BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

24 Temmuz 2017 Pazartesi

Türk ve İslam âlemi nerede?

Üzerinde yaşadığımız coğrafya dünyanın en stratejik bölgesidir. Haliyle bu zor ve çetin ve coğrafyada yaşamanın bir bedeli bulunmaktadır. Bu bedeli tarih boyunca ödedik, şimdi de ödüyoruz. Aziz milletimiz bu muhteşem coğrafyanın sahibi olmakla kalmamış, aynı zamanda dünyaya adaletin ve insanlığın ne olduğunu da öğretmiştir. Türk milletinin her zaman hedefte olması, kutlu varlığı üzerinde oyunlar oynanması bu yüzdendir. Buna bir de yılların yanlışlarının, ihmallerinin, teslimiyetlerinin ve yetersizliklerinin eklenmesiyle birlikte kurtuluş savaşı şartlarına geri dönmek zorunda bırakıldık. İçeriden ve dışarıdan amansız biçimde saldırı altındayız. Birinin bıraktığı yerden diğeri devam ediyor, birinin eksiğini arkasından gelen tamamlıyor.
                                    
KAYGI VERİCİ TABLO
             İçerideki durum fecidir. Toplum her alanda yüksek gerilim yaşamakta, huzursuzluk tavan yapmaktadır. Planlı ve devamlı bir fitne yayılmakta, oluşan ve yaygınlaşan karanlık tablo kaygıyla verici boyutlara ulaşmaktadır. Huzursuzluk derinleşmekte, istikrarsızlık kalıcı hale gelmektedir. Bir beka sorunu ile karşı karşıya kaldığımızı aklı başında olan herkes görüyor ve söylüyor. Diğer taraftan etrafımızda kanlı hesaplaşmalar yaşanıyor. Bütün bu gelişmelere seyirci kalamayacağımız gibi, etkilenmemiz de kaçınılmaz hale geliyor.
                              FİTNE VE İHANET ODAKLARI
         Her ne şart altında olursa olsun, bu coğrafyada birlikte yaşamak ve huzuru sağlamak zorundayız. Bunun içinde doğru değerlendirmelerde bulunmak, üzerimizdeki oyunları görmek, tedbir almak, yerinde ve etkili hamleler yapmak bir mecburiyettir. İçerideki ihanetler asla kendiliğinden oluşmamıştır. Her ne kadar eksiği kendimizde aramamız gerekse de, fitne ve ihanet odaklarının dışarıda türetildikleri, yönlendirildikleri ve kullanıldıkları muhakkaktır. PKK'dan YPG'ye, DEAŞ'dan FETÖ'ye, yasa dışı sol örgütlerden ajanlık faaliyetlerine kadar tamamının arkasında dış devletler ve onların istihbarat kurumları vardır. Kaldı ki, iletişim çağındayız ve bunları bulmak ve anlamak çok kolay olduğu gibi, özellikle son dönemlerde kendilerini gizleme ihtiyacı dahi hissetmiyorlar.
ABD VE AVRUPA'NIN MAMÜLLERİ
         Bugün Türkiye'nin en büyük belası olan PKK ve FETÖ, açık ve kesin şekilde ABD ve Avrupa ülkelerinin mamulüdür. İçimizdeki hainlerinde yardım ve desteği ile bunları yerleştirmiş, büyütmüş, harekete geçirmiş ve azdırmışlardır. Yetersiz kaldıkları yerde müdahale etmişlerdir. YPG ve DEAŞ gibi türevlerini hazırlayarak, gerektiği zaman devreye sokmuşlardır. Bunu biz söylemiyoruz, daha dün ABD'li bir komutan YPG'yi PKK'nın bir unsuru olarak hazırladıklarını, gerektiği zaman adını değiştirip kamufle ettiklerini ve kullandıklarını itiraf etmiştir. FETÖ ile DEAŞ arasındaki fark, birinin dışarıdan diğerinin içeriden saldırmasından ibarettir. DEAŞ'da elindeki bombaları üzerimize yağdırmıştır, FETÖ'de eline geçirdiği tankı, topu, uçağı üzerimize sürmüştür. Terör destekçisi ülkelerin DEAŞ'la mücadele ediyor