BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

20 Mayıs 2018 Pazar

Bugün ki Statüko Kundakçıları

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Tamer Ashraf
Statüko, doğruluğu tartışılamayan yegâne çözümdür. Çünkü: "Şunu yaparsanız başınıza şu gelebilir! Bunu yaparsanız başınıza bu gelebilir!.." Yani geleceğe dair tercihlerde daima "tartışma" vardır. Ama "statüko"ya bakarsanız "başınıza neyin geldiği"ni zaten görebilirsiniz. Mevcut durum, dünden ve yarının bilinmezliğinden hayırlıysa orada durabilmelisiniz. Hatta tepeden tırnağa "statükocu" olabilmelisiniz. Çünkü kurtlar sofrası kurulduğu zaman "statüko" aslında, "Devlet" demektir.

İşte Kundaklamak İstenen Statüko:
Devlet bugün, FETÖ'yle ve PKK'yla savaşmaktadır.
Artık kemirgen hendek fareleri ve fistanlı asayiş ekipleri yoktur.
Askeri vesayet yoktur, Batı Çalışma Grubu yoktur.
 "Öküz Anadolulu!" jakobenizmi yoktur.
Halk Evlerinde, hücre evlerinde beyin yıkama yoktur, Vatansız, bayraksız fraksiyon zenginliği yoktur.
Başörtüsü yasağı yoktur.
Amerikan deniz piyadelerine konsomasyon hizmeti yoktur.
Türk Özel Kuvvetlerine çuval giydirilmesi yoktur.
Soros yoktur... Beş kuruşa açılıp, yirmi beş kuruşa vatan satan STK ofisleri yoktur.
MHP'ye ve Milliyetçiliğe düşmanlık yoktur.
İşte kundaklanmaya çalışılan "statüko" budur.
Yerine neyin geleceği ise büyük bir muammadır!..

MHP'nin Daha Doğarken Oyunları Bozması!

Bütün rejimler, özellikle de sert bir kırılmayla, bir inkılapla kurulmuş olan yönetimler, kendilerini korumak için zamanla derinleşirler.
Sadece ülkenin güvenliğini değil, rejimin güvenliğini de korumak adına tedbirler geliştirirler.
Türkiye'de bu tedbirlerin en gözle görünen eylemleri, "askeri darbeler"dir.
Mamafih, Menderes'in Başbakanlığına, Özal'ın Cumhurbaşkanlığına "alışamayan" Laik rejim muhafızları, Erbakan'a da tahammül edememişlerdir.
1946'daki sopalı seçimlerden beri, iktidar olsa da muktedir olamayan merkez sağ iktidarlar, bu kerameti kendinden menkul "askeri vesayeti" kaldırmak için her türlü çareyi aramaya başlamışlardır.
Menderes deneyiminden sonra Demirel'in, Özal'ın ve Çiller'in takip ettiği yol, daha fazla Amerika'ya yaslanarak güç dengesi sağlamak olmuştur.
AKP ise kalıcı bir iktidar için bir yandan AB'nin demokrasi standartlarına yaslanmış, bir yandan da ABD'nin soğuk savaş yeşilliği olan Gülen Cemaati'ne Atlantik ötesinde açılan krediyi kullanmaya çalışmıştır.
Oysa Türkiye'de samimi Atatürkçüleri de rahatsız etmeyecek, cumhuriyet değerlerine bağlılığı kati olan MHP, askeri vesayetin şaibesiz bir şekilde kaldırılması için ihtiyaç duyulan en güçlü kaldıraçtır.
Bu yüzden de MHP'nin kurucu lideri Alparslan Türkeş siyasete atıldığında sadece siyasi rakiplerinin değil tüm iç ve dış vesayet odaklarının düşmanlığıyla karşılaşmıştır.
Orduyu tahrik eden, devleti darbeyle elinde tutmaya çalışan vesayet odakları 12 Eylül öncesinde ve sonrasında bu yüzden en çok MHP'ye saldırmıştır.
İşte bugün 1950'den beri kesin kaynağı belli olmayan derinliklerden sürekli darbeye maruz kalan "merkez sağ" iç ve dış tehditlere karşı MHP ile omuz omuzadır.
- Amerikan desteği, icazeti, tarih olmuştur.
- AB maslahatına duyulan ihtiyaç ortadan kalkmıştır.
- FETÖ'nün desteğinden ve paralel devlet kadrolarından uzaklaşılmıştır.
Milletin ısrarla arkasında durduğu "Merkez Sağ" meşru ve demokratik bir siyasi güç olan MHP'nin katkısıyla iktidarda muktedir olmaya çalışmaktadır.
Göz ardı edilmiş ABD, gözden düşmüş AB, terk edilmiş FETÖ ve inkılap yolculuğuna CHP ile devam etmek isteyen derin vesayet odakları, "Cumhur İttifakı"na bu yüzden saldırmaktadır.

PKK'nın "Derin" Ehemmiyeti!

Muhafazakâr Sağın Güneydoğu oylarını 1978'den bu yana Keleş, Biksi ve KNS zoruyla Sol'a doğru kaydıran PKK'nın kuruluşundaki derin bağlantılar da bu noktada önem kazanmaktadır.
PKK'nın "kurulurken MİT'e bağlı olup, sonra kontrolden çıktığı" iddiası, yukarıdaki "makul sebep analizi" karşısında çocuk oyuncağı gibi kalır.
Perinçek'in 1989 ve 1991 Bekaa ziyaretleri de böylece daha makul bir anlam kazanır.
1987 seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki oyların Sağ-Sol oranı: "% 71'e - % 29"dur.
Bugün bu oran: "% 49'a - % 51"dir.
Sağ'dan Sol'a, 30 yılda 5 milyon oy tahvil eden bir örgüt, demokrasinin balans ayarını yapmak için on yılda bir Sağ'a karşı darbe yapan derin güçler için daima ehemmiyet taşır.
Siyasi ivmesi belli olduğu için tamamen "başıboşken" bile otomatik kontrol altındadır.
Bugün Erdoğan'ı devirmek için kurulan cephenin anahtarı da ne yazık ki "PKK"dır!..

Ve… Feraset Sınavı

İşte bu tarihi derinliğin ışığında bir kez daha hatırlatmakta yarar vardır ki:
24 Haziran 2018 seçimleri, Türkiye'ye zaman ve enerji kaybettiren bu kör dövüşüne son vermek için 1965'te yola çıkan ve bu uğurda 3.600 şehit veren Alparslan Türkeş'in Bozkurtları için tarihi bir "feraset sınavı" olacaktır!


google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html