BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

28 Eylül 2017 Perşembe

DÜNYA'DA TERÖRÜN HAMİSİ AMERİKA

SADECE HAKİKAT VE GERÇEKLER
Tamer Ashraf
AMERİKA VE TERÖRİST GURUPLAR
Amerika Birleşik devleti Dünya’nın jandarmalığına soyundunduğundan bu yana Dünya’da terör hiç bitmiyor.
Gelin şimdi bu konuyu biraz açıp analiz edelim;
Dünyanın jandarması ABD
ABD, Kore Savaşı'ndan başlayarak dünyanın 14 ayrı bölgesinde askeri operasyonlar düzenledi.Kore Savaşı'ndan bu yana başlıca Amerikan askeri operasyonları şöyle sıralanıyor:
KORE SAVAŞI: (1950-1953) Savaş, BM himayesinde gibi görünse de ABD'nin idaresindeydi. Amerikalılar, 33 bin kadar kayıp verdi.
SÜVEYŞ KANALI: (1956) Süveyş Kanalı çatışmaları boyunca Amerikan 6. Filosu bölgede bulunan 2 bin 500 Amerikan askerini tahliye etti. Amerikalılar, Fransız-İsrail-İngiliz koalisyonunu kanal bölgesinden çekilmeye zorladı.
LÜBNAN: (15 TEMMUZ 1958) ''Amerikalıların yaşamını korumak ve Lübnan hükümetine yardım etmek'' amacıyla 3 bin 200 Amerikan askeri Lübnan plajlarına çıktı.
KÜBA- DOMUZLAR KÖRFEZİ: (17 NİSAN 1961) Amerikan Merkezi HaberalmaTeşkilatı (CIA) tarafından yönetilen ve Küba'daki Castro rejimini devirmeye hedefleyen Domuzlar Körfezi operasyonu başarısız oldu.
VİETNAM: (1961-1975) ABD tarafından yönetilen ve 550 bin kişinin katıldığı savaş Amerikan ordusunun hezimetiyle sonuçlandı. ABD, 55 binaskerini kaybetti.
DOMİNİK CUMHURİYETİ: (NİSAN-EYLÜL 1965) ''Komünist tehlike'' adına 30 bin donanma askeri ve paraşütçüsü Saint-Dominique'e çıkarma yaptı.
LÜBNAN: (EKİM-ARALIK 1983) 23 Ekim'de 230 askerin hayatını kaybetmesine yol açan Beyrut'taki Amerikan karargahına yönelik saldırının ardından Amerikan ordusu, Lübnan'daki Suriye mevzilerini bombaladı.
GRANADA: (1983) Başbakan'ın, aşırı solculardan oluşan cunta tarafından 25 Ekim'de öldürülmesinin ardından yaklaşık bin 900 asker  Granada'ya çıktı. Müdahale, Batı Karaib Devletleri Örgütü'nün talebi üzerine kararlaştırıldı.
PANAMA: (1989) Panama'daki Amerikalıların hayatını korumak ve ülkenin güçlü ismi Manuel Noriega'yı iktidardan uzaklaştırmak amacıyla20 Aralık'ta başlatılan operasyonda, Amerikan ordusu ülkeyi işgal etti.
KÖRFEZ SAVAŞI: (OCAK-ŞUBAT 1991) "Çöl Fırtınası" operasyonu, 17Ocak'ta Kuveyt'i Irak işgalinden kurtarmak amacıyla BM himayesinde başladı. Operasyona, 500 binden fazla Amerikan askeri katıldı. 28 Şubat'ta Bağdat, BM'nin krizle ilgili bütün kararlarını kabul etti ve birliklerine ateşkes emri verdi. O zamandan beri Amerikan ve İngiliz uçakları Irak'ın askeri, sanayi tesislerini hedef alan sayısız hava vedeniz operasyonu düzenledi.
