BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

23 Mayıs 2018 Çarşamba

27 Mayıs 1960 askeri darbesi

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

'Cumhuriyet tarihinin en talihsiz olayı 27 Mayıs darbesidir' 

Eski Erzurum Milletvekili Rasim Cinisli, "Cumhuriyet tarihinin en talihsiz olayı 27 Mayıs 1960 darbesidir. Darbe, devletin belini kırmış, demokrasiyi katletmiş, otoriteyi silmiş, vatandaşın devletine karşı olan güvenini sarsmıştı." dedi.
Bir dönem Adalet Partisi ve Demokratik Parti saflarında milletvekili olarak siyaset yapan ve eski Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) genel başkanlarından Rasim Cinisli, 27 Mayıs 1960 darbesinin Cumhuriyet tarihinin en talihsiz olayı olduğunu söyledi.

Rasim Cinisli, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 27 Mayıs'ın ardından Türkiye'de dış güçler tarafından birçok darbenin yapılmaya çalışıldığını belirtti.
Milli iradeye müdahalelerin haince planlar üzerinden gerçekleştiğini ifade eden Cinisli, "27 Mayıs'tan bu yana dış güçler tarafından Türkiye'de darbe yapanların ana gayeleri Türk milleti ve devletinin gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmasını engellemektir. Darbelerin rol modeli 27 Mayıs'tır. Diğer darbelerde de bunu model alıp geliştirerek içerideki yandaşlarını da yanları alarak neticeye varmak istediler." diye konuştu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni baltalamak isteyenlerin, aklın alamayacağı şeyler yaptığını belirten Cinisli, Fetullahçı Terör Örgütü'nün darbe girişimine değinerek, "Son darbe girişiminde bulunanlar da köprüleri tutarak sivil halkı ezmeye, kurşunlamaya çalıştı. Bu askeri darbe değil, iç savaşı hazırlamak için haince yapılmış, kardeşi kardeşe düşürmek için hazırlanmış plandır." dedi.
Cinisli, kirli planların halk tarafından kısa sürede fark edildiğini ve büyük bir tehlike atlatıldığını ifade ederek, oynanan oyunun bizatihi halk tarafından bozulduğunu anlattı.

"Cumhuriyet tarihinin en talihsiz olayı 27 Mayıs 1960 darbesidir"



Yaşanan darbelerin demokrasiye yapıldığını ve insanların bundan zarar gördüğünü ifade eden Cinisli, 27 Mayıs 1960 darbesinde de insanların birtakım iftira ve propagandaya maruz kaldığını hatırlattı.
"İstanbul Üniversitesinde 27 Mayıs öncesi ve sonrasında Hukuk Fakültesi birinci sınıf öğrencisiydim. 27 Mayıs'ı hazırlayan mitinglerin, basında çıkan manşetlerin ve silah zoruyla devlet gücünü elinde bulunduran Milli Birlik Komitesi yönetiminin şahidiyim." diyen Cinisli, söz konusu dönemde yaşananlara ilişkin şunları söyledi:
"Cumhuriyet tarihinin en talihsiz olayı 27 Mayıs 1960 darbesidir. Darbe, devletin belini kırmış, demokrasiyi katletmiş, otoriteyi silmiş, vatandaşın devletine karşı olan güvenini sarsmıştı. Vatandaşta silahlı bir gücün devleti yıkabileceği kanaati oluştu ve devlete olan güven sarsıldı. Bize gerici, yobaz ve tahkir edici başka sıfatlar kullanarak üniversitelerden içeri sokmuyor, dövüyor, kendilerine ait olmayanları kabul etmiyorlardı."
Üniversite gençliğinin de yanlış yönlendirildiğini ve insanların zulme uğradığını anımsatan Cinisli, "Darbeciler, 27 Mayıs darbesi olması için her türlü gayreti, yalan iftira ve propaganda zemini içerisinde üniversite gençliğini coşturup halkı yanlış bilgilendiriyorlardı. İftiralar öyle korkunçtu ki ‘yüzlerce öğrenci öldürülmüş, asfaltların altına gömülmüş ve kombinalarında kıyılıp hayvan yemi yapılmış’ veya ‘Ardahan ve Kars Ruslara gizli şekilde satılmış. Kim satmış? 'Menderes Bey hükümeti satmış' benzeri, insanın tüylerini diken eden acı iftiralar, önce gençliği sonra da kamuoyunu yanıltan büyük bir propaganda atmosferi içerisinde yaşadık." dedi.
Otoritenin bilinçli bir şekilde sarsıldığı ve halkın müdahaleye açık bir psikolojiye getirilmeye çalışıldığı bir sürecin hazırlandığının altını çizen Cinisli, "Devletin kanunu, anayasası ve gücü önemini kaybetmişti. Vatandaş, devlet gücünün yerine gayrimeşru zorbalık olan silahlı güce ve darbelere umut bağlamıştı çünkü o dönemden sonra Türkiye'deki birçok darbe ordu vasıtasıyla yapıldı." ifadelerini kullandı.
Cinisli, söz konusu yıllarda Demokrat Partinin Türkiye için önemli işler yaptığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Partinin 10 yıllık iktidar süresinde hiçbir iktidarın yapamadığı kalkınmaya hız verilmişti. Ekonominin sıfır olduğu sırada bile gelişmeler sağlandı ancak yaşanan darbe her şeyi altüst etti. Ordunun da en çok kıyıma uğrağı darbe 27 Mayıs darbesidir çünkü general sayısı 263 iken 233'ü emekli edilerek ordunun beyni koparıldı. Bunun yanında 1960'dan 1970'e kadar kardeşin kardeşe kurşun yağdırdığı günler oldu ve 5 bin gencimiz toprağın altına girdi."

