![]() |
Tamer Ashraf |
18 Mart sabahı Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde Zeytin Dalı
Harekatı’nın en temel hedeflerinden birisi gerçekleşti. Türk Silahlı Kuvvetleri
ve Özgür Suriye Ordusu unsurları, hatırı sayılır bir dirençle karşılaşmadan
Afrin’i PYD/PKK’dan temizlediler. Toplamda 58 günde Afrin’e ulaşılması ve Afrin
merkezde kontrolün kolayca sağlanması, operasyonun beklenilenden erken
sonuçlandığı yorumlarının yapılmasına neden oldu. Gerçekten de operasyonun ilk
sinyalleri geldiğinden beri güvenlik uzmanları, akademisyenler ve yorumcular,
operasyonun en az altı ay süreceğini öngörüyorlardı. Hatta birçokları Zeytin
Dalı Harekatı’nı Fırat Kalkanı ile mukayese ederek, daha zor bir operasyon
olacağı ve daha uzun süreceği yorumlarını yapıyordu.
Bu açıdan bakınca harekat hakkında yorum yapanlar en azından
zorluk ve süre konusunda yanılmış görünüyor. Şüphesiz bu olumlu bir yanılma.
Türkiye’nin bir tuzağa çekilmediği ortadayken, harekâtın daha az zorlukla, şehitle
ve daha kısa sürede tamamlanmasından ancak memnun olunur. Yorumcuların bu
konuda yanılması da elde edilen kazanımın yanında lafı edilecek bir şey değil.
Ancak yanılmanın nedenleri üzerinde durmak geleceğe dönük fikir verici, çünkü
Türkiye daha uzunca bir müddet Suriye’de ve Irak’ta askeri gücünü kullanmaya
devam edecek. Dolayısıyla ileriki aşamada yapılacak operasyonların anlaşılması
ve analiz edilmesi açısından Zeytin Dalı Harekatı’nın beklentilerin aksine kısa
sürede ve kolayca gerçekleşmesinin üzerinde durmak gerekiyor.
Tartışmanın askeri boyutu, bu satırların yazarının uzmanlık
alanının dışında. Teknik olarak sahada neler beklenilenden farklı gerçekleşti
veya hangi dinamik hesap edilemedi de ortaya bu sonuç çıktı sorusunu cevap
aramamız gerekiyor. Bu noktada uzmanların – ki yukarıdaki yanılgıya imza atan
kişiler oluyorlar – çoğunlukla yaptıkları açıklama, PKK/PYD’nin taktik
hatalarına dayanıyor. Onlara göre PYD yanlış bir karar alarak düzenli bir yapı,
bir devlet gibi alan savunması yapmaya çalıştı. Yıllarca gerilla taktikleri ile
savaşmış bir terör örgütünün, dünyanın hatırı sayılır düzenli ordularından
birisi karşısında alan savunması yapması en büyük hatası oldu ve sonucu
hızlandırdı.
Bu açıklama akla ve mantığa oldukça yatkın gelse de ortada
bir başka soru var. Bu yalın gerçek operasyonun başında neden dile getirilmedi.
PYD’nin gerilla taktikleri uygulayan bir terör örgütü olduğu da, düzenli orduya
karşı alan savunmasında başarılı olamayacağı da, alan savunması yapmaya
hazırlandığı da ilk günden bilinen gerçeklerdi. Bir sır olmayan, ortada duran
bu gerçeğe rağmen, neden harekatın uzun ve zor olacağı yorumları yapıldı?
Özetle bugün yapılan açıklama, yanılgıya gerekçe üretmekten ziyade, yanılgının
boyutlarının gözükenden daha büyük olduğu hakkında fikir veriyor. Peki yolunda
gitmeyen neydi?
Konunun “uzmanları” konuşmaya devam edecekler. Askerlik
tekniği, strateji, güç dengeleri cihetinde farklı açıklamalar geliştirecekler.
Ancak öyle gözüküyor ki cevabın önemli bir kısmı da algı ve iletişimde yatıyor.
Tüm “bilgi birikimi”, “tecrübe”, “stratejik akıl”larına rağmen “uzman”ları
yanıltan şey acaba PKK/PYD hakkında oluşturulan algı ve cari söylem olabilir
mi? Üstelik uzmanlar bu türden bir algı ve söylemin varlığına işaret etmelerine
rağmen – tam da işaret ettikleri- noktada bu algı ve söylemin etkisinde kalmış
olabilirler mi?
