ABD’den gelen “Suriye’den çekilme” açıklaması ve bunu müteakip Amerikan birliklerinin kısmî çekilmesi, iki ülke liderlerinin tekrar bir araya gelmesini gerektirdi.
2018 yılı, Rusya ile Türkiye arasındaki iş birliğinin zirvede olduğu yıllardan biriydi. İki ülke liderinin sıkça bir araya gelmesi, Akkuyu Nükleer Santrali’nin temelinin atılması, Türk Akımı’nın deniz kısmının tamamlanması töreninin düzenlenmesi, Rusya’dan Türkiye’ye gelen turist sayısının 6 milyonu geçmesi, bu durumun en önemli göstergeleriydi.
Tüm bunlara iki ülkenin Suriye sorunu çerçevesinde
geliştirdikleri diyalogu da eklemek gerekmektedir.
Özellikle uçak krizinden sonra tarafların sıkça bir araya gelip Suriye’deki gelişmelerle ile ilgili görüş alışverişinde bulunması, şüphesiz Suriye’de sahip oldukları farklı dayanaklara rağmen ortak hareket etmelerine ve ülkeye barışı getirme konusunda mesafe kat etmelerine yardımcı oldu.
Özellikle uçak krizinden sonra tarafların sıkça bir araya gelip Suriye’deki gelişmelerle ile ilgili görüş alışverişinde bulunması, şüphesiz Suriye’de sahip oldukları farklı dayanaklara rağmen ortak hareket etmelerine ve ülkeye barışı getirme konusunda mesafe kat etmelerine yardımcı oldu.
2019 yılında da Türk-Rus iş birliğinin gündemini aynı
konuların oluşturacağını şimdiden belirtmek gerekmekte.
Nitekim yeni yılın ilk haftasında ABD’den gelen “Suriye’den çekilme” açıklaması ve bunu müteakip Amerikan birliklerinin kısmî çekilmesi, iki ülke liderlerinin tekrar bir araya gelmesini gerektirdi.
Nitekim yeni yılın ilk haftasında ABD’den gelen “Suriye’den çekilme” açıklaması ve bunu müteakip Amerikan birliklerinin kısmî çekilmesi, iki ülke liderlerinin tekrar bir araya gelmesini gerektirdi.
23 Ocak günü Türkiye Cumhurbaşkanı Recep TayyipErdoğan’ın Rusya’ya yapacağı yılın ilk yurtdışı ziyaretini de bu bağlamda ele
almak gerekiyor.
ABD’nin Suriye’den çekilme kararının Türk-Rus iş birliğine muhtemel etkisi.
ABD’nin Suriye’den çekilmesi, aslında her iki ülkede çok
olumlu karşılandı. Hatta Rusya’da bu adımı, “ABD’nin yenilgisi” olarak
değerlendirenler oldu.
Gerçekten de ABD’nin Afganistan, Irak ve ardından da
Suriye’ye müdahalede bulunması ve bu müdahalelerin neticesinde sorunların
çözülmemesi, söz konusu değerlendirmeleri haklı çıkartmaktadır. Bu husus
şüphesiz ABD’nin bölgedeki imajını da olumsuz etkilemekte ve ABD’ye olan güveni
sarsmaktadır.
Rusya ise tam tersine özellikle İran ve Suriye meselelerinde
sergilediği tutum ile kendisini güvenilir bir ortak olarak göstermeyi
başarmıştır.
ABD’nin çekilmesi şüphesiz Suriye’deki diğer aktörleri
rahatlatacaktır. En başta doğrudan bir ABD-Rusya çatışma ihtimalini ortadan
kaldıracaktır.
Bugüne kadar da taraflar birbirlerinin etki ve kontrol
alanlarına girmemeye gayret etse ve bunda başarılı olsalar da böyle bir
ihtimalin varlığı dahi tüm dünya kamuoyunu tedirgin ediyordu.
ABD’nin çekilmesinin özellikle Türkiye ve Rusya açısından
iyi tarafı, bu iki ülkenin İran ile birlikte Suriye’de daha fazla söz sahibi
olması ve üç ülkenin yürüttüğü görüşmelerin başarılı olmasının şansının
artmasıdır.
Nitekim bundan önce üç ülkenin vardıkları anlaşmalar konusunda
“Acaba ABD ne der?” sorusu sorulurken bundan sonraki süreçte bu sorunun pek
ehemmiyeti kalmayacaktır.
Tüm bunlar Suriye’de barışın tesisini de hızlandırabilecektir. Bu da hem Moskova’nın hem de Ankara’nın istediği bir durumdur. Zira Suriye savaşı, her iki devleti de maddî-manevî çok yormaktadır.
Tüm bunlar Suriye’de barışın tesisini de hızlandırabilecektir. Bu da hem Moskova’nın hem de Ankara’nın istediği bir durumdur. Zira Suriye savaşı, her iki devleti de maddî-manevî çok yormaktadır.
ABD’nin çekilmesinin olumsuz tarafları ise Türkiye ile
Rusya’nın Suriye’de ortak amaca (Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve
barışın bir an önce tesis edilmesi) rağmen karşı karşıya gelme ihtimalinin
artması ve hamilerinin çekilmeye başlamasından hemen sonra YPG/PYD terör
örgütlerinin Rusya ve Esed rejimine yakınlaşmaya başlamasıdır.
