Gençlik yıllarımız, "Petrol Fırtınası" yazarı Raif Karadağ'ın, nasıl bir otel odasında ölü bulunduğunu birbirimize anlatarak geçti.
Sonra aynı konu üzerinde, başka bir ekibin "Bir Damla Kan Bir Damla Petrol" başlığıyla çalışmış olduğunu fark ettim.
Sistemin "ölümcül" sırlarına erişen sadece biz değildik yani…
"Biraderlik" kitabının yazarı da Masonların sırlarını ifşa ettiği için tekneyle denize açılmış ve bir daha geri dönmemişti!..
Son kırk yıl içinde sağda ve solda çeşitli sebeplerle öldürülen gazeteciler gördük.
70'lerin sonlarında İlhan Darendelioğlu, İsmail Gerçeksöz ve Kemal Fedai Coşkuner, bizim kızıl kurşunların üzerine kalemiyle yürüyen gazetecilerimiz oldu…
Üçü de çekirdekten yetişmişti.
Onları, Milliyetçi Hareketi medya gücünden yoksun bırakmak isteyen kızıl darbecilerin tetikçileri öldürdü.
Ülkücü gazetecilik zaten "sırra ermek" sayıldığı için bizimkilerin şehit edilmesi için özel bir sırra ulaşması gerekmiyordu.
Çünkü onlar, sisteme, paraya ve patrona çalışmıyordu. Satın alınamıyor, susturulamıyordu.
Son günlerde dilime takılan bir cümle var. Ara sıra içimden tekrarlıyorum.
Bari yazayım da rahatlayayım!..
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki; bir gazeteci görevini layıkıyla yapınca maalesef fazla yaşamıyor. Öldürülüyor ve susturuluyor!
Ciddiyim, cümleyi taşlama, mecaz veya mizah şeklinde değil basit anlamda, dümdüz kuruyorum:
En iyi gazeteci, ölü gazetecidir!..
Yalan mı?..
İsterseniz "görev şehidi" diyelim…
Ölümüne sebep olacak kadar önemli bir bilgiyi halkına ulaştırdığı için "öldürülmüş" olan bir gazeteci, tabii ki bunu yapmadığı için yaşayan meslektaşlarından daha iyi bir gazetecidir.
Raif Karadağ'ın ve Uğur Mumcu'nun susturulması gibi geçtiğimiz yıl Araştırmacı Gazeteci Aytunç Altındal da aniden kanser oldu ve sustu!..
Benzer bir ölüm haberi, bu yılın başlarında Almanya'dan geldi.
"Satılmış Gazeteciler" yazarı 57 yaşındaki gazeteci Udo Ulfkotte, evinde ölü bulundu.
Uzun yıllar Frankfurter Allgemeine Zeitung genel yayın yönetmenliğini yapan Ulfkotte, kitabında kendi başından geçen olaylardan hareketle, CIA'nın örümcek ağı sistemiyle satın aldığı gazetecileri deşifre etmişti.
CIA, Udo'yu bir süre kendilerine çalışıp sonra ihanet ettiği için mi öldürdü, yoksa sadece yazdıkları mı infazına kifayet etti, bilmiyoruz.
Bildiğimiz bir şey var ki o da, diğerleri gibi satılmayı içine sindirmiş olsaydı, yani şerefini geri almak için canı pahasına o kitabı yazmasaydı, şimdi yaşıyor olacaktı.
Kalp krizinden ölmesi ve otopsiden bizim kulağımıza kadar gelen sansasyonel bir netice çıkmaması, Hitler'den sonra bu ülkeyi esir alan ABD'nin Alman hastanelerindeki nüfuzunu göstermesi bakımından önemli…
Allah kimseyi düşürmesin.
Bir vatandaşın, kendi ülkesinin polisine, yargısına istihbarat örgütüne güvenememesi kadar zor bir durum olamaz.
Bu gizli işgal, Almanya gibi cezalandırılmış ülkelerde görülen bir durum. Katalizör olarak da ideolojik varyasyonlar ve onları üzerine giyen partiler kullanılıyor.
Almanya'daki Helmut Schmidt-Sosyal Demokrasi-SPD üçlüsünün Türkiye'deki karşılığı, FETÖ-Açık Toplum-AKP üçlüsü olacaktı.
Allah korudu!
