Zeytin Dalı Harekâtı'nda TSK'nın karşılaştığı en büyük zorlukların başında kuşku yok ki PKK/PYD terör örgütü tarafından kullanılan ve farklı boyutlarda, bulunduğu coğrafi alanda tam savunma sağlayabilecek şekilde inşa edilen betondan yapılma korugan, tünel ve bunkerlerdi.
Üstün askeri bilgi gerektiren bu yeteneğe PKK/PYD terör
örgütünün sahip olmayışı, dahası Suriye'de iç savaş sürerken bahse konu olan
yapıların ortaya çıkarılması için yüksek miktarda betona duyulan ihtiyacı da
terör örgütünün kendi başına karşılayamayacağı üzerinden çok geçmeden
anlaşılmıştı.
Ne var ki Suriye'de iç savaşın sürmesine rağmen beton üretim
tesisine sahip olan tek firmanın Fransız menşeli olması bir anda akıllara tabi
olarak Fransa'nın PKK/PYD terör örgütüne düşünülenin ötesinde destek verdiği
gerçeğini getirdi.
Kaldı ki harekâtın ilerleyen aşamalarında bu durum tescil
edilmiş ve Fransız firmasının sağladığı destekle PKK/PYD terör örgütünün belki
de milyonlarca metreküplük betonları kullanarak TSK karşısında savunma alanları
yaptığı ortaya çıkmıştı.
Aynı ülkenin Zeytin Dalı Harekâtı boyunca uluslararası
alanda sürekli eleştiride bulunması hatta bir defasında BM Güvenlik Konseyi'ni
toplamaya cüret etmesi ve fakat Türkiye'nin kararlı duruşu karşısında geri adım
atmış olması ise unutulmamıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başarılı bir diplomasi yürüterek
yerinde ve zamanında Fransa Cumhurbaşkanı ile zaman zaman yaptığı görüşmeler,
Türkiye'nin kararlılığını korumasında büyük katkı sağlarken, yeri geldiğinde
"yüksek tonda" konuşması ise diplomatik usulde Türkiye'nin gücünü
Fransa'ya göstermesine katkıda bulunmuştur.
Ne var ki Fransa, Türkiye karşıtı eylemlerini Afrin'in
PKK/PYD'li teröristlerden temizlenmesi sonrasında daha da artırmaya
koyulmuştur.
Üstelik bu eylemlerin çapının genişlediği, sadece Suriye ile
kalmayıp, Doğu Akdeniz, Ege ve Balkanlara kadar yayılan, dahası Türkiye'nin dış
politika perspektifini doğrudan hedef alan bir yapıya büründüğü anlaşılıyor.
Afrin kent merkezinin TSK tarafından alınmasının hemen
akabinde Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda PKK/PYD'li teröristleri ve yandaşlarını
ağırlayan Fransa, başta Menbiç olmak üzere Suriye'nin kuzeydoğusundaki sahalara
asker göndereceğini açıklaması içerisinde bulunduğumuz dönemin ilk önemli
işareti oldu.
Bununla da kalmayıp, yine Suriye'nin kuzeydoğusunun
"güvenlikli bölge ilan edilmesi" çabası çerçevesinde çalışmaları
destekleyeceğini duyuran da yine Fransa olmuştur.
Bu durum Esad'ın Duma'da muhaliflere kimyasal silah
kullandığı iddiasının gerçekleştiği günlerle yakınlık gösterirken, ABD ve
İngiltere ile beraber rejime yönelik saldırı düzenleyen Fransa'nın bölgeye
yönelik askeri sevkiyatında gözle görülür bir artış yaşandığı anlaşılıyor.
Hali hazırda Doğu Akdeniz'e deniz gücü konuşlandıran Fransa,
bunun yanı sıra Menbiç'e gönderdiği askeri güçleriyle sınır hattımızda devriye
faaliyetlerine bile başlamış vaziyettedir.
Bu faaliyetler çerçevesinde yine Fransa'ya ait askeri
helikopterlerin her gün sınır hattımızda belirli aralıklarla uçuş
gerçekleştirdiği de biliniyor.
