Abdullah Öcalan yakalanıp Türkiye'ye getirildiğinde
kendisinin avukatlığını üstlenen Ahmet Zeki Okçuoğlu, PKK ve Öcalan hakkında
ezber bozacak iddialarda bulundu. PKK'nın NATO tarafından kurulan bir Kürt
Gladyosu olduğunu söyleyen Okçuoğlu, Karar.com'a konuştu. Okçuoğlu, "PKK
YPG’leştirilecek, yeni patron Amerika olacak" dedi.
PKK taşerondur diyorsunuz. Hatta bunu Öcalan'ın kendisi
söylüyor diyorsunuz? Neyin kimin taşeronu?
![]() |
Abdullah Öcalan'ın
Almanya'da yaşayan
eski Avukatı
Ahmet
Zeki Okçuoğlu,
Açıklamaları
01 Eylül 2015 Salı
|
Evet, “PKK taşerondur" sözü onun kurucusu ve halen
lideri olan Abdullah Öcalan'a ait. Öcalan bunu, İmralı’ya getirildikten sonra,
sorgulama adı altında çekilen ve Aydınlık Gazetesi tarafından deşifre edilen
video kayıtlarından birinde söylüyor. Ancak ben bu sözü, Türk yönetim
çevrelerinin yıllardır tekrarladığı, PKK'nin TC'ye karşı bazı dış mihrakların
taşeronluğunu yaptığı anlamında ifade etmedim. Tam tersine PKK kurulduğu günden
beri TC devletinin güdümünde. PKK kurulduğu günden beri Kürdistan'ı
kolonileştirerek paylaşan bölgesel ve milletlerarası güçlerin taşeronluğunu
yapıyor.
PKK'yı NATO kurdurdu
PKK'nın kuruluşu nasıl oldu bu durumda? Öcalan kimdir?
PKK’nin kuruluşuyla ilgili iki resmi, bir de gayrı resmi üç
hikaye var... Resmi hikayelerden biri TC'ye ait. Bu hikayede PKK, bölücü ve
terörist bir organizasyon olarak tarif ediliyor. Bu organizasyonun amacı son
Türk devletini bölerek yok etmek. İkinci resmi hikaye PKK’ye ait… Bu hikayede
PKK, klasik bir milli kurtuluş organizasyonu olarak tarif ediliyor. Hikayeye
göre, parçalanan ve milletlerarası koloni statüsüne mahkum edilen Kürdistan'ı
kurtarmak ve bağımsız-birleşik Kürdistanı kurmak amacıyla kurulan PKK, bu amacı
gerçekleştirmek için TC devletine karşı silahlı mücadele başlatıyor. Karşıt
gibi görünse de bu iki resmi hikaye aşağı yukarı aynı.
Gerçek hikaye nedir sizce?
PKK’nin gayrı resmi hikayesi ise tamamen farklı. Bu
hikayenin de müellifi yine Abdullah Öcalan. Öcalan, kitaplaştırılan
konuşmalarında (Erkeği Öldürmek, Devrimin Dili ve Eylemi) ve Türk
gazetecileriyle yaptığı muhtelif röportajlarda PKK’yi MİT’in talimatı ve onun
verdiği paralarla kurduğunu açıklıyor. PKK'nin ikinci adamı Cemil Bayık, gazeteci
İsmet İmset'in "PKK" adlı kitabında yer verdiği beyanında, PKK’yi
kurmak için MİT’in kendilerine verdiği süreyi geçirdiklerini ve bu yüzden MİT
mensubu Ağrılı Abdurrahman’ın yanlarına gelerek kendilerini azarladığını ve
kendilerine altı aylık ek bir süre verdiğini ve kendilerine, "Bu süre
zarfında da kurmazsanız öldürülülürsünüz!” dediğini söylüyor. 12 Mart askeri
darbesinin ünlü savcısı Baki Tuğ, 12 Mart’ta bir bildiri nedeniyle tutuklanan
Öcalan’ı, MİT’ten gelen “Elemanımızdır!” yazısı üzerine serbest bıraktıklarını
müteaddit defa açıkladı. Bu derin ilişkinin derin bir arka boyutu daha var:
NATO… Abdullah Öcalan MİT’le ilişkisinden söz ederken NATO’dan da söz eder.
Bu konuyu biraz açar mısınız?
