 ve 1890’lı yıllarda Darby’nin Tanrı, Tanrı’nın Krallığı’nı
temsil eden insanlara imtiyaz vermiştir ve İsrail Kitab-ı Mukaddes’in Kıyamet
zamanında önemli rol oynayacaktır öğretisi geniş kitlelerce benimsenmiştir.
Lutherci Protestanlık ile başlayan; Püritenizmle olgunlaşan;
Jimmy Carter, Ronald Reagan ve Baba Bush’un başkanlıkları döneminde adım adım
gelişen Evangelizm, 11 Eylül’den sonra Oğul Bush ile Küresel Emperyalizmi
yönlendiren esas güç haline gelmiştir.
Köktenci Hristiyanların ABD dış politikası üzerindeki etkisi;
ABD'de 1970'li yıllardan itibaren toplumda giderek yükselen
köktencilik, Cumhuriyetçi Parti'nin desteğiyle, son dönemde siyasi alana
girmeyi başardı.
ABD dış politikası devasa olarak nitelenebilecek bir karar
alma aygıtı tarafından, kompleks bir süreç sonucunda belirlenir. Merkezinde
Beyaz Saray, Savunma ve Dışişleri bakanlıklarına bağlı birkaç dar odağın yer
aldığı bu karar alma aygıtı, stratejik araştırma merkezleri, üniversiteler,
eski üst düzey yetkililer ve sermaye gruplarının da etkisi altındadır.
ABD dış politikasında (özellikle Ortadoğu politikasını şekillendirme
sürecinde) yeni muhafazakârlar, Hristiyan sağ ve Amerikan Siyonist ittifakının
etkisi ciddi anlamda hissedilmektedir. Ortadoğu'ya ve Arap-İsrail sorununa dair
bakışları da dahil olmak üzere dış politikada bir dizi ortak hedefe sahip olan
bu koalisyon, İsrail’in güvenliğini korumayı, bu devletin komşularına karşı
bölgesel üstünlüğünü sağlamayı ve ABD'nin Körfez petrolü üzerindeki kontrolünü
pekiştirmeyi amaçlamaktadır.
Hegemon güç konumuna dayanarak liderlik rolü üstlenmek ve
(Amerikan vizyon ve hedefleri karşısında potansiyel tehdit oluşturan devletlere
karşı önleyici saldırılar dahil olmak üzere) güvenlik politikalarını
genişletmek, ABD'nin küresel rolünün gereksinimleri olarak, bu çevreler
tarafından benimsenmektedir. Aynı zamanda Amerikan değerlerini yaymayı
amaçlayan bu ittifak, bu değerlerin ne ölçüde benimsenip uygulandığını
izleyerek dünya devletleri üzerindeki baskısını perçinlemeyi hedeflemektedir.
Arap-İsrail sorunuyla alakalı olarak Amerikan dış
politikasının oluşumunda köktenci Hristiyanların etkisi 1970'lerin ortalarından
beri artmaya başladı. Bu dönemde köktenci Hristiyanların dış politikanın
belirlenmesindeki rolü, Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulması için
Amerikan yönetimlerine baskı yapmakla sınırlıydı. Bilişim devrimi,
"televizyon kiliseleri" fenomeni ve geleneksel Hristiyanlığı geri
plana iten köktenci cemaatlerin genişlemesinin etkisinde kalan Amerikan dini
kültüründe, 1970'lerden günümüze kadar oluşan büyük değişiklikler, kiliselerin
çevreden merkeze doğru ilerlemesine ve siyasal ve sosyal olaylarda belirleyici
olmasına imkan verdi.
“Kurtarıcı ulus” olarak ABD
Geçmişleri ülkenin kuruluşuna kadar giden ilk Amerikan beyaz
toplulukları, muhafazakâr Protestanlığın baskınlığı ve kişinin bireysel çabası
sonucu manevi kurtuluşa erişeceği düşüncesinden kaynaklanan şahsi disiplin ve
sıkı çalışma özellikleriyle öne çıkmıştı. Köktenci Hristiyanlar Amerika'yı
dünyanın geri kalanına karşı duran bir ulus, “tepenin üzerinde parlayan bir
şehir”, "kurtarıcı ulus" ve “son en iyi umut” olarak tasvir
etmişlerdi. Kendilerini püritenlerin bir uzantısı olarak sunan bu topluluklar,
Hıristiyanlığın erken çağlarının "saflığını" yeniden tesis etmek ve
Amerikan toplumunu bir Hıristiyan ulus olarak inşa etmek gibi bir misyon
üstlenmişlerdi.
