BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

11 Eylül 2017 Pazartesi

CHP nereye gidiyor?

Cumhuriyetin kurulmasından itibaren ülke yönetimini ellerinde tutan güçlerin siyasî partilere verdikleri bir görevin ve bu göreve bağlı olarak bir görev alanının olduğuna inanırım.
Tek partili dönemde bu görevin, hâkim gücün isteği doğrultusunda sadece CHP tarafından yürütüldüğü, hem de başarıyla yürütüldüğü açıktır.
Dünyadaki gelişmelere paralel olarak, daha doğrusu bu gelişmelerden haberdar olunduğu ölçüde ülke insanının talepleri arttıkça hâkim güç tarafından yeni görev alanları belirlenmiş ve o alanda görev yapacak olan partilere kapı aralanmıştır. Başlangıçta aralanan kapı sadece biraz özgürlük ve biraz da ülke ekonomisinin pastasından pay alma olduğu için CHP’nin işi çok da zor olmamıştır.
Çünkü ülkenin kaymakla beslenen tabakası hep yanındadır ve herşeye rağmen kendilerine cumhuriyetin kurdurulduğu hâkim gücün ilk göz ağrısıdır. Bu yola beraber çıkmışlardır ve milletin büyük çoğunluğuna rağmen bu yollarda beraber yürüyeceklerdir.
Yeri gelmişken belirtmekte fayda var: Sadece kendilerine açılan yollarda el ele, kol kola, omuz omuza yüründüğü zamanlar, ülkenin büyük çoğunluğunun Kızılay gibi kamusal alanlara sokulmadığı dönemlere rastlar.
Gerçekten de bu yollarda beraber yürüme azmi o denli bir sevda derecesindedir ki ülke insanının büyük çoğunluğu kamusal alan bahanesiyle paşazadelerin yollarına sokulmadığı hâlde…
Söz gelimi…
Koca koca yolların yoldaşlarına iyice daraldığı ya da yolların çıkmaz sokaklarda kaybolduğu dönemlerde, zaten hiçbir zaman devreden çıkmayan hâkim güç daha da kendini göstermiş ve bu gösterişin sonucu kendi halkının paşazade partisine yollar olabildiğince açılmıştır.
Fakat sürekli olarak kaymakla beslendiği için olmalı, kolesterollü damarlar kısa zamanda yeniden kapanmış; her defasında hâkim güç kendi usulünce yoldaşının daralan yollarını yeniden açmak zorunda kalmıştır.
“Taşıma suyla değirmen dönmez” sözüne uygun olarak, bu yol açışlar CHP’ye kısa dönemli faydalar sağlasa da uzun dönemde kendi halkının önemli bir kısmının bile kendisinden yüz çevirmesine ve uzaklaşmasına neden olmuştur. Bunu farkeden CHP ortanın solu, halkın yolu gibi sloganlarla hiç olmazsa kendi halkını yanında tutmaya, yanından biraz uzaklaşanları yanına çekmeye çalışmış ve bunda belli ölçüde başarılı olmuşsa da, hiç bir zaman istediği ve umduğu başarıyı elde edememiştir.
Hâkim gücün imtiyazlı partisi, mevcut durumda bile, olanca desteğe rağmen kendi varlığını korumakta güçlük çekerken…
Toplumun değişik kesimlerinden yeni yeni talepler gelmeye başlamıştır.
Bu taleplerin sonucu, mevcut siyasî terminolojiyle ifade edecek olursak, en solundan en sağına irili ufaklı birçok parti ülke genelinde teşkilatlarını kurarak kendilerine yer açmaya çalışmışlardır.
Böyle bir gelişme ister istemez CHP’nin görev alanını iyice daralttığı gibi, belli ölçüde de olsa onu hiç de alışık olmadığı bir rekabet ortamına sokmuştur.
Kuruluşundan 1946’ya kadar tek tabanca olarak siyasetin bütün alanlarını kapatmış olan bir parti için rekabete alışmak elbette çok zor olmuştur.