Bu gibi durumlarda NATO deyince akla GLADIO gelir. Geçmişte
Gladio, Kontr Gerilla adıyla anılıyordu. Öcalan’ın verdiği bilgilerden yola
çıkarak PKK için, NATO’nun Kürdistan planı çerçevesinde evrensel Gladio sistemi
içinde Türk Gladio’suna bağlı olarak oluşturulan bir birim (Kürt Gladiosu)
olduğunu söyleyebiliriz. PKK’nin Batı dünyasında gördüğü büyük hoşgörü,
Öcalan'ın bu beyanını desteklemektedir. PKK, NATO’ya bağlı Türk Gladiosu
tarafından kurulduktan sonra Kürdistan’ı bölüşen diğer bölge devletleri ve
Barzaniler (PDK) ve daha sonra da Talabani (YNK) bu projeye dahil edildi. PKK
lideri bu büyük mutabakata bağlı olarak Suriye'ye, ondan sonra da Güney
Kürdistan’a yerleştirildi. Daha sonra yine aynı mutabakatla Suriye’den
çıkarılarak TC’ye getirildi. Şu günlerde ise PKK için, tarihinin yeni bir
döneminin hazırlıkları yapılıyor.
Taşeronun amacı olmaz
PKK'nın amacı nedir peki?
PKK'nin bir amacı yok, onu kuranların amacı var. Taşeronun
amacı olmaz. Patronu önüne ne koyarsa o, onu yapmakla mükelleftir. Yap der
yapar, yık der yıkar. Bu yüzden de PKK zaman zaman farklı (hatta tamen zıt)
şeyler savunuyor. Bu organizasyon, Kürt milliyetçisi ve Marksist bir kimlikle
sahneye çıkarıldı ve Kuzey Kürdistan’da 15 yıl bu kimlikle silahlı faaliyet
yürüttü. Abdullah Öcalan TC’ye getirildikten bir süre sonra, sözde Kürt
milliyetçisi ve Marksist PKK’nin siyasi çizgisi Türk milliyetçiliğine,
Ergenekon’un tasfiyesinden ve AKP iktidara hakim olmasından sonra da
İslamcılığa evrildi.
Hedef düşük yoğunlukta çatışmaydı
Öyleyse şöyle sorayım, PKK’yi kuranların amacı nedir?
ABD Kürt milliyetçiliğini 1960 ve 1970'li yıllarda Mustafa
Barzani vasıtasıyla kontrol ediyordu. 1975’te Güney Kürdistan’da Mustafa
Barzani liderliğinde silahlı direniş hareketi tasfiye edilince ABD'nin kontrol
mekanizması çöktü ve Kürt milliyetçiliği hızla Sovyetler Birliği'ne yönelmeye
başladı. Jeopolitik bakımdan Ortadoğu'nun en önemli ve en dinamik bölgesi olan
Kürdistan’daki bu gelişme bölgede güç dengesini ABD aleyhine çevirecek bir
nitelikteydi. Bunun önüne geçmek için bir dizi tedbirin yanında PKK projesi
devreye kondu. PKK vasıtasıyla Kuzey Kürdistan’da (gerektiğinde Kürdistan’ın
diğer parçalarında da) “düşük yoğunlukta çatışma” ortamı yaratılacak ve bu
sayede bu coğrafya kontrol altına alınacaktı. O dönemde ABD ve NATO’nun “düşük
yoğunlukta çatışma” stratejisiyle Kürdistan'da ulaşmak istediği bir başka hedef
de, bu çatışmaya bağlı olarak bu coğrafyada nüfus göçü, ekonomik ve sosyal
çöküntü yaratarak Kürdistan meselesinin çapını küçültmekti. Proje NATO gözetimi
altında TC tarafından uygulamaya kondu. Bu, TC'nin arayıp da bulamadığı bir
şeydi. 12 Eylül askeri darbesiyle start verildi. Askeri darbeden kısa bir süre
sonra Kuzey Kürdistan’da “düşük yoğunluklu çatışma” ortamının psikolojik
şartları yaratıldı. Geriye PKK'nin "ilk kurşun"u patlatması
kalıyordu. O zaman henüz çok zayıf olduğu için PKK, Barzani peşmergesinin de
yardımıyla, 14-15 Ağustos 1984'te "ilk kurşun"u patlattı. PKK'nin ilk
kurşunu patlattığı gün PDK'nin kuruluşu ve Mesut Barzani'nin doğum gününe denk
geliyordu.
