Cumhuriyetin kurulmasından itibaren ülke yönetimini
ellerinde tutan güçlerin siyasî partilere verdikleri bir görevin ve bu göreve
bağlı olarak bir görev alanının olduğuna inanırım.
Tek partili dönemde bu görevin, hâkim gücün isteği
doğrultusunda sadece CHP tarafından yürütüldüğü, hem de başarıyla yürütüldüğü
açıktır.
Dünyadaki gelişmelere paralel olarak, daha doğrusu bu
gelişmelerden haberdar olunduğu ölçüde ülke insanının talepleri arttıkça hâkim
güç tarafından yeni görev alanları belirlenmiş ve o alanda görev yapacak olan
partilere kapı aralanmıştır. Başlangıçta aralanan kapı sadece biraz özgürlük ve
biraz da ülke ekonomisinin pastasından pay alma olduğu için CHP’nin işi çok da zor
olmamıştır.
Çünkü ülkenin kaymakla beslenen tabakası hep yanındadır ve
herşeye rağmen kendilerine cumhuriyetin kurdurulduğu hâkim gücün ilk göz
ağrısıdır. Bu yola beraber çıkmışlardır ve milletin büyük çoğunluğuna rağmen bu
yollarda beraber yürüyeceklerdir.
Yeri gelmişken belirtmekte fayda var: Sadece kendilerine
açılan yollarda el ele, kol kola, omuz omuza yüründüğü zamanlar, ülkenin büyük
çoğunluğunun Kızılay gibi kamusal alanlara sokulmadığı dönemlere rastlar.
Gerçekten de bu yollarda beraber yürüme azmi o denli bir
sevda derecesindedir ki ülke insanının büyük çoğunluğu kamusal alan bahanesiyle
paşazadelerin yollarına sokulmadığı hâlde…
Söz gelimi…
Koca koca yolların yoldaşlarına iyice daraldığı ya da yolların
çıkmaz sokaklarda kaybolduğu dönemlerde, zaten hiçbir zaman devreden çıkmayan
hâkim güç daha da kendini göstermiş ve bu gösterişin sonucu kendi halkının
paşazade partisine yollar olabildiğince açılmıştır.
Fakat sürekli olarak kaymakla beslendiği için olmalı,
kolesterollü damarlar kısa zamanda yeniden kapanmış; her defasında hâkim güç
kendi usulünce yoldaşının daralan yollarını yeniden açmak zorunda kalmıştır.
“Taşıma suyla değirmen dönmez” sözüne uygun olarak, bu yol
açışlar CHP’ye kısa dönemli faydalar sağlasa da uzun dönemde kendi halkının
önemli bir kısmının bile kendisinden yüz çevirmesine ve uzaklaşmasına neden
olmuştur. Bunu farkeden CHP ortanın solu, halkın yolu gibi sloganlarla hiç
olmazsa kendi halkını yanında tutmaya, yanından biraz uzaklaşanları yanına
çekmeye çalışmış ve bunda belli ölçüde başarılı olmuşsa da, hiç bir zaman
istediği ve umduğu başarıyı elde edememiştir.
Hâkim gücün imtiyazlı partisi, mevcut durumda bile, olanca
desteğe rağmen kendi varlığını korumakta güçlük çekerken…
Toplumun değişik kesimlerinden yeni yeni talepler gelmeye
başlamıştır.
Bu taleplerin sonucu, mevcut siyasî terminolojiyle ifade
edecek olursak, en solundan en sağına irili ufaklı birçok parti ülke genelinde
teşkilatlarını kurarak kendilerine yer açmaya çalışmışlardır.
Böyle bir gelişme ister istemez CHP’nin görev alanını iyice
daralttığı gibi, belli ölçüde de olsa onu hiç de alışık olmadığı bir rekabet
ortamına sokmuştur.
Kuruluşundan 1946’ya kadar tek tabanca olarak siyasetin
bütün alanlarını kapatmış olan bir parti için rekabete alışmak elbette çok zor
olmuştur.