Pozitif bilimin gelişmesi, modern laik devletin ortaya
çıkışı, toplumda maddi değerlerin öne çıkarılması ve evrim teorisinin tartışma
oluşturan bir olgu haline gelmesi, Kilise'nin rolünü ve Hıristiyanlığın
insanların yaşamındaki etkisini zayıflattı. Bu gelişmeler, 19. yüzyılın son
çeyreğinde "Evanjelik" doktrini kristalleştirerek ve kendilerini
sosyal gerçekliği iyileştirmeye ve bilim ile dini uzlaştırmaya adamış olan bir
takım Protestan din adamının ortaya çıkmasına neden olsa da, köktenci
Hıristiyanlar, 1970’lere kadar Amerikan siyasi hayatında etkin bir konum
edinemediler. Fakat bu durum, 1970'lerin sonlarına doğru değişmeye başladı.
1977'de yapılan bir kamuoyu araştırması, 70 milyonu aşkın Amerikalının Hz.
İsa'yla doğrudan ve şahsi bir bağı olduğunu ve kendisini "yeniden doğan
Hıristiyan" olarak tanımladığını ortaya koymuştu. Bu dönemde “insanlığın
felakete sürüklendiğini ve Hz. İsa’nın kurtarıcı olarak döneceğini” konu edinen
eserler, en popüler kitaplar olmuştu. Örneğin New York Times'da, 1970’lerin en
önemli eserlerinden sayılan “deccalın neden olduğu nükleer kıyametten
insanlığın kurtuluşu için Hz. İsa'nın dönüşü” temasını işleyen The Late Great
Planet Earth kitap, on yıl boyunca en çok satan kitap listesinin zirvesinde yer
almıştı.
ABD’de köktenciliğin siyaset arenasına girişi
Toplumda yükselen bu köktencilik, Cumhuriyetçi Parti'nin
desteğiyle siyasi alana girmeyi başardı. ABD'nin yeni sorunlarına yönelik çözüm
üretemeyen Cumhuriyetçi Parti'nin giderek düşüşe geçmesi, muhafazakâr
Cumhuriyetçileri dini hareketlerle iletişime geçmeye itti. Bu süreçte köktenci
liderlerin etkisinin artması, kadın hakları, kürtaj ve eşcinsellik gibi
tartışmalı konularda muhafazakâr tutumları benimsemeleri ve seçmen kazanmak
amacıyla kurulmuş çeşitli örgütlerin yanı sıra köktenci yayınlar yapan radyo ve
televizyon programları, Cumhuriyetçilere milyonlarca sağ Hıristiyan seçmen
kazandırdı. Bu sayede altı başkanlık seçiminin dördünden zaferle çıkan
Cumhuriyetçiler, bu dönemde Senato ve Temsilciler Meclisi'nde de etkinliklerini
korudular.
Clinton ve başkan yardımcısı Al Gore yönetimindeki
Demokratlar büyük ekonomik başarılar elde etmelerine rağmen, Amerikan seçmeni
ekonomik büyüme ve refah seviyesi yerine (sürekli ahlak vurgusu yaparak
dikkatleri Clinton dönemindeki skandallara yönlendirmeyi başaran) Bush'tan yana
kullandı. "İncil Kuşağı" olarak bilinen ve güney eyaletlerde
yoğunlaşan muhafazakâr seçmen, Bush'un kazanmasında belirleyici bir rol oynamıştı.
Bush yönetiminin Afganistan ve Irak işgalleri ve ekonomi
alanındaki zayıf performansı sonrasında başkanlık seçimini kaybeden
Cumhuriyetçi Parti'nin köktenci tabanı, yeni seçilmiş Obama'nın göç
politikasını, aile ve kadın hakları alanındaki liberal düzenlemelerini beyaz
Protestan Amerikalıların ayrıcalıklı konumuna karşı bir tehdit olarak algıladı.
Obama'ya ağır eleştiriler yönelten Evanjelikler, Cumhuriyetçi Parti'nin tekrar
seçimi kazanması için yoğun bir kampanya yürüttüler. 2016 başkanlık seçiminde,
Hillary Clinton'a karşı Bush'un 2001 seçiminde izlediği stratejiye benzer bir
seçim propagandası yürüten Cumhuriyetçiler, Obama döneminde ABD'nin
"yozlaştığını" ve Hillary Clinton'ın bu "yozlaşmayı" daha
da derinleştireceğini ileri sürerek, "ahlaki üstünlüğü" elde etmeyi
amaçladılar.
