BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

25 Aralık 2018 Salı

Şanlı tarihimiz, bu coğrafyaya dar geliyor

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Tamer Ashraf
Türk’ün iradesinin hakim olması, sadece Türkiye’nin güvencesi ve huzuru ile sınırlı değildir. Bölgedeki bütün milletlerin varlığının ve geleceğinin teminatıdır. Türk’ün bekası, bölgenin beladan kurtulmasının tek çaresidir.

Türkiye’nin artık etkili şekilde uygulamaya başladığı aktif, akıllı, çok yönlü, gerçekçi ve sonuç alıcı dış politika anlayışı, elimizi büyük ölçüde rahatlatmıştır. ABD’nin, Suriye’den çekilme kararına her ne kadar ihtiyatlı yaklaşıyor olsak da, Türkiye’nin bu kararlılığının ve bize rağmen bu bölgede bir şey yapılamayacağının anlaşılmış olmasının, bu gelişmede önemli etkisi olduğu kanaatindeyiz.

BARİYERLERİ SÖKÜP ATIYORUZ


Her zaman kimin ne dediğine, ne yaptığına bakmadan kendi işimizi görmek gerektiğine inandık ve bunu savunduk. Biz doğru durur, haklılığımızı korursak, bölgede etkili, dünyada saygın bir durumda olacağımıza inandık. Gelişmeler bu tespitimizi doğrulamıştır. Sorunları hiç bitmeyen bir coğrafyadayız. Selçuklu ve Osmanlı geçmişimizi silip, Türk milletini yüz yıllık bir tarihe sıkıştırmaya kalkışıyorlar. Tarihin, coğrafyaya dar geldiği bir süreci yaşıyoruz. Türk milleti zincirleri kırıp yükseliyor. Bizi mahkum etmek isteyenlere hadlerini bildiriyor, önümüze koydukları bariyerleri söküp atıyoruz.  Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz, ancak buralardan gelen tehdidi görmezden gelemeyiz. Terör örgütlerinin bu topraklarda cirit atmasına, terör devletçikleri kurma hayallerine izin veremeyiz.

YA BEKA, YA BELA


Daha birkaç gün önce MHP lideri sayın Devlet Bahçeli, “İster Fırat’ın doğusu, ister bir başka yer olsun, Türk’ün iradesi olmadan, kararı ve sözü duyulmadan hiç kimse hayale kapılmamalıdır. Aksi halde sonları acıklı olacaktır. Diyorum ki; ya beka, ya da bela” demişti. Bu coğrafyada Türk’ün iradesi olmazsa, terörün, ihanetin, sömürgecilerin, işgalcilerin iradesi geçerli hale geliyor. Bunun sonucu da kandan, gözyaşından, beladan, terörden ve belirsizlikten başka bir şey olmuyor. Türk’ün iradesinin hakim olması, sadece Türkiye’nin güvencesi ve huzuru ile sınırlı değildir. Bölgedeki bütün ülkelerin, bütün milletlerin varlığının, güvenliğinin ve geleceğinin teminatıdır. Acı ve ağır sonuçlarıyla birlikte test edilmiş ve görülmüştür ki, Türk’ün varlığı ve Türkiye’nin bekası, bölgenin beladan kurtulmasının tek çaresidir.

DOĞU, BATI FARK ETMEZ


Kim ne derse desin, biz bildiğimizden şaşmayacağız. Fırat’ındoğusu, batısı fark etmez, terör neredeyse, ihanet kimden geliyorsa, bizim için kim tehdit oluşturuyorsa, oraya müdahale ederiz. Bunu yapacak gücümüz de, imkanımız da, donanımımız da, irademiz de var. Fırat Kalkanı’nı, Zeytin Dalı Harekatı’nı yapmamış olsaydık, bugün bölgenin şekli çok farklı olurdu. Terör ivme kazanırdı. Bekamıza yönelik tehdit büyürdü ve tehlike artardı. Sadece PKK-PYD değil, DEAŞ’ı da önümüze kattık süpürdük. DEAŞ’ı bahane ederek, bölgeye yerleşen, plan yapan ve belirsizliği daha da arttıran ABD’nin gerekçesini elinden aldık. Trump, Suriye’den çekilme kararını bu harekatların başarısına bağlamış, dünyaya da, kendi muhaliflerine de teminat olarak Türkiye’yi göstermiştir. Umarız ve dileriz, bu kararının arkasında sonuna kadar durur ve yeni bir oyun oynamaz.

