SADECE HAKİKAT VE GERÇEKLER
![]() |
Tamer Ashraf |
ABD'nin vize kepazeliğine şaşırmış olanları, biz de
şaşkınlıkla izliyoruz. ABD bize ne zaman dost oldu ki, şimdi olsun?
Cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar ABD'nin Türkiye ile ilgisi,
ilişkisi, yakınlığı hep kendi menfaatleriyle sınırlı kalmıştır ve hiçbir zaman
dostluk sayılabilecek bir faaliyeti veya yaklaşımı olmamıştır. Bırakın
menfaatinin bitmesini, zerre kadar zarar görmesi durumda dahi, olabilecek en
ileri rezilliği sergilemekten geri durmamıştır. Bu rezilliklerin hiçbiri
dostluk, müttefiklik veya stratejik ortaklıkla asla izah edilemeyeceği gibi,
her biri normal şartlarda savaş sebebi dahi sayılabilecek kadar ileri
boyuttadır.
LOZAN
ABD'nin
Cumhuriyetimizin tapu senedi olan Lozan Antlaşması'na karşı bakışı, tavrı ve
tarzı dahi son derece sorunludur. ABD, Lozan Barış Konferansı'nda sadece
"gözlemci" statüsündedir. Lozan Barış Konferansı'nın hemen ardından
Türk ve Amerikan yetkililer memleketlerine dönmeden Türkiye Cumhuriyeti-ABD
arasında bir "Dostluk ve Ticaret Antlaşması" için görüşmeler
yapılmış, anlaşmaya varılmış (6 Ağustos 1924), ne var ki söz konusu anlaşma ABD
Senatosu'nda onaylanmamıştır. Bu durum Lozan Antlaşmasının da onaylanmaması
olarak değerlendirilmiştir. ABD 1927'ye kadar Türkiye'ye bir büyükelçi dahi
göndermemiştir. O tarihlerde batı ve İngiliz destekli ayrılıkçı ve bölücü
isyanların sonuca ulaşmasını beklemiş, ilişkileri idari kararlarla yürütmüştür.
NATO'YA ÜYELİK
Türkiye'nin
NATO'ya girme serüveni ayrı bir hikayedir. Üyelik için ilk başvurusunu Nisan
1949'da yapan Türkiye'nin bu talebi, 11 Mayıs 1950'de toplanan ABD, İngiltere
ve Fransa Dışişleri Bakanları tarafından karara bağlanmak yerine sürümcemede
bırakılmıştır. Türkiye'nin üyelik talebi yalnızca İtalya tarafından
desteklenirken, İngiltere Türkiye'nin Ortadoğu çerçevesindeki bir askeri
antlaşmada yer almasında ısrar etmiştir. Başta Danimarka, Norveç ve Belçika
olmak üzere öteki üyeler de Türkiye'nin Batı uygarlığının bir parçası olmadığı
gerekçesiyle üyelik istemine karşı çıktılar. Türkiye'nin ikinci başvurusu da
Eylül 1950'deki NATO Konseyi tarafından geri çevrildi. Türkiye'nin 1950 yılında
Kore Savaşına katılması üzerine, konseyin 21 Eylül 1951 tarihli bildirisiyle
Türkiye ve Yunanistan NATO' ya katılmaya davet edildi. 17 Ekim 1951'de
Londra'da imzalanan bir protokolle Türkiye ve Yunanistan'ın NATO'ya üyeliği
kabul edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi 18 Şubat 1952'de Türkiye'nin NATO'ya
katılmasına karar verdi. Bundan sonra Türkiye ve ABD arasında NATO çerçevesinde
yoğun bir ikili anlaşmalar ağı oluşturuldu. Türkiye topraklarında çok sayıda üs
ve tesis kuruldu, ayrıca "Jüpiter" nükleer füzeleri, toplar ve
mayınlar yerleştirildi. Türk Silahlı Kuvvetleri de ABD askeri normlarına
uyduruldu.
BEDEL
Kore Savaşı,
NATO'ya girmek için gereken bir bedeldi. Türkiye o tarihlerde kurulan Birleşmiş
Milletler ordusuna 4500 kişiden oluşan Şimal Yıldızı isimli tugayı ile katıldı.
Savaşın başından itibaren stratejik noktalarda görev alan Türk tugayları
kendisine verilen görevleri en iyi şekilde yerine getirmiş ve katıldığı
muharebelerde; 37 subay, 26 astsubay, 658 er olmak üzere toplam 721 şehit, 2147
yaralı, 346 hasta, 234 esir ve 175 kayıp vermiştir.