SOMALİ: (1992-1993) İç savaş ve açlığın hüküm sürdüğü Somali'de, insani yardım örgütlerine destek amacıyla Aralık 1992'de ''Restore Hope'' (Umut Operasyonu) başlatıldı. ABD, Mart 1994'te çekildi. Amerikan kuvvetleri, Şubat 1995'te 8 bin mavi berelinin çekilmesine yardım amacıyla kısa süreliğine başkent Mogadişu'ya yeniden ayak bastı.
HAİTİ: (1994) Amerikan birlikleri, 1991'de devrilen ve sürgüne zorlanan Devlet Başkanı Jean Bertrand Aristide'in iktidara dönüşünü sağlamak için 19 Eylül'de Haiti'ye girdi. Temmuz sonunda BM, ABD komutasında askeri harekata yeşil ıl yakmıştı.
SIRBİSTAN VE KOSOVA: (MART-HAZİRAN 1999) NATO himayesindeki Amerikan birlikleri, Sırp güçleri 20 Haziran'da Kosova'dan çekilene kadar eski Yugoslavya cumhuriyetlerini bombaladı.
AFGANİSTAN: (AĞUSTOS 2001) ''Sonsuz Özgürlük'' harekatı başladı. 7 Ekim'de Amerikan-İngiliz birlikleri, El Kaide terör örgütü kamplarına ve Taliban rejiminin askeri tesislerine yönelik ilk dalga bombardımanı başlattı. Haftalar süren askeri harekat sonunda, Taliban rejimi devrildi. Operasyondan 1 yıldan fazla zaman geçmesine karşın, Afgan topraklarında yaklaşık 10 bin asker bulunuyor.
"Tarihî incelemeler ve mevcut vesikaların tutarlı bir dökümü, ABD'nin gerek güvenlik ve gerekse uluslar arası politikasının esasını, bizim "Beşinci Özgürlük" olarak isimlendireceğimiz özgürlüğün korunmasının ve bu iş için de anavatanda güç esasına dayalı bir düzenin kurulmasının oluşturduğunu göstermektedir. "Beşinci Özgürlük" de nedir diye soracak olursanız... "Beşinci Özgürlük" soyma, sömürme ve hüküm altına alma ve sonuç alabilmek için her türlü güce başvurma özgürlüğüdür."
İşde ABD’nin Özgürlük ve Demokrasi adı altında yaptığı jandarmalık Beşinci özgürlüktür.Girdiği Sözde koruduğu ülkelerde soyma, sömürme ve hüküm altına alma ve sonuç alabilmek için her türlü güce başvurmuştur.Hatta Irak’ta Suriye’de Kendi politika ve çıkarları İçin dev bir Terör örgütü dahi kurmuştur.(DEASH)
Bugün Dünya’da hiçbir terör örgütünün silah fabrikası yoktur.Peki Terör örgütleri bu silahları nereden nasıl temin ediyor.
Başta Amerika olmak üzere gene Amerika’nın kontrolünde ki silah üreten devletlerden temin ediyor.
Yani terörle mücadele eden Amerika gene Terörü desdekleyen ve yaratan Amerika.
Burada Amerika’nın karı nedir;
1:Silah ticareti Milyar dolarlardır.Hem Teröristlere hemde Terörle müdacede eden devletlere Abd silah satmaktadır.
2:Terörün genellikle en çok yaşandığı bölge Ortadoğu Arap ve Müslüman Ülkelerdir,Bunun sebebide Amerika öncelikle Terör yolu ile bu ülkeleri yıpratıp sonra jandarmalık yani demokrasi ve halka özgürlük adı altında müdahale eder işgal etmeden ülke lideri ile anlaşmalar yaparak yer altı ve yer üstü zenginliklerine ortak olur.Amerikan şirketleri bu bölgelerde petrol,gaz,elmas,altın gibi değerli madenlere ortak olur.Aslında bu işgaldir,Çünkü Zavallı ülke yaptığı antlaşmalar ile ABD’nin bilgisi ve ya isteği dışında hareket edemez.
3:ABD’nin kontrol ve yönetimini red eden ülkeler çok geçmeden kendi içinde ayrılıkçı,etnik ve ya dini mezhebi çatışmalara giriyor ve ülke içinde terör ve kaos yaratılıyor.Sonra ABD görevini yapıyor.Demokrasi ve Özgürlük.