"Yassıada, rejim ve hukuk açısından faciadır"

Darbeye maruz kalan Adnan Menderes ve pek çok insanın hukuksuz şekilde yargılandığını aktaran Cinisli, adaletin adaletten bu kadar uzak kalındığı bir dönem yaşanmadığını anlattı.
Eski parlamenter Cinisli, şunları kaydetti:
"Yassıada, rejim ve hukuk açısından faciadır. Adının yüksek mahkeme olmasına rağmen adıyla alakası olmayan, zulüm aracı olarak kullanılan mahkeme sürecidir. Yassıada, halkın tepkisinden korkulduğu ve halkın uğramayacağı yer olması için denizin ortasına kurulan bir adadır. Orada yaklaşık 400 sanık rüşvet ve hırsızlık gibi suçlardan tutukluydu ancak bu insanların hiçbirine bu suçlamaları hükmedememişlerdi. 'Ardahan ve Kars'ı sattı, anayasayı çiğnedi' diyerek devlet suçlusu gösterdikleri iktidarı mahkeme edenler, hukuki zeminde bulunamadılar. 'Partiyi halkın gözünde küçük düşürelim' diye köpek, bebek, atın yediği ot gibi gülünç davalarla hesap görmek gibi akla sığmayan iddiaları ortaya attılar."

"İdam sehpasında devlet sırrını söylemeyen devlet adamını tanıdım"

Menderes'i aşağılamak için anarşist grupların vapurlarla Yassıada'ya götürüldüğünü belirten Cinisli, kendisinin de hukuk öğrencisi olması ve Demokrat Parti düşüncesine yakın olması dolayısıyla üç kere mahkemeye seyirci olarak katıldığını söyledi.
Rasim Cinisli, Yassıada mahkemesine gitmek için geceden kuyruğa girdiğini dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Orada elimize broşür verirlerdi ve salonda kimseyle göz göze gelinmez, ses çıkarılmazdı. Mahkeme Başkanı Salim Başol azarlayarak Menderes'i içeri davet etti ve 'İskenderun'dan yüklenen silahları kime gönderdiniz' diye sordu. Menderes'in edepli şekilde, 'Efendim söyleyemem devlet sırrıdır' cevabını vermesine karşın 'Söyleyeceksin, siz onları yükleyip teşkilatlarına gönderdiniz ki Cumhuriyet Halk Partilileri öldürmek için değil mi' diye ısrarlı sormasına rağmen Menderes, devlet sırrıdır diye söylemedi. Sonra da anlaşıldı ki o silahlar o yıllarda Fransızlarla mücadele eden Cezayirli mücahitlere gönderilmişti. O gün ben idam sehpasında devlet sırrını söylemeyen devlet adamını tanıdım."