Soğuk Savaş'tan sonra Batı çözüme odaklandı
Peki ya Soğuk Savaş'tan sonra?
PKK'nin kurulması ve Kürdistan'da "düşük yoğunlukta
çatışma" stratejisinin uygulanması Soğuk Savaş politikasıydı. Soğuk Savaş
bitince, bu politikaya da ihtiyaç kalmadı. Başka bir deyişle Amerika ve AB,
Körfez Savaşı’ndan sonra, Kürdistan için güvenlikçi politika yerini çözüm
yanlısı bir politika izlemeye başladı. Ancak bunu TC’ye kabul ettirmek kolay
değildi. Daha doğrusu TC onların her dediğine tamam diyordu, ama uyulamaya
gelice ipe un seriyor ve verdiği sözlerden hiçbirini yerine getirmiyordu. PKK,
TC'nin geleneksel politikasını sürdürmesi için ele geçmez bir enstrümandı ve bu
mesele var oldukça onu yitirmek istiyordu. Kürdistan konusunda ABD ve AB'nin
TC’den istediği bir şey de, Körfez Savaşı’ndan sonra yarı bağımsız bir statü kazanan
Güney Kürdistan’ın federal bir statüyle TC’ye bağlanmasıydı. TC buna da yok
demiyordu, ama bu konuda da bugüne kadar kayda değer bir adım atmadı. Türk
yönetiminin ipe un serme politikasını uygulamasında Abdullah Öcalan ve PKK
bugüne kadar ona paha biçilmez yardımlarda bulundu. TC devleti, Abdullah Öcalan
ve PKK’nin kendisine sunduğu bu fırsatlar sayesinde “çözüm süreci”ni yirmiyedi
yıl sürüncemede bırakma imkanına sahip oldu.
PKK'nın dış mihraklarca Türkiye'yi zayıflatmak için
kullanıldığına katılıyor musunuz?
PKK'nin sahneye çıkarıldığı günden beri söylenen bu sözün
gerçekle bir alakası yok. TC devleti Lozan statükosunun aynen devam etmesini
istiyor. Bu yüzden de Kürdistan meselesi konusunda herhangi bir çözüm
önerisini, varlığına yönelik bir komplo olarak görüyor. PKK’nin yukarda gerçek
öyküsünü anlattım. PKK NATO’nun icazetiyle Türk Gladio’su tarafından kuruldu ve
halen de ipleri Türk yönetiminin elinde. “Düşük yoğunlukta çatışma” tamamen
Kürdistan’la sınırlı bir proje. Kürdistan’ın ötesi PKK’nin askeri
faaliyetlerine yasaklıydı. Otuz yıl süren bu savaş süresince PKK Kürdistan
dışında Türklere yönelik infial uyandıracak kanlı bir eylem gerçekleştirmedi.
HDP kirli kimliğini demokrasi ile gizliyor
HDP'yi denklemin neresinde tutuyorsunuz?
HDP, adında "demokrasi" olan bir parti. Parti
programının neredeyse her satırında "demokrasi" sözcüğü var. Üstelik
diğer partilerden farklı olarak demokrasiyi, tavandan değil, tabandan inşa
etmekte söz ediyor. HDP'de demokrasi aşkı, ultra demokratik “öz yönetim”i
savunacak kadar ileri bir boyuta. Şüphesiz bu tamamen sahte bir görüntü.
HDP’nin gerçek zihniyetinde demokrasinin "d"si bile yer yok. Terörizm
yardakçısı, hileli ve gizli servis güdümlü olan HDP, demokrasi kavramıyla bu
kirli kimliğini gizlemeye çalışmaktadır.
Öcalan'ın avukatı oldum, çünkü...
Sizin Öcalan'ın avukatlığını üstlenmeniz nasıl oldu? O
zamanlar kendisine inanıyor muydunuz?
Öcalan'ın devlet görevlisi olduğunu silah patlattığı ilk
günden beri söylüyorum. Bu nedenle ona karşı hep sert bir muhalefet yürüttüm.
Öcalan beni açıkça ölümle tehdit etti. Bunlara rağmen rağmen Öcalan TC'ye
getirildiğinde iki nedenle onun avukatlığını üstlendim… Birincisi, o günlerde
herkes gibi bende de TC'nin Öcalan'ı artık gözden çıkardığı kanaati hakimdi.