4:Amerika’yı kimler yönetiyor derseniz hemen söyleyim.Dünyan’ın 3/1’ine sahip Osmanlı Devletine bile borç para verebilecek kadar zengin olan Yahudi İş adamları.
Amerika’da milliyet olarak Dünyanın her milletinden oluşan karma bir yapı vardır.Bütün dinler vardır.Bu şekilde olmasından dolayı Etnik veya dini çatışmalar çıkmaz çünkü hepsi başka topraklardan geldiği için Topraklarda hak ilan edebilecek tek kesim yerli halk (Kızılderili’lerdir) Bu toprakların asıl sahibi bunlardır.
Kızılderili’ler Amerika’da kendi topraklarında en fakir kesimdir.Onların güçlenmesi,zengin olması,Dini ve kültürel olarak Atalarının yaşadığı gibi olmalarına müsaade edilmez zaten %90’ı Hristiyanlaşmıştır.
Bugün Günümüze geldiğimizde,ABD artık hiçbir yaptığı cinayet,katliam ve terör örgütlerine yaptığı desdeği saklayamıyor.Özellikle Ortadoğu’da Artık ABD sevilmiyor,Bunun neticesinde Amerika ve İsrail Yeni kontrol edilebilir küçük devletler kurma peşinde.Bugün DEASH’ın ABD tarafından kurulduğu ve desdeklendiği çok açıktır.Aslında bu olayların arkasında İsrail vardır.Arap ve Müslümanların tam ortasında bulunan 8 Milyonluk İsrail bir kaos olmasın diye  Amerika üzerinden gerçekleştiriyor bu eylemlerini.
DEASH bahanesi ile Irak’ta Abd Kürt,Türkmen,ve Araplar arasında bölgesel yönetimler kurdu,desdekledi,İran,Türkiye ve suriye arasına Kürdistan Devleti kurmak istiyor.Bu şekilde hem Irak Petrolünü kullanmak hemde daha sonra kurulacak Suriye Kürdistanı’ın alt yapısını oluşturuyor.
Gene DEASH bahanesi İle Suriye’de Bütün Dünya’nın Terör Örgütü olarak kabul ettiği PKK’nın Suriye kolu PYD ve YPG’ye DEASH ile savaşıyor bahanesi ile Son teknolojik 5000 Tır Silah verdi.Bir devlet’te olması gereken silahlar Bugün Bir terör örgütünde ve Çevre Ülkeleri,Özellikle Türkiye Tehdit altında.
Suriye’de 2.Kürdistan kurulduktan sonra Irak İle birleşecek,3.Ayak Türkiye .
Türkiye’de 26 ili kapsayan 3.Kürdistan projesi ise tam 35 yıldır devam ediyor.Suriye ve Irakta olduğu gibi Türkiye’de bu proje başarılı olmadı.Bunun Sebebi Türkiye rejimi Etnik veya dini kimlik siyaseti üzerine kurulu olmamasıdır.Kürtler Ülke yönetiminde Türkler’le aynı hakka sahiptir.
Fakat kültürel ve Dini oyunlar ile Pkk’ya yandaş toplaması için 100’lerce Amerikan,Alman,Fransız dernek ve STK’lar bölgede faaliyet gösterip kürt gençleri üstünde aslında siz Müslüman değildiniz Türkler sizi zorla Müslüman yaptı,Sizin kültürünüz bu değil gibi yapay dinler ve kültürler icat edip fitne peşindeler.
Irak ve Suriye’de kurulacak Kürdistan ister istemez Türkiye’ve İran’ıda etkileyecektir.Çünkü Alt yapı yaklaşık 150 yıldır hazırlanıyor.Burada amaç 4 ülkeden koparılıp bir Kürdistan kurmak değildir.