Nitekim içinde yaşanılan durum gereği, hâkim güçlerce
siyasetin belli ölçüde de olsa kendi seyrinde gitmesine göz yumulduğu
dönemlerde cumhuriyetin yaşıtı olmakla övünen bu partinin payına hep
ikincilikler, üçüncülükler düşmüş; kimi zaman daha da kötüsü olmuş; anlı şanlı
CHP hiç dereceye giremeyerek küme düşmüş ve TBMM’nin dışında kalmıştır.
CHP’nin geçmişe yönelik kısa hikâyesi budur ve şimdilerde
bir ana muhalafet olarak TBMM’de görev yapmaktadır.
Kendileri ana muhalefet olmalarına rağmen, oldum olası
hiçbir zaman analık şefkatinden pay almamış oldukları için, ülkenin değişik
bölgelerindeki anaların özene bezene büyütüp üniversitelere gönderdikleri
kızlarımızın başörtülerine kafayı takmışlar ve başörtülü genç kızlarımızın
üniversite kapılarından geri döndürülmelerini sadizme varan bir hazla
seyretmişlerdir.
CHP’nin yakın geçmişteki en kısa hikâyesi, daha doğrusu bu
partiyi en bariz davranışıyla özetleyen öz geçmişi ise budur.
Bütün bunlar ortadayken; CHP, iktidara yürüyebilmek için
geçmişini unutturacak hamleler peşinde olması gerekirken Netekim Paşa’nın 1982
Darbe Anayasası’nın delinmesini önleme peşinde olmuş; bunun için TBMM’de
barikatlar kurup, kürsüler kırmayı tercih etmiştir.
Bu, elbet CHP’nin kendi tercihidir.
Milletin tercihi ise şöyledir:
“Türkiye’de iktidarı belirleyen CHP’dir. Bu milletin
çoğunluğu, CHP’ye karşı kendisini hangi partinin koruyacağına inanırsa, oyunu o
partiye vermekte ve ülke yönetimini ona teslim etmektedir.”
CHP nereye gidiyor?
Balyoz davasında kumpas iddialarıyla ilgili haklarında yargı
süreci başlatılan gazeteciler Mehmet Baransu, Ahmet Altan, Yasemin Çongar ilk
kez hâkim karşısına çıktı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk
duruşmaya sanık Tuncay Opçin ise gelmedi. 276 sayfalık iddianamenin özeti
okunduğu duruşmaya
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, gazeteci Perihan Mağden
ve bazı ülkelerin konsolosluklarından gelen temsilciler duruşmaya izleyici
olarak katıldı…
Mehmet Baransu, Ahmet Altan, Yasemin Çongar…
Bu üç isim tarih önünde, vicdan önünde, adalet önünde daha
çok hesap verecek bilinmeli. ABD’den valiz dolusu kumpas dokümanlarını
gazetecilik kisvesi altında malum yerlere servis eden kişi Mehmet Baransu.
Ahmet Altan ise tıpkı babası ve diğer kardeşi gibi 2. Cumhuriyetçiler adlı
uyduruk kaydırık isimle Türkiye Cumhuriyeti değerlerine(Atatürk
Devrimlerine)savaş açan zat…
Bu isimlerle ilgili uzun uzadıya yorum yapmama bile gerek
yok aslında. Dediğim gibi vicdanlarda gereken hüküm verilmiştir bu her daim
şaibeli insanlarla ilgili olarak. Tarih sayfalarında “çocuklarının yüzüne
bakamayan ebeveynler” olarak yerlerini almışlardır zaten daha hayatta iken…
Benim sözüm yalpalamaktan bir türlü kurtulamayan CHP’yedir.
Ve onun yöneticilerinden biri olan(her türlü suçlama
ithamlarına karşın tek bir yanıt veremeyenlerden biri olan) Sezgin Tanrıkulu’na
yöneliktir. Bu şaibeli(Atatürk’ten adeta nefret eden isim olan)Ahmet Altan’ın
duruşmasında onun yanında olmak ne demektir, ne anlama gelmektedir? Gelin
birbirimizi enayi yerine koymaya kalkmadan içten yanıtlar verelim ister
misiniz? Yani şu lakırdılara hiç gerek kalmaksızın; yahu biz bu ülkede koca bir
ana muhalefet partisiyiz. Demokrasi adına, gazetecilere özgürlük adına tabii ki
onların duruşmalarında yanlarında olacağız…
Heeey, heyyy!