KİMLER RAHATSIZ?


Geldiğimiz noktada, etkin ve dominant olmamız dosta güven verirken, düşmana da korku salıyor. Nitekim, bütün bu gelişmelerden terör örgütleri çok rahatsızdır. PKK-PYD arkadan hançerlendiklerini söylemektedirler. Arkadan hançerleyenlerin, arkadan hançerlenmesi kaçınılmaz bir akıbettir. Hiçbir bir şart altında bu akıbetleri değişmeyecektir. Aynı şekilde bir devlet olsa da terör örgütlerinden hiçbir farkı bulunmayan İsrail son derece tedirgindir.İsrail Başbakanı Netanyahu’nun kirli ve kanlı siciline bakmadan Türkiye için sarf ettiği sözler, aslında kurdukları vahşi oyunların bozulacak olmasından dolayıdır. Bu soğukkanlı bebek katili hak ettiği cevabı almıştır.

DENGELER DEĞİŞECEK


Bölgedeki mazlum milletler şimdi çok daha yüksek bir beklentiye girmişlerdir. Türkiye kendileri için bir defa daha ümit olmuştur. Bu ümit boşa çıkarılmayacaktır. İdlib’de, yine bizim devreye girmemizle belli ölçüde de olsa huzur sağlandı. Menbiç’te yarım kalan temizliğin tamamlanması için harekete geçildiği anlaşılmaktadır. Böylece Fırat’ın batısı terörden ve kandan temizlenmiş olacaktır. Sonrasında aynı kararlığı Fırat’ın doğusunda sürdürüp gereğini yapacağız. Beklentimiz, temennimiz ve isteğimiz bu yöndedir. Hükümetin de bu kararlılıkta olduğunu görüyoruz. Bunun sağlanmasından sonra bölgedeki dengeler değişecek ve terörle bir yere varılamayacağını, buna hiçbir şart altında müsaade etmeyeceğimizi herkes görecektir. Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasının, buralara huzur ve sükunetin gelmesinin yolu da açılmış olacaktır. Ülkemizde bulunan Suriyelilerin kendi topraklarına dönmelerinin önünde hiçbir engel kalmayacaktır. Her zaman söylüyoruz, Türkiye’nin güçlü olması, etkin olması sadece kendisi için değil, bölgenin huzuru için de şarttır.

Bizim vatan topraklarımız; TURAN’dır!


İlelebet biriz! diyerek, Metehan’ın kalemiyle ufuk çizgimizi çekip; tarihin şahit olduğu birliği, yarınlarda düşlüyoruz. Ata yadigarı korkuları olanlara düşlerimiz kabus geliyor, “milli şuur” dan yoksun, batı cephesi tarafından sulanmış çürük güllere göre de, hayalperestiz… Oysa ki biz, mazinin şahitliğinde geleceğe bakıyoruz.

Yıllardır bir Avrupa Birliği sevdası tüttürülüyor, kendi ailen varken başka bir aileye sığıntı olma çabası… Birinci partisi Hıristiyan Demokrat Parti olan bu birliğin, tarafsız bir refah dağıtıcısı olduğu düşünülüyor. Öyle ki seçim vaatleri dahi yıllardır “Biz, AB’ye Türkiye’yi aldıracağız” şeklinde… Peki sonuç ney..? Gerçek hayalperestlerin elli yıllık hüsranı.

AB şartlarına sığabilmek için yıllarca kültürümüz, ahlakımız, köklerimiz budandı. Oysa ki bizim asırlar öncesinden söylenmiş öğütlerimiz var; kitabeler Türk’ün devlet töresinin ilanı…

Ata yazıtlarımız olan Kültigin Yazıtı’nda diyor ki;

“Çinliler daha da ileri giderek Köktürkler ’in, Çin adetlerini kabul etmesini, Çinliler gibi giyinmelerini ve Çince konuşmalarını istediler. İşbara buna dayanamamış ve 585’te Çin imparatoruna gönderdiği mektupta şöyle demişti:

Size bağlı kalacak, haraç verecek, kıymetli atlar hediye edeceğim; fakat dilimizi değiştiremem, dalgalanan saçlarımızı sizinkine benzetemem, milletime çinli elbisesi giydiremem, Çin adetlerini alamam. İmkan yoktur; çünkü bu bakımlardan milletim fevkalade hassastır, adeta çarpan tek bir kalp gibidir.”

