BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

21 Aralık 2018 Cuma

Böl ve yönet’ politikası Suriye’ye ne getirir?

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ



Tamer Ashraf
Fırat’ın doğusuna yönelik askerî harekâtının her an başlayabileceğinin konuşulduğu günlerde Suriye’nin geleceğini etkileyecek önemli gelişmeler yaşanıyor. Cenevre’de biraraya gelen Astana Süreci ülkeleri, anayasa komisyonunun yapısı ve işleyişi hakkında ilerleme kaydetti. Suriye’de yeni siyasal düzeni belirleyecek anayasayı hazırlamakla görevli komisyonun 2019 Ocak’ta toplanması öngörülüyor. Anayasa komisyonunun kimlerden oluşacağı ve hangi usul ve esaslara göre çalışacağı, Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğinde önemli bir etken olacak.

Diğer yandan, ABD ana unsurunu PKK/YPG terör örgütünün oluşturduğu SDG’yi desteklemekten vaz geçmiyor. ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford, 35-40 bin kişilik bir sınır gücünün oluşturulması için eğitim faaliyetlerinin sürdürüldüğünü ifade etti. 

TSK’nin muhtemel harekâtını engellemek için sınırda gözlem noktaları oluşturma planı da Türkiye’nin itirazına rağmen uygulanmaya devam ediyor. ABD, terör örgütüne verdiği silahları geri almadığı gibi daha fazlasını vererek Fırat’ın doğusunda bir devletçik kurmaya çalışıyor.

ABD’nin Türkiye’nin haklı ve meşru itirazlarına rağmen SDG ile kurduğu yakın ilişkinin nihai hedefi, Kuzey Irak’ta kurulan özerk bölgenin bir benzerinin de Suriye’de kurulması. 

ABD, Suriye’yi “böl ve yönet” politikası ile etki alanına almak için uğraşıyor. Bölünmüş ve bir parçası ABD tarafından ipotek altına alınmış bir Suriye’de İran ve Rusya’nın nüfuzu daha sınırlı olacaktır. ABD böylelikle, Suriye’de kendi çıkarlarına hizmet eden bir taşeron “devletçik” üzerinden Ortadoğu bölgesinde İran ve Rusya’nın etkisini dengelemek istiyor. 

Kısacası ABD’nin asıl derdi, “hasım” olarak nitelendirdiği bu ülkelere karşı stratejik bir kazanım elde etmek. PKK/YPG’ye verilen muazzam yardımlar ancak bununla açıklanabilir.

ABD’nin Türkiye’ye karşı SDG’yi savunur pozisyona düşmesinin bir diğer sebebi ise, SDG’ye yaptığı yatırımların karşılığını yeni Suriye anayasasında “özerklik” düzenlemesi ile almak istemesidir. 

ABD; SDG’nin Türkiye karşısında ezdirilmemesini anayasa sürecinde Kürtlerin elini güçlü kılmak için de önemsiyor. Zira TSK’nın olası operasyonu SDG’nin zannedildiği gibi bölgede meşru ve sağlam bir hâkimiyet kurmadığının ortaya çıkmasını sağlayacak ve bunun anayasa şekillenirken mutlaka yansımaları olacaktır.

Şüphesiz ki TSK’nın Fırat’ın doğusunu temizleme yeteneği ve iradesi var. Siyasî karar alıcılar da bu iradeyi sergiliyor. Suriye’nin doğusuna Irak’tan peşmergelerin sevk edilmesi de TSK’nın hedefine varmasını engellemeye yetmeyecektir. 

Nasıl Kerkük’ü işgal eden Barzani’nin peşmergeleri kurşun bile sıkamadan Kerkük’ü terk etmek zorunda kaldıysa benzer bir durumun Fırat’ın doğusunda da yaşanması muhtemel.
Türkiye, BM nezdinde tüm tarafların katılımıyla anayasanın hazırlanması, Suriye’nin toprak ne nüfus bütünlüğünün korunması, Suriyeli göçmenlerin ülkesine geri dönebilmesi ve Suriye’de kalıcı bir barış ve istikrar ortamının temin edilmesine odaklanmış durumda. 

ABD ise Suriye için böylesi idealleri savunmak yerine kendine mevzi kazanmak derdinde. Bunun yolunun da Suriye’nin bölünmesiyle ortaya çıkarılacak bir Kürt özerk bölgesinden geçtiğini sanıyor. Türkiye birleştirmeye ve uzlaştırmaya çalışırken, ABD bölmeye ve ayrıştırmaya çalışıyor.

Bu bölgede etnik ve dinî temelde ayrışmaların barış ve istikrar değil çatışma ve kan getirdiğini görmemenin tek açıklaması akıl tutulması olsa gerek. ABD’nin Suriye’ye böl ve yönet politikasıyla yaklaşması, ülkeye bölünme getirebilir ancak istikrarlı bir yönetim ve kalıcı barış getirmeyecektir.


ABD’ye ne kadar güvenebiliriz?


ABD’nin askerlerini Suriye’den çekme kararı bizim için çok önemli olsa da, orta yerde duran soru işaretlerini kaldırmaya yetmemiştir. Her şeyden önce kararı veren Trump’tır ve bu adamın sözlerine güvenebilmek mümkün değildir. Her an karar değiştirip, bugün söylediğini yarın tersine çevirebileceğini bütün dünya biliyor. Bunun içindir ki, Trump’ın kararları da, sözleri de ihtiyatla karşılanmalıdır.

