Amerika, her konuda olduğu gibi terör konusunda da kendini
tek hüküm mercii olarak görüyor. Bunun içindir ki her yıl bir "Terörü
Destekleyen Ülkeler" listesi yayınlıyor. Yer yüzündeki değişik silahlı
örgütlerin hangilerinin terör örgütü, hangilerinin bağımsızlık yanlısı silahlı
örgüt olduğuna karar verme konusunda tek yetkili olarak kendini görüyor. Hangi
eylemin vatan savunması hangisinin terör eylemi olduğuna hüküm verilebilmesi
için mutlaka kendi görüşünün alınması gerektiğine inanıyor.
Bu yüzdendir ki dört milyonu yurdundan çıkarılmış, üç
milyonu da kendi öz yurtlarında "azınlık" ve "vatansız"
durumuna düşürülmüş yedi milyonluk bir halkın hakları için, Allah'ın kitabında
kutsal olduğu bildirilen ve dünyanın değişik yörelerinden akın akın gelen
çekirge sürülerinin ayakları altında kirletilen bir toprak parçasının işgalden
kurtarılması için mücadele eden Filistin İslami Direniş Hareketi, Amerika'nın
gözünde terör örgütüdür. Ama İngiliz işgali döneminde sırf problem
oluşturmaları için Afrika'nın değişik yörelerinden getirtilip Sudan'ın güneyine
yerleştirilen animistlerin ve hıristiyanların içinden çıkarılmış militanların
örgütlendirilmeleri suretiyle oluşturulan Güney Sudan Halk Kurtuluş Cephesi
(SPLA) "bağımsızlık yanlısı" bir örgüttür. 1982'de Lübnan
topraklarını işgal ederek Sabra ve Şatilla katliamı gibi insanlık tarihinde
benzerlerine çok nadiren rastlanan katliamlar gerçekleştirmiş siyonist
işgalcilerin Güney Lübnan'daki kalıntılarını temizlemek için üstelik bu
ülkedeki yönetimin de onayıyla silahlı mücadele veren Hizbullah bir terör
örgütüdür. Ama siyonist saldırganların menfaatlerinin korunması amacıyla
oluşturulmuş ve Lübnan'daki devlet yönetiminin de başının belası durumundaki
Güney Lübnan Ordusu (SLA) İsrail'in tampon gücüdür. Kimsenin kalkıp:
"İsrail'in tampon gücünün Lübnan topraklarında ne işi var?" demeye
hakkı yoktur. Hatta BM Güvenlik Konseyi'nin 425 sayılı kararı İsrail'in
buradaki bütün askeri varlığını gayri meşru olarak nitelese ve derhal oradan
çekilmesini istese de Amerika "okey" dedikten sonra kimsenin buna
itiraz etme hakkı olamaz. 1956'dan buyana Sudan'ın başını ağrıtan Güney Sudan
Halk Kurtuluş Cephesi adlı ayrılıkçı terör örgütüne her türlü lojistik destek
sağlayan Kenya, Amerika'nın "terörü destekleyen ülkeler" listesine
girmezken, şu ana kadar hiçbir silahlı örgüte lojistik destek sağladığı ispat
edilememiş olan sadece iç savaştan kaçan Eritreli mültecilere kapılarını açan
Sudan, İslami kimliğinden dolayı Amerika'nın "terörü destekleyen
ülkeler" listesine sürekli girmektedir.
Amerika'nın ve ona yön veren uluslararası siyonizmin basın
yayın organları yani uluslararası medya üzerindeki hakimiyeti "terör"
konusunda onların sözlerinin daha fazla geçerli olmasına imkan sağlıyor. Bu
yüzdendir ki Amerika bir ülkeyi "terörü destekleyen ülkeler"
listesine aldığında uluslararası etkinliğe sahip bütün medya organları ona
yüklenmeye başlıyorlar. Aynı şey örgütler için de geçerlidir. Yani haklı veya
haksız olmak değil, Amerika tarafından mahkum edilmiş olmak veya olmamaktır önemli
olan.