Bugün ise biz aşındırıyoruz kapıları, kalbimizi mühürlercesine… AB güya refah dağıtıcısı ya biz de el kapısında refah arıyoruz. Hıristiyan sofrasında yemek bekliyoruz… Halbuki onlar insanlıktan bi haber, köleleştirmenin kitabını yazarken, atalarımız devlet töresindeki refah motifini işlemiş anıtlara, neslimize seslenmiş…

Ata yazıtlarımızdan Bilge Kağan Yazıtı’nda diyor ki;

“Tam on dokuz yıl şadlık, on dokuz yılda kağanlık yapan Bilge Kağan Türk halkını doyurmak ve refaha kavuşturmak için kuzeyde Oğuzlara, doğuda Kıtay ve Tatabılara, güneyde Çinlilere tam on iki sefer düzenlemiş, ölecek milleti diriltip beslemiş, çıplak milleti giydirmiş, yoksul milleti zenginleştirmiş, az milleti çoğaltmıştır. Dört bucaktaki milletleri kendine bağlayarak ülkesini çok güçlü bir devlet ve kağanlık haline getirmiştir.”

İşte bu sözler sosyal devlet ve birlik modelinin, çağlar öncesinde biz tarafından uygulanmışlığının kanıtıdır. Medeniyet batının devrimlerle, isyanlarla keşfettiği; bizim ise köklerimizde olan bir gerçeklik iken biz onların medeniyetine girme çabasındayız… Çünkü bize bunu aşıladılar, tarihimizi önünde fotoğraf çekildiğimiz tarihi eserden ibaret kıldılar.

Bugün dünyayı yedi koldan saran Türk devletleri öksüz iken, bizi AB’ye yönelttiler, ne aldılar ne reddettiler, gözümüze de bir perde çektiler… Biz batı medeniyetine koşarken Rusya, Türkistan’ı böldü, tek bir vücut olan coğrafya işgal sonrası bağımsızlığını beş ülkeye bölünerek aldı ve kimliklerinde derin bir pençe izi kaldı. Biz Avrupa’nın düşlerine ortak olup Orta Doğu’ya yönelirken, Orta Asya mahzun düştü…

Bugün zengin kaynaklar konusunda dünyada ikinci sırada olan Orta Asya; Amerika, Çin ve Rus hakimiyet planlarının başrolü oldu. Geç olsa da nihayet Amerika’nın parmağı olduğu ilan olan FETÖ, sizce yıllarca neden Türk Devletleri’nde okul açtı..? Tabi ki birlik mücadelemize engel olmak için, o bölgede hakim olacakları insanları yetiştirdiler. Amerika’nın meşhur kara hakimiyeti algısına göre biz o bölgeye yaklaşmamalıyız, biz Türk birliği düşlememeliyiz… Çünkü; Avrasya’ya egemen olan güç; dünyanın en ileri ve ekonomik olarak en gelişmiş bölgesinden ikisini kontrol edebilir. Avrasya’nın kalbi Orta Asya’dır. Bu nedenle dünyada egemen olmak için Avrasya’yı, Avrasya’da egemen olmak için Orta Asya’yı ele geçirmek gereklidir. Yani onlar kitaplarında derler ki “ Hakimiyet için Müslüman Türk dünyasının ele geçirilmesi gerekir.” Bizim birlik düşlerimiz bu sebeple kabuslarıdır.

Çeğen Tepesi’nde şehadet ile kurulan köprü; bizim adımlarımızla dünyaya nizam verecek, tüm planları alt üst eden, yön çizen bir buluşmaya varacak… Türk birliği hayal değil, dengeleri alt üst eden, buz gibi bir gerçektir. İşte bu gerçeklikten korkanların kendini teselli etme çabası da bizi hayal kurduğumuza inandırmaktır. Fakat bilinmelidir ki;

“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan;

Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: TURAN



google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html