ÇEKİLME ÖNEMLİ, AMA YETERLİ DEĞİL


Trump’ın bu siciline rağmen, çekilmenin şimdilik hayata geçildiğini görüyoruz. Gece karanlığında tır’ların Suriye’den çıkış yaptıkları medyaya yansıdı. 60 ile 100 gün arasında bir zaman verilmiş olsa da, çekilmenin hemen başlaması isabetlidir, fakat yeterli olduğunu söyleyemeyiz. 

ABD askerlerinin tamamının ve bütün unsurlarıyla çekilip çekilmeyeceği belli değildir. Rusya Devlet Başkanı Putin’in, ABD’nin Suriye’den çekildiğine dair henüz bir emare bulunmadığını söylemesi ve “ABD pek çok defa Afganistan’dan çekileceğini açıkladı ama hala oradalar” değerlendirmesi çok dikkat çekicidir. 

Bölgede başka ülkelerin askerleri de var ve Fransa orada kalmaya devam edeceğini açıklamıştır. İsrail’in çıkarlarının ABD için önemini ve anlamını biliyoruz. Bu çerçevede neler yapıldığını, hangi kararlar alındığı, hangi teminatlar verildiği belirsizdir.

SİLAHLAR TOPLANACAK MI?


Bütün bunların yanında, bizim için çok daha hayati bir mesele var. ABD, Suriye’nin kuzeyine çok büyük bir yığınak yapmış ve bunu tamamen terör örgütü PKK uzantısı YPG’ye tahsis etmiştir. 20 bin Tır, 5 bin uçak dolusu silahtan söz edilmektedir. Bunların içinde tanksavarlar, ağır makinalı tüfekler ve hatta füzelerin olduğu tespit edilmiştir. 

Bu silahların bölgeye taşınmasında DEAŞ’la mücadele bahane ediliyordu.  Bu mücadele tamamlandıktan sonra silahların toplanacağı söylenmiş ve Türkiye’ye söz verilmişti. Şimdi, DEAŞ’ın yenildiğini ve tehlike kalmadığını bizzat Trump söylüyor. Buna rağmen bu kadar silahın akıbeti konusunda hiçbir açıklama yapılmamıştır. “Silahlar toplanacak mı, kalacak mı?” Sorusunun cevabı çekilmeden çok daha önemlidir. 

Bu durum aynı zamanda, bu terör grubunu koruyan, kollayan, eğiten ve donatan ABD’nin başka planları da olabileceğinin göstergesidir.

ABD’nin çekilme kararından hemen sonra çok şey söylendi ve televizyonlarda yine saatler süren programlar yapıldı. Bu kararın bizim için bir zafer olduğunu ilan edenlere de, Trump’ın siciline bakarak, bunun bir oyun olduğu iddiasını ileri sürenlere de rastladık. Bizim kanaatimiz, kimin ne yaptığı, ne dediğine bakmadan menfaatlerimizin gereğinin yerine getirilmesi yönündedir ve çok net ve çok kesindir. ABD’nin çekilme açıklaması, menfaatlerinden vazgeçtiği, bölgedeki kanlı planlarını rafa kaldırdığı anlamanı asla gelmeyecektir. Tonlarla silah yığmış ve bölgeyi bir barut fıçısına döndürmüştür. 

ABD olsa da, olmasa da biz burnumuzun dibinde bir terör örgütünün yerleşmesine, palazlanmasına ve devletleşmesine asla izin veremeyiz. Bu silahlar bizim için tehdittir ve terör örgütünün elinde olmasını kabul edemeyiz. ABD ile kağıt üzerinde de olsa müttefikiz ve NATO’da birlikte yer alıyoruz. Bizim hassasiyetlerimizi dikkate almasını, taleplerimizi yerine getirmesini istemek en doğal hakkımızdır. Ancak, tam tersi olmuştur ve Türkiye’ye uzun süre düşmanca bir tavır gösterilmiştir. Son yıllarda kararlı bir duruş ortaya koyduk ve ABD’ye rağmen PKK-PYD terörüne hiçbir şekilde hayat hakkı tanımayacağımızı gösterdik.

BİZ OLMAZSAK HUZUR DA OLMUYOR



Bu kararlılığımızın ABD’nin çekilmesinde ne kadar etkisi olduğunu şu anda kestiremiyoruz, ama bize rağmen bölgede hiçbir oluşumun kalıcı olamayacağının anlaşılmasını sağladığımız muhakkaktır. Türkiye, bölgedeki her hangi bir ülke değildir. Bugün Ortadoğu olarak adlandırılan, terör örgütlerinin cirit attığı, kan ve gözyaşının sel olduğu coğrafya, bizim kontrolümüzden çıktıktan sonra bu hale gelmiştir. 

Bizim olmadığımız yerde huzur olmuyor. Bölge ülkelerinin huzuru ve geleceği de, dünyanın selameti de bizimle iyi geçinmeye, önceliklerimizi dikkate almaya bağlıdır. Tarih, bizim dışımızda her kim olursa olsun bölgenin kan ve gözyaşından başka bir akıbeti olamayacağını belgelemiştir. Temennimiz ve beklentimiz, herkesin bu kesin gerçeği fark etmesi ve adımını ona göre atmasıdır. ABD, Suriye’nin kuzeyinde var olsa da, çekilse de, terör örgütlerine verdiği silahları bıraksa da, toplasa da bizim tavrımızda bir değişiklik olmayacaktır. Ne terörün barınmasına, ne orada kukla bir terör devleti kurulmasına, ne de terör örgütleri üzerinden başka hesaplar yapılmasına izin veremeyiz ve artık harekete geçmenin zamanı gelmiştir.



google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html