Seçim öncesi oluşan ittifaklar, siyasi gruplar arasında yaşanan ayrışmalar ve yeni kurulan parti ve koalisyonlar, 2018 seçimlerinden sonra Irak’taki dengelerin farklılaşacağını gösterir nitelikte.
2014 Haziran’ından itibaren DEAŞ’ın kontrolüne geçen
toprakların 2017 Kasım’ı itibariyle merkezi hükümet tarafından kontrol altına
alınmasıyla Irak yeni bir kritik süreçle karşı karşıya. Ülkeyi 4 yıl boyunca
yönetecek olan hükümetin kurulması amacıyla 12 Mayıs’ta parlamento seçimlerinin
yapılması planlanıyor. Söz konusu seçim öncesi yaşanan gelişmeleri, Irak’taki
siyasetin farklı bir mecraya evrileceğinin işareti olarak değerlendirmek
mümkün.
Erbil-Bağdat denkleminde taşlar yerinden oynarken, seçim
öncesi oluşan ittifaklar, siyasi gruplar arasında yaşanan ayrışmalar ve yeni
kurulan parti ve koalisyonlar, 2018 seçimlerinden sonra Irak’taki dengelerin
farklılaşacağını gösterir nitelikte. DEAŞ sonrası süreçte, Irak Kürt Bölgesel
Yönetimi’nin (IKBY) bağımsızlık referandumu girişiminden sonra Irak merkezi
hükümetinin Kerkük ve çevresindeki tartışmalı bölgelere düzenlediği operasyonla
14 yıldır IKBY’nin kontrol ettiği topraklardaki hakimiyeti tekrar ele almış
olması da seçim sonuçlarına etki edecek düzeyde önemli bir gelişme. Özellikle
Mesut Barzani’nin partisi KDP’nin tartışmalı bölgelerde seçimlere
katılmayacağını açıklaması, (başta Kerkük ve Musul’un doğusundaki azınlıkların
yaşadığı bölgeler olmak üzere) tartışmalı bölgelerdeki oyların nasıl
dağılacağı, seçim sonuçlarını da etkileyecek. Sonuçlarını tahmin etmek çok zor
olmakla birlikte, seçim öncesi yaşanan siyasi gelişmeleri analiz etmek, en
azından seçim sonrası Irak’taki iç siyasi dinamikler ve hükümete ilişkin öngörüler
açısından önemli olacak.
Seçim öncesi temel tartışmalar
Seçim öncesi süreçte Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği
(IBSYK) tarafından seçimlere katılmak üzere 204 parti tescil edildi. Bu
partilerden 143’ünün içinde yer aldığı 27 farklı koalisyon, seçimlerde iktidarı
elde etmek için yarışacak. Partiler birkaç kez uzatılan sürenin sonunda,
milletvekili aday listelerini 15 Şubat’ta IBSYK’ye teslim etti. Mevcut durum
itibariyle yaklaşık 7 bin aday 329 üyeli Irak parlamentosunda yer alabilmek
için başvurdu. Bu durum, her bir sandalye için yaklaşık 20 kişinin yarışacağını
gösteriyor.
Önümüzdeki seçimlerin DEAŞ’ın Irak’taki hakimiyetinin sona
ermesinin ardından yapılacak ilk seçim olması itibariyle, Irak’ın geleceği
açısından başlı başına bir köşe taşı niteliğinde olduğunu söylemek yanlış
olmaz. Söz konusu adayların büyük bölümünün yeni isimler olması, yeni
partilerin ortaya çıkması, ilk bakışta Irak için yeni bir dönemin işaretleri
gibi algılanıyor. Fakat Irak halkıyla siyaset mekanizması arasındaki makasın
gittikçe açılması, Irak’taki siyasi sürecin yeniden başarısızlıkla karşı
karşıya kalma ihtimalini de ortaya çıkarıyor. Zira halkın siyasetçilere güvenin
azaldığını, bu nedenle de toplumun sandığa gitme konusunda kararsız olduğu söylemek
mümkün. Nitekim oy kullanmak için gereken seçmen kartlarını alanların oranı
henüz yüzde 50’ye bile ulaşmamış durumda. Öte yandan, siyasi gruplar arasındaki
bölünme ve ayrışmaların da halkın siyasetten uzaklaşmasına neden olduğu
görülüyor. Siyasetçilerin de güven eksikliğinin farkında olduğunu söylemek
mümkün. Siyasi grupların büyük bölümü yenilikten bahsediyor ve yeni kişiler
üzerinden siyaset yapıyor.