Ulfkotte, 2014'te bir röportajında, ABD için bir ajan cenneti olan Almanya'dan sonra "Türkiye'den de pek çok gazetecinin CIA ve onun Alman yavrusu BND için çalıştığını" söylemişti.
Ulfkotte, CIA yanlısı kuruluşlardan Atlantic Bridge''in yıllıklarında son on yılda ismi sıkça görülen gazetecilerin "CIA'nın Türk dostları" olduğunu belirtmişti.
Ulfkotte isim vermediği halde bir internet sitesinden kurusuyla yaşıyla 25 gazetecinin isimlerinin baş harfleri "ajan gazeteci" adı altında yayınlandı.
Hatta bu isimlerin arasına, şerefli gazeteciliğin bedelini can vererek ödeyen Uğur Mumcu'nun oğlu Özgür Mumcu da katıldı.
5 yıldır babasının oğlu olmaya çalışan delikanlı da doğal olarak bu ucuz kurguya nasıl cevap vereceğini şaşırdı.
Yani haber sulandırıldı, bilgi bulandırıldı ve konu öylece kapandı.
Alman gazetecinin 2017 yılı Ocak ayında öldürülmesinden sonra ana akım medyada konuyla ilgili en ufak bir haber çıkmadı.
Alman basını da olayı tamamen "kalp krizi"ne bağladı.
Türkiye'deki ajan gazetecisi için Ankara'yı ayağa kaldıran Merkel'den de bir ses çıkmadı.
Udo Ulfkotte, şimdi ölü bir gazeteci… Yazdığı kitap çok hızlı sattı; o da aynı hızla öldü.
Çünkü görevini düzgün yapmıştı.
Türkiye'deki Amerikan dostu bir gazetecinin, CIA'dan veya BND'den özel bir maaş alması, münferiden satılması gerekmiyor!
Çünkü zaten gazete patronu böylesi adamı peşin satıyor!
O da sedefe, mantara iyi gelen tatlı su balıkları gibi patronun ayaklarına siftiniyor; çalışırken de besleniyor!
Işıklı, janjanlı boş yazılar yazıp, arada bir milli cepheye çakıp, boğazda yalı keyfi yapmak dururken, kimse ölümcül gazetecilik işlerine pek girmiyor!
Gazeteciler tatlı tatlı yaşıyor…
Gazetecilik yavaş yavaş ölüyor!
Sonra aynı konu üzerinde, başka bir ekibin "Bir Damla Kan Bir Damla Petrol" başlığıyla çalışmış olduğunu fark ettim.
Sistemin "ölümcül" sırlarına erişen sadece biz değildik yani…
"Biraderlik" kitabının yazarı da Masonların sırlarını ifşa ettiği için tekneyle denize açılmış ve bir daha geri dönmemişti!..
Son kırk yıl içinde sağda ve solda çeşitli sebeplerle öldürülen gazeteciler gördük.
70'lerin sonlarında İlhan Darendelioğlu, İsmail Gerçeksöz ve Kemal Fedai Coşkuner, bizim kızıl kurşunların üzerine kalemiyle yürüyen gazetecilerimiz oldu…
Üçü de çekirdekten yetişmişti.
Onları, Milliyetçi Hareketi medya gücünden yoksun bırakmak isteyen kızıl darbecilerin tetikçileri öldürdü.
Ülkücü gazetecilik zaten "sırra ermek" sayıldığı için bizimkilerin şehit edilmesi için özel bir sırra ulaşması gerekmiyordu.
Çünkü onlar, sisteme, paraya ve patrona çalışmıyordu. Satın alınamıyor, susturulamıyordu.
Son günlerde dilime takılan bir cümle var. Ara sıra içimden tekrarlıyorum.
Bari yazayım da rahatlayayım!..
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki; bir gazeteci görevini layıkıyla yapınca maalesef fazla yaşamıyor. Öldürülüyor ve susturuluyor!
Ciddiyim, cümleyi taşlama, mecaz veya mizah şeklinde değil basit anlamda, dümdüz kuruyorum:
En iyi gazeteci, ölü gazetecidir!..
Yalan mı?..
İsterseniz "görev şehidi" diyelim…
Ölümüne sebep olacak kadar önemli bir bilgiyi halkına ulaştırdığı için "öldürülmüş" olan bir gazeteci, tabii ki bunu yapmadığı için yaşayan meslektaşlarından daha iyi bir gazetecidir.
