SADECE HAKİKAT VE GERÇEKLER
![]() |
Tamer Ashraf |
AMERİKA VE TERÖRİST
GURUPLAR
Amerika Birleşik devleti Dünya’nın jandarmalığına
soyundunduğundan bu yana Dünya’da terör hiç bitmiyor.
Gelin şimdi bu konuyu biraz açıp analiz edelim;
Dünyanın jandarması ABD
ABD, Kore Savaşı'ndan başlayarak dünyanın 14 ayrı bölgesinde
askeri operasyonlar düzenledi.Kore Savaşı'ndan bu yana başlıca Amerikan askeri
operasyonları şöyle sıralanıyor:
KORE SAVAŞI: (1950-1953) Savaş, BM himayesinde gibi görünse
de ABD'nin idaresindeydi. Amerikalılar, 33 bin kadar kayıp verdi.
SÜVEYŞ KANALI: (1956) Süveyş Kanalı çatışmaları boyunca
Amerikan 6. Filosu bölgede bulunan 2 bin 500 Amerikan askerini tahliye etti.
Amerikalılar, Fransız-İsrail-İngiliz koalisyonunu kanal bölgesinden çekilmeye
zorladı.
LÜBNAN: (15 TEMMUZ 1958) ''Amerikalıların yaşamını korumak
ve Lübnan hükümetine yardım etmek'' amacıyla 3 bin 200 Amerikan askeri Lübnan
plajlarına çıktı.
KÜBA- DOMUZLAR KÖRFEZİ: (17 NİSAN 1961) Amerikan Merkezi
HaberalmaTeşkilatı (CIA) tarafından yönetilen ve Küba'daki Castro rejimini
devirmeye hedefleyen Domuzlar Körfezi operasyonu başarısız oldu.
VİETNAM: (1961-1975) ABD tarafından yönetilen ve 550 bin
kişinin katıldığı savaş Amerikan ordusunun hezimetiyle sonuçlandı. ABD, 55
binaskerini kaybetti.
DOMİNİK CUMHURİYETİ: (NİSAN-EYLÜL 1965) ''Komünist tehlike''
adına 30 bin donanma askeri ve paraşütçüsü Saint-Dominique'e çıkarma yaptı.
LÜBNAN: (EKİM-ARALIK 1983) 23 Ekim'de 230 askerin hayatını
kaybetmesine yol açan Beyrut'taki Amerikan karargahına yönelik saldırının
ardından Amerikan ordusu, Lübnan'daki Suriye mevzilerini bombaladı.
GRANADA: (1983) Başbakan'ın, aşırı solculardan oluşan cunta
tarafından 25 Ekim'de öldürülmesinin ardından yaklaşık bin 900 asker Granada'ya çıktı. Müdahale, Batı Karaib
Devletleri Örgütü'nün talebi üzerine kararlaştırıldı.
PANAMA: (1989) Panama'daki Amerikalıların hayatını korumak
ve ülkenin güçlü ismi Manuel Noriega'yı iktidardan uzaklaştırmak amacıyla20
Aralık'ta başlatılan operasyonda, Amerikan ordusu ülkeyi işgal etti.
KÖRFEZ SAVAŞI: (OCAK-ŞUBAT 1991) "Çöl Fırtınası"
operasyonu, 17Ocak'ta Kuveyt'i Irak işgalinden kurtarmak amacıyla BM
himayesinde başladı. Operasyona, 500 binden fazla Amerikan askeri katıldı. 28
Şubat'ta Bağdat, BM'nin krizle ilgili bütün kararlarını kabul etti ve birliklerine
ateşkes emri verdi. O zamandan beri Amerikan ve İngiliz uçakları Irak'ın
askeri, sanayi tesislerini hedef alan sayısız hava vedeniz operasyonu
düzenledi.
SOMALİ: (1992-1993) İç savaş ve açlığın hüküm sürdüğü
Somali'de, insani yardım örgütlerine destek amacıyla Aralık 1992'de ''Restore
Hope'' (Umut Operasyonu) başlatıldı. ABD, Mart 1994'te çekildi. Amerikan
kuvvetleri, Şubat 1995'te 8 bin mavi berelinin çekilmesine yardım amacıyla kısa
süreliğine başkent Mogadişu'ya yeniden ayak bastı.
