BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

26 Aralık 2018 Çarşamba

Netahyahu neden Kıbrıs ve neden Kürtler diyor?

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Tunus’ta kitabın ortasından konuşup meselenin bam teline bastı.

Şu sözleriyle bir nevi ‘kral çıplak’ demiş oldu:

Netanyahu son zamanlarda huzursuz çünkü Suriye’yi bölemeyeceğini anladı. PKK YPG aracılığı ile Suriye’yi bölmek istiyorlardı. Kürt kardeşlerimizin adını kullanarak Cumhurbaşkanımıza laf atıyor. Cumhurbaşkanımıza iftiralar atmak istiyor haddini de aşıyor. PKK ile Netanyahu'nun ortak özelliği var. İkisi de bebek katili.”


Ülkesinde ‘telekomünikasyon yolsuzluğu’ nedeniyle zor günler geçiren İsrail Başbakanı Netanyahu’nun suratı, ABD Başkanı Trump’ın Suriye’deki askerlerini çekme kararı almasından sonra, bir kere daha asıldı.
Bu karar, Fırat’ın doğusundaki PKK oluşumunun bir ‘Made in İsrail’ projesi olduğu gerçeğini kabak gibi meydana çıkarınca, Netanyahu öfkesini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a laf yetiştirerek çıkarmaya çalıştı.
Türkiye’yi Kıbrıs’ı işgal etmek, Edoğan’ın ordusunu Kürt köylerinde kadın ve çocukları katletmekle suçlayıp “Erdoğan bu konularda bize nutuk çekemez” dedi.
Kadın ve çocuk katliamlarıyla dünyanın lanetini kazanmış bir ülkenin başbakanı söylüyor bu lafları.
Ama bu hezeyan dolu öfke halinin bir nedeni var tabi.

Daha doğrusu iki nedeni:

Netanyahu hem Kıbrıs hem de Kürtler derken ülkesinin bu iki alanla ilgili çıkarlarının son dönemde nasıl zarar gördüğünden dem vurmuş oluyor aslında.
Kürtler bahsinde, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun sözlerinin üstüne söylenecek pek bir şey yok.

İsrail PKK/YPG üzerinden Suriye’yi bölmek istiyordu.

Devamında da Türkiye’yi bölüp garnizon devlet projesine hayat kazandıracaktı.
ABD askerinin çekilmesiyle bu proje ağır bir darbe alacak.
Yani Netanyahu, Kürtler derken, Erdoğan’ı karşılığı olmayan iftiralarla suçlarken, ‘yakın ilgi alanına’ giren bir konuda mevzi kaybetmenin öfke halini dışa vuruyor.

Kıbrıs için de benzer bir durum söz konusu.

Kıbrıs açıklarında keşfedilen petrol ve doğalgaz rezervini Kıbrıs’lı Türkler ve Türkiye’yi bypass ederek çıkarma projesi de Türkiye’nin kararlı bir tutum alması nedeniyle yara almış durumda.
İsrail, Yunanistan ve Mısır’la ortaklaşa bütün bu zenginliğe konmayı hesaplayan İsrail planı, Suriye’nin kuzeyinde olduğu gibi burada da sekteye uğramış görünüyor.
Bu da Netanyahu’nun öfke nöbetlerine tutulması için yeter de artar bir gerekçe.
İsrail, Kuzey Suriye’deki PKK oluşumu ve ‘Rojava projesi’ konusunda bugüne kadar genellikle sessiz kaldı.
 Bu durum “Projenin arkasında İsrail var” cümlesinin önüne bir ‘Acaba’ kuşkusunu koymayı gerektirebilirdi.
Ama şimdi artık o ‘Acaba kuşkusuna’ da yer kalmadı.
Trump’ın asker çekme kararı sonrası İsrail yönetimi adına çıkarılan gürültüler, bunu apaçık ortaya koydu.
İsrail başbakanının kuyruk acısı da buradan geliyor.

Ankara'nın Suriye için yeni yol haritası;


ABD Başkanı Trump’ın çekilme kararı sürpriz bir şekilde gelişince, oyuncular için Suriye kartları yeniden karılmaya başladı.

Bu elbette Türkiye için de geçerli.

Dün sabah dış politikada 2018 yılı değerlendirmesi için bir araya geldiğimiz Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bu son gelişme üzerine paydaşlarla istişareler yaparak hareket etmek istediklerini dile getirdi.
Ankara için öncelik, ABD askerlerinin geri çekilme sürecinde bir boşluk oluşmaması.
Bu bağlamda, ‘istişarelerin’ önemli bir kısmı Washington ile yürütülüyor.
ABD yönetimi, Ankara’nın koordineli hareket etme talebini de kabullenmiş görünüyor.
Bu hafta içinde askeri bir heyet Ankara’ya gelip, kendi muadilleriyle çekilme sürecini konuşacak.
Eş zamanlı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatı doğrultusunda Moskova ile temas kurulacak, yeni durum üzerine yeni müzakereler yapılacak.
Bu bahis açıldığında Çavuşoğlu, “Rusya sahada bir aktör. Önümüzdeki günlerde bir Rusya ziyareti yapıp, görüş alışverişinde bulunacağız. İstişare edeceğiz. Boşluk oluşmaması için diğer aktörlerle de istişare etmemiz gerekiyor” dedi.