1960 darbesine giden yolun kilometre taşı öğrenci eylemleri oldu



Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamıyla neticelenen 27 Mayıs askeri darbesine giden süreçte, 28-29 Nisan'da başlayıp "555K" koduyla devam eden öğrenci olayları, darbenin en önemli gerekçeleri arasında yer aldı.
27 Mayıs 1960 askeri darbesinin kilometre taşı kabul edilen öğrenci olayları 28-29 Nisan'da İstanbul ve Ankara'da başladı. "555K" koduyla Ankara'da düzenlenen iktidar karşıtı gösteriler, 21 Mayıs'ta Harp Okulu öğrencilerinin de sokağa çıkmasıyla son buldu.
AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, Demokrat Parti'nin 1957 seçimlerinden de zaferle çıkması, CHP'nin de 178 milletvekili kazanması, yeni bir sürece girilmesine neden oldu.
CHP, Mecliste sergileyemediği muhalefeti, basın, üniversiteler ve sokak üzerinden yapmaya çalıştı.
Üniversitelerin bu süreç içerisinde aktif bir muhalefet aracı olarak kullanılacağı sinyali ise Ulus gazetesi tarafından Atatürk'ün Bursa Nutku'nun yayımlaması ile verildi.
Kamuoyunda CHP'nin bir yayın organı olarak bilinen Ulus gazetesinin yayımladığı nutuktaki, "Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; Rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, 'Bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır' demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır." ifadeleri ön plana çıkarılıyordu.
Ancak bu ifadelerin Atatürk'ün sürekli yanında olan gazeteci Falih Rıfkı Atay tarafından kabul edilmemesi üzerine de bazı tartışmalar yaşandı.
Bursa Nutku, Gezi Parkı olayları sırasında da AK Parti aleyhine kullanılmıştı.
Irak'ta 1958 yılındaki kanlı hükümet darbesinin, CHP ve basın tarafından sıklıkla işlenmesi, ihtilal söylentilerinin artması üzerine Demokrat Parti tarafından bir tebliğ yayınlandı.
Tebliğde, "CHP, Irak olaylarını ele alarak TBMM’nin ve hükümetin meşruiyetini ve istikrarını, şiddet yoluyla tahrip etmenin mümkün, hatta gerekli olduğu kanaatini uyandırmaya sevk edebilecek çok tehlikeli bir yola girmişlerdir. CHP’nin, TBMM’nin kudret, kuvvet ve salahiyeti önünde hürmetkar ve itaatkar olması kanuni bir mecburiyettir. Aksi halde gereken tedbirler alınacaktır." ifadelerine yer verildi.

"Haçlı İttifakı"na karşı "Vatan Cephesi"



Cumhuriyet Halk Partisince, muhalefette bir güç birliğinin sağlanması için 14. Kurultayda yayınlanan ilk hedefler beyannamesinde bu birliğin varmak istediği amaçlar 10 madde ile sıralandı.
Muhalefetin oluşturmaya çalıştığı güç birliğini Menderes, "Haçlı ittifakı" olarak nitelendirdi ve bu birlikteliğe karşı "Vatan Cephesi" kurulacağını açıkladı.
Vatan Cephesi'nce ülke genelinde ocaklar kurularak, buraların Demokrat Partililere değil, vatandaşlara da açık olduğu bildirildi.

Tahkikat Komisyonu kuruldu

Uşak ile Kayseri'nin Yeşilhisar ilçelerinde "Polisin halkın üzerine ateş ettiği", Uşak Valisi'nin olaylar sırasında "İnönü'yü vurun" ifadesini kullandığı yönünde gerçeği yansıtmayan haberler, iktidar ile muhalefet arasındaki çatışmayı daha da artırdı.
Ülkenin olağanüstü bir döneme girdiğini düşünen Demokrat Partili vekiller, 3 aylık bir süre için 15 kişilik bir Tahkikat Komisyonu'nun kurulmasına ilişkin önergeyi TBMM'ye verdi.
Bu önerge, "Kardeş kavgası çıkarılmaya çalışıldığı, ordunun siyasete çekilmek için gayret edildiği, bazı gazete ve dergilerin yalan haberlerle ülkenin geleceğini tehlike altına soktuğu" gibi gerekçelerle TBMM'ye sunuldu.
CHP Bu komisyonu delil göstererek, Demokrat Parti'yi "diktatörlüğe, tek adamlığa" gitmekle suçladı.
CHP Genel Başkanı merhum İsmet İnönü, Tahkikat Komisyonu'nu için "Şimdi arkadaşlar, şartlar tamam olduğu zaman, milletler için ihtilal meşru bir haktır." değerlendirmesini yapmıştı.
Tahkikat Komisyonu'nun kurulması kararının, TBMM'nin 27 Nisan 1960 tarihli oturumunda kabul edilmesinin ardından Ankara ve İstanbul'da öğrenci olayları başladı.
İstanbul Üniversitesinde 28 Nisan 1960'da başlayan gösteriler, güvenlik güçlerinin müdahalesi üzerine Beyazıt Meydanı'na taşındı. Buradaki çatışmalarda İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz aldığı kurşun yarası sonucu öldü.
Askeri birliklerin olay yerine gelmesi üzerine öğrenciler "ordu, gençlik el ele" sloganları atmaya başladı.
Öğrenciler protestolarını 29 Nisan'da da sürdürdü. 30 Nisan'da Sultanahmet Meydanı'ndaki gösteriler sırasında da Nedim Özpolat adlı öğrenci hayatını kaybetti.
İstanbul'daki öğrenci gösterileri Ankara'ya da sıçradı. 29 Nisan'da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki gösterilerde öğrencilerle güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı ve bazı öğrenciler yaralandı.
Olaylar nedeniyle İstanbul ve Ankara'da sıkıyönetim ilan edildi.

