2007 yılında Erdoğan tarafından “Adayımız, bugüne kadar bu yolda olduğumuz, bu hareketi beraber kurduğumuz Abdullah Gül kardeşimdir.” diyerek Cumhurbaşkanlığına aday gösterilen Gül, bugün muhalefetin çatı adayı olarak Erdoğan'ın karşısına çıkma planları içinde olduğu konuşuluyor. Yeni Akit yazarı Zekeriya Say, "Peki, Abdullah Gül sahiden Erdoğan’ın kardeşi mi?” diye sorarak Gül'ün bu zamana kadar gösterdiği "kardeşliği!" yazdı.
![]() |
Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül |
Erdoğan henüz iki aylık cumhurbaşkanı bile değildi, selefi
Gül’ün evine bayram ziyaretine gitti.
Kayseri’de kurulan “Abdullah Gül Müzesi"nin açılışında,
kurdeleyi yine Erdoğan kesti.
Gül’ün gelininin, İstanbul Üniversitesi'ndeki mezuniyet
törenine dahi katıldı.
Bülent Arınç, “Makam aracım Ankara’da kaldı. Altımda araba
yok” bahanesine sığınırken, Erdoğan;
Gül’ün babası Ahmet Hamdi Gül’ün cenaze törenine hem iştirak
etti, hem gözyaşı döktü, hem de tabutu ilk o omuzladı.
Peki, Gül ne yaptı?
“Aktif siyasette olmadığım için mitinge katılmayacağım”
diyerek, “Fetih Şöleni”ne katılmadı.
Ak Parti Kayseri mitingine katılmayı, yine “siyasetin içinde
değilim” bahanesiyle reddetti.
Hemşehrisi ve dönemin Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş'ın
oğlunun Kayseri'deki düğününe gitmedi.
22 Mayıs 2016’da, Ahmet Davutoğlu’nun “Genel Başkanlık”
görevini Binali Yıldırım ‘a devrettiği “AK Parti Olağanüstü Kongresi”ne davet
edildiği halde icabet etmedi.
Binali Yıldırım’ın, “Başbakan”lıktaki 100. günü
münasebetiyle, Çankaya Köşkü’nde eski AK Partililere verdiği “akşam yemeği”ne
de davet edildi, oralı olmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Şubat 2017’de Ak Partili eski
milletvekilleri külliyede ağırladı, Gül bu daveti de geri çevirdi.
İki gün sonra, yani 25 Şubatta;
Ankara Arena’da düzenlenen “16 Nisan Anayasa Değişikliği
Referandumu” tanıtım toplantısına, 40 bin Ak Partili katılırken, Gül
katılmamayı tercih etti.
20 Mart 2017’de, bu kez Başbakan Binali Yıldırım’ın Ak
Partili eski bakanlar için düzenlediği “kahvaltılı toplantı” davetini iplemedi.
Erdoğan’ın, 33 aylık aradan sonra kurucusu olduğu AK
Parti'ye, “Cumhurbaşkanı” kimliğiyle yeniden üye olduğu 2 Mayıs 2017’deki törende
gözler en çok Gül’ü aradı.
Her nasıl olduysa;
FETÖ’nün hain darbe girişiminin seneyi devriyesinde,
"15 Temmuz Şehitler Köprüsü"nde düzenlenen anma törenine teşrif etti
fakat eşi Hayrunisa Gül yoktu.
14 Ağustos 2017’de, “kurucusu” olduğundan sitayişle
bahsettiği Ak Parti’nin 16. yıldönümü etkinliklerine, bizzat Cumhurbaşkanı
Erdoğan tarafından telefonla aranarak davet edildi. Gül, bu özel daveti de geri
çevirdi.
7 Ekim 2017’de, Afyonkarahisar’da düzenlenen Ak Parti 26.
İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’ için yapılan daveti de “es” geçti.
Buna mukabil, aynı zaman zarfında;
Eşi Hayrünnisa Hanımefendi ile birlikte, Sakıp Sabancı
Müzesi’ndeki “Joan Miro. Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar” sergisini hiç bir şey
olmamış gibi gezebildi.
Yaşar Kemal’in, Teşvikiye Camisi’nde kılınan cenaze
namazında, Kemal Kılıçdaroğlu ve Selahattin Demirtaş ile birlikte omuz omuza saf
tutabildi.
