SADECE HAKİKAT VE GERÇEKLER
Türkiye, MHP'nin gayretleri ve fedakarlığı ile yılların
yanlışlarından, yetersizliklerinden, teslimiyetlerinden kurtulup, milli ve
yerli bir anlayışa yönelmesinin büyük faydalarını görmeyi, olumlu sonuçlarını
almaya başladı. Barzani'nin PKK kadar tehlikeli bir terörist olduğu, Türkmen
varlığına sahip çıkmanın Türk milletinin boynunun borcu haline geldiği,
Kerkük'de en küçük bir yanlışın ülkemizin felaketi olacağı akıl, izan, vicdan
ve iman sahibi herkesin görüp kabul ettiği bir gerçektir.
BARZANİSEVERLER RAHATSIZ OLDU
MHP Genel Başkanı sayın Devlet
Bahçeli'nin önerilerinden hükümet tarafından dikkate alınanlar ve yerine
getirilenler sadece Türkiye'yi değil, bölgeyi de büyük ölçüde rahatlatmış ve
dengeleri değiştirmiştir. Bu durum Türkiye sevdalılarını memnun ederken,
Barzaniseverler başta olmak üzere bu ülke ve milletle meselesi olanlarda büyük
rahatsızlık doğuruyor.Kimisi sureti haktan görünerek arkaya dolanıp fitne
çıkarmaya uğraşıyor, kimi doğrudan saldırıp kin kusuyor. Hepsinin farkındayız,
hepsinin hakkından gelmeye çok şükür muktediriz.
DİRENÇLERİ ARTTI
Kerkük'ün
82'nci ilimiz olması ve bu kadim Türkmen yurdunun yaşadığı ihanetin defedilmesi
için gerekirse 5 bin ülkücünün hazır beklediği açıklamaları Kerkük ve Kuzey
Irak için bir dönüm noktası olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devletine inanlar ve
güvenenler bu açıklamaların boşuna olmadığını, gerekirse yerinde getirilmesinde
de tereddüt gösterilmeyeceğini anladılar ve çok memnun oldu, moral kazandılar.
Dirençleri arttı. Barzani ve etrafındakiler ise büyük bir paniğe kapıldılar.
Küçük bir müdahale ile bu kadar çabuk dağılmalarının altında bu kararlılık, bu
onurlu ve kesin duruş vardır. Bundan sonra yapılması gerekenler ayrı bir
başlıktır. Kerkük'ün Türkmenler dışında bir sahibi olamaz ve buna müsaade
edilemez.
HAKKA VE HUKUKA UYGUN
Sayın Devlet
Bahçeli bir şey daha söyledi. Gerekirse Barzani denilen hainin yakalanıp
getirilmesini istedi. İçimizdeki Barzani'ler yine çok tedirgin oldular, yine
sulandırmaya çalıştılar. Nereden gelip nereye gittiği bizce malum olan birisi,
"hangi hakla, hangi hukuka dayanarak?" diye sormuş. Barzani'ye bu
cüreti göstermesinde İsrail ve Suud Kralının desteğini hatırlatmış, "Suudi
Kralı'nı da derdest edecek miyiz?" diye yazmış. Be hey gafil, hadi şimdiye
kadar görmedin, anlamadın veya anlamazdan geldin diyelim. Peki, Barzani'nin
PKK ile nasıl işbirliği yaptığını, nasıl
terörün bizzat hamisi ve kaynağı haline geldiğini, daha dün bütün dünyanın
gözleri önünde Kerkük'de yaşanan kalleşlikle de mi görmedin? Barzani'nin
Kandil'deki sürgünden, İmralı'daki bebek katilinden ne farkı var? Türkiye'nin
varlığına ve birliğine kast eden ve olanlarla birlikte hareket eden her kim
varsa, Türkiye'nin düşmanıdır.Her kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun
bunları yakalayıp getirmek ve hesap sormak da Türk devletinin hakkıdır. Türk
hukukuna da, uluslararası hukuka da son derece uygundur. Suudi Kralı veya
İsrail fark etmez. Türkiye'ye düşmanlık yapan herkes buna dahildir.
ÜNİVERSİTE SINAVLARI
Aynı
zavallı, Devlet Bahçeli istedi diye, üniversite sınavlarının da
kaldırılabileceğini yazmış ve meseleyi sulandırmaya ve fitne çıkarmaya
uğraşmış. O kadar kendini kaybetmiş durumda ki, yazdıklarının, aslında sayın
Bahçeli'yi haklı çıkardığının ve Üniversite sınavlarının neden kaldırılması
gerektiğinin itirafı olmaktan başka bir sonuç doğurmadığının farkında değil.
Üniversite sınavları, "öğrenciler yarış atına dönmesin, milyonlarca
hazırlık kitabı basılıp israf edilmesin, öğrencilerle birlikte analar ve
babalar da perişan olmasın, merdivenaltı dershanelere milyonlar akmasın"
diye kaldırılmalıdır. Nitekim, sayın Devlet Bahçli'de "Genç bir nüfusa
sahip Türkiye'nin üniversite sınav kataloğundan onu mu seçsem, bunu mu seçsem
diye vakit kaybına tahammülü yoktur. Neyi seçersek seçelim, hangi sınav
sistemini getirirsek getirelim şikâyetler dinmeyecek, soru işaretleri
bitmeyecek, mağduriyetler ve masum vicdanların çığlıkları azalmayacaktır.
Radikal adım atmanın, milli bir anlaşma ve kucaklaşmayla yükseköğretime geçiş
sistemini kökünden düzeltmenin ve düzenlemenin tam zamanıdır. Geleceğimizi
kurtarmanın, gelecek nesillere görevimizi yapmanın tam vaktidir." Diyerek,
Üniversite sınavlarının kaldırılmasını teklif ediyor.
MÜFTÜ NİKAHINDA NE SAKINCA VAR?
Bazı
kesimlerin, müftülerin nikah kıyması ile ilgili düzenlemeye, anlamadan,
dinlemeden ve kasıtlı biçimde karşı çıktıklarını ibretle izliyoruz. MHP'nin bu
düzenlemeye destek vermesi üzerinden de bir saldırı başlattılar. Bu güruha
öncelikle şunu sormak gerekiyor: Siz nikaha mı karşısınız, nikahın şekline mi?
Zira, nikahın nasıl kıyılacağı sadece bir teferruttır. Önemli olan nikahın
bizzat kendisidir. Burada kast ettiğimiz elbette resmi nikahtır. Yani hukuki
olarak imzalanan evlilik aktidir. Gemide ki kaptana, köydeki muhtara,
belediyedeki her hangi bir memura verilen yetkinin, devletin hem de seviyeli ve
seçkin bir memuru olan müftüye verilmesinde, neden ve ne tür bir sakınca var?
İşin dini boyutu tamamen başkadır ve tamamen vatandaşımızın taktirine bağlıdır.
Müftünin resmi nikah kıyması, illa da imam nikahının da kıyılması gibi bir
mecburiyet getirmiyor ve zaten getirmemelidir. Fakat, imam nikahını da mutlaka
isteyenlerin resmi nikahla birlikte bu imkana da kavuşmasında ne tür bir yanlışlık
olabilir? Boşuna sulandırmaya ve başka yerlere çalışmayın. Dilinizin altındaki
neyse, söyleyin de bilelim.