ABD'yi tekrar "güçlü bir ulus" haline getirmeyi
seçim kampanyasının ana sloganı olarak belirleyen Trump beyaz Protestanlara,
içeride ayrıcalıklı konumlarının korunacağını, aile hukuku alanındaki liberal
düzenlemelerin engelleneceğini ve dış politikada ise "Önce Amerika"
sloganıyla ABD'yi tekrar "tepe üstünde parlayan şehir" haline
getireceğini vadederek seçimden zaferle çıktı. İktidara geldikten sonra
ekibinde birçok köktenci figüre yer veren Trump, muhafazakârlar tarafından
adeta bir "kurtarıcı" olarak görüldü. Bu ekibin en önemli
isimlerinden biri de şüphesiz başkan yardımcısı Mike Pence.
Pence'in, Indiana gibi küçük bir eyaletin valiliğinden
başkan yardımcılığına yükselişi, bir anlamda sağ Hristiyanlığın Cumhuriyetçi
Parti'de ne derece yükseldiğini de gösteriyor. Ronald Reagan döneminden
itibaren Cumhuriyetçi Parti'nin alt kademelerinden siyasete girmeye başlayan
Pence gibi köktenci politikacılar, Parti'nin dini söyleminin muhatabı ve
"oy deposu" olarak gördüğü sağ Hristiyanların artık Cumhuriyetçi
Parti'de merkezi ele geçirdiğinin alameti olarak değerlendirilebilir.
Evanjelik liderler, Mike Pence'in muhafazakâr
Hristiyanlığın, Amerikan yaşamının merkezindeki "haklı konumunu"
tekrar kazanmasını sağladığını düşünüyor. Güney Evanjelik Okulları başkanı
Richard Land, The Atlantic dergisine verdiği röportajda, başkan yardımcısı
Pence’ten "Evanjelik-Hıristiyan dünya görüşünü devlet politikası haline
getiren en tutarlı politikacı” olarak bahsediyor. Beyaz Saray eski strateji
uzmanı Stepehen Bannon'a göre ise Pence, Trump yönetimi ile Cumhuriyetçi Parti
teşkilatının en muhafazakâr kanadı arasındaki bağlantıyı sağlayan köprü.
Beyaz Saray’da ağırlığı olan ve özellikle ulusal güvenlik
alanında en etkili isimlerinden biri haline gelen Pence, aynı zamanda dış
politikada da etkili bir isim. ABD'nin Irak’ı işgalinin ateşli destekçilerinden
biri olan Pence, "Amerikan değerleri"ni yaymakta güçlü bir ordunun
rolüne inanıyor. Ayrıca kendisini sık sık (sırasıyla) “Hristiyan, muhafazakâr
ve Cumhuriyetçi" olarak tanımlayan Pence'in ABD'nin elçiliğini Kudüs'e
taşımasında etkin bir rolünün olduğu da biliniyor. Aktif bir evanjelik gündemle
ABD dış politikasına dini öğeleri entegre eden sağ Hristiyanlığın, ileride
"medeniyetler çatışması" stratejisini uygulaması ve Yahudi-Hristiyan
ülkelerle ilişkileri derinleştirmesi muhtemel.
Cumhurbaşkanı Erdoğan,
Trump’ın Kudüs kararının ardında Evangelistlerin olduğunu söyledi. Peki
Erdoğan, Evangelist derken kimleri kastetti? İşte ayrıntılar…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)
tarafından düzenlenen İnovasyon ve Girişimcilik Haftası Kapanış
Töreni’nde,ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasına ilişkin
“ABD’nin kararının bizim nazarımızda hiçbir hükmü, geçerliliği yoktur. Kudüs
senelerdir Filistinlilere, özellikle devlet terörü uygulayan bir ülkenin
insafına terk edilemez. Haritada gösterdim nereden nereye geldiğini. Bunu ancak
işgalciler yapar. Devlete terörü estirenler yapar. Kudüs’ün kaderi 1967’den
beri hiçbir hukuk, ahlak tanımadan Filistinlilerin haklarını gasp eden işgalci
bir devletin ellerine bırakılamaz. Bunun adı kuzuyu vahşi bir kurda teslim
etmek olur. Kudüs bizim göz bebeğimiz, ilk kıblemizdir. Kırmızı çizgidir bu
böyle bilinsin. 1,7 milyarlık İslam aleminin kırmızı çizgisidir. Bu karar
provokasyondur. Öyle bir provokasyon ki bu provokasyonun arkasında
evangelistler var. Bunu bizzat sayın başkandan dinlemiş biriyim. Bu karara asla
rıza göstermeyeceğiz” dedi.