Şiiler arasındaki ayrışmalar
Irak’taki siyasetin birincil aktörü olan Şiiler arasındaki
ayrışma da en çok tartışılan konulardan biri. İyad Allavi dönemi hariç Irak
başbakanını belirleyen Dava Partisi’nin ilk kez kendi ismiyle seçimlere
katılmamasının, seçim sonuçlarını ve Dava Partisi’nin geleceğini ne yönde
etkileyeceği de ana tartışma konularından biri. Dava Partisi içindeki iki güçlü
kanadı teşkil eden Nuri El-Maliki-Kanun Devleti Koalisyonu ve Haydar
El-İbadi-Nasr Koalisyonu seçimlere farklı listelerle katılacak.
Öte yandan, Irak’taki en eski Şii partilerden biri olarak
bilinen Irak İslam Yüksek Konseyi (SCIRI) başkanlığından ayrılan ve Ulusal
Hikmet Akımı’nı kurarak seçimlere katılan Ammar El-Hekim siyasi bir risk almış
durumda. Yeni bir yapılanmaya giden Ammar El-Hekim özellikle gençlere yöneldi
ve hatta bir Ulusal Gençlik Konseyi kurdu.
Şii siyasi hareketinin önemli parçalarından biri olan
Mukteda El-Sadr ise tamamen bağımsız bir listeyle seçimlere katılıyor. Mukteda
El-Sadr’ın kurduğu Sairun listesi içinde Irak Komünist Partisi’nin de yer
alıyor olması oldukça ilginç bir detay. Ancak bu seçimleri farklı kılan belki
de en önemli gelişme olarak, DEAŞ’la mücadelenin ana unsuru olan ve Irak’ta
gerçek bir fenomene dönüşen Haşdi Şabi içindeki bazı milis grupların da
seçimlere bir liste oluşturarak girmesi gösterilebilir. Irak’taki Şii dini
merciinin çıkardığı fetvayla kurulan Haşdi Şabi’nin, İran’ın da desteğiyle
DEAŞ’la mücadelede oynadığı rol Irak’taki taşları yerinden oynatmıştı. Bu
etkinliğin siyasi bir etkiye dönüşüp dönmeyeceği ve siyaseti ne kadar
etkileyeceği de merak konusu. Haşdi Şabi’ye özellikle Şiiler arasında büyük
sempati duyulsa da, silahlı grupların siyasi sürece müdahil olması konusunda
halkın endişeleri olduğunu söylemek yerinde olur. Söz konusu grupların
Irak’taki çatışma dinamiklerini tetiklemesinden korkuluyor. Irak hükümetinin
yanı sıra siyasi grupların büyük bölümünün ve hatta Şii dini merciinin, silahlı
grupların siyasete müdahil olmasına karşı çıkıyor olmasından, bu grupların
kontrollü davranarak tepki çekmemeye çalışacaklarını öngörmek mümkün. Ancak
seçim sonrası süreçte, özellikle hükümet kurma sürecinde, söz konusu grupların
dışarıda kalması ya da hükümet pazarlıklarında istediklerini alamamaları
durumunda gerginlik ve çatışma ortamı oluşturmaları ihtimali de göz ardı
edilmemeli.
Sünniler de dağınık
Sünni gruplar dağınıklığını koruyor. Ülke genelinde üç büyük
listeyle seçimlere katılan Sünniler, aynı zamanda yerel olarak da ayrışmış
durumda. Sadece bir ya da iki vilayette seçimlere katılan Sünni gruplar var. Bu
konuda Sünni siyasetçilerin DEAŞ tecrübesinden ders çıkardığını söylemek zor.