Ankara'da "555K" koduyla düzenlenen gösteri

Ankara'da 5 Mayıs 1960'da bir öğrenci grubu, ''555K'' yani "5'inci ayın 5'inde saat 5'te Kızılay'da" koduyla gösteri düzenledi.
Başbakan Adnan Menderes, kendisine karşı eylem yapılan yere giderek, eylemcilerin arasına girdi. O sırada bir genç Menderes'in boğazını sıktı. "Ne istiyorsun?" diye sorduğu gençten, "Hürriyet istiyorum" cevabını alan Menderes, "Bir başbakanın boğazını sıkıyorsun bundan ala hürriyet mi var?" ifadesini kullandı.
21 Mayıs'ta da Harp Okulu öğrencileri sokağa çıktı ve Zafer Anıtı'na kadar ''sessiz" yürüyüş yaptı.

CHP'li Birgit'in "olayları organize ettim" itirafı

O dönem CHP Beyazıt İlçe Başkanlığını yürüten gazeteci Orhan Birgit, öğrenci olaylarını nasıl organize ettiklerini hem gazetelere verdiği demeçlerde hem de TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun sorularını cevaplarken itiraf etti.
Birgit'in 8 Şubat 2009'da Vatan gazetesinde yayımlanan söyleşisinde 28-29 Nisan 1960 öğrenci olaylarına ilişkin, "28 Nisan 1960 olaylarını ise itiraf ediyorum ki organize ettim. Perde arkasındayım o işin. Öğrencilerin gösteri yapmasını istiyorduk biz. Ne yapacaklardı, 'Katiller, diktatörler' diye bağıracaklardı, nümayiş yapacaklardı. Gelip aldılar beni. İhtilal Komitesi Genel Sekreteri olarak sorguladılar." ifadelerini kullandı.
TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nda bu itirafının sorulması üzerine Birgit şunları anlattı:
"Tahkikat Komisyonu kurulduğu zaman İstanbul Üniversitesinde o hareketlenme oldu. Bizim ilçemizde de üniversiteli arkadaşlar çoktu. Bunların içerisinde Alev Coşkun, doktor Nurettin Sözen, ikisi de parlamentodan geçti ve Allah rahmet eylesin, öldü. Castro Nuri, Küba hareketlerine özenen bir gençmiş ki o, Castro Nuri derlermiş ona... Bunlar bana geldiler, dediler ki, 'Başkan biz bu nümayişlere katılmak istiyoruz.' 'Peki ne istiyorsunuz?' dedim, 'Hiçbir şey istemiyoruz, bize biraz ekmek gibi şeyler sağlanabilir mi oradayken?' dediler. Onlar bir akşam kalacaklarını zannediyorlarmış orada."

MBK'nin "DP'nin katlettiğini ileri sürdüğü öğrencilerin cesetleri" bulunamadı



Milli Birlik Komitesi Basın Sözcüsü Albay Ertuğrul Alatlı, 27 Mayıs 1960 darbesinden bir hafta sonra yaptığı açıklamada, 28 Nisan 1960 öğrenci olayları sırasında DP iktidarı tarafından yüzlerce gencin öldürüldüğünü, cesetlerinin de toz haline getirildiğini ileri sürdü.
Milli Birlik Komitesi'nin 4 Haziran 1960 tarihinde gazetelerin manşetlerinde yer alan tebliğinde şu iddialara yer verildi:
"Cinayetleri yapanların kendi suçlarını örtmek, cesetleri yok etmek için akla hayale gelmeyecek canavarca tedbirlere başvurdukları anlaşılmaktadır. Şehitlerin gizli yerlere gömüldükleri, ıssız yerlerdeki kuyulara atıldıkları, bir kısmının buzdolaplarına konulduğu ve bir kısmının da hayvan yemi yapılan makinelerde kıyılarak toz haline getirildiği hakkında korkunç haberler alınmaktadır. Cinayetlerin kısa zamanda meydana çıkarılması ve canilerin ele geçirilmesi için sayın talebe velilerinin ve sayın halkımızın resmi makamlara ve üniversite tahkik heyetlerine yardımcı olmalarını rica ederiz."
Ancak yayınlanan bu tebliğ, kurulan araştırma komisyonları ile, yapılan aramalar ve kazılara rağmen bahse konu cesetler bulunamadı.
Bunun üzerine Milli Birlik Komitesi'nce 11 Temmuz 1960'da ikinci bir tebliğ yayınlanarak, "Üniversitelerin tatilde olmaları ile cinayetler, mesullerinin almış oldukları tedbirler ve araştırmaların bir ay kadar bir zaman geçtikten sonra başlamış olması, diğer cesetlerin bulunmasını güçleştirmektedir. Sayın halkımızın ve idarecilerin bu husustaki bilgilerini resmi makamlara ulaştırmaları rica olunur." çağrısında bulunuldu.


google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html