Raif Karadağ'ın ve Uğur Mumcu'nun susturulması gibi geçtiğimiz yıl Araştırmacı Gazeteci Aytunç Altındal da aniden kanser oldu ve sustu!..
Benzer bir ölüm haberi, bu yılın başlarında Almanya'dan geldi.
"Satılmış Gazeteciler" yazarı 57 yaşındaki gazeteci Udo Ulfkotte, evinde ölü bulundu.
Uzun yıllar Frankfurter Allgemeine Zeitung genel yayın yönetmenliğini yapan Ulfkotte, kitabında kendi başından geçen olaylardan hareketle, CIA'nın örümcek ağı sistemiyle satın aldığı gazetecileri deşifre etmişti.
CIA, Udo'yu bir süre kendilerine çalışıp sonra ihanet ettiği için mi öldürdü, yoksa sadece yazdıkları mı infazına kifayet etti, bilmiyoruz.
Bildiğimiz bir şey var ki o da, diğerleri gibi satılmayı içine sindirmiş olsaydı, yani şerefini geri almak için canı pahasına o kitabı yazmasaydı, şimdi yaşıyor olacaktı.
Kalp krizinden ölmesi ve otopsiden bizim kulağımıza kadar gelen sansasyonel bir netice çıkmaması, Hitler'den sonra bu ülkeyi esir alan ABD'nin Alman hastanelerindeki nüfuzunu göstermesi bakımından önemli…
Allah kimseyi düşürmesin.
Bir vatandaşın, kendi ülkesinin polisine, yargısına istihbarat örgütüne güvenememesi kadar zor bir durum olamaz.
Bu gizli işgal, Almanya gibi cezalandırılmış ülkelerde görülen bir durum. Katalizör olarak da ideolojik varyasyonlar ve onları üzerine giyen partiler kullanılıyor.
Almanya'daki Helmut Schmidt-Sosyal Demokrasi-SPD üçlüsünün Türkiye'deki karşılığı, FETÖ-Açık Toplum-AKP üçlüsü olacaktı.
Allah korudu!
Ulfkotte, 2014'te bir röportajında, ABD için bir ajan cenneti olan Almanya'dan sonra "Türkiye'den de pek çok gazetecinin CIA ve onun Alman yavrusu BND için çalıştığını" söylemişti.
Ulfkotte, CIA yanlısı kuruluşlardan Atlantic Bridge''in yıllıklarında son on yılda ismi sıkça görülen gazetecilerin "CIA'nın Türk dostları" olduğunu belirtmişti.
Ulfkotte isim vermediği halde bir internet sitesinden kurusuyla yaşıyla 25 gazetecinin isimlerinin baş harfleri "ajan gazeteci" adı altında yayınlandı.
Hatta bu isimlerin arasına, şerefli gazeteciliğin bedelini can vererek ödeyen Uğur Mumcu'nun oğlu Özgür Mumcu da katıldı.
5 yıldır babasının oğlu olmaya çalışan delikanlı da doğal olarak bu ucuz kurguya nasıl cevap vereceğini şaşırdı.
Yani haber sulandırıldı, bilgi bulandırıldı ve konu öylece kapandı.
Alman gazetecinin 2017 yılı Ocak ayında öldürülmesinden sonra ana akım medyada konuyla ilgili en ufak bir haber çıkmadı.
Alman basını da olayı tamamen "kalp krizi"ne bağladı.
Türkiye'deki ajan gazetecisi için Ankara'yı ayağa kaldıran Merkel'den de bir ses çıkmadı.
Udo Ulfkotte, şimdi ölü bir gazeteci… Yazdığı kitap çok hızlı sattı; o da aynı hızla öldü.
Çünkü görevini düzgün yapmıştı.
Türkiye'deki Amerikan dostu bir gazetecinin, CIA'dan veya BND'den özel bir maaş alması, münferiden satılması gerekmiyor!
Çünkü zaten gazete patronu böylesi adamı peşin satıyor!
O da sedefe, mantara iyi gelen tatlı su balıkları gibi patronun ayaklarına siftiniyor; çalışırken de besleniyor!
Işıklı, janjanlı boş yazılar yazıp, arada bir milli cepheye çakıp, boğazda yalı keyfi yapmak dururken, kimse ölümcül gazetecilik işlerine pek girmiyor!
Gazeteciler tatlı tatlı yaşıyor…
Gazetecilik yavaş yavaş ölüyor!