Almanya'nın Türkiye'ye karşı kepazeliğinin seçime yönelik
olmadığı ve kasıtlı biçimde düşmanlık üretildiği, artık anlaşılmıştır. Türkiye
bu kadar kolay harcanacak, üzerinde bu kadar kolay oynanacak bir devlet midir?
Almanya'nın başını çektiği, ama Avrupa'nın genelinde var olan bu
tutarsızlıkların, ikiyüzlülüğün, Haçlı zihniyetinin asıl sebebi nedir? Bu
kabalığın, açık ve aleni düşmanlığın bir karşılığı olmayacak mıdır?
DÜZMECE VE ZORLAMA
Bu sorular
cevap aramaktadır. Çok şey söylenebilir, ama kesin olan Avrupa'nın kendi içinde
büyük bir çıkmaza girdiği ve akıbetinin belirsiz hale geldiğidir. Avrupa Birliği,
üye ülkeler arasında birlikteliği sağlamaktan uzaklaşmış, ayrışmanın,
dengesizliğin ve itirazın merkezine dönüşmüştür. İngiltere'nin ayrılması büyük bir panik
oluşturmuştur ve bu durum beraberinde içe kapanmayı ve marjinalleşmeyi de
getirmiştir. Batılı değerler, yerini küçük menfaatlere bırakmış, ırkçılık
hortlamış ve yaygınlaşmıştır. Almanya'nın Türkiye'ye karşı düşmanlık
politikalarını dayandırdığı gerekçelerin hiçbiri haklı ve doğru değildir.
Birçoğu düzmece ve zorlamadır. Türkiye'ye karşı kullandıkları argümanların
tamamı, aslında kendilerinin aynadaki yansımasından ibarettir.
TERÖRÜN HAMİSİ
Alman
siyasetçileri aynaya baktıkları zaman, ipe sapa gelmez değerlendirmelerini,
skandal açıklamalarını, yanlı ve terör örgütleriyle aynı kareye düşen sorumsuz
ve sakat tavırlarını göreceklerdir. Yeri gelince demokrat, yeri gelince
özgürlükçü, yeri gelince gelişmiş ülke pozuna bürünmek kendilerini
kurtarmayacak, terör örgütlerine el altından vermiş oldukları destek ve katkıyla
birlikte suçüstü yakalanacaklardır. FETÖ bütün unsurlarıyla birlikte
Almanya'dadır. PKK Almanya'da cirit atmakta, ihanetini, kalleşliğini bu ülkenin
imkanlarıyla sürdürmektedir. Adil Öksüz isimli teröristin dahi bu ülkeye
sığındığı ileri sürülmektedir. Eğer bu doğru ise bu kalleşin nasıl kaçtığı,
kimlerden yardım aldığı ve neden Almanya'yı seçtiği ayrıca
değerlendirilmelidir.
İÇİ BOŞ TEHDİTLER
Türkiye'ye
aba altından sopa göstermek Almanya'yı küçük düşürmekten başka bir sonuç
doğurmamıştır. Gümrük Birliği Anlaşması'nın güncellenmeyeceğini söylemek AB
üyesi ülkelerin iradesini yok saymaktır ve bu durum büyük bir rahatsızlık
doğurmuştur. Avrupa Birliği üyeliğinin dondurulması veya tamamen bitirilmesi
gibi tehditlerin içi boştur. Buna ne cesaret edebilirler, ne de diğer ülkeleri
ikna edebilirler. Kaldı ki, böyle bir şey hayata geçirilse dahi Almanya ve
Avrupa ülkelerinin kaybedecekleri Türkiye'den çok daha fazladır. İp inceldiği
yerden kopacaksa kopsun. Türkiye hiç kimseye, hele AB'ye mahkum, mecbur ve
muhtaç değildir. Türkiye'nin sınır ve gümrük kapılarını ardına kadar açarak
giden gider, gelen gelir deme hakkı da artık doğmuştur.