Onun bu durumundan yararlanarak mahkemede en azından Kürt karşıtı bir tutum
izlemekten onu alıkoymayı umuyordum. Çünkü getirilirken uçakta sözler ve video
kayıtları çok ürkütücüydü. Gerçek kimliği ne olursa olsun Öcalan mahkemede
Kürtleri temsil edecekti. Onun göstereceği olumsuz bir tutum hem Kürtler
arasında büyük bir moral çöküntüsü yaratacaktı, hem de onların dünya alem
nezdinde Küçük düşmesine neden olacaktı. Beni onun avukatlığını üstlenmeye sevk
eden ikinci ve asıl neden, PKK'nin onun ve Türk gizli servislerinin güdümünden
kurtulmasına katkıda bulunmaktı. Şüphesiz benimkisi ham bir hayaldi. Mahkeme
tiyatroydu ve senaryosu çok önceden hazırlanmıştı. Beni de oyuna dahil etmek
istiyorlardı. Bunu farkettiğim an Öcalan'ın avukatlığını bıraktım.
Bağımsız Kürdistan'ı destekliyorsunuz. Bunun Kürtlere ve
bölgeye ne katkısı olabilir sizce?
Bağımsızlık her milletin hakkıdır. Kürtler de bir millet
olduğu için doğal olarak onların da hakkı. Üstelik Kürtler Ortadoğunun en kadim
halkı. Çağımız millet-devlet çağı. Bağımsızlık mücadelesinde hukukun sınırları
içinde kalınmalı. Kürtler büyük bir millet. Barışçıl yöntemlerle bu hakkı elde
etmesi çok daha rahat olacaktır.
PKK YPG’leştirilecek, yeni patron Amerika olacak
Peki PKK'nın bundan sonrası ne olacak? Tahmininiz var mı?
PKK ile ilgili gelişmeleri sadece bu organizasyonla TC
arasında ilişkilerle sınırlı ele alırsanız doğru sonuçlara ulaşamazsınız.
Gelişmeler daha çok kapalı kapılar arkasında cereyan ediyor. Bize yansıyan
devede kulak. Ayrıca bu ilişkinin bir de milletlerarası boyutu var. Gelişmeleri
değerlendirirken Amerika’yı ve Avrupa Birliğini mutlaka hesaba katmanız
gerekiyor. Son yıllarda TC'nin PKK siyasetinde çok önemli bir değişim oldu ve
hiç kimse bunun üzerinde durmadı. Türk yönetimi eskiden, PKK’nin silah
bırakması, kendisini feshetmesi ve üyelerinin teslim olmasını istiyordu. Son
yıllarda Türk yönetimi bu şartlarından vazgeçti ve yerine, PKK'nin TC’ye karşı
silahlı faaliyetlerini sona erdirmesi ile sınırlı bir talepte bulunmakla
yetindi. Başka bir ifadeyle Türk yönetimi PKK'ye, "Bana dokunma, nereye
gidersen git beni ilgilendirmez” diyordu. PKK öyle nereye gidersen gitsin
denecek bir organizasyon değil. Ayrıca TC de bunu kolay kolay söyleyecek bir
devlet değildi. Rolü gereği PKK, "Türkün karşı durulmaz gücü"
karşısında bir kez daha diz çökecek ve sonra da silahlı güçlerini Kuzey
Kürdistan’dan (muhtemelen Güney Kürdistan’dan da) Batı Kürdistan'a
kaydırılacak. Bu PKK için hem bir son, hem de yeni bir başlangıç. Rojava’da PKK
tarihinin yeni bir dönemi başlıyor. PKK, YPG’leştirilecek. Yeni oluşumun
patronu ise NATO adına Amerika olacak.
HDP’ye ne olacak sizce?
PKK’nin silahlı gücünün Kuzey Kürdistan’dan çıkarıldıktan
sonra TC’nin elinde ondan geriye, lideri Abdullah Öcalan ve onun legal boyutu
olan HDP kalacak. Abdullah Öcalan liderliğinde devletin Kürt partisi olarak
Türk siyaset sahnesine katılacak. Bunun için de Öcalan “ev hapsi”ne alınacak ve
oradan partisini ve Kürtleri yönetmeye devam edecek.