HAİTİ: (1994) Amerikan birlikleri, 1991'de devrilen ve
sürgüne zorlanan Devlet Başkanı Jean Bertrand Aristide'in iktidara dönüşünü
sağlamak için 19 Eylül'de Haiti'ye girdi. Temmuz sonunda BM, ABD komutasında
askeri harekata yeşil ıl yakmıştı.
SIRBİSTAN VE KOSOVA: (MART-HAZİRAN 1999) NATO himayesindeki
Amerikan birlikleri, Sırp güçleri 20 Haziran'da Kosova'dan çekilene kadar eski
Yugoslavya cumhuriyetlerini bombaladı.
AFGANİSTAN: (AĞUSTOS 2001) ''Sonsuz Özgürlük'' harekatı
başladı. 7 Ekim'de Amerikan-İngiliz birlikleri, El Kaide terör örgütü
kamplarına ve Taliban rejiminin askeri tesislerine yönelik ilk dalga
bombardımanı başlattı. Haftalar süren askeri harekat sonunda, Taliban rejimi
devrildi. Operasyondan 1 yıldan fazla zaman geçmesine karşın, Afgan
topraklarında yaklaşık 10 bin asker bulunuyor.
"Tarihî incelemeler ve mevcut vesikaların tutarlı bir
dökümü, ABD'nin gerek güvenlik ve gerekse uluslar arası politikasının esasını,
bizim "Beşinci Özgürlük" olarak isimlendireceğimiz özgürlüğün
korunmasının ve bu iş için de anavatanda güç esasına dayalı bir düzenin
kurulmasının oluşturduğunu göstermektedir. "Beşinci Özgürlük" de
nedir diye soracak olursanız... "Beşinci Özgürlük" soyma, sömürme ve
hüküm altına alma ve sonuç alabilmek için her türlü güce başvurma
özgürlüğüdür."
İşde ABD’nin Özgürlük ve Demokrasi adı altında yaptığı
jandarmalık Beşinci özgürlüktür.Girdiği
Sözde koruduğu ülkelerde soyma, sömürme ve hüküm altına alma ve sonuç alabilmek
için her türlü güce başvurmuştur.Hatta Irak’ta Suriye’de Kendi politika ve
çıkarları İçin dev bir Terör örgütü dahi kurmuştur.(DEASH)
Bugün Dünya’da hiçbir terör örgütünün silah fabrikası
yoktur.Peki Terör örgütleri bu silahları nereden nasıl temin ediyor.
Başta Amerika olmak üzere gene Amerika’nın kontrolünde ki
silah üreten devletlerden temin ediyor.
Yani terörle mücadele eden Amerika gene Terörü desdekleyen
ve yaratan Amerika.
Burada Amerika’nın
karı nedir;
1:Silah ticareti
Milyar dolarlardır.Hem Teröristlere hemde Terörle müdacede eden devletlere Abd
silah satmaktadır.
2:Terörün
genellikle en çok yaşandığı bölge Ortadoğu Arap ve Müslüman Ülkelerdir,Bunun
sebebide Amerika öncelikle Terör yolu ile bu ülkeleri yıpratıp sonra
jandarmalık yani demokrasi ve halka özgürlük adı altında müdahale eder işgal
etmeden ülke lideri ile anlaşmalar yaparak yer altı ve yer üstü zenginliklerine
ortak olur.Amerikan şirketleri bu bölgelerde petrol,gaz,elmas,altın gibi
değerli madenlere ortak olur.Aslında bu işgaldir,Çünkü Zavallı ülke yaptığı
antlaşmalar ile ABD’nin bilgisi ve ya isteği dışında hareket edemez.
3:ABD’nin kontrol
ve yönetimini red eden ülkeler çok geçmeden kendi içinde ayrılıkçı,etnik ve ya
dini mezhebi çatışmalara giriyor ve ülke içinde terör ve kaos yaratılıyor.Sonra
ABD görevini yapıyor.Demokrasi ve Özgürlük.
