BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

2 Nisan 2018 Pazartesi

ABD VE FRANSA'NIN TUTUMUNU NASIL OKUMALIYIZ?

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Türkiye'nin başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı hem Suriye hem de Ortadoğu açısından yürütülen hesapları baştan sona revize etme zorunluluğunu doğurdu.
Zeytin Dalı Harekâtı boyunca rahatsızlığını gizlemeyen ancak bir şey yapmaya da muktedir olamayıp, Türkiye'nin ilerleyişine mani olamayan ülkeler öyle görünüyor ki artık ortak anlayışla ve işbirliği ile bundan sonraki süreçte beraber olacaklar.
Suriye stratejisi görünürde "IŞİD'le Mücadele Koalisyonu" adı altında yürütülse de gerçekçi olmak gerekiyorsa Afrin sonrasında bu durum artık "Türkiye, Rusya ve İran'la Mücadele Koalisyonu" formatına dönüştürülecektir.
Bunun sebebi gayet açık, uğruna neredeyse milyarlarca dolar harcanan ve yüz yıldan uzun süredir uğraşılan Türkiye'nin bölünmesi projesi, Afrin'in düşmesiyle artık çok büyük ölçüde hayal olmuştur.
Türkiye kendisini emniyet altına alan, dahası bölgesel etkinliğini arttıran ve başarıyla taçlandırdığı Afrin hamlesini özellikle ABD başta olmak üzere, Batı'ya rağmen gerçekleştirmiş, bunu da sır olmayan bir durumla Rusya'nın desteği sayesinde sağlamıştır.
Bunun anlamı Türkiye ve Rusya'nın artık Ortadoğu'da diğerlerinin oyunlarını bozmakla kalmadığı, hatta birbirlerine destek vererek kendi tasarladıkları yeni bir süreci hayata geçirmeye koyulduklarıdır.
Pek tabi bu durumun vukuu bulmasının ana nedeni Astana süreci gibi Suriye'de yeni bir alternatifin önce doğması ardından somut ve sonuç alıcı seçenekleri ortaya çıkarmasıdır.
Bu satırların yazarı olarak Rusya'nın tutumuyla ilgili uzun süredir ihtiyatlı bir tavır takınıyordum ancak İngiltere'de yaşanan ajan zehirlenmesi olayı ve peşi sıra ABD ve Fransa başta olmak üzere çok sayıda ülkenin Rusya'ya karşı geniş ölçekli bir diplomasi savaşı başlatmaları büyük ölçüde şüpheleri gidermiştir.
Yaşanan böylesine büyük gelişmenin hemen akabinde ABD Başkanının ucu açık bir tabirle Suriye'den askerlerini çekeceğini duyurması, buna mukabil Fransa'nın Cumhurbaşkanlığı sarayında PKK/PYD'lileri ağırladıktan hemen sonra Menbiç başta olmak üzere PKK/PYD kontrolündeki bölgelere asker göndereceğini ilan etmesi Türkiye'nin "malum koalisyon" tarafından hedef alınacağının göstergesi olmuştur.
Her ne kadar Fransa Cumhurbaşkanlığından yapılan resmi açıklamada "Suriye'nin kuzeyinde herhangi bir askeri operasyon öngörülmemektedir" denilse de, açıklamanın ilerleyen bölümlerinde "Fransa, Suriye'nin kuzeydoğusunun güvenli bölge haline getirilmesinde (PKK/PYD paravanı) Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) desteğini teyit etmiştir" ifadesinin kullanılması kurgulanan oyunu açığa vurmaktadır.
Görünüşe göre ABD, Fransa ve usta bir diplomasi oyuncusu olan İngiltere önümüzdeki süreçte yaşayacakları kayıpları gördüğünden Türkiye ve Rusya karşısında ortak bir cephe kurmuş, farklı seçenek ve olaylarla iki ülkeyi hedef alacak, sonra beraber hareket etmelerini engelleyici sonuçlar almaya koyulacaklardır.
İstenilen ise "Suriye'nin kuzeydoğusu" olarak tabir edilen, gerçekte Fırat Nehri'nin doğu yakasını içerisine alan sahada önümüzdeki yakın süreçte "güvenli bölge" adı altında "PKK devletini" yaratabilmektir.
Aynı üç ülke bölgesel partnerleri olan İsrail, Suudi Arabistan ve Ürdün ile böylesi bir sürecin işletilmesi için çoktan yola koyuldular bile.
Nitekim Zeytin Dalı Harekâtı'nın hemen öncesinde "Suriye Sızıntıları" başlığı altında basına yansıyan bir iddiaya göre 11 Ocak tarihinde Washington'da ABD, İngiltere, Fransa, Ürdün ve Suudi Arabistan temsilcilerinin bulunduğu gizli bir toplantı yapılmıştı.
Bu toplantının ana konusu Rusya ve Türkiye'nin bölgede artan etkisi, Suriye'de yakaladıkları işbirliği zemininin katılımcı ülkelerin çıkarlarına zarar verdiği idi.
İlk etapta alınan karar Rusya'nın bölgesel ve küresel etkinliğinin kırılması için işbirliği yapılması ve bizi ilgilendiren kısmıyla "ABD'nin tek başına hareket ederek Türkiye ile SDG'nin arasını bulmasının mümkün olmayacağı, buna gücünün yetmeyeceği" kabulüydü.
Görünüşe göre Rusya'ya karşı ajan krizini bahane göstererek birleşen ülkeler alınan karara bağlı olduklarını ilan etti.
Fransa ve Menbiç özelinde yaşanan gelişmelerse aynı ortak kararın stratejik olarak geçerliliğini koruduğunu gözler önüne sermiştir.
Dolayısıyla ABD ve Fransa arasında Menbiç konusunda yaşanan son gelişme birbirinden bağımsız olmayan, tam tersi birbirini destekleyen bir "iyi polis-kötü polis" sürecinin Türkiye'ye karşı işletilmeye başlanmasıdır.
Zira Menbiç konusu kendi halinde öyle bir boyut aldı ve öylesine bir zemine getirildi ki burada Türkiye ile varılacak kararın, Fırat Nehri'nin doğusu için bir model olarak kabul edileceği açıktır.
Daha önce Menbiç'i kendilerinin aldığını bu yüzden ne olacağına da ABD'nin karar vereceği iddiasını kullanan ancak Zeytin Dalı Harekatı sonrasında Türkiye'nin kararlılığını görerek "Menbiç bizim için (Afrin sonrası) artık stratejik değil" çıkışı yapan ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey'in, geride bıraktığımız günlerde "…Bir yanda Türkiye, diğer yanda YPG'yle bir anlaşma yürütebiliriz ve herkes birbirinin çıkar alanından uzak durur. Bu mümkün müdür bilemiyorum ama Türkiye'yle bu çerçevede pazarlık yürütüyoruz." İfadelerini kullanması dikkatlerden kaçırılmamalıdır.


