BİZLER TÜRKİYE İÇİN VARIZ

Amacımız Bu ülkenin hepimiz için huzurlu ve yaşanabilir olması için yürütülen çabalara katkı sunmak.

Alevisiyle, Kürdüyle; gelenekselcisi, Atatürkçüsüyle; milliyetçisi, solcusuyla… Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.

Bence, hepimiz daha iyi koşullarda yaşamayı hak ediyoruz.Daha onurlu, daha saygın, daha estetik, daha barışçı koşullarda birlikte yaşamak için bilgilendirme paylaşım yapıyoruz…

Günlük Haber Siyasi-Politik Yorum Platformu


Whatsapp ile paylaş

26 Şubat 2018 Pazartesi

DOĞU AKDENİZ'DE TÜRKİYE'NİN SON ZAFERİ VE ARTAN HESAPLAR

Tamer Ashraf
Doğu Akdeniz'de yakın zamanda son derece gergin ve hareketli bir dönem yaşanıyor.
Son yıllarda birbiri ardına bölgede bulunan doğalgaz ve petrol yatakları, bölgenin Kuzey Afrika, Ortadoğu, Avrupa ve Kafkasya açısından değerli olan jeostratejik konumu sebebiyle yaşanan bunca hareketliliği ivmelendirdi.
Bu çerçevede Güney Kıbrıs, Mısır, İsrail, Yunanistan ve İtalya arasında var olan ilişkilerin aynı nedenden ötürü giderek gelişmeye devam ederken, bu gelişim süreci ekonomi, enerji, siyasi ve askeri sahalarda da kendisini göstermeye başladı.
Söz gelimi İsrail ve Mısır arasında geride kalan haftalarda imzalanan anlaşma gereğince, İsrail'in kendi deniz sahasından çıkaracağı doğalgazı Mısır'a nakledecek bir projeye onay verildi.
Buna göre toplam tutarı 15 milyar dolar olacak anlaşma çerçevesinde 10 yıllık süre boyunca İsrail kendi gazını Mısır'da bulunan sıvılaştırma tesisine gönderip, akabinde küresel piyasaya sevk edilmesini sağlayacak.
Aynı şekilde Mısır'da kendi deniz sahasında bulduğu yeni doğalgaz kaynaklarını küresel piyasaya arz etme çabasına devam ediyor.
Böylesi bir dönemde Güney Kıbrıs Rum Kesimi de özellikle Kıbrıs adası çevresindeki petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerini sıklaştırmış durumda ve yalnız başına değil başta Yunanistan olmak üzere AB ülkeleri ile Mısır'ın yanı sıra İsrail'in de desteğini almış durumda.
2000'li yılların başlarında Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin, Mısır, İsrail ve Lübnan ile yaptığı münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmaları yapmasıyla tek taraflı ve oldu-bitti yaratma girişimleri Türkiye'nin tepkisini çekmişti. 
Zira Rum Yönetiminin hak iddia ettiği alanlarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin de hakları olması, dahası aynı sahaların ayrıldığı kimi parsellerin Türkiye'nin kendi münhasır ekonomik bölgesi içerisinde kalması ortaya büyük bir sorun çıkarmıştı 
Yeri gelmişken hatırlatmak gerekir ki "Münhasır Ekonomik Bölge" bir ülkenin kendi kıyı şeridinden başlamak üzere 200 mil açığa kadar olan sahada deniz içi ve yer altı kaynaklarını araştırma ve çıkarma hakkı olarak tanımlanmaktadır.
Geride kalan hafta Rum Kesiminin KKTC'nin hemen doğu kıyısı açıklarında, Suriye'ye doğru var olan deniz sahalarında, Rumların 3. Parsel olarak adlandırdığı bölgede İtalyan ENI firmasına ait sondaj gemisinin faaliyetlerinin Türk Deniz Kuvvetleri tarafından engellenmesi, dikkatleri bir anda bu bölgeye çevirdi.
Türkiye haklı olarak kendi münhasır ekonomik sahası içerisinde kalan, diğer yandan Kıbrıs Türklerinin de hak sahibi oldukları bir alanda bir başka ülkenin arama ve sondaj faaliyetleri yapmasına "hukuki durum" içerisinde kalmak koşuluyla mani olmuştur.
Bu çerçevede Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Rumların anlaştığı ENI firmasının sondaj ve araştırma yapacağı bölgede atış ve tatbikat faaliyetleri icra edeceğini duyurarak, ENI firmasına ait sondaj gemisinin bölgeye girişine müsaade etmediği gibi faaliyetlerini 10 Mart'a kadar devam ettireceğini ilan etti.

