Türkiye'nin ciddi bir süreçten geçtiği açık bir gerçek…
Çevremizde çok sayıda tehdit var. Dış etkenlerin yanı sıra içerideki yanlış
politikalar da bu tehditlerin oluşmasına neden oluyor.
İçerideki tehditlerin başında; radikal dinci gruplar,
Kürtçüler, FETÖ'cüler, yanı başımızda ise ABD'nin himayesinde oluşturulan Kürt
koridoru ve bağımsızlık girişimleri var.
Burada en büyük sorumluluk siyaset kurumuna düşüyor. Ancak
siyasetteki sıkışma ve seçmen iradesinin sesinin birçok yerde çıkamaması,
farklı sonuçlar oluşturuyor.
Gelinen durum itibariyle siyaset, sadece AKP Genel Başkanı'nın söylem ve girişimleriyle şekilleniyor.
Gelinen durum itibariyle siyaset, sadece AKP Genel Başkanı'nın söylem ve girişimleriyle şekilleniyor.
Bu durum tek bir kişi üzerine kurgulanmış bir yönetim
anlayışına neden olurken, içerideki tehditlerin göz ardı edilmesi, gözden
kaçırılması ve yeni güç alanlarının ortaya çıkmasına neden oluyor.
Tek adamla yönetilen ülkelerdeki en büyük sorunlar da bu
yetki alanlarından kaynaklıdır.
Aşiretlerin güçlenmesi, mafyalaşma, terör örgütlerinin etkinlik alanlarını genişletmesi sorunlarının temelinde, devlet sisteminin güçsüzleşmesi yatar.
Herkes "tek adam"dan gelecek "talimat ve yoruma" göre hareket ettiği için sistem bir yerde çalışamaz hale gelir.
Aşiretlerin güçlenmesi, mafyalaşma, terör örgütlerinin etkinlik alanlarını genişletmesi sorunlarının temelinde, devlet sisteminin güçsüzleşmesi yatar.
Herkes "tek adam"dan gelecek "talimat ve yoruma" göre hareket ettiği için sistem bir yerde çalışamaz hale gelir.
Örneğin siyasetin içerisinde, çevresel gelişmelerden dolayı uyuyan
bir kripto Kürtçü damar var.
Gündemin soğumasını bekliyorlar… Erdoğan'ın Kerkük çıkışından epey rahatsız olan AKP'nin bazı milletvekilleri, sık sık Barzani'nin referandumunu destekleyen mesajlar verdiler.
Gündemin soğumasını bekliyorlar… Erdoğan'ın Kerkük çıkışından epey rahatsız olan AKP'nin bazı milletvekilleri, sık sık Barzani'nin referandumunu destekleyen mesajlar verdiler.
Bu yüzden Erdoğan son konuşmalarında parti içindeki sesleri
sakinleştirmek için "Biz ırkçı değiliz, biz Kavmiyetçiliği reddediyoruz,
reddetmeye devam edeceğiz" dedi.
Binali Yıldırım da AKP'nin istişare kampında "Türk milliyetçiliğine kaymamız söz konusu değildir" mesajları verdi.
Binali Yıldırım da AKP'nin istişare kampında "Türk milliyetçiliğine kaymamız söz konusu değildir" mesajları verdi.
Erdoğan ve Yıldırım'dan bu söylemleri bekleyenlerin ve
isteyenlerin bölgedeki faaliyetleri ise aynen devam ediyor.
Erdoğan ve Yıldırım, sözlerini yumuşatma gereği duyarken Barzani'nin referandumuna destek veren AKP'liler bir adım geri atmadı. Parti bünyesinde yüksek sesle söylem eleştirisi yapmaya devam ediyorlar.
Erdoğan ve Yıldırım, sözlerini yumuşatma gereği duyarken Barzani'nin referandumuna destek veren AKP'liler bir adım geri atmadı. Parti bünyesinde yüksek sesle söylem eleştirisi yapmaya devam ediyorlar.
Gündemdeki sıcak gelişmeler, Erdoğan'ın kitleyi kontrol
edebilmesi için "milliyetçi bir söylem" üzerinde konuşmasına neden
oluyor. Ancak bu durumun geçici olduğunu çok iyi biliyoruz.
Son yapılan "Biz milliyetçiliğe kaymayız,
kavmiyetçiliğin karşısındayız" açıklamaları bu geçiciliğin bir göstergesi.