4:Amerika’yı
kimler yönetiyor derseniz hemen söyleyim.Dünyan’ın 3/1’ine sahip Osmanlı
Devletine bile borç para verebilecek kadar zengin olan Yahudi İş adamları.
Amerika’da milliyet olarak Dünyanın her milletinden oluşan
karma bir yapı vardır.Bütün dinler vardır.Bu şekilde olmasından dolayı Etnik
veya dini çatışmalar çıkmaz çünkü hepsi başka topraklardan geldiği için
Topraklarda hak ilan edebilecek tek kesim yerli halk (Kızılderili’lerdir) Bu
toprakların asıl sahibi bunlardır.
Kızılderili’ler Amerika’da kendi topraklarında en fakir
kesimdir.Onların güçlenmesi,zengin olması,Dini ve kültürel olarak Atalarının
yaşadığı gibi olmalarına müsaade edilmez zaten %90’ı Hristiyanlaşmıştır.
Bugün Günümüze geldiğimizde,ABD artık hiçbir yaptığı
cinayet,katliam ve terör örgütlerine yaptığı desdeği saklayamıyor.Özellikle
Ortadoğu’da Artık ABD sevilmiyor,Bunun neticesinde Amerika ve İsrail Yeni
kontrol edilebilir küçük devletler kurma peşinde.Bugün DEASH’ın ABD tarafından
kurulduğu ve desdeklendiği çok açıktır.Aslında bu olayların arkasında İsrail
vardır.Arap ve Müslümanların tam ortasında bulunan 8 Milyonluk İsrail bir kaos
olmasın diye Amerika üzerinden
gerçekleştiriyor bu eylemlerini.
DEASH bahanesi ile Irak’ta Abd Kürt,Türkmen,ve Araplar
arasında bölgesel yönetimler kurdu,desdekledi,İran,Türkiye ve suriye arasına
Kürdistan Devleti kurmak istiyor.Bu şekilde hem Irak Petrolünü kullanmak hemde
daha sonra kurulacak Suriye Kürdistanı’ın alt yapısını oluşturuyor.
Gene DEASH bahanesi İle Suriye’de Bütün Dünya’nın Terör
Örgütü olarak kabul ettiği PKK’nın Suriye kolu PYD ve YPG’ye DEASH ile
savaşıyor bahanesi ile Son teknolojik 5000 Tır Silah verdi.Bir devlet’te olması
gereken silahlar Bugün Bir terör örgütünde ve Çevre Ülkeleri,Özellikle Türkiye
Tehdit altında.
Suriye’de 2.Kürdistan kurulduktan sonra Irak İle
birleşecek,3.Ayak Türkiye .
Türkiye’de 26 ili kapsayan 3.Kürdistan projesi ise tam 35
yıldır devam ediyor.Suriye ve Irakta olduğu gibi Türkiye’de bu proje başarılı
olmadı.Bunun Sebebi Türkiye rejimi Etnik veya dini kimlik siyaseti üzerine
kurulu olmamasıdır.Kürtler Ülke yönetiminde Türkler’le aynı hakka sahiptir.
Fakat kültürel ve Dini oyunlar ile Pkk’ya yandaş toplaması
için 100’lerce Amerikan,Alman,Fransız dernek ve STK’lar bölgede faaliyet
gösterip kürt gençleri üstünde aslında siz Müslüman değildiniz Türkler sizi
zorla Müslüman yaptı,Sizin kültürünüz bu değil gibi yapay dinler ve kültürler icat
edip fitne peşindeler.
Irak ve Suriye’de kurulacak Kürdistan ister istemez Türkiye’ve
İran’ıda etkileyecektir.Çünkü Alt yapı yaklaşık 150 yıldır hazırlanıyor.Burada
amaç 4 ülkeden koparılıp bir Kürdistan kurmak değildir.
