Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Tunus’ta kitabın
ortasından konuşup meselenin bam teline bastı.
Şu sözleriyle bir
nevi ‘kral çıplak’ demiş oldu:
“Netanyahu son zamanlarda huzursuz çünkü Suriye’yi
bölemeyeceğini anladı. PKK YPG aracılığı ile Suriye’yi bölmek istiyorlardı.
Kürt kardeşlerimizin adını kullanarak Cumhurbaşkanımıza laf atıyor.
Cumhurbaşkanımıza iftiralar atmak istiyor haddini de aşıyor. PKK ile
Netanyahu'nun ortak özelliği var. İkisi de bebek katili.”
Ülkesinde ‘telekomünikasyon yolsuzluğu’ nedeniyle zor günler
geçiren İsrail Başbakanı Netanyahu’nun suratı, ABD Başkanı Trump’ın Suriye’deki
askerlerini çekme kararı almasından sonra, bir kere daha asıldı.
Bu karar, Fırat’ın doğusundaki PKK oluşumunun bir ‘Made in
İsrail’ projesi olduğu gerçeğini kabak gibi meydana çıkarınca, Netanyahu
öfkesini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a laf yetiştirerek çıkarmaya çalıştı.
Türkiye’yi Kıbrıs’ı işgal etmek, Edoğan’ın ordusunu Kürt
köylerinde kadın ve çocukları katletmekle suçlayıp “Erdoğan bu konularda bize
nutuk çekemez” dedi.
Kadın ve çocuk katliamlarıyla dünyanın lanetini kazanmış bir
ülkenin başbakanı söylüyor bu lafları.
Ama bu hezeyan dolu öfke halinin bir nedeni var tabi.
Daha doğrusu iki
nedeni:
Netanyahu hem Kıbrıs hem de Kürtler derken ülkesinin bu iki
alanla ilgili çıkarlarının son dönemde nasıl zarar gördüğünden dem vurmuş
oluyor aslında.
Kürtler bahsinde, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun sözlerinin
üstüne söylenecek pek bir şey yok.
İsrail PKK/YPG üzerinden
Suriye’yi bölmek istiyordu.
Devamında da Türkiye’yi bölüp garnizon devlet projesine
hayat kazandıracaktı.
ABD askerinin çekilmesiyle bu proje ağır bir darbe alacak.
Yani Netanyahu, Kürtler derken, Erdoğan’ı karşılığı olmayan
iftiralarla suçlarken, ‘yakın ilgi alanına’ giren bir konuda mevzi kaybetmenin
öfke halini dışa vuruyor.
Kıbrıs için de benzer
bir durum söz konusu.
Kıbrıs açıklarında keşfedilen petrol ve doğalgaz rezervini
Kıbrıs’lı Türkler ve Türkiye’yi bypass ederek çıkarma projesi de Türkiye’nin
kararlı bir tutum alması nedeniyle yara almış durumda.
İsrail, Yunanistan ve Mısır’la ortaklaşa bütün bu zenginliğe
konmayı hesaplayan İsrail planı, Suriye’nin kuzeyinde olduğu gibi burada da
sekteye uğramış görünüyor.
Bu da Netanyahu’nun öfke nöbetlerine tutulması için yeter de
artar bir gerekçe.
İsrail, Kuzey Suriye’deki PKK oluşumu ve ‘Rojava projesi’
konusunda bugüne kadar genellikle sessiz kaldı.
Bu durum “Projenin
arkasında İsrail var” cümlesinin önüne bir ‘Acaba’ kuşkusunu koymayı
gerektirebilirdi.
Ama şimdi artık o ‘Acaba kuşkusuna’ da yer kalmadı.
Trump’ın asker çekme kararı sonrası İsrail yönetimi adına
çıkarılan gürültüler, bunu apaçık ortaya koydu.
İsrail başbakanının kuyruk acısı da buradan geliyor.
Ankara'nın Suriye için yeni yol haritası;
ABD Başkanı Trump’ın çekilme kararı sürpriz bir şekilde
gelişince, oyuncular için Suriye kartları yeniden karılmaya başladı.
Bu elbette Türkiye
için de geçerli.
Dün sabah dış politikada 2018 yılı değerlendirmesi için bir
araya geldiğimiz Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bu son gelişme üzerine
paydaşlarla istişareler yaparak hareket etmek istediklerini dile getirdi.
Ankara için öncelik, ABD askerlerinin geri çekilme sürecinde
bir boşluk oluşmaması.
Bu bağlamda, ‘istişarelerin’ önemli bir kısmı Washington ile
yürütülüyor.
ABD yönetimi, Ankara’nın koordineli hareket etme talebini de
kabullenmiş görünüyor.
Bu hafta içinde askeri bir heyet Ankara’ya gelip, kendi
muadilleriyle çekilme sürecini konuşacak.