Eğer ki siyasal İslamcı gelenekten birileri çıkıp "Irkçılık yapmayın, milliyetçilik kötüdür" derse hemen peşinden Türk kimliğine ve Türk devletine saldırı gelir. Bu durum hep böyle olmuştur.
Eğer ki siyasal İslamcı gelenekten birileri çıkıp "Irkçılık yapmayın, milliyetçilik kötüdür" derse hemen peşinden Türk kimliğine ve Türk devletine saldırı gelir. Bu durum hep böyle olmuştur.
Çok iyi hatırlıyorum, AKP iktidarı öncesinde Osmanlı Devlet
Armasına sahip çıkan tek siyasi örgüt MHP'ydi…
İşler değişti, devlet arması AKP'nin ve Osmanlı Ocakları'nın tekeline geçti. Ülkücülerin birçoğu bu alışkanlıklarını terk etmeye başladılar.
İşler değişti, devlet arması AKP'nin ve Osmanlı Ocakları'nın tekeline geçti. Ülkücülerin birçoğu bu alışkanlıklarını terk etmeye başladılar.
Erdoğan'a yakıştırılan "Reis" sözcüğü de doğrudan
ülkücülerin kullandığı bir jargondu…
Ancak bu kelime de artık milliyetçi camiada tenzih edilerek kullanılıyor.
Ancak bu kelime de artık milliyetçi camiada tenzih edilerek kullanılıyor.
Çözüm sürecinde yasaklanan "Türkiyem" şarkısının,
15 Temmuz sonrasında AKP'nin en baş şarkısına dönüşmesine hepimiz şahidiz.
Kısacası AKP ve başta Erdoğan; milliyetçilerin değer
yargılarını, sembollerini ve jargonlarını kullanmaktan çekinmiyor.
Ancak iş, siyasi söylemden uygulamaya geçince bambaşka bir
tablo ortaya çıkıyor. İlk fırsatta "milliyetçiliğin karşısındayız"
mesajı veriliyor.
Geçtiğimiz günlerde Ülkücüleri "PKK ve FETÖ" ile
bir tutan İstanbul Ataşehir Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Selami
Yalçın'ın mesajlarını büyük bir şaşkınla izledik.
Çocuklarımızın geleceğini emanet ettiğimiz, daha da ötesinde bir kurumu temsil eden şahıs, Ülkücüleri teröristlerle bir tuttu. Hakkında tek bir soruşturma bile açılmadı.
Çocuklarımızın geleceğini emanet ettiğimiz, daha da ötesinde bir kurumu temsil eden şahıs, Ülkücüleri teröristlerle bir tuttu. Hakkında tek bir soruşturma bile açılmadı.
Asker ve polislerin kollarına taktıkları Göktürkçe yazıların
yasaklanması bizzat hükümet eliyle yapıldı.
Çözüm sürecinde PKK aklanırken, milliyetçiler her şeyin sorumlusu
olarak gösteriliyordu.
Hatırlayın Kayseri'de bir sokağa Fırat Çakıroğlu adı verildi
diye büyükşehir belediye başkanı neler demiş ve anında sokağın adını
değiştirtmişti.
Hâl böyle olunca tam da yek vücut olmamız gereken şu
günlerde Erdoğan'ın söylemleri tüm büyüyü bozuyor.
ABD ve PYD aleyhine söylediği tüm sözler, bu ülkedeki taraflı tarafsız herkesin üzerinde birleştiği konulardı. Ancak böyle bir konuşmada Kılıçdaroğlu'nun evliliğinden, Bülent Ecevit'in Clinton karşısındaki pozuna kadar ağır ifadeler geliyor.
ABD ve PYD aleyhine söylediği tüm sözler, bu ülkedeki taraflı tarafsız herkesin üzerinde birleştiği konulardı. Ancak böyle bir konuşmada Kılıçdaroğlu'nun evliliğinden, Bülent Ecevit'in Clinton karşısındaki pozuna kadar ağır ifadeler geliyor.
Türkiye'nin tek çıkış yolu, kutuplaşan siyaset döneminin
bitmesi, dış politikada parti fark etmeksizin milli bir duruşun benimsenmesi
gerekliliğidir.
O yüzden Erdoğan'ın hemen yanı başındaki kripto Kürtçüleri
temizlemesi önemli bir "milli duruş" olacaktır!