Kurulacak Kürdistan Kurulduktan sonra İsrail ve Ermenistan arasında paylaşılacak.Böylelikle herşey uluslararası yasalara da uygun olacak.Burda yaklaşık 100 yıllık kan akacak İsrail ile ABD için akan kanın kimin olduğu önemli değil Onlar sadece çıkarlarına bakıyorlar.Asıl Amaç Bögenin son damla kanına kadar emmek sömürmek. Gelin bunu biraz daha açalım.

Terör ve Amerika siyaseti

Özellikle soğuk savaş döneminden sonra Rusya’nın dağılması sonucu olarak ABD  dünyanın süper güçlü ülkesi olmasını beraberinde getirerek artık gücünün kendisine verdiği güvenle dünyanın jandarması görevini üstlenerek yeni bir dönemi başlatmış oldu. Özellikle 11 eylül terör saldırılarından sonra bütün stratejilerini değiştirerek dünyadaki dengeleri değiştirmeye başladı. Özellikle El kaide bağlantısı var diye önce Batının kontrol edemediği nükleer güce sahip Çin, Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerin ortasında bulunan Afganistan dağlarındaki Usame bin ladin adlı Suudi bir teröristi bahane ederek Afganistan’a  yerleşerek karakolun birini buraya koyarak yukarıda isimlerini zikrettiğimiz devletlere komşu oldu, ardından tekrar  El kaide bağlantısı bahane edilerek Irak ile savaşa giren ABD , bu ülkeye  sözde demokrasi getireceğini vaad ederek kaos ortamına girmesine sebep oldu.  ABD tüm bunları yapmasına sebep olarak 11 eylül terör saldırısını gösterince  tüm dünya buna ses çıkarmadı hatta destek verdi. Buradan hareketle ABD kendisine  yapılan terör saldırısının olumsuz sonuçlarını kendi lehine çevirerek bu durumdan kendisine olumlu bir geri dönüş ve politika sinsilesi sağladı. Bu da Suriye’de ortaya çıkan kaos ortamından sonra çeşitli  terör gruplarının türemesine sebep oldu. Bu terör grupları arasında en önemlisi DAEŞ’dir , ancak ABD  11 eylülde  kendisini vuran terörü  unutarak düşman ilan ettiği bir örgütü yine başka bir örgütle mücadele yolunu seçmesi  hala Amerika’nın  orta doğu üzerindeki politikalarının tutarsızlığını göstermesi açısından önemlidir. Bu ya bir tutarsızlık veya bir plan bunu önümüzdeki yıllar gösterecek.  Peki bu politika ile neyi amaçladığı konusu ise ileriki  dönemlerde mutlaka  ortaya çıkacaktır ancak hangi ülkeleri etkileyeceği ve içine alacağı belirsiz bir politika . Amerika bu politikaları ile bölgede Müslüman ülkelere  tek model olan Türkiye’nin istemediği terör örgütü PYD’ye destek politikasının da bizi endişelendirdiği bir gerçektir. PYD’nin  Suriye’nin kuzeyinde bir devlet oluşumu hayal ettiğini tüm dünya bilirken neden Türkiye gibi bir müttefikinin itiraz etmesine karşın ısrarla  PYD’ye destek vermesinin  sebebi nedir? Türkiye’nin ısrarla güneyinde bir oluşuma izin vermeyeceğini ilan etmesine karşılık ABD  bu  itirazlara , DAEŞ ile mücadele de başarılı olan PYD’dir demesi yine aklımıza başka oyunları ve olması muhtemel politikaları  getirmektedir.

DÜNYA JANDARMALIĞI OSMANLI VE ABD GERÇEĞİ

Amerika bugün için tek başına kimsenin kafa tutmaya cesaret edemediği bir “Büyük” devlet kabul ediliyor. O kabulleniş sebebiyledir ki, herkesin gözü önünde Afganistan işgal ediliyor, Irak işgal ediliyor, Putin’in gözünün içine baka baka Eski Sovyetler Birliğinden bakiye kalan Cumhuriyetlerde renk renk sivil devrimleri mısır patlatır gibi patlatıyor.