Ancak işin gerçeğine bakıldığında uluslararası terörde en
büyük rolün Amerika'ya ait olduğu görülecektir. Amerika'nın ünlü istihbarat
örgütü CIA aynı zamanda bir cinayet şebekesidir. Şimdi bu cinayet şebekesinin
ve genelde Amerika'nın terör eylemlerinin bazılarını sıralayalım:
1973'te Libya dışişleri bakanının bindiği uçağın düşürülmesi
CIA ve MOSSAD'ın ortak terör eylemidir.
ABD'nin uçak düşürme terörüne bir diğer örnek Pakistan
cumhurbaşkanı Ziyaü'l-Hak'ın uçağının düşürülmesidir.
Yine aynı terörün bir başka örneği geçtiğimiz yıl Sudan
devlet başkanı yardımcısı Zübeyir Muhammed es-Salih'in uçağının Güney Sudan
semalarında düşürülmesidir. Bu suikastte hedef alınan Zübeyir Muhammed
es-Salih, Etyopya'nın başkenti Adis Ababa'da Mısır devlet başkanı Hüsni
Mübarek'e karşı gerçekleştirilen suikast girişiminin arkasında CIA'nin olduğunu
belgelemiş ve bu belgeleri Hüsni Mübarek'in önüne koymuştu. Oldukça faal olan
Zübeyir Muhammed'in girişimleri Amerika'nın Mısır'la Sudan'ı karşı karşıya
getirme planlarının da suya düşmesini sağlamıştı.
1981 Ağustos'unda ABD uçakları Sirte Körfezi'nde iki Libya
uçağını düşürdü.
1986'da yine ABD uçakları Libya lideri Muammer
el-Kazzafi'nin karargâhını bombaladılar ve Kazzafi bu olayda yaralandı.
Libya'ya yönelik bu saldırıların tek sebebi Libya yönetiminin Amerika'ya kafa
tutması ve Amerikan politikasını kendi ülkesinde uygulamaya yanaşmamasıydı.
Lübnan'da Maruni hıristiyanların hâkimiyetini dolayısıyla bu
ülkede Amerikan politikasının üste çıkmasını sağlamak amacıyla Amerika, 15
Temmuz 1958'de Lübnan'a askeri çıkarma yaptı.
İsrail işgal yönetimi, 5 Haziran 1967'de Mısır'a saldırı
düzenlediğinde Amerika'nın Akdeniz'deki 6. filosundan ikmal yapmıştı.
1982'de İsrail'in Lübnan'ı işgalinden sonra Tunus'a taşınmak
zorunda kalan FKÖ'nün bu ülkedeki karargâhını bombalayan İsrail uçakları da
Amerikan altıncı filosunu kullanmışlardı.
1993'te Somali'yi "umut operasyonu" yaftası
altında işgal etmesi de Amerikan şiddetinin insan haklarından ne anladığını
bütün insanlığa göstermiştir.
Eski ABD başkanı Kennedy başta olmak üzere bir çok ileri
gelen siyasetçiye yönelik cinayet eyleminde CIA'nin rolünün olduğu artık bütün
dünya kamuoyunun bildiği bir gerçektir.
Bunlar sadece birkaç örnek. Bizim de amacımız Amerika'nın
sicilini ortaya koymak değil uluslararası terördeki rolü hakkında fikir vermek
olduğundan bu kadar örneğin yeterli olacağını sanıyoruz. Çağdaş sömürgeciliğin
başını çeken bu gücün terör eylemleri hakkında ise birçok kitap yazılmıştır.
ABD terörist olduğu gibi aynı zamanda terörü destekleyen
ülkelerin de başında gelmektedir. Örneğin Güney Sudan'daki ayrılıkçı
teröristlere silah sağlayan ülkelerin başında ABD gelmektedir. Sudan ordusu
karşısında büyük darbeler alan ayrılıkçı teröristlerin yeniden canlandırılması
ve güçlendirilmesi için siyâsi ve lojistik destek vermelerini sağlamak amacıyla
Uganda, Kenya, Eritre ve Etyopya'ya sürekli baskı yapmaktadır.
ABD tarafından kollanan ve desteklenen terör örgütlerinden
biri de İran'daki rejime karşı silahlı eylemlere girişen Halkın Mücahitleri Örgütü'dür.