Nitekim DEAŞ’ın Sünni bölgelerdeki güç boşluğundan faydalanarak ortaya çıktığı
düşünüldüğünde, Sünniler arasındaki ayrışma yeni tehditler ortaya çıkarabilecek
nitelikte. Hatta Sünni Arap bölgelerinde Şii milis grupların ve partilerin
etkinliği düşünüldüğünde, Sünni bölgelerdeki güç boşluğundan faydalanmak
isteyecekleri ve hatta Sünni gruplar arasındaki ayrışmaları derinleştirmeye
çalışabilecekleri bile düşünülebilir. Ayrıca Sünni bölgelerin yeniden
yapılandırılması ve göçmenlerin yerlerine geri dönüşü konusunda hâlâ elle
tutulur somut adımlar atılabilmiş değil. Seçim sonrası süreçte de hem
Sünnilerin siyasi sürece entegrasyonunun derecesi, hem de Sünni bölgelerin
yeniden yapılandırılması ve göçmenlerin geri dönüşü konusunda atılacak adımlar,
Irak’taki çatışma potansiyelinin düşürülmesinde önemli olacak. Bu konuda
özellikle Haydar El-İbadi’nin, seçim tarihi yaklaşırken Sünni bölgelerdeki
yeniden imar çalışmalarını ve mültecilerin geri dönüşünü hızlandırarak Sünni oy
potansiyeline oynayacağı öngörülüyor.
Kürt siyasetinde de belirsizlik var
Diğer taraftan Kürtler ise Irak siyasetinde hiç olmadığı
kadar dağınık hale gelmiş durumda. Referandum sonrası süreçte büyük bir düşüş
yaşayan Mesut Barzani’nin KDP’si tartışmalı bölgelerde seçimlere
katılmayacağını açıkladı. KYB’de ise Celal Talabani’nin ölümünden sonra
başlayan çözülme sürecini devam ediyor. KYB’nin Mart ayı başında yapılan son
olağanüstü toplantısında, partinin önemli isimlerin Necmettin Kerim, Berham
Salih ve Azad Cundiyani yeni oluşturulan yönetim kurulunun dışında kaldılar.
Diğer yandan Goran, Kürdistan İslami Cemaati ve Berham Salih önderliğindeki
Demokrasi ve Adalet Hareketi seçim için “Ulusal İttifak” adı altında bir
ittifak oluşturmuş durumda. Bununla birlikte, Süleymaniye’deki hükümet karşıtı gösterilerek
öncülük yapan Şahsuvar Abdulvahit önderliğindeki “Yeni Nesil Hareketi” de
halktan büyük ilgi görüyor. Bu noktada, Kürt siyaseti açısından Süleymaniye
bazlı gelişmeler dikkat çekici olacak. Ayrıca tartışmalı bölgelerde daha önce
KDP’nin aldığı oyların (daha çok azınlık oylarının) diğer Kürt partilerine mi,
yoksa farklı siyasi gruplara mı gideceği de merak konusu.
Türkmenler bir cephede
DEAŞ’tan en çok etkilenen kesim olan Türkmenler de seçime
umutla hazırlanıyor. IKBY referandumu ve sonrasında yaşanan gelişmelerle
birbirlerine daha fazla kenetlenmeye çalışan Türkmenler, Kerkük’te Irak Türkmen
Cephesi öncülüğünde, “Kerkük Türkmen Cephesi” adıyla, Şii ve Sünni Türkmen
partilerin bir arada olduğu ortak bir listeyle seçimlere katılmak için hazırlık
yapıyor. Kerkük’te Türkmen kimliğinin varlığını göstermesi açısından bu son
derece önemli bir adım.
Türkmenlerin bir arada yaşadığı en büyük yerleşim
yerlerinden biri olan, yaklaşık 3,5 yıl DEAŞ’ın kontrolü altında kalan ve
halkının büyük kısmı hâlâ geri dönemeyen Telafer’de de birden fazla listede en
az 12 Türkmen milletvekili adayı bulunuyor. Buna Telafer’in bağlı olduğu
Musul’daki adaylar da dahil edildiğinde, Musul’daki Türkmenlerin de ayrıştığını
söylemek mümkün. Türkmenlerin milletvekili çıkarma potansiyeline sahip olduğu
Tuzhurmatu’nun bağlı olduğu Selahaddin ve Diyala’da da Türkmenler adına durum
karmaşık görünüyor. Tuzhurmatu’da farklı listelerden adaylarla seçimlere
katılan Türkmenler, Diyala’da ise kısıtlı bir aday listesine sahip. Bu nedenle,
özellikle Kerkük, Telafer ve Tuzhurmatu’daki Türkmenlerin başarısı,
Türkmenlerin Irak siyasetindeki temsiliyeti açısından belirleyici olacak.