Sütlüce’de bulunan ve hakkında hiçbir malumat sahibi
olmadığım “İstanbul Dostluk Derneği”ni ziyaret etti.
Boğaziçi Üniversitesi’nde, “başkanlık sistemi”nin
tartışıldığı derste, eski rektör Prof. Dr. Üstün Ergüder; “Türkiye’ye özgü bir
başkanlık sisteminin olamayacağını” söylerken, katılımcılar arasında Gül ve eşi
de vardı.
“Başörtülüler Arabistan’a gitsin” diyen 9. Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel’in cenaze törenine bile katıldı.
Karar yazarı Mustafa Karaalioğlu’nun kızının 9 Eylül’deki
düğünü ile…
28 Aralık 2017’de, Karar gazetesini ziyaret ederek yazar ve
yöneticilerle görüşmesini hatırlatmaya dahi gerek yok, sanırım!..
Son olarak;
Önceki gün, yani 24 Nisan’da Saadet Partisi tarafından
düzenlenen, Ruşen Çakır ve Uğur Dündar gibi Erbakan’la uzaktan yakından ilgisi
olmayan kimselerin davet edildiği “Erbakan Ödülleri” töreninde arzı endam etti,
Abdullah Gül.
Ne girişte, ne de çıkışta soru sorulmasını istemeyen Gül,
tören boyunca manasız manasız gülümsedi, eliyle yüzünü karışlayıp durdu.
Benim asıl merak ettiğim husus ise;
Ak Parti’nin hemen bütün davetlerini geri çeviren Gül’ün,
“23 Nisan Resepsiyonu”ndan yalnızca bir gece sonra, Uğur Dündar ve Levent
Gültekin gibi iflah olmaz “Tayyip Erdoğan düşmanları” ile aynı törene hangi
saiklerle katıldığıydı.
Öyle ya,
10 Ağustos 2014 seçimlerinden sonra, sürekli olarak “Ak
Parti kurucusu” olduğundan dem vurduğu halde, partisinin davetlerine “siyasetin
içinde değilim” bahanesiyle icabet etmeyen Gül,
Saadet Partisi’nin, Erbakan Vakfı tarafından dahi yerden
yere vurulan “şov” amaçlı davetine katılmakta bir beis görmemiş, gece boyunca
“gülücük” dağıtıp durmuştu.
Hâlbuki bir gece önce, TBMM’de düzenlenen “23 Nisan
Resepsiyonu”nda, kendisine,
“Kulislerde Abdullah Gül’ün ismi çok zikrediliyor bu aralar”
diye soru sorulan Erdoğan’ın;
“Yok be!.. Benim hiç öyle bir derdim, öyle bir problemim
yok” derken bile, yüzünden dökülen bin parçaydı.
Gazetecilerin sorduğu soruda “Gül” ismi geçer geçmez nasıl
da yüzünde hüzün dolu bir ifade belirdi.
Belli ki;
“kardeşim” dediği Gül’ün isminin, CHP ve İP’in
“abidik-gubidik” planlarıyla anılması onu üzmüştü.
Ya da,
Yıllardır aynı davaya birlikte hizmet ettiğine inandığı
arkadaşı tarafından “sırtındaki bıçaklanma”nın verdiği acının, hüznün
ifadesiydi belki o bakış!..
Belki de Maksim Gorki’nin;
“Bir sürü dostunun içinde elbet düşmanların olacak ama
unutma ki onca düşmanın içinde belki seni dostun vuracak” tezinin, gayri
ihtiyari doğrulanması üzmüştü, Erdoğan’ı.
Hülasa,
FETÖ’cü alçaklar dahi, Gülen gibi bir hainin “bir
tebessümüne tüm mallarımı bağışlarım” derken…
Abdullah Gül’ün;
Kendisine “kardeşim” diyen..
Cumhurbaşkanlığı makamını kendi elleriyle teslim eden…
Acı, tatlı ve tüm özel günlerinde yanında olan Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın, sırf makam, mevki uğrun kalbini kırması, yüzünün asılmasına
sebebiyet vermesi anlaşılır şey değil!..
En azından buna bilerek tevessül etmişse, o kişi kesinlikle
Erdoğan’ın “kardeşi” değil, diye düşünüyorum!...