JONSON MEKTUBU
ABD'nin
Türkiye'ye karşı tavrının bir diğer ağır yansıması da Kıbrıs meselesinde
olmuştur. 1963 yılından itibaren adada Türk varlığına yönelik katliamlar ve
soykırım karşısında zamanın hükümeti Kıbrıs'a müdahale etme ihtimalini gündeme
getirdi. Ancak, bu ihtimal ABD'yi anında harekete geçirdi. Dönemin ABD Başkanı
Johnson Türkiye'yi açık şekilde tehdit eden ve tarihe "Johnson
Mektubu" olarak geçen, bir yazı gönderdi. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü'ye
gönderilen 5 haziran 1964 tarihli mektup, hiçbir ölçü ve kurala sığmıyordu ve
tam bir ültimatom niteliğindeydi. Mektupta Türkiye'nin Kıbrıs'la ilgili her hangi
bir karardan önce ABD'ye danışması gerektiği belirtiliyordu. Meşru kabul
edilmeyen bir müdahaleden sonra Sovyetler Birliği saldıracak olursa NATO'nun
Türkiye'ye yardım etmeyeceği ve ABD'nin verdiği silahların kullanılmasına izin
vermeyeceği bildiriliyordu. ABD'nin bu kaba, saygısız ve hatta düşmanca tavrı
1974 Kıbrıs barış harekatı sırasında ve sonrasında da devam etti. Türkiye'nin
adaya müdahalesi üzerine, 1975 ve 1978 yılları arasında Türkiye'ye
silahambargosu uygulandı.
ÇEKİÇ GÜÇ VE PKK
1991
tarihinde kurulan ve amacı Saddam Hüseyin'in muhtemel saldırılarına karşı Kuzey
Irak'daki yapıları korumak olan Çekiç güç, ABD'nin Türkiye'ye ihanetinin ayrı
ve yeni bir boyutunu oluşturdu. Saddam bahanesi ile ABD uçaklarının ve
helikopterlerinin PKK'ya her türlü yardımı yaptıkları defalarca belgelendi.
Zamanın Genelkurmay Başkanı ABD helikopterlerini suçüstü yakaladı. PKK, terör
faaliyetlerini arttırmak için en büyük imkanı ABD'nin bu yardımları sayesinde
buldu.
MUEVANAT VURULDU
2 Ekim 1992
tarihinde yine hiçbir ölçüye sığmayan ve ABD'nin düşmanca tavrını kesin olarak
ortaya koyan bir olay yaşandı. Ege'de yapılan "Kararlılık
Gösterisi-92" adlı NATO tatbikatı sırasında Türk savaş gemisi Muavenet
Tırnava, ABD uçak gemisi Saratoga'nın ateşlediği 2 adet Seasparrow hava savunma
füzesiyle vuruldu. Füzelerin yanlışlıkla ateşlendiği söylendi. Ancak, ilerleyen
dönemlerde olayın rastgele olamayacağını, füzenin en az 5 aşamadan geçerek
ateşlenebileceği ortaya çıktı. Muavenet savaş gemisinde başta gemi komutanı,
subay ve er olmak üzere 5 şehit ve 22 yaralı verdik.
ÇUVAL OLAYI
1 Mart
tezkeresinin TBMM'de reddedilmesinden sonra, 4 Temmuz 2003'te, "Çuval
Olayı" yaşandı. Süleymaniye baskınında, ABD'liler Türk Özel Kuvvetleri'ne
mensup, üçü subay, sekizi astsubay on bir Türk askerini gözaltına aldılar; bu
askerlerin üzerinde üniforma ve kimlik yoktu. Türk Özel Kuvvetleri'nin de
katılımıyla Kerkük Valisi'ne yönelik bir suikast gerçekleştirileceği masalıyla
gözaltına alınan askerlerimizin kafasına çuval geçirildi. ABD'nin Türkiye'ye
karşı kalleşlikleri saymakla bitmez. 1 Ağustos 2012'de zamanın başkanı Obama
Erdoğan'la bir telefon görüşmesi yaptı. Bu görüşme sırasında çekildiği iddia
edilen ve Obama'nın elinde beyzbol sopası olan bir fotoğraf bütün dünya
basınına servis edildi.
TEÖRİSTLE İŞBİRLİĞİ
Gelinen
noktada ABD Türkiye'nin varlığın ve birliğine yönelen terör örgütleri ile açık
ve aleni şekilde işbirliği yapıyor. Kuzey Irak'da Barzani azdırılıp, İsrail
uydusu bir terör devleti kurmaya teşvik edilirken, PKK uzantısı PYD'ye
Suriye'de benzer bir terör yapılanması için 3 bin tır silah verildi. Bunun
karşlığında Türkiye'nin parası karşılığı istediği silahlar çeşitli bahanelerle
verilmedi. Tarihin en büyük ihaneti yapan
FETÖ başta elebaşı olmak üzere bütün unsurlarıyla korumaya alındı. Bütün
taleplere rağmen hiçbir iade yapılmazken, bu kanlı örgütle bağlantılı olanların
gözaltına alınması dahi sorun haline getirilip Türkiye'ye vize resti çekildi.
Eşi- emsali görülmemiş biçimde Cumhurbaşkanının korumalarına sırf görevlerini
yaptıkları için AB'de tutuklama kararı çıkarıldı.
ABD dediğimiz
işte budur. Böyle dostumuz varken, düşmana ne hacet!