Kurulacak Kürdistan Kurulduktan sonra İsrail ve Ermenistan
arasında paylaşılacak.Böylelikle herşey uluslararası yasalara da uygun
olacak.Burda yaklaşık 100 yıllık kan akacak İsrail ile ABD için akan kanın
kimin olduğu önemli değil Onlar sadece çıkarlarına bakıyorlar.Asıl Amaç Bögenin
son damla kanına kadar emmek sömürmek. Gelin bunu biraz daha açalım.
Terör ve Amerika siyaseti
Özellikle soğuk savaş döneminden sonra Rusya’nın dağılması
sonucu olarak ABD dünyanın süper güçlü
ülkesi olmasını beraberinde getirerek artık gücünün kendisine verdiği güvenle
dünyanın jandarması görevini üstlenerek yeni bir dönemi başlatmış oldu.
Özellikle 11 eylül terör saldırılarından sonra bütün stratejilerini
değiştirerek dünyadaki dengeleri değiştirmeye başladı. Özellikle El kaide
bağlantısı var diye önce Batının kontrol edemediği nükleer güce sahip Çin,
Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerin ortasında bulunan Afganistan dağlarındaki
Usame bin ladin adlı Suudi bir teröristi bahane ederek Afganistan’a yerleşerek karakolun birini buraya koyarak
yukarıda isimlerini zikrettiğimiz devletlere komşu oldu, ardından tekrar El kaide bağlantısı bahane edilerek Irak ile savaşa
giren ABD , bu ülkeye sözde demokrasi
getireceğini vaad ederek kaos ortamına girmesine sebep oldu. ABD tüm bunları yapmasına sebep olarak 11
eylül terör saldırısını gösterince tüm
dünya buna ses çıkarmadı hatta destek verdi. Buradan hareketle ABD
kendisine yapılan terör saldırısının
olumsuz sonuçlarını kendi lehine çevirerek bu durumdan kendisine olumlu bir
geri dönüş ve politika sinsilesi sağladı. Bu da Suriye’de ortaya çıkan kaos
ortamından sonra çeşitli terör
gruplarının türemesine sebep oldu. Bu terör grupları arasında en önemlisi
DAEŞ’dir , ancak ABD 11 eylülde kendisini vuran terörü unutarak düşman ilan ettiği bir örgütü yine
başka bir örgütle mücadele yolunu seçmesi
hala Amerika’nın orta doğu
üzerindeki politikalarının tutarsızlığını göstermesi açısından önemlidir. Bu ya
bir tutarsızlık veya bir plan bunu önümüzdeki yıllar gösterecek. Peki bu politika ile neyi amaçladığı konusu
ise ileriki dönemlerde mutlaka ortaya çıkacaktır ancak hangi ülkeleri
etkileyeceği ve içine alacağı belirsiz bir politika . Amerika bu politikaları
ile bölgede Müslüman ülkelere tek model
olan Türkiye’nin istemediği terör örgütü PYD’ye destek politikasının da bizi
endişelendirdiği bir gerçektir. PYD’nin
Suriye’nin kuzeyinde bir devlet oluşumu hayal ettiğini tüm dünya
bilirken neden Türkiye gibi bir müttefikinin itiraz etmesine karşın
ısrarla PYD’ye destek vermesinin sebebi nedir? Türkiye’nin ısrarla güneyinde
bir oluşuma izin vermeyeceğini ilan etmesine karşılık ABD bu
itirazlara , DAEŞ ile mücadele de başarılı olan PYD’dir demesi yine
aklımıza başka oyunları ve olması muhtemel politikaları getirmektedir.
DÜNYA JANDARMALIĞI OSMANLI VE ABD GERÇEĞİ
Amerika bugün için tek başına kimsenin kafa tutmaya cesaret
edemediği bir “Büyük” devlet kabul ediliyor. O kabulleniş sebebiyledir ki,
herkesin gözü önünde Afganistan işgal ediliyor, Irak işgal ediliyor, Putin’in
gözünün içine baka baka Eski Sovyetler Birliğinden bakiye kalan Cumhuriyetlerde
renk renk sivil devrimleri mısır patlatır gibi patlatıyor.
Şu Amerika gezilerine illet oluyorum. Gezinin başlamasına
günler kala bütün medya bu konuya kilitleniyor. Gezinin bitiminde yine günlerce
haftalarca bu konu manşetlerde.
