Görünen o ki 21. Asır Ortadoğu için hayırlı bir asır
olmayacaktır. 2003 yılında Irak’ta baş gösteren süreç hiç de hayra delalet
değildir. Bir ülke düşünün unsurları zorla bir araya getirilmiş, bir asra yakın
ya krallar ya diktatörler tarafından yönetilmiştir. Sonra da bir dış müdahale
ile aniden federatif bir yapıya sokularak ısmarlama demokrasiye geçilmiştir.
2003-2016 yılları arasında beş hükümet kurulmuş, hepsi çok (takriben 17)
partili ve bütün parlamentoyu kapsamıştır. Yani muhalefette hiç parti kalmamış
hepsi iktidara ortak olmuştur! Çünkü dışarıda kalan, pastadan pay alamaz
adamlarını devlette yerleştiremez ve siyasi süreçten dışlanır.
Böyle bir çarpık demokrasi ne vatandaşın günlük ihtiyacını
karşılayabilir ne de sürekli olabilir. Nitekim federatif çözüme karşı çıkan
Sünni Araplar, Kürtlerin ABD’nin himayesinde kurabildikleri Kürdistan
Federasyonu’na özenmeye başladılar çünkü Irak bütçesinden %17 pay
alabilmektedirler, yerel tayinleri kendileri yapabiliyorlar ve yerel olarak
ürettikleri petrolü satabiliyorlar. Neticede kargaşa ve düzensizlikten
yararlanan Kürt bölgesi federasyondan konfederasyonuna doğru ilerlerken,
Sünniler de Selahattin, Anbar ve Musul’da federatifleşmek istemektedirler.
Suriye’de neşvünema eden IŞİD 2014 Haziran’ında Musul’u
işgal ettikten kısa bir süre sonra Irak’ın takriben %40’na hakim oldu. IŞİD,
daha çok Sünni Arap ve Türkmen bölgelerini işgal etmiştir. Ne gariptir ki
IŞİD’a karşı verilen mücadele ya Halk Ordusu adı altında Şiiler tarafından ya
da Peşmerge adı altında Kürtler tarafından verilmektedir. Silahlı güç kurup
IŞİD’a karşı mücadele verme hakkı Türkmenlere hiç verilmezken, Sünni Araplara
nisbî olarak verilmektedir. Böylece IŞİD’tan kurtarılan topraklar ya Kürt
bölgesine ya da Şii ağırlıklı Bağdat yönetimine katılmaktadır. Bu da Sünni
Araplar ve Türkmenler nezdinde ciddi kaygılara sebep olmaktadır.
Kurulan hükümetlerin hiç birisi vatandaşın en basit su ve
elektrik sorununu çözemedi. İşsizlik diz boyu, anarşi her gün onlarca can
alıyor. Şu anda Başbakan olan İbadi, bu kadar toplama bakanlarla hükümeti
yürütemeyeceğini anlayınca bir teknokrat hükümeti kurmayı önerdi, kabul gördü
ama yine siyasi partiler devreye girerek İbadi üzerinde baskı kurarak
adamlarını yerleştirmeye çalışmaktadırlar. Yani, bu bile çözüm olmayacak gibi
görünüyor. Siyasi kargaşa IŞİD’la mücadeleyi bile olumsuz yönde etkileyecektir.
Nitekim, birçok bölgede IŞİD’la mücadele askıya alınmıştır.
Hal böyle olunca devletin bütünlüğü bölünmüş ve oluşan
defaktolu bölgeler giderek meşruluk kazanmaktadır. Bunların başında Kerkük’ün
statüsü gelmektedir. IŞİD gerekçe gösterilerek bugün Kerkük tamamen Kürtlerin
denetimine girmiştir. Yani 2007 yılında Irak Anayasasına göre kadük kalan
Kerkük, bugün fiilen Kürt bölgesine katılma noktasına getirilmiştir. Kerkük’ün
fiilen ve/veya resmen Kürt bölgesine katılması bazı sonuçları doğurmaya
gebedir. Bu cümleden, başta KDP’nin Başkanı Barzani olmak üzere Kürt liderlerinin
Irak’ta bir Kürt Devletini ilan etmeleri an meselesi olacaktır. Mesele sadece
uluslararası konjonktürün gelişmesine bağlı kalacaktır. Bu durumda Kürt yönetiminin yasal
topraklarını aşan yerlerden hendek kazarak oluşturdukları bölgeler meşruluk
kazanacaktır.