Dedim ya gelin birbirimizi enayi yerine asla ve asla
koymayalım!
Bu boş, bu kifayetsiz lakırdılara karnımız tok beyler
bayanlar!
Soner Yalçın bu konu ile ilgili olarak; Ahmet Altan, Yasemin
Çongar ve diğerleri(Baransu’yu kastediyor); hem okuyucu hem cemaat
kışkırtmalarının kurbanı oldu. Tezgâha gelerek Cumhuriyet tarihinin en büyük
gazetecilik skandalına imza attılar. Altan ve Çongar'ın bize yaptığını onlara
yapmayacağız diyor yazısında. Zaten hep bu “demokratlık” takıntısı yüzünden
çekiyoruz ne çekiyorsak.
Onların yaptığını biz onlara yapmayacağız lakırdılarından
elli yıldır vazgeçmediğimiz için çekiyoruz. Oysa onlar dediğiniz güruh
Cumhuriyetin altını gıdım gıdım oyarak, Atatürk’e savaş açarak bu vahamete imza
atanlar değil mi kardeşim? Ne demek biz onlar gibi yapmayacağız! Bu kafayla
giderseniz zaten yapmak isteseniz dahi yapmaya ne takatiniz ne de zamanınız
kalmayacak merak etmeyin!
Sözü yine CHP’ye getirelim ister misiniz?
Her türlü suçlamalara tek bir yanıt dahi
getirmeyen(getirilmeyen) Sezgin Tanrıkulu’na mı kaldı bu kişilere sahip çıkmak?
Yere göğe sığdıramadığınız, fotoğraf karelerinde onunla görünmek adına can
paraladığınız Can Dündar nerede peki şu an? Can Dündar nerede sorum sizedir
bazı milletvekili arkadaşlarım! Onu da Atatürk’e, Cumhuriyet değerlerine sahip
çıktığı için mi sahiplenmiştiniz canhıraş? Bu yüzden mi yurt dışına kaçmakta
buldu selameti afaCan?
CHP nereye gidiyor diye soruyoruz!
Yanıt kimden gelecek peki? Hiç kimseden gelmeyecek, bunu bilmiyor
muyum sanıyorsunuz! Ama çok yakında bir seçim var ufukta, belki de apar topar
tabir edilen türden olasılıklı. Bize bu sorunun yanıtını asla ve asla
vermeyerek tribünlere oynayanların akıbetini ben sizlere şimdiden söyleyeyim
mi?
Hüsran.
Hüsran.
Hüsran.
Bu hüsranı sadece kendileri yaşasalar iyi ama Allah biliyor
ya hala aymaz biçimde böyle bir seçime girerlerse, bu son seçim olur
sayelerinde bakın da görün…
İnançla ve inatla bir kez daha söylüyorum; Atatürk’ün
kurduğu bu köklü partiye küsmek yerine hepimizin sahip çıkması, bizzat bu parti
içerisine girip elini taşın altına koyması yurttaşlık (yurtseverlik) görevidir.
Küsmenin, kırmızı dipli mumla davet beklemenin zamanı değil bu zaman! CHP,
topluma UMUTSUZLUK yüklemek adına parti içinde özel konumlandırılmışlardan
ivedi olarak arındırılmalıdır. Bu arındırmada bizler de olmalıyız, bizzat üye
olarak başlamalıyız işe…
Batı Asya'da yaşanan olayların odağında, Barzani'nin 25
Eylül'de, sözde Kürdistan'ın bağımsızlığı için aldığı referandum kararı
bulunuyor. “Bu kararı ABD ve İsrail destekliyor” demenin ötesinde, bu kararı
aldırtan, doğrudan Amerika ve İsrail'dir.