Yavuz Sultan Selim’in meşhur bir sözü vardır. “Bu dünya bir
pâdişaha çok, iki pâdişaha az.”
Gerçekten şimdiye kadar hemen her “milletin” mefkûresi cihan
hâkimiyetine ulaşmak olmuştur. Bugün de ABD’nin nihaî hedefi Dünya’ya hâkimiyet
kurmaktır.
Bush da, bu amacını terör mücadelesi bağlamında şu
açıklamalarla ortaya koymuştur.
“Ya benden olursun ya da karşımda!”
Yavuz Sultan Selim’in vecize olup asırlar boyu dillerde
dolaşacak estetikliği yanında, bu açıklama karga gaklaması gibi kalsa da, yine
de Dünyaya meydan okumak değil midir?
Amerika bugün için tek başına kimsenin kafa tutmaya cesaret
edemediği bir “Büyük” devlet kabul ediliyor. O kabulleniş sebebiyledir ki,
herkesin gözü önünde Afganistan işgal ediliyor, Irak işgal ediliyor, Putin’in
gözünün içine baka baka Eski Sovyetler Birliğinden bakiye kalan Cumhuriyetlerde
renk renk sivil devrimleri mısır patlatır gibi patlatıyor.
Dünyaya hâkimiyet yolunda kullandığı önemli argümanlardan
biri olan Evangelizm, Katolik dünyasına lanse edilen Haçlı seferi duygusu,
Türkiye’de Bartholomeos’a ekümeniklik atfedilmesi ve böylece Ortodoks âlemine
göz kırpması, “Dinlerarası Diyalog” yapılanmasını himaye ederek, Türkiye’deki
cemaatleri, “Ilımlı İslâm Projesi” ile de Müslüman ülke halklarının öfkesini
yatıştırmayı istemesi, hep dünya egemenliği için kullandığı argümanlardandır.
Osmanlı, eşref-i mahlûkat olarak gördüğü ve kabul ettiği
insanlık adına hizmete müteallik vakıflar kurarak, samimi yardımlar yaparak,
dil din ırk ayrımı yapmadan insanlığa hizmet etmeyi amaçlamıştır.
Amerika ise I. ve II. Dünya savaşında yorgun düşen Avrupa ve
Asya’nın kendi derdine düşmüşlüğünü fırsat bilip dünyanın her noktasına
Osmanlı’nın yaptığı yardımlara benzer yardımlar yapmış ama iplerini CIA
vasıtasıyla elinde tuttuğu yüzlerce sivil toplum örgütü ile de amacının insan
hakları ve demokrasi peşinde değil, Dünya hâkimiyeti peşinde koşmak olduğunu
göstermiştir.
ABD, Cihan hâkimiyeti mefkûresi sebebiyle kendisi tüm
dünyanın yer altı ve yerüstü zenginliklerine aç kurtlar gibi saldırırken, bir
yandan da, bu saldırısında kendisine engel olabilecek yegâne duygu olan milli
devlet ve milli yapılanma duygusunu köreltmek, zedelemek, hatta mümkünse
ortadan kaldırmak için her türlü enformasyona baş vurmaktadır.
Dünyanın global bir köy olarak söylenmesi, ekonominin
globalleştiğinin altının çizilmesi, kazan kazan isimli formüllerin
geliştirilmesi, karşılıklı birbirine bağımlılık mutabakatlarının savunulması
gibi görünüşte hoş ama içi boş söylemlerin hepsi, teyakkuz halindeki milli ruha
sahip dinamiklerin gönlünü almaktan ibarettir.
Bu dezenformasyon, bilerek bilmeyerek özellikle bizim
ülkemizdeki lider kadrosu gibi kadroları ve medyadaki tetikçileri, bir kısım
aydını vb etkilemekte ve birçok ülkenin ekonomisinden daha büyük ekonomisi,
onlarca ülkenin gücünden daha büyük askeri gücü ve teknolojisiyle ABD’yi
karşısında ram olunması lazım gelen bir güç olarak görüyorlar. Bu vehim ne
yazık ki üç kıvrımlı beyinlileri hakikaten korkutuyor. Dolayısıyla Amerika’nın
kendilerine uzattığı zeytin dalına tutunmak için can atan, ona şirin gözükmek
için ellerinden geleni yapan zavallı birer güvercin durumuna düşüyorlar.