1950 yılına kadar tamamı, 2003 yılına kadar %35’i Türkmen
olan Kerkük’te Türkmenlerin nüfusu azalmamıştır. Ama Kuzeyden getirilen Kürt
halkı çeşitli vaatlerle bu şehre yerleştirildi ve şu anda Türkmenlerin nüfusu
%20 civarındadır. Hiç bir üst düzey idari görevde Türkmen bulunmamaktadır. Kürt
Peşmergeler ve Asayiş Kuvvetleri IŞİD’tan koruma bahanesiyle şehrin denetimini
elinde tutmaktadır. Yani her ne kadar 2007 yılında Kerkük Kürt bölgesine ilhak
edilemediyse de, şu anda fiilen Kürt bölgesinin denetimine geçmiştir. Resmen
Kerkük, Kürt bölgesine dahil edilirse, Kürtlerin Irak’ın bütünü içerisinde
kalmasını gerektiren hiç bir ihtiyaç kalmayacaktır. Süper devletlerin yeşil
ışık yakmasıyla bir devlete dönüşmesi an meselesi olacaktır. İşte bu da 21. Asrın
Sevr’idir. Çünkü Irak Kürt bölgesi devletleşirse, Irak muhakkak üçe bölünür ve
bunun neticesinde de Türkmen bölgeleri bu üç bölgenin içinde kalır. Türkmenler
bu üç bölge içerisinde azınlık olacaklarından ya asimile olurlar ya da
Türkiye’ye göç etmeye başlarlar.
Musul ve Telafer’in Kaderi
Şu anda IŞİD’ın denetiminde olan Musul’un kurtarılması da
ciddi sorunlara gebedir. Üç silahlı taraf Musul’u kurtarmak için hazırlıklarını
görmektedir. Bağdat Yönetiminde (Şii ağırlıklı) Halk Ordusu, Peşmerge Kuvvetleri
ve ABD esas aktörlerdir. Sünni Musul Arapları cılız da olsa ve biraz da
Türkiye’nin yardımı ile silahlı güçleri oluştu. Ama Musul’un kurtarılmasında ne
kadar etkili olacağı belirsizdir. Esas süreçten dışlanan kesim Telafer
Türkmenleridir. IŞİD Haziran 2014 tarihinde şehri işgal ettiğinde 400 bin
nüfuslu Telafer’in 120 bini Şii Türkmen, Kürt Yönetiminin de yönlendirmesiyle
apar-topar Necef ve Kerbela’ya gönderildiler.
200 bini ise Kerkük civarlarına göç etti ve 50 bini ise Türkiye’ye
Suriye üzerinden iltica etmiştir.
İl olarak Musul’un toplam nüfusu 2 milyon 200 bin
civarındadır. Bunun 400 bini Türkmen olup daha çok Telafer’de yaşardı. Eğer
Musul’u kurtarma operasyonunda Türkmenler formülün içerisinde yer alamazsa,
yerlerine Araplar değil, daha çok Kürtler yerleşecektir. Bu konuda en çok
hazırlık gören Kürt kesimi PKK, PYD ve silahlı Yezidi Kürtleridir. Bunlar iki
ülkedeki Kürt köprüsünü kurmaya zaten taliptirler.
Türkiye’nin Yapması Gerekenler
Musul ve Halep Türkiye için iki önemli şehirdir. Her
ikisinde de yüzbinlerce soydaşı yaşamaktadır ve yüzlerce tarihi eseri vardır.
Türkiye’nin bu iki şehre bir güvenlik koridoru oluşturması şarttır. Bu iki
koridor açılmadığı takdirde Türkiye 21. Asırda şu sıkıntılarla karşı karşıya
kalacaktır:
Kuzey Afrika hariç diğer Arap ülkeleri ile karasal
bağlantısı sadece Kürt bölgesi üzerinden olacaktır.
Suriye ve Irak’ta yaşayan soydaşları ile bağlantısı tamamen
kopacaktır.
Bunu aşağıdaki haritada daha net bir şekilde görmek
mümkündür.
Bugün Türkiye, Halepli ve Telaferli on binlerce Türkmen’i
mülteci statüsünde kabul etmiş ve birçok sağlık, iaşe ve ibate ihtiyaçlarını
görmektedir. Bu potansiyel güç maalesef kullanılamamakta ya da bilinmemektedir.
Ortadoğu’da cereyan eden olaylar bizi fazlasıyla etkilemektedir. Ama biz etkili
olamamaktayız. Çünkü imkanlarımızı yeteri düzeyde kullanamamaktayız. Türkiye
kendisinin güvenliği için ve bu iki ülkede yaşayan soydaşlarının topraklarında
kalıp bir güvenlik kuşağı oluşturabilmeleri için mutlaka risk almalı ve en az
İran kadar bu iki ülke üzerinde etkili olmalıdır.
Sonuç
Bugün IŞİD’ın Suriye ve Irak’ta bu kadar yayılması, en çok
Türkmenlere zarar vermiştir. 2.5 milyon Iraklı Türk’ün beşte biri yurtsuz kalıp
göç etmiştir. Ne gariptir ki IŞİD giderek toprak kaybetmeye başlarken,
Türkmenler ne Suriye’de ne de Irak’ta toprak kazanabiliyorlar. Esas toprak
kazanan Kürt silahlı güçleridir. Bu da gerçekten bize Sevr’i hatırlatıyor.
Yoksa Maliki Hükümetinde üç bakanlığa, Kerkük İl Meclis Başkanlığına, Musul İl
Meclisinde 6 sandalyeye ve Musul Vali Yardımcılığına sahip olan Türkmenler
bugün neden bütün bu haklarından mahrum bırakılmış olsun?
Kısacası bölgeye yeniden şekil verilirken, Türkmenler yok
sayılırken, Türkiye de gelişmelerden uzak tutulmak istenmektedir.