Bugün Batı Asya'da ve Türkiye'de yaşanan gelişmeler, ancak
“Kürdistan reformu” konusu merkeze alınarak anlaşılabilir. Katar olayı da yine
bu eksende anlamlıdır. ABD, Katar üzerinden mazlumlar dünyasına karşı bir atak
yapmıştır. Suriye'nin başarılarına yine ABD'nin bir takım askeri hazırlıklarla
cevap vermeye çalışmaktadır. Avrasya ise Hindistan ve Pakistan'ın Şanghay
İşbirliği Örgütü'ne katılımıyla kendisini pekiştirmiştir. Almanya, Kürdistan
planına karşı tavır almıştır. Dünya, bu Kürdistan girişimi etrafında
cepheleşmektedir.
GAYRI MEŞRU İLANI
CHP'nin Anayasa'yı gayrimeşru ilan etmesi ve bu Anayasa'ya
göre yapılacak her iş gayrimeşru gördüğünü açıklaması de yine bu eksende anlam
kazanmaktadır. ABD, Kürdistan'ı kurarken, Türkiye'yi iç cephede bölmek
zorundadır. Kürdistan'ın bağımsızlığını önleyecek asıl kuvvet Irak ve
Türkiye'nin beraberliğidir. Irak kendi toprak bütünlüğü açısından, Türkiye de
kendisine yönelen tehdit açısından konunun birinci muhattabıdır.
İÇ KARGAŞA FAKTÖRÜ
Bu süreçte Türkiye'nin iç cephesinin zaafa uğraması, ABD ve
İsrail açısından anlamlıdır ve CHP'nin her işi gayrimeşru ilan etmesi,
Türkiye'de bir iç kargaşa faktörüdür. Gayrimeşru ilanı ile hukuki zemin ortadan
kalkmaktadır. Anayasa ve buna uygun yapılacak her iş gayrimeşru ise devlet
faaliyetinin durması gerekir. CHP'nin aldığı karar hangi amacı taşırsa taşısın,
Türkiye'yi kilitleyen bir girişimidir. Dolayısıyla "Kürdistan"
referandumuyla kaçınılmaz olarak bağlantılıdır.
TUTUKLAMA HUKUKSUZDUR
Enis Berberoğlu bu ortamda tutuklanmıştır. Tutuklama kararı
kanunsuzdur. Anayasa'nın Yasama Dokunulmazlığı başlığını taşıyan 83. maddesinin
3. fıkrasında; "TBMM üyesi hakkında seçiminden önce veya sonra verilmiş
bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır.
Üyelik süresince zaman aşımı işletilmez" denilmektedir. Henüz Berberoğlu
hakkındaki hüküm kesinleşmemişken, tutuklama verilmesi doğru değildir.
Dokunulmazlığın kalkması da buna izin vermemektedir. Öncelikle Yargıtay'da ceza
hükmü kesinleşmeli, Meclis'e yazı yazılarak vekillik sıfatı sona
erdirilmelidir. Ancak ondan sonra infaz başlayabilir.
CHP'NİN UCM ÇIKIŞI
Bu uygulamanın arkasında bir kötü niyet bulunmaktadır.
Türkiye'de iç kargaşalık için bir zemin yaratılmaktadır. Bazı güçlerde bu
zemine uygun adım atmaktadırlar. Sayın Kılıçdaroğlu yürüyüşe başlarken ilk
cümlesinde, Türkiye'ye değil dünyaya seslenmektedir. Yine önceki gün CHP Grup
Başkanvekili Engin Altay'ın “Tayyip Erdoğan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde
yargılanacak” açıklaması da aynı zemindedir. Türk yargısı, Türk mahkemesi
varken, neden Uluslararası Ceza Mahkemesi göreve davet edilmektedir? Hem
CHP'nin Genel Başkanı Türkiye'nin işlerine dünyayı davet etmekte, hem de Grup
Başkanvekili Cumhurbaşkanı'nın Türkiye'de değil uluslararası mahkemede
yargılanmasını istemektedir. ABD ve İsrail'in Kürdistan'ı kurma hamlesi
ortadayken, dış güçler Türkiye'ye gelmek için davet beklemektedir. Pentagon'un
psikolojik savaş elemanlarından Michael Rubin'in, “Bugün Katar, yarın Türkiye”
diyerek ülkemizi açıkça hedef alması da durumun önemini açıkça göstermektedir.