Bugün kendi kişisel menfaatini, ülke menfaatinin önünde
tutabilecek kadar haysiyetsizlikle suçlananların aslında yüreklerini kaplayan
korku Amerika’nın bu dezenformasyonundan etkileşimdir.
Bu sebeple eli kalem tutan korkaklar entelektüellik adına,
eli silah tutan korkaklar stratejik ortaklık adına, eli dosya tutan bürokratlar
müttefiklik adına, eli para tutan tüccarlar global ekonomi adına bu kartondan
kaleye benzeyen devletin taşeronluğuna teşne olup, aşağılık korkularını kamufle
etmeye çalışıyorlar.
Oysa bu korkulan devin (!) bugün kendi kendini yiyip
bitiren; ekonomik darboğaz içinde oraya buraya saldıran hantal yapısını,
birbiriyle çelişmeye başlayan kokuşmuş istihbarat düzenini, dünya gelirinin
yüzde 40’na el atmış olmasına rağmen doymak bilmeyen iştah ile çıldırmak üzere
oluşunu, kendi büyütüp beslediği terör örgütlerinin hışmıyla tir tir
titrediğini, büyük bir devlete yakışmayacak derecede, bırakın küçük devletleri,
aşiretlerle bile ahbap çavuş ilişkiler içinde bulunacak derecede tezellül
durumuna düştüğünü göremeyenler, ABD’nin cihan hâkimi, Dünyanın jandarması
olduğunu vehmederler.
Oysa cihan hâkimiyeti olabilmek için Conilik tek başına
yetmez. Conilikle değil Dünyaya hâkim olmak, Irak’a dahi hâkim olunamaz. Cihana
hâkimiyet, tarihinde medeniyet bulunmasını da gerektirir. Millet olma hasletini
de gerektirir.
Menfaatler topluluğu, bırakın millet olmayı, menfaat için
yarın birbirini boğazlar.
Örneğin bir Çanakkale savaşında “Size ölmeyi emrediyorum!”
denildiğinde, hiç itirazsız ve sanki ölüme değil de düğüne gidermişçesine
düşmana hücum eden Türk askerinin inancı, cesareti, yüreği, vatan sevgisi var
mıdır Coni’de?
Bir elektrik kesintisiyle hayatı felç olabilen, neye
uğradığını şaşıran bir devlet nasıl dünyaya hükmetmekten söz edebilir.
Bugün Amerika’da çalışmakta olan binlerce yabancı, yarın
kendi ülkelerinin menfaatini ön plana çıkardığında ABD’nin menfaati kalır mı?
Öyleyse bu teslimiyetçilik neden? Bu korku neden bu ağzının
içine bakış neden? İnsanda biraz haysiyet olur be… Nerde kaldı Yavuz Sultan
Selim’in torunluğu? Nerde kaldı Mustafa Kemal’in bağımsızlık karakteri?.
Peki ABD, dünyanın jandarması mı
magandası mı?
ABD’nin Cumhuriyetçi başkanı Trump, Bush’un izinden giderek
sert bir politika uyguluyor. Kavga etmeye, vurmaya, kırmaya, bombalamaya
mazeret arıyor. Bulamazsa kendisi üretiyor. Peki, ABD Bush’tan neden
vazgeçmişti? Biraz hafızamızı yoklayalım. 11 Eylül saldırılarını bahane ederek
İslam coğrafyasına çullanan Bushlu ABD, Afganistan’da, Irak’ta tam bir vahşet
sergiledi. Milyonlarca masum sivili tüm dünyanın gözü önünde acımasızca
katletti. Ebu Garip’teki iğrenç görüntüler, Felluce’de, Tel Afer’de köpeklere
bırakılan cesetler hala hafızalarda… Dolar ve imajla ayakta duran ABD’nin imajı
yerle bir oldu. Batılı ülkelerde bile ABD karşıtlığının seviyesi yüzde 90’ları
buldu. Tabi bu saldırganlığın ABD’ye de faturası vardı, binlerce askerini
kaybetti ve bu savaş politikaları içeriden, ABD halkından da büyük tepki çekti.