Nitekim içinde yaşanılan durum gereği, hâkim güçlerce siyasetin belli ölçüde de olsa kendi seyrinde gitmesine göz yumulduğu dönemlerde cumhuriyetin yaşıtı olmakla övünen bu partinin payına hep ikincilikler, üçüncülükler düşmüş; kimi zaman daha da kötüsü olmuş; anlı şanlı CHP hiç dereceye giremeyerek küme düşmüş ve TBMM’nin dışında kalmıştır.
CHP’nin geçmişe yönelik kısa hikâyesi budur ve şimdilerde bir ana muhalafet olarak TBMM’de görev yapmaktadır.
Kendileri ana muhalefet olmalarına rağmen, oldum olası hiçbir zaman analık şefkatinden pay almamış oldukları için, ülkenin değişik bölgelerindeki anaların özene bezene büyütüp üniversitelere gönderdikleri kızlarımızın başörtülerine kafayı takmışlar ve başörtülü genç kızlarımızın üniversite kapılarından geri döndürülmelerini sadizme varan bir hazla seyretmişlerdir.
CHP’nin yakın geçmişteki en kısa hikâyesi, daha doğrusu bu partiyi en bariz davranışıyla özetleyen öz geçmişi ise budur.
Bütün bunlar ortadayken; CHP, iktidara yürüyebilmek için geçmişini unutturacak hamleler peşinde olması gerekirken Netekim Paşa’nın 1982 Darbe Anayasası’nın delinmesini önleme peşinde olmuş; bunun için TBMM’de barikatlar kurup, kürsüler kırmayı tercih etmiştir.
Bu, elbet CHP’nin kendi tercihidir.
Milletin tercihi ise şöyledir:
“Türkiye’de iktidarı belirleyen CHP’dir. Bu milletin çoğunluğu, CHP’ye karşı kendisini hangi partinin koruyacağına inanırsa, oyunu o partiye vermekte ve ülke yönetimini ona teslim etmektedir.”
CHP nereye gidiyor?
Balyoz davasında kumpas iddialarıyla ilgili haklarında yargı süreci başlatılan gazeteciler Mehmet Baransu, Ahmet Altan, Yasemin Çongar ilk kez hâkim karşısına çıktı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmaya sanık Tuncay Opçin ise gelmedi. 276 sayfalık iddianamenin özeti okunduğu duruşmaya
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, gazeteci Perihan Mağden ve bazı ülkelerin konsolosluklarından gelen temsilciler duruşmaya izleyici olarak katıldı…
Mehmet Baransu, Ahmet Altan, Yasemin Çongar…
Bu üç isim tarih önünde, vicdan önünde, adalet önünde daha çok hesap verecek bilinmeli. ABD’den valiz dolusu kumpas dokümanlarını gazetecilik kisvesi altında malum yerlere servis eden kişi Mehmet Baransu. Ahmet Altan ise tıpkı babası ve diğer kardeşi gibi 2. Cumhuriyetçiler adlı uyduruk kaydırık isimle Türkiye Cumhuriyeti değerlerine(Atatürk Devrimlerine)savaş açan zat…
Bu isimlerle ilgili uzun uzadıya yorum yapmama bile gerek yok aslında. Dediğim gibi vicdanlarda gereken hüküm verilmiştir bu her daim şaibeli insanlarla ilgili olarak. Tarih sayfalarında “çocuklarının yüzüne bakamayan ebeveynler” olarak yerlerini almışlardır zaten daha hayatta iken…
Benim sözüm yalpalamaktan bir türlü kurtulamayan CHP’yedir.
Ve onun yöneticilerinden biri olan(her türlü suçlama ithamlarına karşın tek bir yanıt veremeyenlerden biri olan) Sezgin Tanrıkulu’na yöneliktir. Bu şaibeli(Atatürk’ten adeta nefret eden isim olan)Ahmet Altan’ın duruşmasında onun yanında olmak ne demektir, ne anlama gelmektedir? Gelin birbirimizi enayi yerine koymaya kalkmadan içten yanıtlar verelim ister misiniz? Yani şu lakırdılara hiç gerek kalmaksızın; yahu biz bu ülkede koca bir ana muhalefet partisiyiz. Demokrasi adına, gazetecilere özgürlük adına tabii ki onların duruşmalarında yanlarında olacağız…
Heeey, heyyy!