ABD'YE KATKIDA BULUNAN TAVIRLAR
Bugün ülkemizde dış tertiplere zemin hazırlayan çeşitli
tavırlar bulunduğunu gözlemliyoruz. Bu tavırlar bir Hükümet'ten, iki
Berberoğlu'nu hukuksuzca tutuklayan yargıdan, üç HDP'yle omuz omuza yürüyen
CHP'den gelmektedir. Hepsi sonuç itibariyle "Kürdistan'ı ilan
edeceğim" diyen ABD'ye katkıda bulunan tavırlardır. Türkiye'de herkesin bu
konuda çok dikkatli olması gerekmektedir.
TEMEL MESELE İÇ CEPHEYİ SAĞLAM TUTMAK
Bugün en temel mesele, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü hedef
alan dış müdahalelere karşı iç cepheyi sağlam tutmaktır. İkincisi, Türk
devletinin yapacağı uygulamaların meşruluğu konusunda bir tartışma olmamalıdır.
Bu Anayasa'ya göre atılacak her adımı gayrimeşru saymak, Türk Silahlı
Kuvvetleri'nin, Türk Polisi'nin, korucularımızın PKK ve FETÖ'ye karşı yürüttüğü
kahramanca mücadeleyi de gayrimeşru saymaktır. Aynı zamanda
"Kürdistan"ın bağımsızlığının ilan edilmesine karşı, Türkiye'nin
devlet olarak her düzlemde yapacağı savunma uygulamalarını gayrimeşru
saymaktır.
ADALET YÜRÜYÜŞÜ
Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı "Adalet
Yürüyüşü"nde, kendi içinde bulunduğu karelerde tek bir Türk bayrağı
görülememektedir. Bunun yanında yürüyüşe HDP'nin de yoğun bir şekilde katılması
ve Kılıçdaroğlu'nun önceki akşam bir televizyon kanalında "Demirtaş'ı
ziyaret edeceğim" açıklaması da bu tablo içinde düşünülmelidir. CHP'nin
demokrasi mücadelesini HDP/PKK'yla birlikte yürütmeye karar verdiği
anlaşılmaktadır. Bu da, hedeflenen sitemin ne kadar demokraik olduğunu
özetliyor.
Kısaca CHP Bugün Demokratik yollar ile halkın desdeğini
alarak iktidar olamayacağını gayet iyi biliyor.
Biliyor bilmesine ama buna rağmen halktan
uzaklaşıyor.Avrupa,Abd,İsrail’in istediği ne varsa yapıyor.1 numaralaı terör
desdekcileri ile aynı söylem ve kolkola yürüyor.Ülkede kaos ortamı yaratmanın
halkın kendi içinde çatışma zemini oluşturmanın peşinde.
Chp,Hiçbir projesi olmayan,vizyonu,hedefi,ideali olmayan bir
parti konumuna geldi.Ülkesine ve Milletinin değerlerine yabancı bir parti
oldu.24 saat Dillerinden düşürmedikleri Atatürk’ün idealleri devrimleri ve
hayellerinin tersine bir parti konumuna geldi.
Ülkesini ve devletini avrupaya şikayet eden,Ülkesini
karalayan,Terör ile mücadele eden güvenlik güçlerini sivil katliamlarla anacak
kadar vatan haini Ülke düşmanı olan bir parti konumunda.
Burada tek tek açıklamayacağım,dileyen internetten
araştırabilir.Chp Milletvekilleri açıklama ve beyanatlarını,her cümlesi şer
kokan açıklamalar.Her kelimesi ülke düşmanı devlet düşmanı açıklamalar.
Yorum ve değerlendirmeyi siz takipçilerime bırakıyorum.
Sağlıcakla kalın….