Şu Amerika gezilerine illet oluyorum. Gezinin başlamasına günler kala bütün medya bu konuya kilitleniyor. Gezinin bitiminde yine günlerce haftalarca bu konu manşetlerde.
Yavuz Sultan Selim’in meşhur bir sözü vardır. “Bu dünya bir pâdişaha çok, iki pâdişaha az.”
Gerçekten şimdiye kadar hemen her “milletin” mefkûresi cihan hâkimiyetine ulaşmak olmuştur. Bugün de ABD’nin nihaî hedefi Dünya’ya hâkimiyet kurmaktır.
Bush da, bu amacını terör mücadelesi bağlamında şu açıklamalarla ortaya koymuştur.
“Ya benden olursun ya da karşımda!”
Yavuz Sultan Selim’in vecize olup asırlar boyu dillerde dolaşacak estetikliği yanında, bu açıklama karga gaklaması gibi kalsa da, yine de Dünyaya meydan okumak değil midir?
Amerika bugün için tek başına kimsenin kafa tutmaya cesaret edemediği bir “Büyük” devlet kabul ediliyor. O kabulleniş sebebiyledir ki, herkesin gözü önünde Afganistan işgal ediliyor, Irak işgal ediliyor, Putin’in gözünün içine baka baka Eski Sovyetler Birliğinden bakiye kalan Cumhuriyetlerde renk renk sivil devrimleri mısır patlatır gibi patlatıyor.
Dünyaya hâkimiyet yolunda kullandığı önemli argümanlardan biri olan Evangelizm, Katolik dünyasına lanse edilen Haçlı seferi duygusu, Türkiye’de Bartholomeos’a ekümeniklik atfedilmesi ve böylece Ortodoks âlemine göz kırpması, “Dinlerarası Diyalog” yapılanmasını himaye ederek, Türkiye’deki cemaatleri, “Ilımlı İslâm Projesi” ile de Müslüman ülke halklarının öfkesini yatıştırmayı istemesi, hep dünya egemenliği için kullandığı argümanlardandır.
Osmanlı, eşref-i mahlûkat olarak gördüğü ve kabul ettiği insanlık adına hizmete müteallik vakıflar kurarak, samimi yardımlar yaparak, dil din ırk ayrımı yapmadan insanlığa hizmet etmeyi amaçlamıştır.
Amerika ise I. ve II. Dünya savaşında yorgun düşen Avrupa ve Asya’nın kendi derdine düşmüşlüğünü fırsat bilip dünyanın her noktasına Osmanlı’nın yaptığı yardımlara benzer yardımlar yapmış ama iplerini CIA vasıtasıyla elinde tuttuğu yüzlerce sivil toplum örgütü ile de amacının insan hakları ve demokrasi peşinde değil, Dünya hâkimiyeti peşinde koşmak olduğunu göstermiştir.
ABD, Cihan hâkimiyeti mefkûresi sebebiyle kendisi tüm dünyanın yer altı ve yerüstü zenginliklerine aç kurtlar gibi saldırırken, bir yandan da, bu saldırısında kendisine engel olabilecek yegâne duygu olan milli devlet ve milli yapılanma duygusunu köreltmek, zedelemek, hatta mümkünse ortadan kaldırmak için her türlü enformasyona baş vurmaktadır.
Dünyanın global bir köy olarak söylenmesi, ekonominin globalleştiğinin altının çizilmesi, kazan kazan isimli formüllerin geliştirilmesi, karşılıklı birbirine bağımlılık mutabakatlarının savunulması gibi görünüşte hoş ama içi boş söylemlerin hepsi, teyakkuz halindeki milli ruha sahip dinamiklerin gönlünü almaktan ibarettir.
Bu dezenformasyon, bilerek bilmeyerek özellikle bizim ülkemizdeki lider kadrosu gibi kadroları ve medyadaki tetikçileri, bir kısım aydını vb etkilemekte ve birçok ülkenin ekonomisinden daha büyük ekonomisi, onlarca ülkenin gücünden daha büyük askeri gücü ve teknolojisiyle ABD’yi karşısında ram olunması lazım gelen bir güç olarak görüyorlar. Bu vehim ne yazık ki üç kıvrımlı beyinlileri hakikaten korkutuyor. Dolayısıyla Amerika’nın kendilerine uzattığı zeytin dalına tutunmak için can atan, ona şirin gözükmek için ellerinden geleni yapan zavallı birer güvercin durumuna düşüyorlar.