Kobani miti gerçeği örttü
Afrin harekatı hakkında görüşümüzü perdeleyen önemli
unsurlardan birisi “Kobani miti” oldu. Bilindiği gibi PKK/PYD’nin kontrol
ettiği Ayn el-Arab bölgesine, 2014 yılında bir diğer terör örgütü olan DEAŞ
tarafından yoğun bir saldırı düzenledi. DEAŞ saldırısı neticesinde, PKK/PYD
bölgenin kontrolünü kaybetmeye oldukça yaklaştı. Daha sonraki aşamalarda
koalisyon güçlerinin desteği ve Irak ve Suriye’deki Kürt nüfusun yaşadığı diğer
bölgelerden Ayn el-Arab’a yapılan takviyeler sayesinde PKK/PYD DEAŞ’i püskürtmeyi
başardı. DEAŞ’ın Ayn el-Arab saldırısını PKK/PYD çok boyutlu bir algı
kampanyasına dönüştürdü. Kendisini “radikal dinci” DEAŞ karşısında savaşan
“seküler” bir güç olarak takdim etti. Dahası Ayn al-Arab etrafında bir “Kobani
Direnişi” miti inşa edildi. Buna göre “özgürlüklerine düşkün, aydınlanmış,
eşitlikçi, demokratik” Kürtler; gerici, barbar, radikal dinci DEAŞ’e karşı
kahramanca bir mücadele sergilediler. “Kobani miti”, kahramanlık vurgusuyla
PKK/PYD’ye sahip olduğundan daha fazla bir “askeri güç” yüklüyordu. DEAŞ’ın Ayn
el-Arab saldırısının püskürtülmesi, örgüt için sonun başlangıcı oldu. DEAŞ
bölgede hızla çözülmeye başladı. Çözülme sürecinde PKK/PYD karşı saldırıya
geçerek birçok bölgeyi DEAŞ’ın elinden aldı. DEAŞ karşıtı koalisyonun yoğun
hava ve silah desteği ile PKK/PYD’nin DEAŞ’e karşı aldığı zaferler, “Kobani
miti” etrafında kurulan “askeri üstünlük” “kahramanlık” “savaşçılık” algılarını
pekiştirdi.
Öyle gözüküyor ki, “Kobani miti” PKK/PYD destekçileri
açısından Zeytin Dalı Operasyonu’nda Türkiye’ye karşı motivasyon sağlamanın bir
amacı olarak kullanıldığı kadar, Türkiye’nin pozisyonunu destekleyen uzmanları
da kaygılandırmış. DEAŞ’ın Ayn el-Arab saldırısının ilk günlerinde, PKK/PYD’nin
hızlı mağlubiyetine odaklanmak yerine, mitin de etkisiyle sonraki günlerde
koalisyonun ve diğer savaşçı güçlerin desteği ile direnişine odaklanılmış.
Böylece PKK/PYD’nin Afrin’de Ayn el-Arab’takine benzer bir “direniş”
gösterebileceği düşünülmüş.
“Kobani miti”yle paralel olarak hesap hatası yapılan bir
diğer nokta ise Suriye’de özelde PKK/PYD’nin genelde de diğer muharip
unsurların askeri gücüne dair yapılan çıkarımlar. Suriye iç savaşının yıllardır
devam etmesi, yerleşim yerlerinin gün aşırı el değiştirmesi, sahadaki
dengelerin sık sık değişmesi savaşan güçlerin askeri kapasitesi hakkında yanlış
bir algının hakim olmasına neden olmuş görünüyor. Genelde tüm diğer unsurlar,
özelde ise PKK/PYD’nin yıllardır savaşan, yorgun, bitkin, askeri açıdan zayıf
ve insani açıdan tükenmiş unsurlar olduğu gözardı edilerek, savaşın uzun
sürmesi tarafların hanesine not edilirken “kuvvet ve tecrübe” olarak tercüme
edilmişe benziyor. Özellikle PKK/PYD hakkında bu türden bir tercümenin
yapılmasında, Türkiye’nin uzun yıllardır devam eden terörle mücadelesinin de
payı var. Türkiye kırk yıldır terör örgütü ile mücadele etmesine rağmen, son
yıllar dışarıda bırakılırsa PKK’nın askeri gücünü tam anlamı ile sıfırlayamadı.
Bu tecrübe harp ve güvenlik uzmanlarının Zeytin Dalı harekatı
değerlendirmelerini de etkilemiş gözüküyor. Afrin’de de Türkiye içerisindeki
terörle mücadelede geçmiş yıllarda yaşananlara benzer bir sonuç alamama
durumunun yaşanabileceği düşünülmüş olabilir.