Bu şartlar altında Türkiye kendi belirlediği hedeften ve takvimden sapmadan terörle mücadeledeki bölgesel stratejisini sürdürmelidir.
Mesele bizim açımızdan milli güvenlik meselesidir ve pazarlığa açılması söz konusu dahi olmayacaktır.
Dün Afrin'den sonra Menbiç'e de hareket edeceğimizi söylerken pek tabi orada ABD askerlerinin bulunduğunu biliyor ve ABD'nin bize söz verdiği gibi askerlerini bölgeden çekmesini beklediğimizi söylüyorduk.
Bugün ABD askerlerini çekeceği iddiasını öne sürerken, bu kez Fransa askerlerini aynı bölgeye gönderebileceği iddiasında bulunuyorsa, gerçekte bizim için değişen herhangi bir konunun söz konusu dahi olamayacağı açıktır.
Menbiç'te hangi ülkelerin askerleri bulunursa bulunsun, Türkiye kendi tezlerini uygulayacak kararlılıkla yoluna devam etmelidir.
İster Fırat'ın batısı, isterse doğusu olsun, nerede bulunduğu yahut hedeflendiği önemli değildir; PKK terör örgütü her yerde Türkiye açısından imhası zorunlu olan bir terör örgütüdür.
Türkiye'nin müttefiki olan ülkelerin bu durumu zor veya zorunlu da olsa anlamaları ve kabullenmeleri gerekir.

google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html