Bugün kendi kişisel menfaatini, ülke menfaatinin önünde tutabilecek kadar haysiyetsizlikle suçlananların aslında yüreklerini kaplayan korku Amerika’nın bu dezenformasyonundan etkileşimdir.
Bu sebeple eli kalem tutan korkaklar entelektüellik adına, eli silah tutan korkaklar stratejik ortaklık adına, eli dosya tutan bürokratlar müttefiklik adına, eli para tutan tüccarlar global ekonomi adına bu kartondan kaleye benzeyen devletin taşeronluğuna teşne olup, aşağılık korkularını kamufle etmeye çalışıyorlar.
Oysa bu korkulan devin (!) bugün kendi kendini yiyip bitiren; ekonomik darboğaz içinde oraya buraya saldıran hantal yapısını, birbiriyle çelişmeye başlayan kokuşmuş istihbarat düzenini, dünya gelirinin yüzde 40’na el atmış olmasına rağmen doymak bilmeyen iştah ile çıldırmak üzere oluşunu, kendi büyütüp beslediği terör örgütlerinin hışmıyla tir tir titrediğini, büyük bir devlete yakışmayacak derecede, bırakın küçük devletleri, aşiretlerle bile ahbap çavuş ilişkiler içinde bulunacak derecede tezellül durumuna düştüğünü göremeyenler, ABD’nin cihan hâkimi, Dünyanın jandarması olduğunu vehmederler.
Oysa cihan hâkimiyeti olabilmek için Conilik tek başına yetmez. Conilikle değil Dünyaya hâkim olmak, Irak’a dahi hâkim olunamaz. Cihana hâkimiyet, tarihinde medeniyet bulunmasını da gerektirir. Millet olma hasletini de gerektirir.
Menfaatler topluluğu, bırakın millet olmayı, menfaat için yarın birbirini boğazlar.
Örneğin bir Çanakkale savaşında “Size ölmeyi emrediyorum!” denildiğinde, hiç itirazsız ve sanki ölüme değil de düğüne gidermişçesine düşmana hücum eden Türk askerinin inancı, cesareti, yüreği, vatan sevgisi var mıdır Coni’de?
Bir elektrik kesintisiyle hayatı felç olabilen, neye uğradığını şaşıran bir devlet nasıl dünyaya hükmetmekten söz edebilir.
Bugün Amerika’da çalışmakta olan binlerce yabancı, yarın kendi ülkelerinin menfaatini ön plana çıkardığında ABD’nin menfaati kalır mı?
Öyleyse bu teslimiyetçilik neden? Bu korku neden bu ağzının içine bakış neden? İnsanda biraz haysiyet olur be… Nerde kaldı Yavuz Sultan Selim’in torunluğu? Nerde kaldı Mustafa Kemal’in bağımsızlık karakteri?.

Peki  ABD, dünyanın jandarması mı magandası mı?