Dedim ya gelin birbirimizi enayi yerine asla ve asla koymayalım!
Bu boş, bu kifayetsiz lakırdılara karnımız tok beyler bayanlar!
Soner Yalçın bu konu ile ilgili olarak; Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve diğerleri(Baransu’yu kastediyor); hem okuyucu hem cemaat kışkırtmalarının kurbanı oldu. Tezgâha gelerek Cumhuriyet tarihinin en büyük gazetecilik skandalına imza attılar. Altan ve Çongar'ın bize yaptığını onlara yapmayacağız diyor yazısında. Zaten hep bu “demokratlık” takıntısı yüzünden çekiyoruz ne çekiyorsak.
Onların yaptığını biz onlara yapmayacağız lakırdılarından elli yıldır vazgeçmediğimiz için çekiyoruz. Oysa onlar dediğiniz güruh Cumhuriyetin altını gıdım gıdım oyarak, Atatürk’e savaş açarak bu vahamete imza atanlar değil mi kardeşim? Ne demek biz onlar gibi yapmayacağız! Bu kafayla giderseniz zaten yapmak isteseniz dahi yapmaya ne takatiniz ne de zamanınız kalmayacak merak etmeyin!
Sözü yine CHP’ye getirelim ister misiniz?
Her türlü suçlamalara tek bir yanıt dahi getirmeyen(getirilmeyen) Sezgin Tanrıkulu’na mı kaldı bu kişilere sahip çıkmak? Yere göğe sığdıramadığınız, fotoğraf karelerinde onunla görünmek adına can paraladığınız Can Dündar nerede peki şu an? Can Dündar nerede sorum sizedir bazı milletvekili arkadaşlarım! Onu da Atatürk’e, Cumhuriyet değerlerine sahip çıktığı için mi sahiplenmiştiniz canhıraş? Bu yüzden mi yurt dışına kaçmakta buldu selameti afaCan?
CHP nereye gidiyor diye soruyoruz!
Yanıt kimden gelecek peki? Hiç kimseden gelmeyecek, bunu bilmiyor muyum sanıyorsunuz! Ama çok yakında bir seçim var ufukta, belki de apar topar tabir edilen türden olasılıklı. Bize bu sorunun yanıtını asla ve asla vermeyerek tribünlere oynayanların akıbetini ben sizlere şimdiden söyleyeyim mi?
Hüsran.
Hüsran.
Hüsran.
Bu hüsranı sadece kendileri yaşasalar iyi ama Allah biliyor ya hala aymaz biçimde böyle bir seçime girerlerse, bu son seçim olur sayelerinde bakın da görün…
İnançla ve inatla bir kez daha söylüyorum; Atatürk’ün kurduğu bu köklü partiye küsmek yerine hepimizin sahip çıkması, bizzat bu parti içerisine girip elini taşın altına koyması yurttaşlık (yurtseverlik) görevidir. Küsmenin, kırmızı dipli mumla davet beklemenin zamanı değil bu zaman! CHP, topluma UMUTSUZLUK yüklemek adına parti içinde özel konumlandırılmışlardan ivedi olarak arındırılmalıdır. Bu arındırmada bizler de olmalıyız, bizzat üye olarak başlamalıyız işe…
Batı Asya'da yaşanan olayların odağında, Barzani'nin 25 Eylül'de, sözde Kürdistan'ın bağımsızlığı için aldığı referandum kararı bulunuyor. “Bu kararı ABD ve İsrail destekliyor” demenin ötesinde, bu kararı aldırtan, doğrudan Amerika ve İsrail'dir.
Bugün Batı Asya'da ve Türkiye'de yaşanan gelişmeler, ancak “Kürdistan reformu” konusu merkeze alınarak anlaşılabilir. Katar olayı da yine bu eksende anlamlıdır. ABD, Katar üzerinden mazlumlar dünyasına karşı bir atak yapmıştır. Suriye'nin başarılarına yine ABD'nin bir takım askeri hazırlıklarla cevap vermeye çalışmaktadır. Avrasya ise Hindistan ve Pakistan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü'ne katılımıyla kendisini pekiştirmiştir. Almanya, Kürdistan planına karşı tavır almıştır. Dünya, bu Kürdistan girişimi etrafında cepheleşmektedir.

