SADECE HAKİKAT VE GERÇEKLER
![]() |
Tamer Ashraf Türkiye Diriliş Postası |
Barzani'nin Irak anayasasına ve uluslararası hukuka aykırı
olarak sözde bağımsızlık referandumu gerçekleştirdiği 25 Eylül'den bu yana
Irak'ta süregelen tartışmalar ve merkezi hükümetin olaya yönelik tepkisi artık
yeni bir aşamaya taşındı.
Irak Güvenlik Konseyi'nin, Erbil'den petrol kuyuları, sınır
kapıları ve havalimanlarının geri alınmasına yönelik kararı Irak meclisince
onaylanmış ve Irak hükümeti bu çerçevede bölgesel yönetime süresi Pazar gecesi
saat 02.00'da dolan bir zaman tanımıştı.
Bu sürenin dolmasıyla beraber harekete geçen Irak ordusu ve
IŞİD'le mücadele çerçevesinde Irak'ta kurulmuş bulunan Haşdi Şabi güçleri
Kerkük'e güneyden bir askeri harekât başlattı.
Barzani yönetiminin bu girişime karşı askeri olarak
direneceklerini söylemelerine karşın yaklaşık olarak 15 saat gibi kısa bir süre
içerisinde Kerkük'ü tamamıyla kontrol altına alan aralarında Türkmenlerin de
yoğun olarak bulunduğu Irak güçleri, ülkenin bölünmesinin önüne geçecek
şimdilik önemli sayılan büyük bir adım atmış oldu.
Irak güçleri Kerkük'e girerken peşmerge ile beraber
Kerkük'teki PKK'lı teröristlerin varlığının deşifre olmuş olması, ne gibi bir
tehditten dönüldüğünü de gözler önüne sermiştir.
Daha önce Kandil ve Mahmur bölgelerinde bulunan PKK'lı
teröristlerin Suriye ve Irak'ta yaşanan iç karışıklıkları değerlendirerek son
yıllarda elde ettiği kazanımları ileri seviyeye taşımaları, Irak coğrafyasında
ismi anılan bu bölgelerin haricinde Sincar, Musul ve Kerkük'te de kendisine yer
tutmaya çalıştığına dair iddiaları beraberinde getirmişti.
PKK'nın Kerkük'te özellikle Türkmenleri hedef alan geniş
çaplı kanlı eylemler yapmadan ve Kerkük'ten başlamak üzere sadece Irak'ı değil,
tüm Ortadoğu'yu etkileyecek yeni bir iç çatışmanın fitili ateşlenmeden Irak
merkezi hükümetinin Kerkük'te kontrolü ele almaları bu sebeple olumlu bir
gelişme olarak değerlendirilmelidir.
Kerkük'ün bu kadar kısa bir süre içerisinde peşmerge ve
teröristlerden arındırılmasının dikkat çekici noktası ise Irak güçlerinin
önemli bir direnişle karşılaşmadan kontrolü ele geçirmiş olmalarıdır.
Bölgeden gelen haberlere göre Kerkük konusunda son birkaç
gündür Barzani yönetimi içerisinde yoğun tartışmalar ve fikir ayrılıkları
oluşmaya başlamıştı.
Barzani'nin KDP'sine bağlı peşmergeler Kerkük'ten çekilmeyi
reddederken, Talabani'nin KYB'sine bağlı peşmergelerin ise Kerkük'ü Irak
güçlerine herhangi bir mukavemet göstermeden teslim etmesi, bu fikir
ayrılığının somut gerçekliğe döndüğünü göstermiştir.
Kaldı ki Kerkük'ün böylesine dar bir zamanlamayla 2014
yılından önceki koşullara dönmesinin ana gerekçesinin de Kerkük'te sayısal
olarak ağırlığı bulunan KYB'nin çözülmesinden kaynaklandığı bazı kaynaklarca
ifade ediliyor.
KYB'nin Irak ve bundan da öte İran tarafından ikna edilmiş
olması sözde bağımsızlık referandumunun kendi içerisinde de kabul görmediği,
hukuksuzluğuna ilaveten diğer koşullar sebebiyle de meşruiyete dayanmadığı
sonucu yeniden ortaya çıkmıştır.
Zira Barzani yönetimi korsan referanduma Irak anayasasına
göre tartışmalı olarak kabul edilen başta Kerkük olmak üzere diğer bölgelerin
dâhil edilmesini gözeterek KYB ile işbirliği yapmış, bu karardan
dönmeyeceklerini ilan etmişlerdi.
KYB'nin çözülerek safını ani bir kararla Irak merkezi
hükümetinden yana çevirmiş olması geçmiş yıllarda Barzani ve Talabani
arasındaki siyasi rekabet ve çatışmaların yeniden başlayabileceğini işaret
ederken, bu durumda İran'ın rolünün öne çıkması bir başka dikkat çekici
husustur.