ELİMİZ GÜÇLÜ
Ekonomi ve
ticaret ülkeleri birbirine mahkum bırakmış, sınırlar göstermelik hale
gelmiştir. Buna bir de hiçbir ölçü kabul etmeyen ve mesafeyi ortadan kaldıran
iletişim imkanlarını eklemek gerekiyor. Bunun adına da refah deniliyor.
Refahtan vazgeçilemeyeceğine göre, Avrupa'nın içe kapanması, uçlara kayması
kendi intiharından başka bir sonuç doğurmayacaktır. Eli güçlü olan taraf
Türkiye'dir.Nüfusumuz, ekonomimiz, yetişmiş insan gücümüz, kapasitemiz ve
bulunduğumuz bölgenin sağladığı stratejik imanlar bize büyük imkanlar
getiriyor. Önemli olan bunun farkında olmak ve doğru kullanabilmektir. Bu
konuda hükümetin büyük yanlışları ve yetersizlikleri olmuştur. "Sıfır
sorun" dinelerek çıkılan yolda her önüne gelene teslim bayrağı
çekilmiştir. Avrupa Birliği'ne teslim olarak, Kıbrıs davamızdan taviz vererek,
Ermeni iftiralarına yeşil ışık yakarak büyük ülke olacağımız zannedilmiştir. Ne
yazık ki, tamamında kaybeden taraf olduğumuz gibi, bu tavizler yeni istekleri
ve baskıları da beraberinde getirdi. Bugün Almanya, Türkiye'ye bir düşmanlık
siyaseti yürütebiliyorsa, asıl sebep bu yanlışlardır.
TÜRKİYE OLMADAN AB OLMAZ
AB ile
verilene razı bir ilişki yürütmek yerine, eşit ve ilkeli bir zeminde
yürüseydik, Almanya'da, Hollanda'da, diğerleri de bugünkü rezilliklere cesaret
edebilirler miydi? Her zaman söylüyoruz, bir defa daha tekrarlayalım: Türkiye
olmadan Avrupa Birliği'nin yaşaması da, bugünkü refah seviyesini koruması da
mümkün değildir. Bizim genç, dinamik ve eğitimli nüfusumuza muhtaçlar. Gelişen
ve kalkınan bir ülke olarak Avrupa için en önemli pazar durumundayız.
Avrupa'nın her ülkesinde, ortak hareket edilebilmesi durumunda bütün dengeleri
değiştirebilecek sayıda vatandaşlarımız var. Ve bütün bunları daha da önemli ve
anlamlı hale getiren bölgesel avantajlara, stratejik imkanlara sahibiz.
Avrupa'nın güvenliği ve huzuru bizim avucumuzun içindedir. Suriye'deki
gelişmelere bağlı olarak Avrupa'nın nasıl büyük bir telaş yaşadığını ibretle
izledik. Bugün kapıları biraz aralasak Avrupa'nın kimyasının nasıl bozulacağını
ve neler olacağını en iyi muhataplarımız biliyor.
SÖZÜN BİTTİĞİ YER
Birinci
dünya savaşında Almanya için bedel ödedik. Sonrasında müttefik olduk.60'lı
yıllardan itibaren Almanya'nın gelişmesinde, kalkınmasında ve medeniyetinde
Türkün alınteri ve emeği vardır. Bugün 3,5 milyondan fazla insanımız bu ülkede
yaşıyor ve siyasetten ticarete, bilimden güvenliğe kadar her alanda Almanya'ya
hizmet ediyor. Bunlara ilave olarak Almanya'nın sicilinde ikinci dünya savaşı
sırasında yaşanmış Yahudi soykırımı gibi dünyanın gördüğü en büyük katliamlar
var. Bütün bunlara rağmen Almanya'nın Türkiye'ye düşmanlık yapması, sözün
bittiği yerdir.