Fransa, ülkemize yönelik tehdit oluşturan terör bölgesinde
"koruma gücü" altında eylemlerini sıklaştırmışken, Macron'un
ağzından, Suriye'ye yönelik gerçekleştirilen yeni eylemlerle Türkiye ile
Rusya'nın arasını açmayı başardığını iddia etmiştir.
Macron bununla da kalmamış, Balkan ülkelerinin Türkiye ve
Rusya ile yakınlaşmasına izin vermeyeceklerini öne sürmüştür.
Yaşanan gelişmeler Fransa'nın Türkiye'nin etrafının
çevrildiği tüm bölgelerde ülkemiz aleyhinde oluşturulacak girişimleri
desteklediği hatta yeni koşulların meydana çıkarılabilmesi için de uğraş
verdiğini güçlü şekilde işaret etmektedir.
Şimdi ise aynı çabalar kapsamında Fransa'nın Ege Denizi'nde
de Türkiye karşıtı eylemlerin tarafı olmak üzere harekete geçtiğini gösteren
gelişmelerin yaşandığına tanık oluyoruz.
Mevcut durumda Ege'de hukuksuz iddialarla neredeyse her
geçen gün Türkiye'ye karşı provakatif girişimlerde bulunan Yunanistan'ın,
Türkiye ile güç yarıştırmaya gücü yetmeyeceğini anladığı anlarda Fransa'nın
kendisine yardımda bulunması kuşku yok ki sıradan bir gelişme ya da tesadüfi olarak
değerlendirilemeyecektir.
Yıllardan bu yana ağır bir ekonomik kriz içerisinde bulunan
ve sadece AB'nin verdiği destekler ile karşılığında tüm kamu varlığını 99
yıllığına bu oluşuma devrederek aldığı krediler sayesinde ayakta güç bela duran
Yunanistan, donanmasını yenileyecek imkânı olmamasına karşın Fransa'dan
"finansal kiralama" yoluyla 2 adet savaş gemisi kiraladı.
Üzerlerindeki silah sistemlerinin dâhil edildiği savaş
gemilerinin, 5 yıl süreyle kirada kalacağı ve Yunanistan her yıl kira bedeli
olarak 100 milyon Euro ödeyeceği ifade ediliyor.
Konuyu ilginç kılan bir başka nokta ise Fransa tarafından
Yunanistan'a kiralanacak olan savaş gemilerinin, kimyasal silah kullandığı
iddiasıyla Esad rejimine karşı icra edilen askeri saldırıda kullanılan filonun
içerisinden seçilmiş olması.
Şüphe yok ki Ege'de Yunanistan'ın tahrik edici tutumları
karşısında bir başka ülkenin değil de Fransa'nın böylesi bir yolu seçmesi,
Yunanistan'ın yanında yer aldığını gösteren bir tutum olarak okunmalıdır.
Suriye'de Türkiye'yi doğrudan tehdit eden PKK/PYD terör
örgütüne her türlü desteği veren, Doğu Akdeniz'de Suriye rejimini bahane
göstererek varlık gösteren Fransa, şimdi yine bir başka senaryo ile Ege
Denizi'nde Türkiye'nin karşısına çıkıyor.
Yaşanan bu gelişmelerin sadece Fransa'nın kendisini has
olmadığına dair şüphe uyandıran gelişmeleri de üst üste koyduğumuzda -ki
benzeri faaliyetlerde diğer bazı ülkelerin de olduğu malumdur- ülkemize karşı
müttefik olduğu iddia edilen ülkelerden gelen kolektif bir tehdit oluşmaya
başlamıştır.
Bu şatlar altında giderek müttefiklik ilişkilerimizi
sorgulamamız geren bir dönemin içerisine giriyoruz.
Yaşananlar karşısında Türkiye milli güvenlik perspektifinden
taviz veremeyeceğine göre, şartların aynı haliyle devam etmesi söz konusu
olursa bu durumun yaşanmasının kaçınılmaz bir sonuç olacağını belirtmemiz
gerekir.
KAYNAK : İsmail Özdemir / Ortadoğu Gazetesi