GAYRI MEŞRU İLANI

CHP'nin Anayasa'yı gayrimeşru ilan etmesi ve bu Anayasa'ya göre yapılacak her iş gayrimeşru gördüğünü açıklaması de yine bu eksende anlam kazanmaktadır. ABD, Kürdistan'ı kurarken, Türkiye'yi iç cephede bölmek zorundadır. Kürdistan'ın bağımsızlığını önleyecek asıl kuvvet Irak ve Türkiye'nin beraberliğidir. Irak kendi toprak bütünlüğü açısından, Türkiye de kendisine yönelen tehdit açısından konunun birinci muhattabıdır.

İÇ KARGAŞA FAKTÖRÜ

Bu süreçte Türkiye'nin iç cephesinin zaafa uğraması, ABD ve İsrail açısından anlamlıdır ve CHP'nin her işi gayrimeşru ilan etmesi, Türkiye'de bir iç kargaşa faktörüdür. Gayrimeşru ilanı ile hukuki zemin ortadan kalkmaktadır. Anayasa ve buna uygun yapılacak her iş gayrimeşru ise devlet faaliyetinin durması gerekir. CHP'nin aldığı karar hangi amacı taşırsa taşısın, Türkiye'yi kilitleyen bir girişimidir. Dolayısıyla "Kürdistan" referandumuyla kaçınılmaz olarak bağlantılıdır.

TUTUKLAMA HUKUKSUZDUR

Enis Berberoğlu bu ortamda tutuklanmıştır. Tutuklama kararı kanunsuzdur. Anayasa'nın Yasama Dokunulmazlığı başlığını taşıyan 83. maddesinin 3. fıkrasında; "TBMM üyesi hakkında seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır. Üyelik süresince zaman aşımı işletilmez" denilmektedir. Henüz Berberoğlu hakkındaki hüküm kesinleşmemişken, tutuklama verilmesi doğru değildir. Dokunulmazlığın kalkması da buna izin vermemektedir. Öncelikle Yargıtay'da ceza hükmü kesinleşmeli, Meclis'e yazı yazılarak vekillik sıfatı sona erdirilmelidir. Ancak ondan sonra infaz başlayabilir.

CHP'NİN UCM ÇIKIŞI

Bu uygulamanın arkasında bir kötü niyet bulunmaktadır. Türkiye'de iç kargaşalık için bir zemin yaratılmaktadır. Bazı güçlerde bu zemine uygun adım atmaktadırlar. Sayın Kılıçdaroğlu yürüyüşe başlarken ilk cümlesinde, Türkiye'ye değil dünyaya seslenmektedir. Yine önceki gün CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'ın “Tayyip Erdoğan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak” açıklaması da aynı zemindedir. Türk yargısı, Türk mahkemesi varken, neden Uluslararası Ceza Mahkemesi göreve davet edilmektedir? Hem CHP'nin Genel Başkanı Türkiye'nin işlerine dünyayı davet etmekte, hem de Grup Başkanvekili Cumhurbaşkanı'nın Türkiye'de değil uluslararası mahkemede yargılanmasını istemektedir. ABD ve İsrail'in Kürdistan'ı kurma hamlesi ortadayken, dış güçler Türkiye'ye gelmek için davet beklemektedir. Pentagon'un psikolojik savaş elemanlarından Michael Rubin'in, “Bugün Katar, yarın Türkiye” diyerek ülkemizi açıkça hedef alması da durumun önemini açıkça göstermektedir.