İran Devrim Muhafızları Komutanlarından Kasım Süleymani'nin
son birkaç gündür Irak'ın kuzeyinde bulunması, yakın zamanda ölen KYB lideri
Celal Talabani'nin mezarını ziyaret etmesi ve bu esnada KYB'lilerle bazı
temaslar gerçekleştirmesi Kerkük'le başlayan peşmerge içerisindeki bölünmenin
esası olarak değerlendiriliyor.
Ancak bu yorumla birlikte bölgede yaşayan Türkmenlerin de
benzer bir yaklaşımla İran çizgisine kaydıkları yorumunun gerçeklikle bağdaşır
bir yönü olmadığı gibi böylesi bir tartışmayı başlatmanın da ne yeridir, ne de
zamanıdır.
Türkmenler kendi varlık mücadelesi çerçevesinden dün olduğu
gibi bugün de manevi gücünü yalnızca Türkiye'den alırlar. Gönülleri hala
Türkiye ile beraberdir. Yaşantıları ise Irak kanunları çerçevesinde şekillenir.
Dolayısıyla ülkemizde yer alan Barzani lobisinin Kerkük'ün
Irak merkezi hükümeti tarafından olması gerektiği gibi ele geçirilmesinin
ardından Türkmenler üzerinden böylesi bir tartışma başlatmanın vicdan, ahlak ve
hukuki bir dayanağı asla yoktur.
Ülkemizin bundan sonraki süreçte dikkat etmesi gereken ana
konu ise Türkmenlerin varlığının ve yasal tüm haklarının yaşadıkları her
bölgede Irak anayasası çerçevesinde güvence altına alındığı bir koşulun tesis
edilmesine katkı sağlamak olmalıdır.
İkinci olarak da PKK terör örgütünün başta Kerkük ve Musul
olmak üzere, Sincar ve Tel Afer bölgelerine sızma girişimlerine karşı müdahale
hakkı saklı kalmak koşuluyla yaşananları titizlikle ve teyakkuz halinde takip
etmesi elzemdir.
Bu iki koşulun vukuu bulmadığı Irak atmosferi ülkemiz
açısından milli güvenlik tehdidi oluşturacağından, gerektiğinde aynı tehditleri
yerinde bertaraf edecek siyasi kararlılık askeri adımlarla desteklenmek
suretiyle hayata geçirilmelidir.
Kerkük Türk'tür, Musul Türk yurdu, Tel Afer ve Tuzhurmatu
Türk'ün nişaneleridir. Bu asla değişmeyecek, değiştirilmeye kalkıldığında ise
Türkiye'nin meşru müdahale hakları beraberinde gelecektir.
Son olarak Barzani'ye bağlı peşmergelerin Kerkük'ten
çekildiği kimi bölgelerde IŞİD'in birden bire ortaya çıkarak kontrolü sağlaması
ise kimseyi şaşırtmamalıdır.
Zira Barzani'nin Irak'ta bulunan IŞİD'li teröristlerle ortak
çalıştığına dair şimdiye kadar bazı iddialar mevcuttu ancak bunlar kesin olarak
kanıtlanabilmiş değildir.
Barzani ve IŞİD arasındaki ortaklığın esasınınsa tartışmalı
bölgelerin Irak merkezi hükümetinden, IŞİD varlığı gerekçe gösterilerek Barzani
yönetimine geçmesine olanak sağlamak olduğu değerlendiriliyordu.
Dolayısıyla böylesi bir gelişme karşısında artık kesin bir
sonuçla Barzani ve IŞİD arasındaki ortaklık da kendisini ele vermiş durumdadır.
Bu meselenin uluslararası çevrelere doğru anlatılması
gerekir. Çünkü Barzani'yi böylesine vurdumduymaz ve hukuk tanımaz bir konuma
getiren asıl gelişme IŞİD'in Irak'ta ortaya çıkması ve IŞİD'le mücadelede
Barzani'nin önemli bir güç olduğu yalanıydı.
Dahası aynı durumun Suriye'de PKK ve IŞİD terör örgütleri
arasında olduğu da bilinen bir gerçektir ancak şimdiye kadar ABD başta olmak
üzere batılı ülkelerin neredeyse tamamı bunu görmemekte ısrar etmeyi
sürdürürken, PKK terör örgütünü büyütmeye devam ediyorlar.
Zaten bölgedeki IŞİD varlığının ana gerekçesi sözde
Kürdistan'ın kurulması olduğundan Barzani-IŞİD ve PKK*IŞİD bağlantısının
kimseyi şaşırtması söz konusu olmamalıdır.
Ezcümle, Kerkük'te deşifre olan bu gerçeklikler bölge
siyasetinde düşünülenden çok daha karanlık gelişmelerin yaşandığı sonucunu bir
kez daha bize tecrübe ettirmiştir.