BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

5 Mart 2018 Pazartesi

Türkiye'nin Terörle Mücadele Kararlılığı ve Irak

Tamer Ashraf
Afrin'e yönelik olarak süren Zeytin Dalı Harekâtı sadece bölgede yer alan PKK/PYD terör yapılanmasının ortadan kaldırılması değil, Irak ve Suriye boyunca ülkemize yönelen tahdidin bir bakıma nasıl kurgulandığını ve işletildiğini de aradan geçen her gün biraz daha gösteriyor.

Afrin Suriye'nin bölünmesini arzulayan ve bu ülkenin kuzeyi boyunca devam edip Akdeniz'e ulaştırılacak PKK/PYD'ye kurdurulacak terör devletinin belki de en stratejik noktasıydı.
Zira bu terör devletinin Akdeniz'e açılması projesi Suriye topraklarından ziyade Hatay ilimizi tehdit eden ve tehdit derecesi de günden güne arttırılan bir etki yaratıyordu.

Zeytin Dalı Harekâtı böylesine sinsi bir hedefi ortadan kaldırmaya yönelik olarak icra edilirken, Afrin'in tüm terör unsurlarından temizlenmesi bölgede Türkiye'nin kendisini tehdit eden girişimlere pabuç bırakmayacağını her çevreye göstermiş oldu.

Kuşku yok ki Türkiye'ye yönelmiş bulunan terör tehdidinin alanı yalnızca Afrin'i kapsamıyor ve işimiz Afrin'le de nihayete ermeyecek.
Tam aksine PKK/PYD merkezli olarak ülkemize yönelen tehdidi bertaraf etme ve yerinde imha süreci açısından Afrin sadece başlangıçtır, arkası gelecek olan Türkiye'nin meşru ve haklı girişimlerinin ilk adımıdır.

Afrin temizlenirken, diğer sahalarda var olan PKK/PYD terör örgütü yapılanmasının varlığının ortadan kaldırılmasına yönelik atılacak adımlar üzerinde şimdiden gayretli ve kararlı bazı çalışmaların yapıldığını da görüyoruz.

Menbiç konusu bu anlamda öne çıkarken, böylesi bir süreç içerisinde ABD'nin "Menbiç'ten PKK/PYD'yi çıkaralım" önerisini getirmesi dikkatle yaklaşılması ve genel çerçevesi sağlıklı şekilde çizilmesi geren bir konu olarak değerlendirilmelidir.

Afrika gezisine çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın Ankara'ya yaptığı ziyarette kendisini kabul ettiği görüşmede malum öneriyi getirdiğini ifade ederken, sadece PKK/PYD'li teröristlerin Menbiç'teki varlığının sonlandırılması değil, Menbiç'in asli sahiplerinin evlerine dönmesi ve burayı sadece Menbiç'i onların yönetmesi gerektiği konusunda iki ülkenin beraber çalışabileceğini söylediğini ifade etmesi yerinde olmuştur.

Çünkü Menbiç'te PKK/PYD'li teröristlerin varlığı şimdiye kadar "Menbiç Askeri Konseyi" adlı, içerisinde tepeden tırnağa PKK/PYD'li teröristlerin olduğu bir oluşumca idare ediliyor, ABD'de bunu bir bahane olarak öne sürüyordu.
Tıpkı "Suriye'de PKK/PYD'yi değil Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG) destekliyoruz" kurnazlığında olduğu gibi Menbiç konusunda da ABD benzer bir tavır takınarak "Menbiç Askeri Konseyi" adlı yapılanmanın PKK/PYD'den farklı ve bağımsız olduğunu iddia ediyordu.

Hatta daha önce Menbiç'te PKK/PYD'li teröristlerin bulunmayacağı yönünde Türkiye'ye söz veren ABD, bu sözünü yerine getirdiğini iddia ederek Menbiç'e TSK gözlemcilerini davet etmiş, fakat TSK'nın Menbiç'te yaptığı çalışmalarda PKK/PYD'li teröristlerin yerleşimi terk etmediği belirlenmişti.

Zira PKK/PYD'li teröristler işte bu malum "Menbiç Askeri Konseyi" çatısı altında paravan bir yapılanmayla bulunuyordu.

Türkiye ve ABD'nin önümüzdeki günlerde oluşturacağı ortak çalışma grubu Menbiç ile ilgili herhangi bir uzlaşmaya varacak mı varmayacak mı göreceğiz ancak daha önceki edinilen tecrübelerin bu sefer PKK/PYD'yi isim değişiklikleri ve paravan örgütler vasıtasıyla gizlemeye yetmeyecektir.
Türkiye'nin duruşu ve talebi açık ve nettir, o da başta Menbiç olmak üzere Suriye'de IŞİD'ten temizlenen bütün alanların kontrolünün, o bölgelerin asli sahiplerine verilmesidir.