“ABD’NİN ÇEKİLMESİYLE PYD SORUNUNA KÖKLÜ BİR ÇÖZÜM BULUNABİLİR”


Cümlenin sahibi Bakan Çavuşoğlu.

Bu ifade aslında, yeni Suriye denkleminde Türkiye’nin önceliğini ve vazgeçilmez pozisyonunu yansıtıyor diyebiliriz.

Bu şu anlama da geliyor:

PKK/YPG’nin Suriye topraklarının üçte birini ABD desteğiyle ele geçirerek oluşturduğu fiili durum, bir başka deyişle "Rojava projesinin" geleceğini kötü günler bekliyor.

Peki nasıl bir öngörüde bulunulabilir?

Önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadelerinde karşılığını bulan “Suriye Kürtlerini PYD zulmüne terk etmeyeceğiz” sözlerini, bir işaret fişeği olarak görmek mümkün.

Bu yaklaşım biçimi Ankara açısından şöyle bir niyete işaret ediyor:

Türkiye’ye müzahir Kürt gruplarını daha derli toplu şekilde organize edip, Suriye’nin geleceğinde YPG’nin yerine ikame etmek. Önümüzdeki süreçte, bu politikanın daha gözle görülür sonuçları karşımıza çıkabilir.

“POMPEO ARADI SORULAR SORDU ASKERE SORUN DEDİM”


Yabancı basında 14 Aralık’ta gerçekleşen Trump/Erdoğan görüşmesinin arka planına dair dikkat çekici haberler çıkmış, Pazartesi günü bu köşede o yazılardan alıntılar kullanmıştık.
O yazılardan birinde, bir gün önce, yani 13 Aralık’ta, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nin Türkiye’nin operasyon hazırlığıyla ilgili bilgi edinmek için Türk mevkidaşını aradığından söz etmiştik.
Çavuşoğlu, bu bilgiyi daha sorulmadan teyit ettikten sonra, o görüşmeye dair yeni veriler paylaştı.
Şunları söyledi: “Pompeo beni aradı (13 Aralık görüşmesi) ‘Plan, strateji nedir’ diye sorular sordu. Teknik sorular. ‘Bunlar teknik konular, cevabını öğrenmek istiyorsanız bizim askeri yetkilileri arayabilirsiniz. Ama kararlılığımızı öğrenmek istiyorsanız, evet kararlıyız’ dedim.”

ESAD’DAN MÜNBİÇ HAMLESİ


ABD’nin Suriye’deki askerlerini çekme kararı sonrası dün, Fırat’ın batısından ‘Boşluk doldurma’ başlığının altını doldurabilecek dikkat çekici bir haber geldi.
Haber, Münbiç’in batısında yer alan Arimah isimli beldenin, YPG kontrolünde iken Esad rejimine bağlı birliklerin eline geçtiğini söylüyordu.
Haliyle bu durum Rejim ile YPG arasında dar alanda bir paslaşma mı oluyor sorusunu akıllara getirdi.
Haber yayıldıktan sonra Milli Savunma Bakanlığı adına yapılan açıklama ise meselenin bu şekilde olmadığına işaret ediyordu.
Açıklamaya göre, ‘Arimah bölgesindeki hareketlilik 2017’den beri bölgede bulunan Suriye rejim güçlerine ait’ idi. Yani yeni bir durum yoktu.
Esad rejimi ile YPG arasında sık sık görüşmeler yapıldığını biliyoruz.
Ancak, dün Çavuşoğlu’nun da dile getirdiği gibi, iki tarafın çıkarları çoğu zaman çatıştığı için, bu görüşmelerden iki taraf da başarılı sonuçlar elde edemiyor.
Peki, diyelim ki anlaştılar ve Fırat’ın doğusunda kendi aralarında yeni bir güç paylaşımı yaptılar.

Böyle bir senaryo karşısında Türkiye’nin tepkisi ne olur?

Sorunun yanıtını yine Dışişleri Bakanı’nın ağzından verelim: “Rejim geldi, YPG orada diyelim. Hiç tereddüt etmeyiz. Bugün Irak’ta PKK tehdidine karşı nasıl operasyonlar yapıyorsak, aynısını Suriye’de de yaparız. Bu, Türkiye için beka meselesidir. Ulusal güvenlik meselesidir.”


google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html