Mezhepçilik azalıyor mu?
Tüm bu siyasi karmaşa ve çekişmeyle birlikte, Irak’ta ciddi
bir söylem değişikliği göze çarpıyor. Mezhepçilikten uzak bir siyasi söylemin
yükselişe geçtiği Irak’ta, daha çok vatan üzerinden milliyetçi, yenilikçi ve
liberal söylemlerin benimsenmeye başladığı görülüyor. Daha da önemlisi,
mezhepçilikten uzaklaşmanın sadece söylem boyutunda kalmayıp halk arasında bir
gerçekliğe dönüşmüş olması. Hatta Bağdat gibi büyük ve karma bir nüfusun
yaşadığı vilayetlerde, daha önce Şii ve Sünnilerin birbirlerinin mahallelerine
geçemediği, ancak şimdi neredeyse hiçbir sorun yaşanmadığı bildiriliyor.
Seçime ilişkin beklentiler
Irak’ta özellikle Şii gruplar arasındaki siyasi bölünme ve
mücadelenin seçim sonrası hükümet kurma sürecinin ana tartışma konularından bir
olması bekleniyor. Bu bölünmeyle birlikte, 2005’teki seçimlerden bu yana
hükümetin kurulmasında Şii grupların ortak hareket ettiğini, fakat Ulusal
İttifak olarak anılan yapının çöktüğü ve seçim sonrasında yeni bir Şii
yapılanmanın ortaya çıkacağını söylemek mümkün. Yine de DEAŞ’ın bitirilmesi,
IKBY’nin tartışmalı topraklardan çekilmesinin sağlanması, ülkenin ekonomik
olarak ayakta kalması, ülkenin bütünlüğünün sağlanması ve kurduğu ittifaktaki
grupların siyaseten güçlü ekiplerden oluşması gibi nedenlerden dolayı, mevcut
başbakan Haydar El-İbadi, seçimlerde avantajlı bir konumda.
Mevcut siyasi duruma göre, diğer seçimlerden farklı olarak,
en büyük listenin en fazla 40-45 sandalye kazanabileceği bir dengenin oluştuğu
ifade ediliyor. Şii partiler arasındaki ayrışmalar nedeniyle, 20-25 sandalyenin
hangi Şii partiye gideceğinin belirsiz olduğu, seçimlerin sonucunun kararsız
seçmen tarafından belirleneceği görülüyor. Ayrıca yeni kurulan çok sayıda parti
olması nedeniyle, halkın nasıl bir tutum izleyeceği konusunda da belirsizlik
var.
Seçim sonrasında bir çoğunluk hükümetinin oluşması konusunda
Irak’ta ciddi bir söylem var. Irak’ta seçim sonrası süreçte bir çoğunluk
hükümetinin ortaya çıkması halinde, bu Irak için büyük bir farklılık olacak.
Zira daha önceki hükümetlerin tamamı, parlamentoda temsil edilen bütün
grupların yer aldığı bir ulusal birlik hükümeti oldu ve parlamentoda gerçek
anlamıyla muhalefet yer almadı. Pozisyonundan memnun olmayan bütün kesimler
hükümet içi muhalefete başladığı için hükümet işlemez hale geldi. Bu nedenle,
en azından hükümetin çalışmalarının istikrarlı bir biçimde devam etmesi için,
çoğunluk hükümeti kurulabileceği düşünülüyor.
Öte yandan yeni hükümetin kurulmasında İran ve ABD’nin
etkisini koruması beklenirken Türkiye, Rusya ve İran’ın özellikle Suriye
konusunda attığı işbirliği adımlarının Irak’taki siyaseti de etkilemesi olası.
Zira Türkiye- Irak ilişkileri giderek gelişen bir seyir izliyor. Özellikle
seçim öncesi güçlü siyasi pozisyonu nedeniyle Haydar El-İbadi’nin tekrar
hükümeti kurması durumunda, Türkiye- Irak ilişkilerinin gelişme seyrini
koruması muhtemel görünüyor.