Bu örgüt çok kanlı bir terör örgütüdür. Örneğin 20 Haziran 1994'de, 10 Muharrem
kutlamaları esnasında İmam Rıza türbesinde meydana gelen ve yetmiş kişinin
ölümüne 140 kişinin de yaralanmasına yol açan patlamanın sorumlusu bu örgüttü.
ABD bu örgüte destek verdiğini de gizlemiyor. Özellikle İran'a uygulanan son
ambargodan sonra bu destek daha bir gün yüzüne çıktı. Bunun yanı sıra,
Türkiye'de kalma süresi sürekli uzatılan Çekiç Güc'ün PKK militanlarını
koruduğu hükümeti temsil eden siyâsilerin dışında bütün siyâsiler tarafından
dile getirilmektedir.
Filistin'deki Müslüman halka karşı çeşitli insanlık dışı
saldırılar düzenleyen yahudi terör örgütleri de en rahat çalışma imkânını
ABD'de bulabilmektedirler. Örneğin meşhur Kach terör örgütünün lideri Meir
Kahane bu ülkede yaşıyor ve faaliyet yürütüyordu. Yahudi terör örgütlerinin
Amerika'da silahlı eğitim yapmalarına da izin veriliyor. ABD yönetimi bu
konudaki müsamahasını: "Bu adamlar Avrupa'da yıllarca baskı altında
kalmış, çeşitli katliamlar görmüşler. Yürekleri acılarla dolu. Dolayısıyla
onları anlayışla karşılamak ve bazı aşırılıklarına göz yummak gerekir"
diyerek izah etmeye çalışıyor. Oysa ABD'nin himayesi altında terör eğitimi alan
bu siyonist teröristler daha sonra Filistin topraklarına giderek oradaki
Müslümanlara kan kusturuyorlar. Bir sabah namazı vaktinde Hz. İbrahim Camisi'ne
baskın düzenleyerek ibadetlerini yapmakta oldukları sırada Müslümanların
üzerine kurşun sıkan ve 67 masum insanı şehid eden Barush Goldstien adlı
siyonist terörist terör eğitimini ABD'de almıştı. Meşhur Kach terör örgütüne
mensup olan Goldstien hem İsrail hem de ABD pasaportu taşıyordu. Zaten siyonist
terör örgütlerine mensup teröristlerin çoğu hem ABD hem de İsrail pasaportu
taşımaktadırlar. Bu teröristler ABD yönetiminin siyasi çizgisini belirleyen
yahudi lobisinden ve yahudi zenginlerden önemli miktarda maddi yardım
almaktadırlar.
Amerika devlet olarak terörde başı çektiği gibi halk olarak
da boğazına kadar terörün içine gömülmüştür. İstatistiklere göre Amerika'da her
iki dakikada bir adam öldürülmektedir. Amerikalıların yılda 650.000 vak'ada
silah kullandıkları tahmin ediliyor. Bu ise her hafta 12.500 hayatın tehdit
edilmesi anlamına geliyor. Bu ülkede son yıllarda işlenen cinayetlerde yılda
ortalama 30.000 kurban verildiği tespit edildi. Amerika'da cinayetler yılda
ortalama % 2.9 oranında artmaktadır.
İşte bu şekilde içi dışı terör olan Amerika, geçtiğimiz ay
Kenya ve Tanzanya'daki büyükelçiliklerine yönelik bombalı saldırılar sonucu
yine terörle karşı karşıya geldi. Birçok yorumcuya göre bu saldırılar
Clinton'un Monica olayından dolayı köşeye sıkışması sebebiyle gündem değiştirme
amacına yönelik planlı saldırılarıydı. Makyavelizmi devlet felsefesi olarak
benimsemiş olan Amerika için insan canı fazla bir değer taşımadığından böyle
bir şeyi yapması zor değildi. Öyle olmasa bile "su testisi su yolunda
kırılır" hükmü gereğince, karşılaştığı olaylar kendisinin sıkça yaptığı
fiillerin bir benzeriydi. Yani Amerika, Kenya ve Tanzanya'da ya başka yerlerde
yaptığının aynısını tekrarladı, ya da ettiğini buldu.