Eş zamanlı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatı
doğrultusunda Moskova ile temas kurulacak, yeni durum üzerine yeni müzakereler
yapılacak.
Bu bahis açıldığında Çavuşoğlu, “Rusya sahada bir aktör.
Önümüzdeki günlerde bir Rusya ziyareti yapıp, görüş alışverişinde bulunacağız.
İstişare edeceğiz. Boşluk oluşmaması için diğer aktörlerle de istişare etmemiz
gerekiyor” dedi.
“ABD’NİN ÇEKİLMESİYLE PYD SORUNUNA KÖKLÜ BİR ÇÖZÜM BULUNABİLİR”
Cümlenin sahibi Bakan
Çavuşoğlu.
Bu ifade aslında, yeni Suriye denkleminde Türkiye’nin
önceliğini ve vazgeçilmez pozisyonunu yansıtıyor diyebiliriz.
Bu şu anlama da
geliyor:
PKK/YPG’nin Suriye topraklarının üçte birini ABD desteğiyle
ele geçirerek oluşturduğu fiili durum, bir başka deyişle "Rojava
projesinin" geleceğini kötü günler bekliyor.
Peki nasıl bir
öngörüde bulunulabilir?
Önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadelerinde karşılığını
bulan “Suriye Kürtlerini PYD zulmüne terk etmeyeceğiz” sözlerini, bir işaret
fişeği olarak görmek mümkün.
Bu yaklaşım biçimi
Ankara açısından şöyle bir niyete işaret ediyor:
Türkiye’ye müzahir Kürt gruplarını daha derli toplu şekilde
organize edip, Suriye’nin geleceğinde YPG’nin yerine ikame etmek. Önümüzdeki
süreçte, bu politikanın daha gözle görülür sonuçları karşımıza çıkabilir.
“POMPEO ARADI SORULAR SORDU ASKERE SORUN DEDİM”
Yabancı basında 14 Aralık’ta gerçekleşen Trump/Erdoğan
görüşmesinin arka planına dair dikkat çekici haberler çıkmış, Pazartesi günü bu
köşede o yazılardan alıntılar kullanmıştık.
O yazılardan birinde, bir gün önce, yani 13 Aralık’ta, ABD
Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nin Türkiye’nin operasyon hazırlığıyla ilgili
bilgi edinmek için Türk mevkidaşını aradığından söz etmiştik.
Çavuşoğlu, bu bilgiyi daha sorulmadan teyit ettikten sonra,
o görüşmeye dair yeni veriler paylaştı.
Şunları söyledi: “Pompeo beni aradı (13 Aralık görüşmesi)
‘Plan, strateji nedir’ diye sorular sordu. Teknik sorular. ‘Bunlar teknik
konular, cevabını öğrenmek istiyorsanız bizim askeri yetkilileri
arayabilirsiniz. Ama kararlılığımızı öğrenmek istiyorsanız, evet kararlıyız’
dedim.”
ESAD’DAN MÜNBİÇ HAMLESİ
ABD’nin Suriye’deki askerlerini çekme kararı sonrası dün,
Fırat’ın batısından ‘Boşluk doldurma’ başlığının altını doldurabilecek dikkat
çekici bir haber geldi.
Haber, Münbiç’in batısında yer alan Arimah isimli beldenin,
YPG kontrolünde iken Esad rejimine bağlı birliklerin eline geçtiğini
söylüyordu.
Haliyle bu durum Rejim ile YPG arasında dar alanda bir
paslaşma mı oluyor sorusunu akıllara getirdi.
Haber yayıldıktan sonra Milli Savunma Bakanlığı adına yapılan
açıklama ise meselenin bu şekilde olmadığına işaret ediyordu.
Açıklamaya göre, ‘Arimah bölgesindeki hareketlilik 2017’den
beri bölgede bulunan Suriye rejim güçlerine ait’ idi. Yani yeni bir durum
yoktu.
Esad rejimi ile YPG arasında sık sık görüşmeler yapıldığını
biliyoruz.
Ancak, dün Çavuşoğlu’nun da dile getirdiği gibi, iki tarafın
çıkarları çoğu zaman çatıştığı için, bu görüşmelerden iki taraf da başarılı
sonuçlar elde edemiyor.
Peki, diyelim ki anlaştılar ve Fırat’ın doğusunda kendi
aralarında yeni bir güç paylaşımı yaptılar.
Böyle bir senaryo
karşısında Türkiye’nin tepkisi ne olur?
Sorunun yanıtını yine Dışişleri Bakanı’nın ağzından verelim:
“Rejim geldi, YPG orada diyelim. Hiç tereddüt etmeyiz. Bugün Irak’ta PKK
tehdidine karşı nasıl operasyonlar yapıyorsak, aynısını Suriye’de de yaparız.
Bu, Türkiye için beka meselesidir. Ulusal güvenlik meselesidir.”