Sıra dışı olma ihtiyacı ve donanım eksikliği
Zeytin Dalı harekatıyla ilgili yapılan değerlendirmelerin
isabetini olumsuz etkileyen faktörlerden bir tanesi de “uzmanlık şehveti”
olarak isimlendirebileceğimiz yeni, farklı, sıra dışı ve çarpıcı söz söyleme
isteğidir. Üzerine konuşulan meselenin diğerlerine benzemezliği ve biricikliği
arttıkça, konu hakkında yorum yapan “uzman”ın uzmanlığı da aynı ölçüde yeri
doldurulamaz hale gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında tıpkı Fırat Kalkanı’nda
DEAŞ’ın teknolojik açıdan üstün düzenli ordu birliklerine karşı bir varlık
gösteremediği gibi Zeytin Dalı’nda da PKK/PYD’nin hatırı sayılır bir varlık
gösteremeyeceğini söylemek “uzmanlık şehveti”ne ters olacaktı. Bu nedenle
uzmanlar Zeytin Dalı bölgesinin coğrafi olarak Fırat Kalkanı bölgesinden,
PKK/PYD’nin kapasite olarak DEAŞ’tan farklı olduğunu öne çıkartarak biricik ve
benzemez bir vakayla; dolayısıyla biricik ve benzemez bir uzmanlıkla karşı
karşıya olduğumuzu göstermek istediler.
Son olarak harekatı değerlendiren uzmanların hem kamuoyunun
hem de kendilerinin zannettikleri kadar donanımlı olmamaları, harekat hakkında
yapılan analizlerin isabetsizliğinin bir diğer nedeni olarak ön plana çıkıyor.
Bu eleştiride ön plana çıkan donanım eksikliği askeri meselelere dair akademik
veya tecrübi bilgi eksikliği olmaktan ziyade operasyonun planına ve işleyişine
dair bir eksikliktir. Her ne kadar Zeytin Dalı harekatında Türk Silahlı
Kuvvetleri soğuk savaş reflekslerinden önemli ölçüde sıyrılarak, kamuoyunu sık
sık ve nitelikli bir şekilde bilgilendirerek harekatın iletişim boyutunu da
eskiye nazaran önemsemiş olsa da, uzmanların nitelikli yorumlar yapmak için
ihtiyaç hissettikleri bilgi akışına hiçbir zaman tam olarak erişemedikleri de
bir gerçek olarak ortada durmaktadır. Operasyonun gidişatı hakkında sahadan
bilgi aktardığını söyleyen uzmanlar ya cephede savaşan eski silah
arkadaşlarından gelen bilgi kırıntılarını takipçileri ile paylaşan emekli
askerler veya sınır hattında günübirlik seyahatler gerçekleştiren
akademisyenler olmuşlardır. Kişisel olmayan yapısal faktörlerden kaynaklanan bu
kısıtlı bilgi akışıyla yapılan yorumlar ise neticede isabetsiz olmuştur.
Harekatın hangi cephesinde Türk Silahlı Kuvvetleri ve ÖSO’dan ne kadar askerin
yer aldığı, aktif olarak kullanılan ateş gücü, harekatın ilerleme hedefleri ve
hedeflerin yakalanma yüzdesi gibi analizi etkileyecek hayati konularda
bilinenler, medyanın aktardığı spekülatif bilgilerden ve Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin yaptığı kontrollü açıklamalardan (örneğin Zeytin Dalı’nın ilk
gününde icra edilen hava operasyonuna 72 uçağın katılması gibi) ibarettir.
Harekatın gidişatını etkileyecek konularda kısıtlı bilgiye sahip olan uzmanlar,
en iyi ihtimalle akıllarından geçirseler bile kamuoyunda hakim olan söylemin
aksine harekatın kolay ilerleyeceğini ifade edememişlerdir. Uzmanların sosyal
medya hesaplarından harekât boyunca her gün paylaştıkları ilerleme haritaları, uzmanların
saha bilgisine erişimlerinin boyutları hakkında fikir vermektedir. Toplamda
birkaç farklı versiyonu olan Zeytin Dalı Operasyonu ilerleme haritası her uzman
tarafından “en güncel, en doğru, en kapsamlı” harita olarak paylaşılmıştır.
Sonuç olarak, Türkiye Zeytin Dalı Harekâtı’nı başarı ile
yürüterek tahminlerden kısa sürede Afrin’de kontrolü sağlamıştır. Bu süreçte
harekâtı yorumlayan uzmanlar yukarıda değerlendirilen noktalarda yanılgı
içerisine düşseler de harekâtın kitleselleşmesi, kamuoyunun yorum ve bilgi
ihtiyacının giderilmesi, dolayısıyla harekâta kamuoyu desteğinin sağlanmasında
önemli bir işlevi yerine getirmişlerdir. Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki askeri
güç kullanımının ilerleyen günlerde artarak devam edeceği bilinirken, askeri
performansın olduğu kadar uzmanlık, iletişim ve algı performansının da
değerlendirilmesi önem kazanmaktadır.