görünmeleri, bu örgüt üzerindeki kontrolü kaybetmeleri, pisliğin ucunun kendilerine de dokunması yüzündendir. Bu kanlı örgüt üretim ve kullanım kılavuzuna uygun davransaydı, emin olun bugün PKK, YPG ve FETÖ'den farklı bir muamele görmezdi. Nitekim,  içerideki versiyon FETÖ'nün durumu herkesin malumudur. Bu kadar kana ve kahpeliğe rağmen, ABD ve Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde korunmaya ve kollanmaya devam ediliyor. Bu ülkeler, FETÖ'yü sevdikleri, haklı buldukları için değil, kullanma potansiyeli devam ettiği için kanatları altına alıyorlar. PKK ve FETÖ, DEAŞ gibi dönüp kendilerini vuruncaya ve terörü bu ülkelere taşıyıncaya kadar da, durum değişmeyecektir.
ESİP SAVURMAK YETMİYOR
         ABD ve Almanya'nın artık ipi kopardıkları ve bize karşı açık ve aleni bir düşmanlık içinde oldukları kesindir. Bu ülkeleri yaptıkları kepazeliklerden vazgeçireceğimizi, nota vererek, kınama yayınlayarak durumu düzelteceğimizi zannetmek kendimizi kandırmaktır. Elbette, "bütün ipleri koparalım ve savaş açalım" demiyoruz. Ama bu gerçeği de kabul edelim ve ona göre politika geliştirip, tavır belirleyelim. Biz de kendi kozlarımızı doğru kullanıp, karşı hamlelerimizi yapalım. Dengeyi ancak böyle kurabiliriz. Bunun için yeterli imkanımız da, gücümüz de var. Önemli olan birincisi bunun farkında olmak, ikincisi yerinde ve etkili tedbirler almaktır. Nitekim, doğru hamlelerin sonuç verdiğini daha önce defalarca gördük. Bir şeyi daha gördük ve anladık. Ya söylemeyeceksiniz, ya da söylediğinizi yapacaksınız. Yüksek tondan esip savurmak, bugün söyleyip yarın unutmak, ne bir sonuç veriyor, ne de ciddiye alınıyorsunuz.                 
TÜRK VE İSLAM ÂLEMİ
         Etkili bir dış politika yürütmenin vazgeçilmez bir diğer unsuru da, yalnız kalmamak ve sizin gibi düşünen veya sizinle ortak menfaatlere sahip ülkelerle birlikte hareket edebilmektir. Büyük imkanlara rağmen, bu konuda da yeterli olduğumuzu ne yazık ki söyleyemiyoruz. Ne Türk devletleriyle, ne İslam alemiyle bir türlü istediğimiz seviyede ilişkiler geliştiremedik. Bunun sebepleri çok çeşitlidir ve ayrı bir yazı konusudur. Aynı terör örgütlerinin hedefi olduğumuz, aynı hassasiyetleri taşıdığımız ülkelerle, ortak bir nokta bulmamız şarttır. DEAŞ ve PKK terörüne karşı bir işbirliği sağlayamadığımız gibi, İsrail'in Mescid-i Aksa gibi, İslam âleminin ortak değeri olan bir kutsalımıza saldırması karşısında dahi, bir araya gelip tek ses olamadık. Bu çok acı bir durumdur ve Türk ve İslam düşmanlarını daha da cesaretlendirmektedir. Muhatabımız olan ülkelerin dürüst ve tutarlı bir tavır içinde olmadıklarını, başka hesaplar peşinde koştuklarını biliyor ve kabul ediyoruz. Ancak bu durumun, İsrail gibi terör devletlerini daha da azdırdığı gerçeğini değiştirmiyor.

           Belli ki bir yerlerde yanlış yapılıyor. Bu yanlışı bulmak ve ivedi olarak bir şeyler yapmak şart olmuştur. Fevri çıkışlar yerine, bir türlü farkında olmadığımız ve kullanamadığımız diplomasiyi etkin hale getirmek bir çıkış yolu olabilir.  Bu konuda da söylenecek çok şey var, ama ne yeri, ne de sırası.
google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html