Tüm bu muhtemel
sorunlar, Moskova ile Ankara’da da iyi anlaşılmış olmalı ki, taraflar bu
meseleleri en üst düzeyde görüşmeyi kararlaştırmıştır.
Putin-Erdoğan görüşmesinden beklentiler
Putin-Erdoğan görüşmesinin en önemli konusunun Suriye sorunu
ile bu ülkenin kuzeyinde 32 kilometre derinliğinde ve Türkiye’nin kontrolünde
güvenli bölgenin kurulması (burada bunu yapacak başka bir güç yoktur) meselesi
oluşturacaktır.
Uzun vadede bu husus, şüphesiz Moskova’nın işine
yaramamaktadır. Zira Kremlin, Esed rejimine askerî-maddî destek vererek
toprakların büyük kısmının rejiminin kontrolüne geçmesini sağlamıştır. Buna
rağmen Moskova’nın güvenli bölge projesine karşı çıkmayacağını, ancak kontrolü de
tamamen Türkiye’ye bırakmayacağını tahmin etmek mümkündür.
Genel olarak
Moskova’nın Türkiye’nin bölgedeki kaygı ve çıkarlarına aynen Afrin ve İdlib’de
olduğu gibi anlayışlı yaklaşacağını da söyleyebiliriz.
Zira Ankara ile karşı karşıya gelmek Suriye’de barışı daha da erteleyebileceği gibi Rusya’nın Batı ile sorun yaşadığı bir dönemde Türkiye gibi önemli müttefikini kaybetmesine de yol açabilir.
Zira Ankara ile karşı karşıya gelmek Suriye’de barışı daha da erteleyebileceği gibi Rusya’nın Batı ile sorun yaşadığı bir dönemde Türkiye gibi önemli müttefikini kaybetmesine de yol açabilir.
Günümüzde Rusya ile Türkiye, askerî, enerji ve ticarî
alanlarda çok yönlü iş birliği geliştirdiğinden dolayı her iki ülke de
karşılıklı olarak birbirlerinin çıkarlarını gözetmeye çalışmaktadır. Ayrıca bu
ülkeler söz konusu alanlarda birbirlerine ihtiyaç duymaktadırlar.
Örneğin
ABD’nin AB ülkelerine enerji alanında Rusya’ya bağlılıklarını azaltma konusunda
baskı yapması ve Kuzey Akım-2 doğalgaz projesinin hayata geçmesini istememesi,
Türkiye’yi Rusya’nın enerji politikası açısından önemli kılmaktadır. Yine
Ukrayna ile transit konusundaki anlaşmanın süresi 2019 yılında sona ermektedir.
Hem Ukrayna’ya olan transit konusundaki bağlılığı azaltmak hem de Ukrayna ile
yeni bir anlaşmayı kendisi için daha iyi şartlarda imzalamak için Türk Akımı
Projesi, Moskova açısından büyük önem arz etmektedir.
Kuzey Akım-2 projesinde yaşanan sorunlar da Türk Akımı’nın önemini artırmaktadır. Bu bağlamda Türk Akım’ın 2019’da hayata geçmesi özellikle Rusya’nın çok işine yarayacaktır.
Kuzey Akım-2 projesinde yaşanan sorunlar da Türk Akımı’nın önemini artırmaktadır. Bu bağlamda Türk Akım’ın 2019’da hayata geçmesi özellikle Rusya’nın çok işine yarayacaktır.
Görüşmelerde gündeme gelmesi planlanan bir başka konu ise
Akkuyu Nükleer Santral’in inşasındaki sorunlardır. Taraflar arasında nükleer
santralin inşasına dair anlaşma 2010 yılında imzalansa da halihazırda santralin
ancak temeli atılabildi.
Dolayısıyla nükleer santralin inşasının hedeflendiği
yıl olan 2023’te tamamlanması mümkün değil. Bu konunun hızlandırılmasının yanı
sıra Rusya’nın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize uygulamasını kaldırması
konusu da Türk tarafının masaya yatıracağı konulardan biridir.
Bu konu da sıkça
gündeme gelmesine rağmen bir mesafe kat edilememektedir. Moskova muhtemelen
Suriye’de barış tesis edilmeden ve Suriyeli mültecilerin büyük bir kısmı
memleketlerine dönmeden böyle bir adımı atmak istememektedir.
Tüm bu konularda varılan anlaşmalar doğal olarak bir başka
konudaki anlaşmanın hayata geçmesini daha gerçekçi kılacaktır. Bu konu da
S-400’lerin teslimatı meselesidir.
Daha 2018’de Rus yetkililer, Türkiye için
S-400 üretiminin başlandığını ve 2019 sonuna kadar teslimatın yapılacağını
açıklamıştı.
Ancak ABD’nin Türkiye’ye Rus füzelerini almama konusunda uyguladığı baskı ve ABD-Türkiye hattındaki değişken hava, söz konusu teslimatlarla ilgili belirsizliklere yol açmaktadır.
Ancak ABD’nin Türkiye’ye Rus füzelerini almama konusunda uyguladığı baskı ve ABD-Türkiye hattındaki değişken hava, söz konusu teslimatlarla ilgili belirsizliklere yol açmaktadır.
Ama öyle anlaşılmaktadır
ki, Rusya ile yapılacak görüşmelerden bir paket anlaşma çıkacaktır. Diğer bir
deyişle taraflar Suriye’de anlaşmaya vardıkları takdirde diğer konularda da
ilerleme kat edilecektir.