Bunun üzerine Rum Yönetimi, İtalya ile irtibata geçti ve Türkiye'nin tutumunu değiştirmesi için İtalya'nın devreye girmesini beklediklerini söyledi.
Bu aşamadan sonra Türkiye ile irtibata geçen İtalya'ya adres olarak KKTC gösterildi ve İtalya mecburi olarak KKTC Dışişleri Bakanlığı ile iletişime geçerek meselenin müzakere edilmesi için KKTC Dışişleri Bakanını İtalya'ya davet etti.
Yapılan görüşmelerden sonra İtalya geri adım attı ve adada diplomatik çözüm bulunmadan herhangi bir adım atmayacağı sözünü verdi.
Kuşku yok ki bu durum Doğu Akdeniz ve Kıbrıs açısından Türkiye'nin elinin ne derecede güçlendiğini göstermekle beraber, alınmış olan çok önemli bir diplomatik zaferin varlığına işaret ediyor.
Bunun iki temel sebebi var.
Birincisi Kıbrıs konusunda bundan sonra atılacak özellikle enerjiyle alakalı adımlarda KKTC'nin de söz hakkının olduğu istenilse de istenilmese de tescil edilmiş olmuştur. Bundan sonra her çevre adayla alakalı süreçte KKTC'nin varlığı ve potansiyelini kabul etmeye daha yakın durmak zorunda kalacaktır.
İkinci huşu ise Doğu Akdeniz'de Türkiye kendi egemenlik haklarını koruma konusunda ne derecede kararlı olduğunu her çevreye göstermiş ve bunun kabul edilmesini sağlamıştır.
Nitekim yaşanan bu olay sonrasında Rum Kesimi'nin adeta deliye dönmesi dikkatlerden kaçırılmamalıdır.
Türkiye'nin kararlı duruşu karşısında hiçbir adım atamayan, başta AB ve ABD olmak üzere sadece uluslararası toplumdan Türkiye'ye baskı yapılmasını ümit eden ancak çaldığı her kapıdan "bu artık mümkün değil" yanıtını alan Rumlar, "bölgeyle alakalı enerji politika ve programlarının kesin şekilde buzdolabına kalkacağını, artık Türkiye'nin tavrının her yönüyle belirleyici bir etkiye ulaştığını" itiraf etmeye başlamış durumdalar.
Rum Kesiminde yayın yapan kimi gazetelerde geride kalan hafta çıkan haberlerde, yaşanan son olayla alakalı değerlendirmelerin tamamında bu ve buna benzer ifadelere yer verilmiştir.
Doğu Akdeniz'de Türkiye sahip olduğu donanma gücünü başarılı diplomatik ve siyasi adımlarla beraber kullanarak önemli bir seviyeye ulaşmışken, çıkar çatışmalarının önümüzdeki süreçte artacağını beklemek gerektiğini de ifade etmek gerekir.

Çünkü aradan geçen her gün bu bölge içerisinde kalan sahalarda yeni doğalgaz ve petrol yataklarının bulunması sadece bunu çıkaracak ülke yahut şirketlerin kimler olacağıyla alakalı tartışmaları doğurmuyor, aynı zamanda bu kaynakların hangi yol ve güzergâhla küresel piyasaya arz olunacağı bahsini de gündeme getiriyor.
Örneğin Rusya'ya yayın yapan RF-SMI adlı bir gazetenin Türkiye ile Rum Kesimi arasında yaşanan sorunun vukuu bulduğu günlerde 3. Parsel olarak adlandırılan bölgenin hemen bitişiğinde, Suriye'nin deniz egemenlik sahasında kalan alanda son derece zengin petrol ve doğalgaz kaynağı bulunduğunu duyurması dikkatlerden kaçırılmamalıdır.
Bölgede bulunan petrolün miktarının 6-7 milyon varil olduğu, doğalgaz miktarının ise küresel doğalgaz piyasasında önemli ülkeler olan Katar ve Rusya ile ciddi olarak rekabet edebilecek durumda olduğu aynı haberde ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Suriye'de yaşanmaya başlayan ve sadece muhalifler ile rejim arasında kalmayıp, krize dâhil olan ülkelerle beraber diğer çevre ülkelerin de hamlelerini hızlandırmasının Doğu Akdeniz denkleminden bağımsız olarak değerlendirilmesi mümkün olmayacaktır.
google-site-verification: google2afd6f3c8ec4d6d7.html