ABD’nin Cumhuriyetçi başkanı Trump, Bush’un izinden giderek sert bir politika uyguluyor. Kavga etmeye, vurmaya, kırmaya, bombalamaya mazeret arıyor. Bulamazsa kendisi üretiyor. Peki, ABD Bush’tan neden vazgeçmişti? Biraz hafızamızı yoklayalım. 11 Eylül saldırılarını bahane ederek İslam coğrafyasına çullanan Bushlu ABD, Afganistan’da, Irak’ta tam bir vahşet sergiledi. Milyonlarca masum sivili tüm dünyanın gözü önünde acımasızca katletti. Ebu Garip’teki iğrenç görüntüler, Felluce’de, Tel Afer’de köpeklere bırakılan cesetler hala hafızalarda… Dolar ve imajla ayakta duran ABD’nin imajı yerle bir oldu. Batılı ülkelerde bile ABD karşıtlığının seviyesi yüzde 90’ları buldu. Tabi bu saldırganlığın ABD’ye de faturası vardı, binlerce askerini kaybetti ve bu savaş politikaları içeriden, ABD halkından da büyük tepki çekti. Dışarıda imajın sıfırlanmasına ve içeride yaşanan tepkilere daha fazla dayanamayan ABD politika değişikliğe gitmek zorunda kaldı. Siyahî bir başkan; hedefte olan ülkeleri direkt işgal yerine, içerideki isyanların teşvik edilmesi gibi kılıfına uydurulmuş, insan hakları postuna bürünmüş sinsi politikalara geçiş yaşandı. Yanlış anlamayın, Obama döneminde Bush döneminden daha az işgal yaşanmadı, ama görüntüye dikkat edilmeye çalışıldı. Yani ABD’nin Bush’tan vazgeçmesinin nedeni bu saldırgan politikaların ABD’ye de büyük darbe vurmasıydı. Şimdi ABD, Trump’la aynı sert politikalara döndü. Önce Meksika sınırını kapatmakla, dışarıda yapılan üretimlere kısıtlama getirmekle, İslam ülkelerinden ABD’ye gelenlere ABD vatandaşı da olsa engel koymalarla başlayan ve büyük tepki çeken Trump, sağa sola saldırmayla, vurmayla, öldürmeyle Bush’u aratmayacak şekilde devam ediyor.  Musul’da son 5 ay içinde 4000’i aşkın sivili katletti. Üstelik bunu normal kabul ederek, özrü kabahatinden büyük açıklamalarla… Neymiş efendim, bir teröristle birlikte 10 sivili öldürmek normalmiş. Gerçi, bir anda 500’ü aşkın sivili öldürdüğü saldırılarda 1’e 100 katletti. Suriye’de camide, okulda katlettikleri yüzlerce sivil ise cabası… ABD pervasızca sivilleri katlediyor, hatta bazen hızını alamayıp “en iyi müttefikim” dediği YPG’lileri de vuruyor, geçen 18 tanesini katletti, “pardon” dedi. Alışkanlık işte… Demokrasi bahaneleriyle Suriye’yi bölüp parçalayan ABD, kimyasal saldırı bahanesiyle de Suriye’nin üssünü vurdu. Kimyasal saldırının Suriye tarafından yapıldığını kanıtlayan bir delil sundu mu, hayır. Soruşturmaya bile mahal vermeden 59 füzesini gönderdi. Daha bu konu aydınlanmamışken, Afganistan’da nükleer olmayan en güçlü bombasını denedi. Yanlış anlamayın, ABD’nin derdi IŞİD değil, bombasını denemek. ABD’yi iyi tanıyın. 2. Dünya Savaşı’nda da bunu yaptı. Japonlar pes etmelerine rağmen Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombalarını attı, yüzbinleri katletti. Hedefi atom bombasının etkisini test etmekti. Canlı denek de Japonlar oldu. Bugün de Afganlılar… Görünen o ki ABD, git-gel yaşıyor. Dünya Bush’tan bıkmıştı, şimdi Trump Bushlaştı. Bu sertlik, kabadayılık, küresel magandalık Bush’a fayda sağlamadı ki Trump’a sağlasın. Göreceksiniz çok yakında buna şahit olacaksınız. ABD Obama’yla da yapamadı, çünkü sömürü sistemi olan Kapitalizmle adamlar diplomasiyi fazla yürütemiyorlar, hemen sağa sola saldırma gereği duyuyorlar. Ama bir gerçek var ki zulümle asla payidar olunmaz. Eğer olunsaydı bugün Roma İmparatorluğu hala var olurdu, şimdi sadece filmlerde görüyoruz. Payidar olmak; adaletle, hakları vermekle, paylaşmayla, saygı duymakla, milli ve bağımsız olmakla mümkün olabilir, bunun adı da Milli Ekonomi Modeli’dir, Sosyal Devlet-Milli Devlet’tir.
google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html