ABD'YE KATKIDA BULUNAN TAVIRLAR

Bugün ülkemizde dış tertiplere zemin hazırlayan çeşitli tavırlar bulunduğunu gözlemliyoruz. Bu tavırlar bir Hükümet'ten, iki Berberoğlu'nu hukuksuzca tutuklayan yargıdan, üç HDP'yle omuz omuza yürüyen CHP'den gelmektedir. Hepsi sonuç itibariyle "Kürdistan'ı ilan edeceğim" diyen ABD'ye katkıda bulunan tavırlardır. Türkiye'de herkesin bu konuda çok dikkatli olması gerekmektedir.

TEMEL MESELE İÇ CEPHEYİ SAĞLAM TUTMAK

Bugün en temel mesele, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü hedef alan dış müdahalelere karşı iç cepheyi sağlam tutmaktır. İkincisi, Türk devletinin yapacağı uygulamaların meşruluğu konusunda bir tartışma olmamalıdır. Bu Anayasa'ya göre atılacak her adımı gayrimeşru saymak, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Türk Polisi'nin, korucularımızın PKK ve FETÖ'ye karşı yürüttüğü kahramanca mücadeleyi de gayrimeşru saymaktır. Aynı zamanda "Kürdistan"ın bağımsızlığının ilan edilmesine karşı, Türkiye'nin devlet olarak her düzlemde yapacağı savunma uygulamalarını gayrimeşru saymaktır.

ADALET YÜRÜYÜŞÜ

Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı "Adalet Yürüyüşü"nde, kendi içinde bulunduğu karelerde tek bir Türk bayrağı görülememektedir. Bunun yanında yürüyüşe HDP'nin de yoğun bir şekilde katılması ve Kılıçdaroğlu'nun önceki akşam bir televizyon kanalında "Demirtaş'ı ziyaret edeceğim" açıklaması da bu tablo içinde düşünülmelidir. CHP'nin demokrasi mücadelesini HDP/PKK'yla birlikte yürütmeye karar verdiği anlaşılmaktadır. Bu da, hedeflenen sitemin ne kadar demokraik olduğunu özetliyor.
Kısaca CHP Bugün Demokratik yollar ile halkın desdeğini alarak iktidar olamayacağını gayet iyi biliyor.
Biliyor bilmesine ama buna rağmen halktan uzaklaşıyor.Avrupa,Abd,İsrail’in istediği ne varsa yapıyor.1 numaralaı terör desdekcileri ile aynı söylem ve kolkola yürüyor.Ülkede kaos ortamı yaratmanın halkın kendi içinde çatışma zemini oluşturmanın peşinde.
Chp,Hiçbir projesi olmayan,vizyonu,hedefi,ideali olmayan bir parti konumuna geldi.Ülkesine ve Milletinin değerlerine yabancı bir parti oldu.24 saat Dillerinden düşürmedikleri Atatürk’ün idealleri devrimleri ve hayellerinin tersine bir parti konumuna geldi.
Ülkesini ve devletini avrupaya şikayet eden,Ülkesini karalayan,Terör ile mücadele eden güvenlik güçlerini sivil katliamlarla anacak kadar vatan haini Ülke düşmanı olan bir parti konumunda.
Burada tek tek açıklamayacağım,dileyen internetten araştırabilir.Chp Milletvekilleri açıklama ve beyanatlarını,her cümlesi şer kokan açıklamalar.Her kelimesi ülke düşmanı devlet düşmanı açıklamalar.
Yorum ve değerlendirmeyi siz takipçilerime bırakıyorum.

Sağlıcakla kalın….
google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html