Dışarıda imajın sıfırlanmasına ve içeride yaşanan tepkilere daha fazla
dayanamayan ABD politika değişikliğe gitmek zorunda kaldı. Siyahî bir başkan;
hedefte olan ülkeleri direkt işgal yerine, içerideki isyanların teşvik edilmesi
gibi kılıfına uydurulmuş, insan hakları postuna bürünmüş sinsi politikalara
geçiş yaşandı. Yanlış anlamayın, Obama döneminde Bush döneminden daha az işgal
yaşanmadı, ama görüntüye dikkat edilmeye çalışıldı. Yani ABD’nin Bush’tan
vazgeçmesinin nedeni bu saldırgan politikaların ABD’ye de büyük darbe
vurmasıydı. Şimdi ABD, Trump’la aynı sert politikalara döndü. Önce Meksika
sınırını kapatmakla, dışarıda yapılan üretimlere kısıtlama getirmekle, İslam
ülkelerinden ABD’ye gelenlere ABD vatandaşı da olsa engel koymalarla başlayan
ve büyük tepki çeken Trump, sağa sola saldırmayla, vurmayla, öldürmeyle Bush’u
aratmayacak şekilde devam ediyor.
Musul’da son 5 ay içinde 4000’i aşkın sivili katletti. Üstelik bunu
normal kabul ederek, özrü kabahatinden büyük açıklamalarla… Neymiş efendim, bir
teröristle birlikte 10 sivili öldürmek normalmiş. Gerçi, bir anda 500’ü aşkın
sivili öldürdüğü saldırılarda 1’e 100 katletti. Suriye’de camide, okulda
katlettikleri yüzlerce sivil ise cabası… ABD pervasızca sivilleri katlediyor,
hatta bazen hızını alamayıp “en iyi müttefikim” dediği YPG’lileri de vuruyor,
geçen 18 tanesini katletti, “pardon” dedi. Alışkanlık işte… Demokrasi
bahaneleriyle Suriye’yi bölüp parçalayan ABD, kimyasal saldırı bahanesiyle de
Suriye’nin üssünü vurdu. Kimyasal saldırının Suriye tarafından yapıldığını
kanıtlayan bir delil sundu mu, hayır. Soruşturmaya bile mahal vermeden 59
füzesini gönderdi. Daha bu konu aydınlanmamışken, Afganistan’da nükleer olmayan
en güçlü bombasını denedi. Yanlış anlamayın, ABD’nin derdi IŞİD değil,
bombasını denemek. ABD’yi iyi tanıyın. 2. Dünya Savaşı’nda da bunu yaptı.
Japonlar pes etmelerine rağmen Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombalarını attı,
yüzbinleri katletti. Hedefi atom bombasının etkisini test etmekti. Canlı denek
de Japonlar oldu. Bugün de Afganlılar… Görünen o ki ABD, git-gel yaşıyor. Dünya
Bush’tan bıkmıştı, şimdi Trump Bushlaştı. Bu sertlik, kabadayılık, küresel
magandalık Bush’a fayda sağlamadı ki Trump’a sağlasın. Göreceksiniz çok yakında
buna şahit olacaksınız. ABD Obama’yla da yapamadı, çünkü sömürü sistemi olan
Kapitalizmle adamlar diplomasiyi fazla yürütemiyorlar, hemen sağa sola saldırma
gereği duyuyorlar. Ama bir gerçek var ki zulümle asla payidar olunmaz. Eğer
olunsaydı bugün Roma İmparatorluğu hala var olurdu, şimdi sadece filmlerde
görüyoruz. Payidar olmak; adaletle, hakları vermekle, paylaşmayla, saygı
duymakla, milli ve bağımsız olmakla mümkün olabilir, bunun adı da Milli Ekonomi
Modeli’dir, Sosyal Devlet-Milli Devlet’tir.