Meselesinin sorunlu yanı o kadar büyüktür ki, Suriye'de nüfusun sadece %7'si Kürtlerden oluşmakta ancak ABD, Kürtlerin asla temsilcisi dahi olmayan PKK/PYD terör örgütünü, ülkenin toplam topraklarının yaklaşık olarak dörtte birlik geniş bir alanda sözde hâkim yapı olarak meşrulaştırmak istemektedir.

Bu gerçeğin farkında olanlar ise PKK terör örgütünün Irak'ta bulunan Sincar ve Mahmur kamplarından Suriye'nin çeşitli bölgelerine şimdiye kadar çok sayıda PKK'lı teröristi ve terör örgütü sempatizanlarını yerleştirerek demografik yapıyı değiştirmeye de gayret göstermiştir.

Dikkat edilirse aynı güzergâh, PKK/PYD terör örgütüne sayıları beş bini aştığı ifade edilen tırlarla yapılan askeri yardımların sağlandığı güzergah ile aynıdır.

Dolayısıyla Türkiye açısından Suriye ve Irak arasında var olan, terör örgütünü destekleyen bu hattın kesilmesi zaruridir.

Şayet Irak ve Suriye arasında kontrol sağlanmazsa PKK/PYD'nin bölgesel hesaplarda kullanılmasını ve meşru bir yapıya taşınmasını arzu eden çevreler sürekli olarak silah yardımı yapmaya devam edecek, bölgenin nüfus dengesini değiştirmenin arayışı içerisinde olacaklardır.

Bu kapsamda Türkiye ve Irak arasında geride bıraktığımız yıl Barzani tarafından gerçekleştirilmek istenilen sözde bağımsızlık referandumundan bu yana son derece önemli temaslar gerçekleştirilirken, işbirlikleri de artırılıyor.

Başbakan Binali Yıldırım'ın, Almanya'da geçen ay yapılan Münih Güvenlik Konferansı'nda Irak Başbakanı Haydar İbadi ile görüşerek, terörle mücadelede yapılacak ortaklıkları ele aldıklarını söylemesi, Türkiye'nin terörle alakalı sadece Afrin yahut Menbiç ile sınırlı olmayan tedbirleri ve stratejiyi geliştirdiğini göstermiştir.


Aynı çerçevede geride bıraktığımız hafta Bağdat'a giden Genelkurmay Başkanı Hulisi Akar da Irak'lı mevkidaşı ile görüşmüş, terörle mücadelede iki ülkenin önemli adımlar atacağı bu görüşmeden sonra ifade edilmiştir.

Hatta Iraklı bazı kaynaklara göre Türkiye ve Irak'ın önümüzdeki yaz aylarında Kandil, Mahmur ve Sincar bölgelerinde bulunan terör kamplarına ortak operasyon düzenleyeceği belirtilmiştir.

Güvenliğin adı geçen bölgelerde sağlanmasına paralel olarak iki ülke Ovaköy'den açılarak Tel Afer-Musul-Bağdat hattında ticareti canlandıracak olan yeni bir sınır kapısının devreye alınması konusunda da bölgesel hesapların tümünü etkileyecek ve bu netice yine iki ülkeye büyük katkıları olacak başkaca olumlu getiriler sağlayacaktır.

Aynı düzlemde inşa edilecek yeni petrol nakil hattının varlığının gerekçesi ve getirisi de benzer olacaktır.

Iraklı Türkmenler açısından da nefes almalarını sağlayacak bu girişimler sonuç verdiğinde kendi ülkelerinde huzur içerisinde yaşamalarına da olanak sağlanabilecektir.

Neticede Irak ve Türkiye arasında oluşacak yeni ticari yol, bu güzergâh üzerindeki hatta öncelikli olarak refah taşıyacak, aynı hat üzerindeki bölgelerin önemi daha da artacaktır.

Türkiye ve Irak arasında yakalanan bu olumlu havanın sürmesi halinde PKK/PYD terör örgütünün Irak'taki varlığının sonlandırılacağı, dahası Fırat nehrinin doğusuna hapsedilmesi ve lojistik imkânları büyük ölçüde kesilmesi sebebiyle imhası Türkiye açısından daha kolay hale gelecektir.
google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html